
Ali Kuzudisli
I was born in 1968 in Gaziantep / Turkey. I graduated from Selcuk University, Faculty of Divinity in 1991. I worked as a teacher of Islamic Culture in a high school. I am working in Gumushane University, Faculty of Divinity as a faculty member in Gumushane, Turkey since 2011.I complated my master thesis named “The Review of Fazlur Rahman about Hadith” and my PhD thesis named "The Effects of Judaic Culture on Hadith”.
Address: Gumushane Unıversıtesı Ilahiyat Fak.
Baglarbasi Mah. Gumushane TURKEY
Address: Gumushane Unıversıtesı Ilahiyat Fak.
Baglarbasi Mah. Gumushane TURKEY
less
Related Authors
Mehmet Saya
Marmara University
Mustafa Aykaç
Kastamonu Üniversitesi
Emine ÇAKIR
Ankara Hacı Bayram Veli University
Ayça Tunç Cox
İZMİR INSTITUTE OF TECHNOLOGY
BülenT Tatlısu
BAYBURT University
Hatice DURAN OKUR
Gümüşhane üniversitesi
InterestsView All (76)
Uploads
Book by Ali Kuzudisli
written in the Torah that..." and similar statements included in early sources were used and in which books they were concentrated. With the data obtained, it is thought that some criteria can be determined which will make it possible to determine how Israiliyat narrations were spread to subsequent works in time. The study doesn’t aim to evaluate the narrations according to classical hadith critique method.
İsrailiyat türü rivayetler, İslam kültür ve edebiyatına çeşitli kanallar aracılığıyla girmiştir. Biz bu kitapta israiliyatın hangi yollardan İslami rivayetler arasına karıştığını incelemeye ve israiliyattan olduğu söylenen bazı haberleri Yahudi kaynaklarıyla karşılaştırarak gerçek durumu anlamaya çalıştık.
Konu oldukça geniş olduğu için gereksiz ayrıntılardan özenle kaçındık. Kilit noktaları yakalamaya, mümkün olduğu kadar özgün bir çalışma yapmaya özen gösterdik. Bunun için her başlıkta, öncelikle kaynaklarımızdaki rivâyetleri taradık; meselelere bütün olarak bakmaya gayret ettik.
Bu kitabın aslı olan Yahudi Kültürünün Hadislere Etkisi isimli doktora çalışmam, israiliyatın hadis rivayetlerine hangi yollardan karıştığı sorusuna cevap bulmak amacıyla hazırlanmıştı. Bu kitabı hazırlarken, onu tekrar gözden geçirmek ve gerekli düzeltmeler yapmaktan başka bir tasarrufta bulunmadım.
Analitik bakış açısıyla incelemeye çalıştığım İsrailiyat konusu çerçevesinde, islami ilimlerin teşekkülü dönemindeki Yahudi-İslam kültürleri arasındaki ilişkiyi anlamada bu kitabın yardımcı olacağını ümit ediyorum.
Bu araştırma analitik bir mantığa ve sistematik bir yönteme sahiptir. Öncelikle belirli ölçütlere bağlı olarak veriler toplanmış,
bu veriler yine belirli ölçütler içinde ayrıştırılmış ve böylece herkesin gözlemine ve kullanımına açık, nesnel bir alt yapı hazırlanmıştır.
Sonraki süreçte, bu alt yapıdan hareketle, çeşitli yorumlar yapılmış, çıkarımlar elde edilmeye çalışılmıştır. Başlangıçta sistemin nesnel olan alt yapı kısmıyla öznel unsurların da bulunduğu yorum kısmının ayrı bölümlerde yer alması planlanmıştı. Sistemin daha belirgin görülmesi açısından böyle bir ayrım yararlı görülse de, ayrı bölümlerdeki veriler ve yorumları eşleştirmenin zor olacağı düşünüldüğünden her bir formla ilgili değerlendirmeler, o formun sonunda yer aldı. Bu nedenle sistemin işleyiş süreciyle, kitaptaki düzenleme kısmen farklı oldu. Altını çizerek belirtmek gerekir ki, sistemin yürütülmesinde, bütün yapı görülmeden, yorum yapmaktan kaçınılmış, önyargılardan ve kanaatlerden uzak durulmuştur. Bütün yapı incelendikten sonra sahip olunan kanaatler, ilgili kısımların sonlarına yerleştirilmiş ve son kısımda çapraz değerlendirmelerle bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır.
Papers by Ali Kuzudisli
İsrailiyatın hadis kaynaklarına girişinde farklı dinlere ait dinî-ahlâkî kitapları (el-kütüb) okuduğu belirtilen ravilerin katkıları olmuştur. Tebliğin konusu olan Kürdûs için de erken dönem bazı ricâl âlimleri tarafından el-kütüb‟ü okuduğuna dair cerh belirten ifadeler kullanılmıştır.
Rical kitaplarında Kürdûs isminde en az üç ravi bulunmakta, bunların birbirinden farklı kişiler mi yoksa aynı kişi mi olduğu konusunda ihtilaf bulunmaktadır.
1. Barışın pasif bir anlam içermediğini aksine aktif olmayı gerektiren bir kavram olduğunu bilir.
2. Barış eğitimi kavramının anlamını ve barış eğitimi çalışmalarının tarihi hakkında bilgisi olur.
3. Savaş kültürü ve Barış kültürü kavramlarının anlamını bilir.
4. Kalıcı barışın adalet ve hoşgörü temeline dayandığını bilir ve bunu davranışlarıyla gösterir.
5. Şeffaf olmamanın huzursuzluğa ve çatışmaya yol açtığının farkında olur.
6. Olumlu ve olumsuz rekabet arasındaki farkı görür.
7. Yaşam hakkına saygılı, çevreye duyarlı tutum ve davranış içinde olur.
8. Sorunların barışçıl yöntemlerle çözülebileceğine inanır; çatışmanın daha büyük sorunlara yol açtığının farkında olur.
9. Farklılıkları zenginlik olarak görür, yabancı olana önyargılı davranmaz, çoğulcu görüşü benimser. Farklı olanı tanımaya ve anlamaya istekli olur.
10. Başlıca barış önderlerini ve yaptıkları hizmetleri bilir.
Bu tebliğde barış eğitiminin en önemli kazanımları tespit edilmeye çalışılmış ve kısaca açıklanmıştır.
Tarihsel süreçte, Araplar arasında önceleri şûnîz ismi yaygınken, muhtemelen ilgili hadislerin şöhret bulması nedeniyle siyah tane (el-habbetü’sevdâ) tanımlaması asıl ismin yerine geçmiştir. İlgili rivayetlerin yapısal analizinde, üç ayrı rivayet sarmalı tespit edilmiş, bunlardan birinin metin kökü doğrudan çörek otuyla, diğerlerinin ise farklı konularla ilgili olduğu görülmüştür. Sahih ya da zayıf kabul edilen rivayetlerin hangi formdaki hadisler olduğu açıklanmıştır. Şerh kitaplarında çörek otunun ne tür yararlarından bahsedildiği özetlenmiş ve onların hangi kaynaklardan yararlandıkları açıklanmıştır.
felaketlerine doğru sürüklendiğini yalnızca istatistiksel bilgilerle açıklamak insanlarda yeterli tutum ve davranışın gelişmesi için yeterli olmamakta, duygusal ve moral destekleyicilere de önemli derecede ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyacın
giderilmesinde din, büyük katkılar sunabilecek güçtedir. Öncelikle çevre ile ilgili
sorunların, insan ve toplumu ilgilendirdiği için aynı zamanda İslam’ın da ilgi alanında
olduğunu vurgulamak gerekir. Bunun dışında İslam’ın çevre duyarlılığıyla
eşleştirilebilecek bazı temel öğretileri bulunmaktadır.
Consequently, the theories of both teacher and student paved the way to Ahli Qurān movement due to their resemblance regarding the position of ahādīth, and finally Abdullāh Chakrālwī [d. 1333/1914] firmly founded the Jamāat Ahli Qurān and announced his position about ahādīth that only the Holy Qurān revealed to the Prophet Muhammad. Hence, he denied the legal and authoritative position of Prophetic ahādīth. The ideology of Abdullāh Chakrālwī had a significant impact on his fellow and follower scholars which introduced a bulk of scholars that were serving his thoughts in the Subcontinent such as; Mūlawī Ahmadu'd-Din Amritsarī [d. 1355/1936], Mawlānā Aslam J Rajpurī [d. 1375/1955], Allāma Mashriqī [d. 1384/1964], Niāz Fathapurī [d. 1386/1966], Dr. Ghulām Jilānī Barq [d. 1406/1985] and others. They developed their ancestor's theories related to ahādīth and explicitly stated that the Holy Qurān is enough for us.
Ghulām Ahmad Pervīz [d. 1406/1985] was a prominent scholar in the denial of hadith school of thought, who compiled more than sixty books and articles which quenched from Sir Syed and Abdullāh Chakrālwī ideology and denied the historical position of ahādīth. Therefore, he was considered the refounder of the denial of hadith movement after Abdullāh Chakrālwī in the Subcontinent. It is a well-known fact that these scholars used the local Journals and Newspapers as a tool of conveying their thoughts to the public and literate class of the society at that time. On the other hand, the traditionalist Muslim scholars followed the same platform and criticised their theories about ahādīth.
Syed Abūʾl-Aʿlā Mawdūdī [d. 1399/1979] was one of those scholars who assessed the theories of the deniers of ahādīth through their research articles and countered them with intellectual and traditional arguments. Syed Mawdūdī published a bulk of articles in his research journal Tarjamānu'l-Qurān about the provenance, authoritative and legislative position of Prophetic ahādīth. Most of Syed Mawdūdī's articles are published along with others in his different books. However, the most popular group of his articles is the Sunnat kī Ainī Haisīat which comprises of two parts; the first one is a debate through articles with the renowned advocate of the deniers of ahādīth Dr. Abdu'l-Wadūd which is started from his questionnaire about the legislative position of ahādīth in May 1962, while the second one is about the suspicions and objections of Justice Muhammad Shafi High Court of West Pakistan that he raised in a case about ahādīth in July 1960.
Syed Mawdūdī countered the famous theory of the deniers of hadith called Markazi Millat, which means that whenever Allah command to the Muslims to obey Allah and his beloved Prophet, it means the Islamic state. He concluded that it is an unreasonable interpretation of the Qurānic verses because if it accepted then, the Imān and Kufr would depend on the obeying of a government, which is antithetical with the real spirit of Islam. Furthermore, he highlighted that due to the nature of the present geographical division, Muslims could not have one governer and the same law. Therefore, how the Muslims over the globe will obey one Markazi Millat or might the command of obedience will consider suspended until the Muslims establish one Markazi Millat in the world, which is illogical.
Furthermore, Syed Mawdūdī criticised the theory about the fabrication of ahādīth. He concluded that it is a bassless argument that Muslim jurists agreed that fabricated ahādīth are the source of Islamic law because there is not any documented evidence or statement of an authoritative scholar regarding it, as well as, he argued that Umar bn. al-Khattāb did not ban the codification of ahādīth due to the fabrication, but he was worried that ahādīth would intermix with the Holy Qurān as Urwa bn. Zubair narrated. Besides, Syed Mawdūdī countered the theory about the schism of Ummah as the deniers of hadith believe that ahādīth could divide Muslims unity. He proved that it is the result of ahādīth that kept the Muslims from disrupting. Otherwise, they could be divided into unlimited sects. Similarly, Syed Mawdūdī assessed the theory regarding the Muhaddithūn and authentic ahādīth, that Muhaddithūn did not rely on the authenticity of ahādīth in their compilations. He concluded that it is against of common sense if they did not depend on it then why they graded it authentic.
Keywords: Hadīth, Hadīth Deniers, Mawdūdī's Approach, Method, Criticism.
Gelenekçi Müslüman âlimlere göre, Hint Altkıtası’nda hadis inkârcılığının tarihi 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Onlar, Sör Seyyid Ahmad Han’ı söz konusu bölgede İslam’ın temel kaynaklarından ikincisi olan hadislerin kaynağına ve otoritesine karşı çıkan ilk düşünür olarak kabul ederler. Sör Seyyid Ahmed Han’ın İslam ve onun temel kaynakları hakkındaki görüşlerinde, Batılı araştırmalardan büyük ölçüde etkilendiği bilinen bir gerçektir. O, çalışmalarında Batı’nın nebevî hadislere yaklaşım tarzını takip etmiş, hadislerin kökenini ve gerçekliğini sorgulamıştır. Sör Seyyid Ahmed Han’ın izinden giden Çerağ Ali ve benzeri akademisyenler bu iddiaları, hadislerin reddine götüren yeni argümanlarla geliştirmiş ve desteklemişlerdir. O dönemde Altkıta’nın gelenekçi Müslüman âlimleri, bu yeni doğan harekete dikkat çekmiş ve hadis inkârcılarının teorilerine karşı çıkmışlardır. Bu âlimlerden biri olan Ebu’l-A’la Mevdûdî, bir araştırma dergisi olan Tercemânü’l-Kur’an’da yazdığı yazılarla nebevî hadisleri savunmuş, bununla birlikte, özgün tenkid metodu onu çağdaşı âlimlerden ayırmıştır. Dolayısıyla bu çalışma onun, hadis inkârcılarının iddialarına yönelik araştırmasını ve eleştirel yaklaşımını incelemeyi hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Hadis, Hadis İnkârcıları, Mevdûdî’nin Yaklaşımı, Yöntem, Eleştiri.
written in the Torah that..." and similar statements included in early sources were used and in which books they were concentrated. With the data obtained, it is thought that some criteria can be determined which will make it possible to determine how Israiliyat narrations were spread to subsequent works in time. The study doesn’t aim to evaluate the narrations according to classical hadith critique method.
İsrailiyat türü rivayetler, İslam kültür ve edebiyatına çeşitli kanallar aracılığıyla girmiştir. Biz bu kitapta israiliyatın hangi yollardan İslami rivayetler arasına karıştığını incelemeye ve israiliyattan olduğu söylenen bazı haberleri Yahudi kaynaklarıyla karşılaştırarak gerçek durumu anlamaya çalıştık.
Konu oldukça geniş olduğu için gereksiz ayrıntılardan özenle kaçındık. Kilit noktaları yakalamaya, mümkün olduğu kadar özgün bir çalışma yapmaya özen gösterdik. Bunun için her başlıkta, öncelikle kaynaklarımızdaki rivâyetleri taradık; meselelere bütün olarak bakmaya gayret ettik.
Bu kitabın aslı olan Yahudi Kültürünün Hadislere Etkisi isimli doktora çalışmam, israiliyatın hadis rivayetlerine hangi yollardan karıştığı sorusuna cevap bulmak amacıyla hazırlanmıştı. Bu kitabı hazırlarken, onu tekrar gözden geçirmek ve gerekli düzeltmeler yapmaktan başka bir tasarrufta bulunmadım.
Analitik bakış açısıyla incelemeye çalıştığım İsrailiyat konusu çerçevesinde, islami ilimlerin teşekkülü dönemindeki Yahudi-İslam kültürleri arasındaki ilişkiyi anlamada bu kitabın yardımcı olacağını ümit ediyorum.
Bu araştırma analitik bir mantığa ve sistematik bir yönteme sahiptir. Öncelikle belirli ölçütlere bağlı olarak veriler toplanmış,
bu veriler yine belirli ölçütler içinde ayrıştırılmış ve böylece herkesin gözlemine ve kullanımına açık, nesnel bir alt yapı hazırlanmıştır.
Sonraki süreçte, bu alt yapıdan hareketle, çeşitli yorumlar yapılmış, çıkarımlar elde edilmeye çalışılmıştır. Başlangıçta sistemin nesnel olan alt yapı kısmıyla öznel unsurların da bulunduğu yorum kısmının ayrı bölümlerde yer alması planlanmıştı. Sistemin daha belirgin görülmesi açısından böyle bir ayrım yararlı görülse de, ayrı bölümlerdeki veriler ve yorumları eşleştirmenin zor olacağı düşünüldüğünden her bir formla ilgili değerlendirmeler, o formun sonunda yer aldı. Bu nedenle sistemin işleyiş süreciyle, kitaptaki düzenleme kısmen farklı oldu. Altını çizerek belirtmek gerekir ki, sistemin yürütülmesinde, bütün yapı görülmeden, yorum yapmaktan kaçınılmış, önyargılardan ve kanaatlerden uzak durulmuştur. Bütün yapı incelendikten sonra sahip olunan kanaatler, ilgili kısımların sonlarına yerleştirilmiş ve son kısımda çapraz değerlendirmelerle bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır.
İsrailiyatın hadis kaynaklarına girişinde farklı dinlere ait dinî-ahlâkî kitapları (el-kütüb) okuduğu belirtilen ravilerin katkıları olmuştur. Tebliğin konusu olan Kürdûs için de erken dönem bazı ricâl âlimleri tarafından el-kütüb‟ü okuduğuna dair cerh belirten ifadeler kullanılmıştır.
Rical kitaplarında Kürdûs isminde en az üç ravi bulunmakta, bunların birbirinden farklı kişiler mi yoksa aynı kişi mi olduğu konusunda ihtilaf bulunmaktadır.
1. Barışın pasif bir anlam içermediğini aksine aktif olmayı gerektiren bir kavram olduğunu bilir.
2. Barış eğitimi kavramının anlamını ve barış eğitimi çalışmalarının tarihi hakkında bilgisi olur.
3. Savaş kültürü ve Barış kültürü kavramlarının anlamını bilir.
4. Kalıcı barışın adalet ve hoşgörü temeline dayandığını bilir ve bunu davranışlarıyla gösterir.
5. Şeffaf olmamanın huzursuzluğa ve çatışmaya yol açtığının farkında olur.
6. Olumlu ve olumsuz rekabet arasındaki farkı görür.
7. Yaşam hakkına saygılı, çevreye duyarlı tutum ve davranış içinde olur.
8. Sorunların barışçıl yöntemlerle çözülebileceğine inanır; çatışmanın daha büyük sorunlara yol açtığının farkında olur.
9. Farklılıkları zenginlik olarak görür, yabancı olana önyargılı davranmaz, çoğulcu görüşü benimser. Farklı olanı tanımaya ve anlamaya istekli olur.
10. Başlıca barış önderlerini ve yaptıkları hizmetleri bilir.
Bu tebliğde barış eğitiminin en önemli kazanımları tespit edilmeye çalışılmış ve kısaca açıklanmıştır.
Tarihsel süreçte, Araplar arasında önceleri şûnîz ismi yaygınken, muhtemelen ilgili hadislerin şöhret bulması nedeniyle siyah tane (el-habbetü’sevdâ) tanımlaması asıl ismin yerine geçmiştir. İlgili rivayetlerin yapısal analizinde, üç ayrı rivayet sarmalı tespit edilmiş, bunlardan birinin metin kökü doğrudan çörek otuyla, diğerlerinin ise farklı konularla ilgili olduğu görülmüştür. Sahih ya da zayıf kabul edilen rivayetlerin hangi formdaki hadisler olduğu açıklanmıştır. Şerh kitaplarında çörek otunun ne tür yararlarından bahsedildiği özetlenmiş ve onların hangi kaynaklardan yararlandıkları açıklanmıştır.
felaketlerine doğru sürüklendiğini yalnızca istatistiksel bilgilerle açıklamak insanlarda yeterli tutum ve davranışın gelişmesi için yeterli olmamakta, duygusal ve moral destekleyicilere de önemli derecede ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyacın
giderilmesinde din, büyük katkılar sunabilecek güçtedir. Öncelikle çevre ile ilgili
sorunların, insan ve toplumu ilgilendirdiği için aynı zamanda İslam’ın da ilgi alanında
olduğunu vurgulamak gerekir. Bunun dışında İslam’ın çevre duyarlılığıyla
eşleştirilebilecek bazı temel öğretileri bulunmaktadır.
Consequently, the theories of both teacher and student paved the way to Ahli Qurān movement due to their resemblance regarding the position of ahādīth, and finally Abdullāh Chakrālwī [d. 1333/1914] firmly founded the Jamāat Ahli Qurān and announced his position about ahādīth that only the Holy Qurān revealed to the Prophet Muhammad. Hence, he denied the legal and authoritative position of Prophetic ahādīth. The ideology of Abdullāh Chakrālwī had a significant impact on his fellow and follower scholars which introduced a bulk of scholars that were serving his thoughts in the Subcontinent such as; Mūlawī Ahmadu'd-Din Amritsarī [d. 1355/1936], Mawlānā Aslam J Rajpurī [d. 1375/1955], Allāma Mashriqī [d. 1384/1964], Niāz Fathapurī [d. 1386/1966], Dr. Ghulām Jilānī Barq [d. 1406/1985] and others. They developed their ancestor's theories related to ahādīth and explicitly stated that the Holy Qurān is enough for us.
Ghulām Ahmad Pervīz [d. 1406/1985] was a prominent scholar in the denial of hadith school of thought, who compiled more than sixty books and articles which quenched from Sir Syed and Abdullāh Chakrālwī ideology and denied the historical position of ahādīth. Therefore, he was considered the refounder of the denial of hadith movement after Abdullāh Chakrālwī in the Subcontinent. It is a well-known fact that these scholars used the local Journals and Newspapers as a tool of conveying their thoughts to the public and literate class of the society at that time. On the other hand, the traditionalist Muslim scholars followed the same platform and criticised their theories about ahādīth.
Syed Abūʾl-Aʿlā Mawdūdī [d. 1399/1979] was one of those scholars who assessed the theories of the deniers of ahādīth through their research articles and countered them with intellectual and traditional arguments. Syed Mawdūdī published a bulk of articles in his research journal Tarjamānu'l-Qurān about the provenance, authoritative and legislative position of Prophetic ahādīth. Most of Syed Mawdūdī's articles are published along with others in his different books. However, the most popular group of his articles is the Sunnat kī Ainī Haisīat which comprises of two parts; the first one is a debate through articles with the renowned advocate of the deniers of ahādīth Dr. Abdu'l-Wadūd which is started from his questionnaire about the legislative position of ahādīth in May 1962, while the second one is about the suspicions and objections of Justice Muhammad Shafi High Court of West Pakistan that he raised in a case about ahādīth in July 1960.
Syed Mawdūdī countered the famous theory of the deniers of hadith called Markazi Millat, which means that whenever Allah command to the Muslims to obey Allah and his beloved Prophet, it means the Islamic state. He concluded that it is an unreasonable interpretation of the Qurānic verses because if it accepted then, the Imān and Kufr would depend on the obeying of a government, which is antithetical with the real spirit of Islam. Furthermore, he highlighted that due to the nature of the present geographical division, Muslims could not have one governer and the same law. Therefore, how the Muslims over the globe will obey one Markazi Millat or might the command of obedience will consider suspended until the Muslims establish one Markazi Millat in the world, which is illogical.
Furthermore, Syed Mawdūdī criticised the theory about the fabrication of ahādīth. He concluded that it is a bassless argument that Muslim jurists agreed that fabricated ahādīth are the source of Islamic law because there is not any documented evidence or statement of an authoritative scholar regarding it, as well as, he argued that Umar bn. al-Khattāb did not ban the codification of ahādīth due to the fabrication, but he was worried that ahādīth would intermix with the Holy Qurān as Urwa bn. Zubair narrated. Besides, Syed Mawdūdī countered the theory about the schism of Ummah as the deniers of hadith believe that ahādīth could divide Muslims unity. He proved that it is the result of ahādīth that kept the Muslims from disrupting. Otherwise, they could be divided into unlimited sects. Similarly, Syed Mawdūdī assessed the theory regarding the Muhaddithūn and authentic ahādīth, that Muhaddithūn did not rely on the authenticity of ahādīth in their compilations. He concluded that it is against of common sense if they did not depend on it then why they graded it authentic.
Keywords: Hadīth, Hadīth Deniers, Mawdūdī's Approach, Method, Criticism.
Gelenekçi Müslüman âlimlere göre, Hint Altkıtası’nda hadis inkârcılığının tarihi 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Onlar, Sör Seyyid Ahmad Han’ı söz konusu bölgede İslam’ın temel kaynaklarından ikincisi olan hadislerin kaynağına ve otoritesine karşı çıkan ilk düşünür olarak kabul ederler. Sör Seyyid Ahmed Han’ın İslam ve onun temel kaynakları hakkındaki görüşlerinde, Batılı araştırmalardan büyük ölçüde etkilendiği bilinen bir gerçektir. O, çalışmalarında Batı’nın nebevî hadislere yaklaşım tarzını takip etmiş, hadislerin kökenini ve gerçekliğini sorgulamıştır. Sör Seyyid Ahmed Han’ın izinden giden Çerağ Ali ve benzeri akademisyenler bu iddiaları, hadislerin reddine götüren yeni argümanlarla geliştirmiş ve desteklemişlerdir. O dönemde Altkıta’nın gelenekçi Müslüman âlimleri, bu yeni doğan harekete dikkat çekmiş ve hadis inkârcılarının teorilerine karşı çıkmışlardır. Bu âlimlerden biri olan Ebu’l-A’la Mevdûdî, bir araştırma dergisi olan Tercemânü’l-Kur’an’da yazdığı yazılarla nebevî hadisleri savunmuş, bununla birlikte, özgün tenkid metodu onu çağdaşı âlimlerden ayırmıştır. Dolayısıyla bu çalışma onun, hadis inkârcılarının iddialarına yönelik araştırmasını ve eleştirel yaklaşımını incelemeyi hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Hadis, Hadis İnkârcıları, Mevdûdî’nin Yaklaşımı, Yöntem, Eleştiri.
Sabahattin Ali’nin, Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna adlarında üç romanı bulunmaktadır. Bu eserlerinde yer yer dine ve dinin toplum içindeki görüntülerine değinmiş, insanların din anlayışını ve dinî yaşamını kendi gözüyle tasvir etmiştir. Sabahattin Ali romanlarında, ahlâkın başlıca ilkelerine, onların dinle ilişkisine değinmeksizin, özel ve güçlü biçimde vurgular yapmıştır.
Sabahattin Ali, one of the well-known writers and poets of the early years of the Republic of Turkey, was born in Komotini. He is a writer who knows Anatolia well and knows the West since he studied in Germany at some point in his life. His intellectual life, which started with Nationalism, later turned to Marxism and was held in prison for a time on the prison that he humiliated the leaders of his period in a poem. Sabahattin Ali, who mostly works in the genre of stories, is one of the founders of hometown literature.
Sabahattin Ali has three novels: Kuyucakli Yusuf, Icimizdeki Seytan, Kurk Mantolu Madonna. In these works, he sometimes referred to religion and the images of religion in society and described people's understanding of religion and religious life with his own eyes. In his novels, Sabahattin Ali emphasized the main principles of morality and their relationship with religion in a special and powerful way.
İbnü‟l-Mukaffa Emevilerden Abbasilere geçiş döneminde yazdığı telif ve tercüme eserlerinde Arap, Fars, Yunan ve Hint kültürlerini bir araya getirmiş, döneminin siyasi ve kültürel kazanımlarını Abbasilerin hizmetine sunmuştur. Kelile ve Dimne, Siyeru’l-müluk, Kitabu’l-âyin gibi İslam edebiyatını etkileyen çevirilerinin yanı sıra el-Edebü’l-kebir, el-Edebü’s-sağir, Risaletü’s-sahabe gibi telif eserleri bulunmaktadır.
İbnü-l-Mukaffa‟ın eserleri, İslami ilimlerin oluşum aşamasında yazılmış olmasından dolayı, ilgili dönemi aydınlatmak açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle Risaletü’s-sahabe, dönemin ilim anlayışı, problemleri ve çözüm arayışları konularında önemli ipuçları vermektedir.
The means of Hadith is explained as “an account of what the Prophet said or did, or of his tacit approval of something said or done in his presence”. This term is closely related to what Prophet was said, did or approved. But transmits located in hadith’s sourches are partially related to Prophet; the rest are to Companions, Subsequents or others. Differences between terminological means and practical using cause some problem such as conceptional fuzzy.
In this article I seek to review Hadith through the historical process with many aspects and to analyse some problems.
The stealing of ḥadīth is understood as the violation of rights. This engenders some questions: How does the narrator gain these rights? How is he affected by the theft of his ḥadīth? What made the narration so valuable? In this article I try to explain the phenomenon of stealing ḥadīth and its background by answering the aforementioned questions.
bir hadisi, çoğunlukla onda birtakım değişiklikler yaparak, bir başkasına rivayet etmesidir.” şeklinde
tanımlamak mümkündür. Hadis hırsızının (sâriku’l-hadîs) sened ve metin üzerinde gerçeği saptıran
tasarruflarda bulunması, bu eylemi sıradan bir usûl hatası olmaktan çıkarmaktadır. Hadis hırsızlığı
bilinçli yapılan bir fiildir ve bunu yapan ravinin bu işten bazı beklentileri bulunmaktadır.
(Stealing hadith (Sariqat al-hadith) is briefly means that “a narrator obtains a hadith without
duly and narrates it by usually making some changes on them.” Due to the thief of hadith (sariq alhadith)
done some changing in the sanad and text, it is that more than an ordinary procedural error. The
stealing hadith is an act which was consciously done and the narrator expected some interest from this
action.)