Papers by Hasan Doğan
Tefsir Araştırmaları Dergisi [TADER], 2024
Tefsir Araştırmaları Dergisi (TADER) Nisan ve Ekim aylarında yılda iki kez uluslararası, hakemli,... more Tefsir Araştırmaları Dergisi (TADER) Nisan ve Ekim aylarında yılda iki kez uluslararası, hakemli, akademik, süreli ve elektronik ortamda yayımlanan bir dergidir.
Edebî Eleştiri Dergisi, 2024
Genelde İslam medeniyetinin, özelde ise Osmanlı kültür ve edebiyatınının gelişip şekillenmesinde ... more Genelde İslam medeniyetinin, özelde ise Osmanlı kültür ve edebiyatınının gelişip şekillenmesinde Arapça ve Farsça gibi dillerin önemli etkisi olmuştur. Bu öneme binaen Osmanlı medreselerinde öğretilen ve öğrenilen dillerin başında Arapça ve Farsça gelmektedir. Söz konusu dillerin daha kolay öğrenilmesini ve yeni öğrenilen dildeki kelime hazinesinin geliştirilmesini amaçlayan şiire meraklı bazı âlimler şiir dilinin imkânlarından faydalanarak bazı eserler vücuda getirmişlerdir. Manzum sözlük veya tuhfe adı verilen manzum eserler de bu gayretin neticesinde ortaya çıkmıştır. Bir dili Türkçe olan bu eserler Arapça,
Hikmet - Journal of Academic Literature, 2024
Bu çalışmada, klasik Türk şiirinde XVIII. yüzyılın başlarından itibaren rağbet gören kitap isimle... more Bu çalışmada, klasik Türk şiirinde XVIII. yüzyılın başlarından itibaren rağbet gören kitap isimleriyle şiir yazma geleneği incelenmiş ve esâmî-i kütüp olarak tavsif edilen tarzda kaleme alınmış manzumelere değinilmiştir. Daha sonra ise XVIII. asrın başlarında hayatta olan Rahîmî mahlaslı şairin Sultan III. Ahmed Kütüphanesi için kaleme aldığı esâmî-i kütüp tarzındaki tarih manzumesi etraflıca ele alınmış ve şairinin kimliği tespit edilmeye çalışılmıştır.

Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2023
Yalnızca Osmanlı Devleti’nin değil, tüm bir Türk tarihinin en renkli ve eğlenceli asırlarından ol... more Yalnızca Osmanlı Devleti’nin değil, tüm bir Türk tarihinin en renkli ve eğlenceli asırlarından olan XVIII. yüzyıl sanatsal ve edebî anlamda da sayısızca ismin yetiştiği bir dönem olarak dikkat çekmektedir. İstanbul’un fethinden sonra başkent olarak bir çekim merkezi hâline gelen İstanbul, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda ilim, eğlence ve sanat merkezi olarak da cezbedici bir mekân konumuna yükselmiştir. Bu nedenledir ki siyaset, ilim, sanat, şiir, eğlence vb. alanlarda payesi olan Osmanlı halkından imkân bulabilenlerin yolu İstanbul’a düşmek zorundaydı. Osmanlı başkentine yolu düşen bu kişilerden bir kısmı burada hayatlarına devam ederlerken doğum yerleri olan asıl vatanlarını ise künye olarak isimlerine yaşatmaya devam etmişlerdir. Bu türden örneklerden biri de bu çalışmanın konusu olan ve aslen Kırımlı olması nedeniyle “Kırımî” künyesi ile anılan Âlî’dir.
Asıl adı Ali Can olan Âlî hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmadığından şairin doğum tarihi konusunda da yeterli bilgiye sahip değiliz. Hakkında yalnızca Belîğ Tezkiresi, Tuhfe-i Nâilî ve Türk Şairleri’nde bilgi bulunan Âlî’nin vefat tarihi konusunda da bazı tutarsız nakiller mevcuttur. Bu çalışmada, Âlî’nin İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesinde NEKTY03531 arşiv numarasıyla kayıtlı Mecmû’atü’r-resâ’il içerisinde yer alan Ukde-güşâ isimli eseri ile Dîvân’ı tanıtılacak, mürettibi olduğu bazı şiir mecmualarına değinilecek ve bu eserlerden hareketle bahis konusu şair ve müellifin hayatının karanlık noktaları aydınlatılmaya çalışılarak kaynaklarda nakledilen kimi yanlış bilgilerin tashihi yapılacaktır. Ayrıca çalışmada XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul’da yaşadığı tespit edilen Âlî’nin manzumeleri ve eserlerinden hareketle edebî yönü de ele alınacaktır. Makalenin sonunda da Âlî Dîvânı’ndan örnek manzumeler verilecektir

Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2024
XVI. Asır, Osmanlıların güçlü ve şaşaalı asrı olarak bilinse de bu asırda tüm Osmanlı
toprakların... more XVI. Asır, Osmanlıların güçlü ve şaşaalı asrı olarak bilinse de bu asırda tüm Osmanlı
topraklarında barış ve huzurun hâkim olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim bu yüzyılın
ikinci yarısında özellikle doğu hudutlarında önemli çatışma ve savaşlar yaşanmaştır. Birçok
nedene bağlı olarak dönemin padişahı III. Murad (salt.1574-1595) 1578 yılında sefer emri
vermiş ve bu emre binaen devletin çeşitli noktalarındaki askerî birlikler de Şark Seferi’ne
katılmak üzere doğu sınırlarına sevk edilmiştir. Toplumun her kesiminden ve hemen her
zümreden şair yetiştiren bir medeniyet olan Osmanlıların askerî birlikleri içerisinde şiire ve
edebiyata meraklı kimseler de olabilmekteydi. Bu çalışmanın odağında bulunan Şîrî mahlaslı
şair de esasen sipahi olan ve Şark Seferi’ne katılan isimlerden biridir. Asıl adı Ali olan Şîrî,
Silistreli olması nedeniyle söz konusu sefere Rumeli birlikleriyle beraber katılmıştır.
Şark Seferi’ne katılan Şîrî, seferde iken dört çocuğunu da dramatik bir şekilde kaybetmiştir.
Bu kayıplar üzerine dünyanın geçiciliğini idrak eden şair, Hilyetü’l-İslâm isimli bir eser kaleme
alarak hayırla anılmayı ummuştur. Hilyetü’l-İslâm’ı yazmasının diğer nedeni de artan Şii
propagandalarına karşılık vermektir. Zira eserin ilk bölümlerini oluşturan iman, İslâm ve ihsan
bölümleri esasen İslâm inanç ve ibadetlerinin temel kavramlarıyla ilgili dinî muhtevalı bölümler
olsa da, bu kısımlar şairin Rafızi olarak gördüğü Alevilik propagandalarına cevap
niteliğindedir. Zira bu bölümlerde Şîrî, sözü sık sık Rafızi Kızılbaşlara getirerek onları eleştirir.
Şu ana kadar tek nüshası tespit edilen söz konusu eser, mesnevi nazım biçimi ile kaleme alınmış
olup 1580 yılında tamamlanmıştır. Ansiklopedik mahiyette mesnevi olan Hilyetü’l-İslâm’da
dinden ticarete, yöneticilikten askerliğe, esnaflıktan evliliğe kadar birçok konu ele alınmıştır.
Eksik bir nüsha görünümündeki mesnevi, mevcut şekliyle 4864 beyit kadardır. Bu yazıda XVI.
yüzyıl şairlerinden Silistreli Şîrî Ali Bey’in hayat öyküsü ortaya konmaya çalışılacak daha önce
bir çalışmaya konu olmamış Hilyetü’l-İslâm mesnevisi şekil ve muhteva bakımından
incelenecektir.
Keshif: E-Journal for Ottoman-Turkish Micro Editions, 2024

ÖZET Şiir dilinin kalıcılığının ve etkileyiciliğinin farkında olan ve nazımla söz söylemeye mukte... more ÖZET Şiir dilinin kalıcılığının ve etkileyiciliğinin farkında olan ve nazımla söz söylemeye muktedir olan İslâm âlimleri, bu hususiyetlerden dolayı şiiri halkı eğitmek için kullanmış ve mensur olarak kaleme alınan dinî eserleri kendi kabiliyetlerince nazma çekmeye çalışmışlardır. Bu çabanın sonucunda başta İslâm tarihi olmak üzere, gerek siyer gerek akaid gerekse fıkıh konularında çok farklı türlerde sayısızca eser meydana getirmişlerdir. Arap ve Fars edebiyatlarındaki bu dinî türlerin farkına varan Türk âlim ve şairleri, nazire ve tercüme yoluyla manzum eserler kaleme almışlar; yine aynı şairler zamanla manzum sözlükçülük geleneği gibi sadece Türk edebiyatına mahsus türler de oluşturabilmişlerdir. Bu çalışmada söz konusu anlayışın bir örneği olan ve Arap edebiyatındaki benzerlerinden etkilenerek oluşturulduğu düşünülen; hattatlar için yazıldığı belirtilen RisÀletü'l-manôÿm ÚavÀèidü ÚuréÀni'r-rüsÿm isimli eser ile şairi Zarîfî Efendi tanıtılacak ve eserin konusunu oluşturan resm-i Mushaf kavramı hakkında bilgiler sunularak söz konusu eserin literatürdeki yeri tespit edilmeye çalışılacaktır. ABSTRACT The Islamic scholors who are aware of the wilt impressiveness and persistency and enable to comment the poetry, because of these reasans used the poet to train the public and tried to adopt to poetry the religious works written up as prasaic with the result of this effort. They exposed numerous works in many different forms about Islamic law particularly, Islamic history, both prophetic biography and doctrines. Turkish scholars and poemas who recognized these religious forms in Arabic and Persian literature wrote up poetical works through translation and parallel. There same poems brought out so many forms belonging to only Turkish literature like the tradition of poetical lexicography. In this study, the work wich is called " Risaletü'l-manzum Kavaidü Kur'ani'r-rüsum " is an example about this topic and is thought that is was created impressing by Arabic literature and indicated that was written for penmen and Zarifi Efendi who is the poem of it is going to be introduced and is going to be tried to determine the place of this work in the literature by being presented information about " resm-i Mushaf " creating the subject of the work.
Şiir kelimelerle oynama sanatıdır. Bu sanatın en büyük icraatçılarından olan Divan şairinin görev... more Şiir kelimelerle oynama sanatıdır. Bu sanatın en büyük icraatçılarından olan Divan şairinin görevi ise; eski bir sahnede ve eski bir metinle, yeni bir oyun yaratmaktır. Bundan dolayı şair, kelimelere hükmetme gücünü sonuna kadar kullanır ve bu sistem içerisinde her kelimeye alışılmadık, yeni bir rol verir. Bütün imkânlarını kullanan şair, yıllarca anlatıla gelen hemen hemen benzer konuları, yeniden

Özet Klasik Türk şiirine özgü bir gelenek olan manzum sözlük yazma geleneği ile ilgili bugüne değ... more Özet Klasik Türk şiirine özgü bir gelenek olan manzum sözlük yazma geleneği ile ilgili bugüne değin birçok çalışma yapıldı. Yapılan çalışmalar, manzum sözlüklerin Türkçe kelimelerin Arapça– Farsça karşılıklarını, temel dilbilgisi kurallarını, sayı ve vezinleri öğretmek maksadıyla Osmanlı eğitim sisteminde bir hayli rağbet gördüğünü göstermektedir. Türklerin coğrafyaları aşan kültür ve medeniyeti sayesinde birçok yazma yahut matbu eserin bugün yabancı ülkelerde olması, hemen her gün yeni bir eserin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. İşte bu çalışmada, Osmanlı eğitim hayatında dil ve aruz öğreniminde kullanılan manzum sözlükler arasında sayılabilecek ve biri Belgrad'da ve diğeri de İstanbul'da olmak üzere şu ana kadar iki nüshasına ulaşabildiğimiz, Budinli Cihâdî'nin üzerinde henüz herhangi bir çalışma yapılmayan ve bu nedenle çok fazla tanınmayan Teşrîh-i Tıbâè isimli manzum sözlüğü incelenecektir. Abstract Much work has been done to date on the tradition of verse dictionary writing, a tradition unique to classical Turkish poetry. The studies show that the verse dictionaries are very popular in the Ottoman education system in order to teach Arabic-Persian equivalents of Turkish words, basic grammar rules, numbers and vocabulary. Turkish culture and civilization of the region is in excess of the occasion with several masterpieces of our printed manuscript or in a foreign country today, almost every day has resulted in the emergence of a new work. In this study, it can be considered as one of the verse dictionaries used in the education and language learning of Ottoman education, and there is no study yet on the Budinli Cihâdî which we have reached so far in two copies, one in Belgrade and one in Istanbul, The unknown verse dictionary named Teşrîh-i Tıbâ will be examined.

Özet: İnsanların duygu, düşünce ve hayal dünyalarına hitap eden edebî metinler bazen insanın ve t... more Özet: İnsanların duygu, düşünce ve hayal dünyalarına hitap eden edebî metinler bazen insanın ve toplumun ahlakî yönleriyle de ilgilenmiş bu doğrultuda yazılar kaleme alınmıştır. Klasik Türk Edebiyatında, özellikle şiir türünde, bu tür konuların işlendiği, insanın nasıl olması ve nasıl davranması gerektiği, insana görünenin arkasında asıl olanı ve doğruyu göstermek amacıyla kaleme alınan bu tür şiirlere 'Hikmetli şiir veya söyleyiş, Hikemî tarz, öğretici üslup' gibi isimler verilmiştir. Özellikle 17. yüzyılda Nâbî'nin bazı Fars şairlerinden etkilenerek bu söyleyiş biçimini Klasik Türk şiirine kazandırdığı kabul görülmektedir. Bu vesileyledir ki bu üslup hareketi 'Nâbî Ekolü' olarak da bilinmektedir. Bu bildiride Nâbî Ekolü olarak da anılan Hikmetli söyleyişin, Divan şiiri geleneğine olan hayranlığı ile dikkatleri üzerine çeken Mehmet Âkif Ersoy ve Kurtuluş mücadelesinin manzum bir hikâyesi niteliğindeki İstiklâl Marşı üzerindeki etkilerine değinilecektir. Abstract: People's feelings, thoughts and imagined worlds of literary texts that appeal to people sometimes and moral aspects of society interested in the articles were written in this direction. Classical Turkish Literature, especially poetry, kind, committed this kind of issues, how to be and how people should behave, and what is the real truth behind what appears to people in order to show this kind of written poems 'Wise poetry, or utterance, Hikemî style, learning style' are given names such as. In the 17th century Nâbi's some Persian poet influenced by form of classical Turkish poetry gained in this utterance is accepted. Therefore, this stylistic movement 'Nabi School' is also known as. In this paper, Wise singing, also known as Nabi School drew the attention of an admirer of the Divan poetry tradition and the liberation struggle of Mehmet Akif Ersoy and İstiklâl Marşı will be touched on the effects.
“Batılı Seyyâhların Nazarında Mevleviler ve Mevlevihaneler: MEVLEVÎNAME”, Ayraç, Şubat 2014, S.52... more “Batılı Seyyâhların Nazarında Mevleviler ve Mevlevihaneler: MEVLEVÎNAME”, Ayraç, Şubat 2014, S.52, s.59. (kitap tanıtımı)
Ali Emiri Efendi ve Levamiu'l-Hamîdiyyesi”, Yedikıta Dergisi, S.98, Ekim 2016, ss.20-23
III. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Öğrenci Kongresi, İstanbul 2010, C.1, s.797-809.
Edebi metinlere tarihi belge gözüyle bakmak son derece yanlıştır. Zira edebi eserler, birer tarih... more Edebi metinlere tarihi belge gözüyle bakmak son derece yanlıştır. Zira edebi eserler, birer tarihi vesika değildirler. Bu sanatsal gerçek bir yana, bu eserlerin oluşturuldukları toplumdan ve bu eserleri oluşturanların ruh dünyalarından izler taşımaları da tabii bir neticedir. Çünkü hemen hemen bütün edebi eserlerin temelinde, toplumsal bir varlık olan insan vardır.
Conference Presentations by Hasan Doğan
SILK ROAD 2. International Scientific Research Congress, 2023
Books by Hasan Doğan
Fütûhî - Şakku'l-Kamer, 2024
Uploads
Papers by Hasan Doğan
Asıl adı Ali Can olan Âlî hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmadığından şairin doğum tarihi konusunda da yeterli bilgiye sahip değiliz. Hakkında yalnızca Belîğ Tezkiresi, Tuhfe-i Nâilî ve Türk Şairleri’nde bilgi bulunan Âlî’nin vefat tarihi konusunda da bazı tutarsız nakiller mevcuttur. Bu çalışmada, Âlî’nin İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesinde NEKTY03531 arşiv numarasıyla kayıtlı Mecmû’atü’r-resâ’il içerisinde yer alan Ukde-güşâ isimli eseri ile Dîvân’ı tanıtılacak, mürettibi olduğu bazı şiir mecmualarına değinilecek ve bu eserlerden hareketle bahis konusu şair ve müellifin hayatının karanlık noktaları aydınlatılmaya çalışılarak kaynaklarda nakledilen kimi yanlış bilgilerin tashihi yapılacaktır. Ayrıca çalışmada XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul’da yaşadığı tespit edilen Âlî’nin manzumeleri ve eserlerinden hareketle edebî yönü de ele alınacaktır. Makalenin sonunda da Âlî Dîvânı’ndan örnek manzumeler verilecektir
topraklarında barış ve huzurun hâkim olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim bu yüzyılın
ikinci yarısında özellikle doğu hudutlarında önemli çatışma ve savaşlar yaşanmaştır. Birçok
nedene bağlı olarak dönemin padişahı III. Murad (salt.1574-1595) 1578 yılında sefer emri
vermiş ve bu emre binaen devletin çeşitli noktalarındaki askerî birlikler de Şark Seferi’ne
katılmak üzere doğu sınırlarına sevk edilmiştir. Toplumun her kesiminden ve hemen her
zümreden şair yetiştiren bir medeniyet olan Osmanlıların askerî birlikleri içerisinde şiire ve
edebiyata meraklı kimseler de olabilmekteydi. Bu çalışmanın odağında bulunan Şîrî mahlaslı
şair de esasen sipahi olan ve Şark Seferi’ne katılan isimlerden biridir. Asıl adı Ali olan Şîrî,
Silistreli olması nedeniyle söz konusu sefere Rumeli birlikleriyle beraber katılmıştır.
Şark Seferi’ne katılan Şîrî, seferde iken dört çocuğunu da dramatik bir şekilde kaybetmiştir.
Bu kayıplar üzerine dünyanın geçiciliğini idrak eden şair, Hilyetü’l-İslâm isimli bir eser kaleme
alarak hayırla anılmayı ummuştur. Hilyetü’l-İslâm’ı yazmasının diğer nedeni de artan Şii
propagandalarına karşılık vermektir. Zira eserin ilk bölümlerini oluşturan iman, İslâm ve ihsan
bölümleri esasen İslâm inanç ve ibadetlerinin temel kavramlarıyla ilgili dinî muhtevalı bölümler
olsa da, bu kısımlar şairin Rafızi olarak gördüğü Alevilik propagandalarına cevap
niteliğindedir. Zira bu bölümlerde Şîrî, sözü sık sık Rafızi Kızılbaşlara getirerek onları eleştirir.
Şu ana kadar tek nüshası tespit edilen söz konusu eser, mesnevi nazım biçimi ile kaleme alınmış
olup 1580 yılında tamamlanmıştır. Ansiklopedik mahiyette mesnevi olan Hilyetü’l-İslâm’da
dinden ticarete, yöneticilikten askerliğe, esnaflıktan evliliğe kadar birçok konu ele alınmıştır.
Eksik bir nüsha görünümündeki mesnevi, mevcut şekliyle 4864 beyit kadardır. Bu yazıda XVI.
yüzyıl şairlerinden Silistreli Şîrî Ali Bey’in hayat öyküsü ortaya konmaya çalışılacak daha önce
bir çalışmaya konu olmamış Hilyetü’l-İslâm mesnevisi şekil ve muhteva bakımından
incelenecektir.
Conference Presentations by Hasan Doğan
Books by Hasan Doğan
Asıl adı Ali Can olan Âlî hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmadığından şairin doğum tarihi konusunda da yeterli bilgiye sahip değiliz. Hakkında yalnızca Belîğ Tezkiresi, Tuhfe-i Nâilî ve Türk Şairleri’nde bilgi bulunan Âlî’nin vefat tarihi konusunda da bazı tutarsız nakiller mevcuttur. Bu çalışmada, Âlî’nin İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesinde NEKTY03531 arşiv numarasıyla kayıtlı Mecmû’atü’r-resâ’il içerisinde yer alan Ukde-güşâ isimli eseri ile Dîvân’ı tanıtılacak, mürettibi olduğu bazı şiir mecmualarına değinilecek ve bu eserlerden hareketle bahis konusu şair ve müellifin hayatının karanlık noktaları aydınlatılmaya çalışılarak kaynaklarda nakledilen kimi yanlış bilgilerin tashihi yapılacaktır. Ayrıca çalışmada XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul’da yaşadığı tespit edilen Âlî’nin manzumeleri ve eserlerinden hareketle edebî yönü de ele alınacaktır. Makalenin sonunda da Âlî Dîvânı’ndan örnek manzumeler verilecektir
topraklarında barış ve huzurun hâkim olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim bu yüzyılın
ikinci yarısında özellikle doğu hudutlarında önemli çatışma ve savaşlar yaşanmaştır. Birçok
nedene bağlı olarak dönemin padişahı III. Murad (salt.1574-1595) 1578 yılında sefer emri
vermiş ve bu emre binaen devletin çeşitli noktalarındaki askerî birlikler de Şark Seferi’ne
katılmak üzere doğu sınırlarına sevk edilmiştir. Toplumun her kesiminden ve hemen her
zümreden şair yetiştiren bir medeniyet olan Osmanlıların askerî birlikleri içerisinde şiire ve
edebiyata meraklı kimseler de olabilmekteydi. Bu çalışmanın odağında bulunan Şîrî mahlaslı
şair de esasen sipahi olan ve Şark Seferi’ne katılan isimlerden biridir. Asıl adı Ali olan Şîrî,
Silistreli olması nedeniyle söz konusu sefere Rumeli birlikleriyle beraber katılmıştır.
Şark Seferi’ne katılan Şîrî, seferde iken dört çocuğunu da dramatik bir şekilde kaybetmiştir.
Bu kayıplar üzerine dünyanın geçiciliğini idrak eden şair, Hilyetü’l-İslâm isimli bir eser kaleme
alarak hayırla anılmayı ummuştur. Hilyetü’l-İslâm’ı yazmasının diğer nedeni de artan Şii
propagandalarına karşılık vermektir. Zira eserin ilk bölümlerini oluşturan iman, İslâm ve ihsan
bölümleri esasen İslâm inanç ve ibadetlerinin temel kavramlarıyla ilgili dinî muhtevalı bölümler
olsa da, bu kısımlar şairin Rafızi olarak gördüğü Alevilik propagandalarına cevap
niteliğindedir. Zira bu bölümlerde Şîrî, sözü sık sık Rafızi Kızılbaşlara getirerek onları eleştirir.
Şu ana kadar tek nüshası tespit edilen söz konusu eser, mesnevi nazım biçimi ile kaleme alınmış
olup 1580 yılında tamamlanmıştır. Ansiklopedik mahiyette mesnevi olan Hilyetü’l-İslâm’da
dinden ticarete, yöneticilikten askerliğe, esnaflıktan evliliğe kadar birçok konu ele alınmıştır.
Eksik bir nüsha görünümündeki mesnevi, mevcut şekliyle 4864 beyit kadardır. Bu yazıda XVI.
yüzyıl şairlerinden Silistreli Şîrî Ali Bey’in hayat öyküsü ortaya konmaya çalışılacak daha önce
bir çalışmaya konu olmamış Hilyetü’l-İslâm mesnevisi şekil ve muhteva bakımından
incelenecektir.
Elinizdeki bu çalışmaya konu olan Kadı Mevlânâ Hasan da hayatı hakkında fazla bilgi bulunmayan isimlerdendir. XVI. yüzyıl ve Kanuni Sultan Süleyman (salt. 1520-1566) devri kadı ve şairlerinden olan Mevlânâ Hasan’ın mevcut bilgilerimize göre tespit edilebilen tek eseri Dîvân’ıdır. Kanuni’nin şehzadelerinden Şehzade Mehmed (öl. 1543)’in ölümü üzerine yazılan bir mersiyenin de yer aldığı Hasan Dîvânı’nın tespit edilebilen tek nüshası İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesinde NEKTY03563 demirbaş numarasıyla kayıtlıdır. Söz konusu eksik Dîvân nüshasının yanı sıra bazı nazire mecmualarında da Hasan’ın şiirlerine rastlanmaktadır. Mecmualardaki manzumeleriyle beraber 1 kaside, 4 terkib-i bend ve 81 gazel olmak üzere Hasan’ın 86 manzumesini değerlendirdiğimiz bu çalışmanın alana fayda sağlamasını umuyoruz.