
Belis Öztürk
Related Authors
Hakan Gökhan Gündoğdu
Anadolu University
Merve Esra Özer
Anadolu University
Gül Karahan Çoban
Ankara University
Hüseyin Doğan
Agri Ibrahim Cecen University
recep ardoğan
Kahramanmaras Sutcu Imam Univ.
Selin Teke
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi / Nigde Omer Halisdemir University
Ercan Geçgin
Niğde University
Merve Sarıgül
Niğde University
Dr. Tahsin Eren Sayar
Yalova University
Gokhan Acar
University of Usak
Uploads
Papers by Belis Öztürk
ÖZET
'Karmaşık şeylerin güzel olduğunu düşünmek insanlığın ortak yanılgısıdır.' René Descartes
1960'lı yıllarda Amerika da yaygınlaşmaya başlayan ve sadeliği savunan minimalizm kavramının kendisinden önceki modernizm, brütalizm gibi akımlarla etkileşime geçerek gelişmiş bir anlayış olduğu söylenilebilir. Bu akımların ortak özelliklerinin işlevselcilik, sadecilik ve gerçekçilik gibi olgulardan beslendikleri ve Minimal akımın da bu kavramlardan yola çıkarak, fazlalıklardan kurtulmuş, abartıdan uzak bir tavır sergilediği düşünülmektedir. İlk olarak resim, heykel ve mimarlık alanlarında kullanılan minimalizm, özellikle 90'lı yılların sonlarında sinemada da kullanılmaya başlanmıştır. Minimalist sinema, kullanılan abartılı efektlerin sinemayı deforme ettiği kanısındadır. Gerçekliğin ve güzelliğin abartılarda değil sadelikte olduğu düşüncesini benimsemiştir. Kuşkusuz minimalizmden söz ederken doğu kült ve kültürüne de değinmek gereklidir ve burada Zen Budizmden gelen kültürün etkisi yadsınamayacak ölçüde büyüktür. 12.yüzyıldan sonra Japonya'ya da geçerek Japon kültürü içinde gelişmesini tamamlamıştır. Mimarlık ve tasarım alanında Minimalizm kavramı ise, tasarıma süslerden arınmış olarak mümkün oldukça az malzemeyle, ekonomik ve işlevsel olarak yaklaşmak olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda bu çalışmanın yönteminde minimalist sinema kavramı ve bu kavramı benimseyen yönetmen ve filmi üzerinden incelenmekte, minimalist mekan algısının bu filmlere ne şekilde fayda sağladığı yada sağlaması gerektiği üzerinde durulmaktadır.
ÖZET
'Karmaşık şeylerin güzel olduğunu düşünmek insanlığın ortak yanılgısıdır.' René Descartes
1960'lı yıllarda Amerika da yaygınlaşmaya başlayan ve sadeliği savunan minimalizm kavramının kendisinden önceki modernizm, brütalizm gibi akımlarla etkileşime geçerek gelişmiş bir anlayış olduğu söylenilebilir. Bu akımların ortak özelliklerinin işlevselcilik, sadecilik ve gerçekçilik gibi olgulardan beslendikleri ve Minimal akımın da bu kavramlardan yola çıkarak, fazlalıklardan kurtulmuş, abartıdan uzak bir tavır sergilediği düşünülmektedir. İlk olarak resim, heykel ve mimarlık alanlarında kullanılan minimalizm, özellikle 90'lı yılların sonlarında sinemada da kullanılmaya başlanmıştır. Minimalist sinema, kullanılan abartılı efektlerin sinemayı deforme ettiği kanısındadır. Gerçekliğin ve güzelliğin abartılarda değil sadelikte olduğu düşüncesini benimsemiştir. Kuşkusuz minimalizmden söz ederken doğu kült ve kültürüne de değinmek gereklidir ve burada Zen Budizmden gelen kültürün etkisi yadsınamayacak ölçüde büyüktür. 12.yüzyıldan sonra Japonya'ya da geçerek Japon kültürü içinde gelişmesini tamamlamıştır. Mimarlık ve tasarım alanında Minimalizm kavramı ise, tasarıma süslerden arınmış olarak mümkün oldukça az malzemeyle, ekonomik ve işlevsel olarak yaklaşmak olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda bu çalışmanın yönteminde minimalist sinema kavramı ve bu kavramı benimseyen yönetmen ve filmi üzerinden incelenmekte, minimalist mekan algısının bu filmlere ne şekilde fayda sağladığı yada sağlaması gerektiği üzerinde durulmaktadır.