Makale by Ramazan Çelik

International Journal of Filologia, 2024
Yeryüzünde inşa edilen ilk bina, ilk mabet ve Müslümanların kıblesi olan Kâbe; dinî mahiyetinin y... more Yeryüzünde inşa edilen ilk bina, ilk mabet ve Müslümanların kıblesi olan Kâbe; dinî mahiyetinin yanında kültür ve edebiyatımız açısından da çok önemli bir değerdir. Türk edebiyatında Kâbe; Hz. Âdem'den başlayarak diğer peygamberler, özellikle de Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Muhammed'in (sav) hayatı ve peygamberlik dönemleri bakımından ele alınmıştır. Edebiyatımızda Kâbe konulu müstakil Kâbe-nameler yazılmakla beraber hac seyahatnameleri, menazil-i hac ya da menasik-i hac türündeki manzum ve mensur eserlerde Kâbe'nin İslam inancındaki yeri ve önemi üzerinde durulmuştur. Edebî eserlerde Kâbe'nin dinî hususiyetleri ve hac ibadetindeki yeri hakkında bilgi verilmekle beraber bazı divan şairlerinin Kâbe'yi hakiki mahiyetinin dışında, soyut unsurları karşılamak amacıyla bir mazmun olarak değerlendirdiği görülmektedir. Divan şiiri estetiğinde Kâbe, teşbih, istiare gibi çeşitli edebî sanatlar yoluyla bir benzetme unsuru olarak da kullanılmıştır. Necatî Bey, Bakî, Ahmet Paşa, Taşlıcalı Yahya; Kâbe'yi şiirlerinde bu minvalde kullanan şairlerden bazılarıdır. Mazmunları kullanmada mahir bir sanatkâr olan Emrî (ö. 1575) de şiirlerinde Kâbe'yi benzetme unsuru olarak ele alan isimlerdendir. Onun şiirlerinde Kâbe'nin, âşık ve sevgiliyle ilgili çeşitli durumları aktarmada bir mazmun olarak kullanıldığı görülmektedir. Çalışmada Edirneli Emrî'nin Dîvân'ında "Kâbe" mazmunu ve beytü'l-harem, kıble, mihrap, zemzem, Mekke kulpu gibi Kâbe ile alakalı kavramların ne manalara geldiği ve hangi benzetmelere konu edildiği incelenmeye çalışılmıştır.

Bilimname, 2024
Hz. Âdem'den başlayarak Hz. Muhammed'e (sav) kadar gelen peygamberlerin hayatını, tebliğ faaliyet... more Hz. Âdem'den başlayarak Hz. Muhammed'e (sav) kadar gelen peygamberlerin hayatını, tebliğ faaliyetlerini, kavimlerinin yaşadığı bazı önemli hadiseleri anlatan eserlere genel olarak kısas-ı enbiya ya da peygamberler tarihi adı verilir. Kur'ân-ı Kerîm'de üçü ihtilaflı olmak üzere yirmi sekiz peygamber ismi zikredilir. Bu peygamberlere ait kıssalar anlatılır. Kimi peygamberlerin kıssaları tafsilatlı anlatılırken bazılarının hayatları özetle nakledilmiştir. Kıssaları Kur'ân'da zikredilen peygamberlerle ilgili bazı hadiseler Tevrat ve İncil'de de geçmektedir. Kitab-ı mukaddesten alınan rivayetlerin Kur'ân'daki kıssalarla birleştirilerek belli bir sistem dâhilinde tefsir, tarih ve bazı hadis kaynaklarında yer almasıyla kısas-ı enbiya metinleri vücuda gelmiş ve İslam kültüründe bu türün ilk müstakil örnekleri hicri II. asırdan itibaren yazılmaya başlanmıştır. Bu alandaki en meşhur Arapça eserler Kisâî (ö. 189/805) ve Sa'lebî'ye (ö. 427/1035) ait kısas-ı enbiyalardır. Sonradan yazılan peygamberler tarihine ait kitaplar bu iki eserin tercümesi ya da özeti mahiyetindedir. Bu türde bilinen ilk Türkçe eseri Kısasü'lenbiyâ adıyla Rabgûzî Nâsıruddîn (ö. 710/1310'dan sonra) yazmıştır. Rabgûzî'den sonra manzum/mensur, müellifi bilinen/bilinmeyen daha pek çok Türkçe kısas-ı enbiya yazılmıştır. Edebiyatımızda kısas-ı enbiya türünde yazılan eserlerden biri de Şevket Gavsî'nin Manzum Târîh-i Enbiyâ'sıdır. Eser 1896 yılında Osmanlı Türkçesiyle yayımlanmıştır. Şimdilik ilk bölümüne ulaşılabilen eserde Hazret-i Âdem'den Hazret-i Hud'a kadar olan peygamberler hakkında bilgi verilmiştir. Besmele konulu bir manzume ile başlayan 301 beyitlik eser, mesnevi nazım şekliyle ve aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Klasik edebiyat geleneğine bağlı olarak tevhid, naat, çehar-yar ve methiye bölümleriyle devam eden 46 sayfalık eserde 13 şiir başlığına yer verilmiştir. Çalışmada Şevket Gavsî'nin Manzum Târîh-i Enbiyâ'sı şekil ve muhteva özellikleriyle incelenecek ve çalışmanın sonunda manzumenin çeviri yazılı metni verilecektir.

Hikmet - Akademik Edebiyat Dergisi, 2024
IBRÂHÎM BIN EDHEM IN TURKISH LITERATURE Bu çalışma Seydi Kiraz danışmanlığında 2022 yılında tam... more IBRÂHÎM BIN EDHEM IN TURKISH LITERATURE Bu çalışma Seydi Kiraz danışmanlığında 2022 yılında tamamladığımız Türk Edebiyatında İbrâhîm Bin Edhem Velâyet-nâmeleri ve Adanalı Seyyid Nevrûz'un Velâyet-nâme-i İbrâhîm Edhem'i (inceleme-metin-indeks) başlıklı doktora tezi esas alınarak hazırlanmıştır. ÖZ İbrâhîm bin Edhem'in hayatı, menkabeleri, kerametleri, sözleri Türk edebiyatında birçok manzum ve mensur eserde işlenmiştir. Bu konularda müstakil, kapsamlı eserler yazıldığı gibi kimi kitaplarda İbrâhîm bin Edhem'in belli yönleri ön plana çıkarılmıştır. Hem divan hem de halk edebiyatı geleneğinde onun menkabevî hayatına dair eserler kaleme alınmıştır. Bu eserler "İbrâhîm bin Edhem Hikâyesi/ Menâkıbı/ Destânı/ Kıssası/ Velâyet-nâmesi, Edhem-nâme" gibi isimlerle anılmıştır. Yazma ya da matbu telif edilen bu eserlerde İbrâhîm bin Edhem'in hayatı çok yönlü muhteva özellikleri ile ele alınmıştır. Babası Derviş Edhem ile annesinin aşk hikâyesi; annesinin ölmesi; dirilip kabirden çıkması ve Edhem'le evlenmesi; bu evlilikten İbrâhîm'in doğması; İbrâhîm'in vefat eden dedesinin yerine tahta geçmesi; saltanatının ihtişamı; taht üzerinde uyurken rüya görmesi; ava çıktığında bir geyiğin dile gelip onunla konuşması; Hz. Hızır'ın onu irşad etmesi; tacını ve tahtını terk etmesi; Merv, Mekke, Medine, Şam, Bağdat, Tarsus gibi muhtelif şehirleri gezmesi; helal kazancın peşinde koşması, rızkını alın teri ve elinin emeğiyle kazanması; oğlunun ve eşinin onu aramaya çıkması; ailesiyle buluşması ve onlarla buluştuktan bir süre sonra oğlunun vefat etmesi edebiyatımızda anlatılan hadiselerden bazılarıdır. Kimi eserlerde bu olayların hepsine yer verilir, bazı eserlerde ise zikredilen olayların belli bölümleri anlatılır. Mensur eserler, genellikle tahkiyeli bir üslupla ve sade bir dille konuyu ele alırken manzum eserlerde, yerine göre süslü, sanatlı ve lirik bir üslup görülmektedir. Bu çalışmada Mutasavvıf İbrâhîm bin Edhem'in hayatı hakkında bilgi verildikten sonra onun menkabevi hayatının Türk edebiyatına yansımaları üzerinde durulacaktır. Divan, tasavvuf, Tanzimat ve modern Türk edebiyatında İbrâhîm bin Edhem hakkında yazılan bazı şiir örneklerine yer verilip İbrâhîm bin Edhem muhtevalı velâyet-nâme/menâkıp-nâmeler incelenecektir.

Yakın Doğu Üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezi Dergisi, 2024
Türk edebiyatı XVI. yüzyılda muhteva ve tür bakımından zenginlik kazanmıştır. Hemen her meslek gr... more Türk edebiyatı XVI. yüzyılda muhteva ve tür bakımından zenginlik kazanmıştır. Hemen her meslek grubundan insanların ilim ve şiire merak saldığı bu asır, kültür ve irfan dünyamıza büyük zenginlikler katan bir zaman dilimidir. Sosyal ve kültürel hayatın çeşitli yönleri ile edebiyata yansıması neticesinde birçok şair ve yazar ortaya çıkmış, farklı sanat ve zanaat ehli olan insanlar tarafından edebî eserler kaleme alınmıştır. Gemiciliğe merak salan ve kendisi de bizzat Osmanlı ordusunda deniz seferlerine katılan Safâyî de (XVI. yüzyıl) 110 yıllık bereketli ömründe, kültürümüze önemli hizmetleri olmuş bir şairdir. Sinop’tan İstanbul’a gelerek burada muhtelif hocalardan ders alan Safâyî, gemicilerin piri olmakla birlikte tasavvufi kimliğiyle bir tekkede de postnişin olmuştur. Evini, türlü ilim irfan erbabının toplandığı feyizli bir muhabbethaneye çevirmiştir. Mutasavvıf, gemici, âlim gibi vasıfları kendinde toplayan Safâyî; birçok ilim ve meslekte üstad olan çok yönlü bir şahsiyettir. Şiir vadisinde de kendini gösteren sanatçı özellikle kaside, gazel ve mesnevide maharetlidir. Dinî alanda da önemli eserleri vardır. Terceme-i Vesâyâ-yı Şeyh Vefâ, Gazavât-ı Bahriyye, Fetih-nâme-i İnebahtı ve Moton gibi bilinen eserleri dışında yeni bir nüshası tespit edilen manzum Muʿcizât-ı Ahmediyye onun dinî mahiyetteki eserlerinden biridir. Safâyî’ye ait Şerhü’l-İslâmi’n-Nûrânî’nin farklı bir nüshası oluğu anlaşılan bu eserinde şair, Hz. Âdem ile Hz. İsmail arasındaki peygamberler ile Hz. Muhammed’in mucizelerini karşılaştırmış, muhtelif dinî konuları mesnevi formatında anlatmış, Kur’ân’ın bazı surelerinin manzum tefsirine yer vermiştir. Muhteva bakımından zenginlik gösteren eserde ayrıca şeriat, tarikat, hakikat, İslam esasları, tevhid, iman, namaz, oruç, hac gibi konular işlenmiştir. Eserde Hz. Âdem’in yedi mucizesi, Hz. İdris’in iki mucizesi, Hz. Nuh’un beş mucizesi, Hz. Hud’un üç mucizesi, Hz. Salih’in üç mucizesi, Hz. İbrahim’in beş mucizesi, Hz. İsmail’in üç mucizesi anlatılır. Mezkûr peygamberlerin mucizeleri ile Hz. Peygamber’in mucizeleri arasında bağlantı kurulur. Her mucize anlatımının sonunda bir kasideye yer verilir. Bu çalışmada, Sinoplu Safâyî’nin Diyanet İşleri Başkanlığı Yazma Eserler Kütüphanesinde bulunan, 004688 numarada kayıtlı Muʿcizât-ı Ahmediyye’si tanıtılmış; kitabın şekil özellikleri, muhtevası ve bölümleri incelenmiştir. Eserin tam ismi Kitâb-ı Muʿcizât-ı Ahmediyye’dir. Daha önce farklı nüshaları üzerinde çalışmalar yapılmış fakat eserin bu isim ve bütünlüklü hali ile çalışılmadığı tespit edilmiştir. Eldeki nüsha harekeli nesih hatla, çift sütunlu ve on beş satırlı yazılmış, 263 varaklık bir eserdir. Yirmi sekiz bölümden oluşan eser, yaklaşık 7260 beyittir. Eser mesnevi nazım şekli ile kaleme alınmış olmakla birlikte eserde terci-i bend, kaside, gazel gibi farklı nazım biçimleri; tevhit, naat, methiye gibi nazım türleri de mevcuttur. Çalışmada, eserin diğer nüshalarından farklı yönleri üzerinde durulmuş, ayrıca diğer nüshalarda yer almayıp sadece bu nüshada bulunan 40 civarında beyite yer verilmiştir. Diğer nüshalardaki eksik beyitler, silinmiş ya da okunmayan kelimeler bu nüsha esas alınarak tespit edilip gösterilmiştir. Bu vesile ile klasik edebiyatımıza ait bir eserin, yeni ve farklı bir nüshasının tanıtılması amaçlanmıştır.

Kocaeli İlahiyat Dergisi, 2024
Hacı Mustafa Efendi, Şeyh-i Şiranî olarak da bilinen mutasavvıf ve âlim bir şahsiyettir. 1254/183... more Hacı Mustafa Efendi, Şeyh-i Şiranî olarak da bilinen mutasavvıf ve âlim bir şahsiyettir. 1254/1838 yılında Gümüşhane iline bağlı Şiran ilçesinin Sarıca köyünde doğmuştur. Babasının ismi Ömer Efendi, annesi ise Havva Hatun’dur. Yaklaşık on beş yıl kendi memleketinde medrese eğitimi aldıktan sonra Trabzon, Tokat ve Uşak’ta tahsiline devam etmiştir. İlim yolunda ilerlerken tasavvufa meyletmiş, Mekke’ye gidip burada Nakşibendî tarikatı şeyhlerinden Yahya Dağıstânî’ye (ö. 1319/ 1899) intisap etmiştir. Yedi yıl boyunca mürşidine hizmet edip ondan tasavvuf terbiyesi almıştır. Ardından şeyhinin işaret ve icazetiyle Anadolu’ya avdet edip önce Niksar sonra da Çorum’da irşat faaliyetlerinde bulunmuştur. 1870’li yıllarda geldiği Çorum’da dergâh inşa ettirmiş, onlarca halife yetiştirmiş ve bu talebelerini yine irşat vazifesiyle Anadolu’nun muhtelif yerlerine göndermiştir. Sultan II. Abdülhamit tarafından saraya davet edilmiş, çeşitli ihsan ve iltifatlarla taltif edilmiştir. Altıncı kez yaptığı hac yolculuğu neticesinde, 1317/1899 yılında Medine’de vefat edip, Cennetü’l-Baki kabristanına defnedilmiştir. Hacı Mustafa Efendi âlimlik, mürşitlik, velilik vasıflarının yanında edebiyatla da ilgilenmiştir. Kendisine izafe edilen gazel, rubai ve bazı beyitler bulunmaktadır. Bununla beraber Nakşibendî tarikatının Halidiye koluna ait bir silsile-nâmesi bulunmaktadır. Sözlük anlamı “art arda gelen, birbirinin devamı olan, şecere” olan silsile, tasavvufta bir tarikatın birbirinden icazet alarak devam eden şeyhler listesini ifade eden bir kavramdır. Silsileyi oluşturan isimlerin kaydedildiği belgeye “silsile-nâme” adı verilmiştir. Silsile-nâme yazma geleneği ilk olarak Arap kültüründe ortaya çıkmış, daha sonra Türk kültürüne de geçmiştir. Tasavvuf tarihinde bu türün bilinen ilk örneği Ca‘fer el-Huldî’yi (ö. 348/959) Hz. Peygamber’e (sav) bağlayan silsiledir. Kültürümüzde çeşitli tarikatlara ait manzum ve mensur silsile-nâmeler yazılmıştır. Bunlardan biri de Şiranlı Hacı Mustafa Efendi’ye ait Nakşibendî tarikatı şeceresini listeleyen manzum silsile-nâmedir. Çalışmada, Şiranlı Hacı Mustafa Efendi’nin hayatı ve Çorum’daki irşat faaliyetleri hakkında bilgi verildikten sonra onun silsile-nâmesi şekil ve muhteva özellikleri bakımından incelenip silsile-nâmenin çevri yazılı metni verilecektir.

Turkish Academic Research Review, 2023
Kelimeler, kullanıldığı zaman dilimindeki toplumun zihniyetini yansıtır. O toplumun dünyaya, haya... more Kelimeler, kullanıldığı zaman dilimindeki toplumun zihniyetini yansıtır. O toplumun dünyaya, hayata, insana bakışını ifade eder. Bununla beraber insanların ve toplumların diğerlerine göre daha fazla önem atfettikleri kimi kutsal kelime ve kavramlar vardır. Din, vatan, millet, hürriyet, bayrak, ezan bunlardan bazılarıdır. Özellikle “vatan” mefhumu, zaman içerisinde kullanıldığı muhtelif anlamlarla ayrı bir önem kazanmıştır. Tasavvufta, sosyolojide ve siyasette birbirinden farklı anlam ilişkileri içinde kullanılan “vatan”, uğruna canlar feda edilebilecek yüce bir değerdir. “Vatan sevgisi imandandır.” sözü etrafında şekillenen bu kutsiyet, hayatın her alanında olduğu gibi edebî eserlerde de görülür. Özellikle şiirlerde bu kelimenin kullanım alan ve anlamları dönemlere göre de farklılıklar arz etmektedir. Dilimize Arapçadan giren “vatan” kelimesine ilk olarak 13. yy. edebî metinlerinde rastlanmaktadır. İslami dönem Türk şiirinin ilk örneklerinde genellikle ahiret ya da sevgilinin yaşadığı yer gibi daha çok soyut anlamlarıyla kullanılan “vatan” kelimesi; zamanla anlam genişlemesine uğramış ve toprak, memleket, insanın doğduğu yer, aynı dil ve inanca mensup insanların yaşadığı muhit, bir milletin yaşadığı coğrafyanın tamamını kapsayan toprak parçası gibi yeni ve somut anlamlar da kazanmıştır. Kelimenin bugünkü anlamı kazanmasında, Tanzimat’la başlayan her alandaki yenileşme süreci etkili olmuştur. Bu çalışmada “vatan” kelimesi ve bağlantılı kavramlar olan “yurt, memleket, memalik, mülk, diyar, il, şar” kelimelerinin 13 ve 14. yy. şiirindeki yansımaları ve anlamları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Öncelikle “vatan” mefhumunun günümüzdeki kullanımı, Tanzimat, Millî Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi şairlerimizin bu kavramı şiirlerinde ele alış biçimleri, divan şiiri ve tasavvuf kültüründe kelimenin anlamları irdelenmiştir. Daha sonra Türk İslam edebiyatının ilk dönem eserleri olarak telakki edilebilecek olan Yunus Emre, Ahmedî ve Kadı Burhaneddin’in eserlerinde “vatan” mefhumunun nasıl ve hangi manalarda kullanıldığı, eserlerdeki şiir örnekleriyle incelenmeye çalışılmıştır. Bu vesile ile İslami edebiyatın ilk eserlerinden günümüze, “vatan” mefhumunun anlam seyrine bir kapı aralanması amaçlanmıştır.

Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2023
Türk edebiyatının kırkambarı olarak nitelenen mecmualar, muhteva bakımından zengin içeriğe sahipt... more Türk edebiyatının kırkambarı olarak nitelenen mecmualar, muhteva bakımından zengin içeriğe sahiptir. Edebiyat, tarih, halk bilimi, etnografya, coğrafya, sosyoloji gibi birçok farklı disipline ait unsurları barındıran metinlerdir. Manzum veya mensur metinleri içeren mecmualar, yemek tariflerinden ilaçlara birçok alandaki farklı bilgiyi de ihtiva edebilir. Mecmualar, edebiyat tarihi açısından önemli metinler olarak öne çıkmaktadır. Özellikle şiir mecmualarında bilinmeyen kimi şairlere ya da tanınan şairlerin bilinmeyen şiirlerine rastlamak mümkündür. Bilhassa nazîre mecmuaları, şairlerin birbirlerine olan tesirlerini anlamak bakımından dikkate değerdir. Yazıldıkları dönemin edebî zevkini yansıtma açısından da önemli olan şiir mecmuaları, derleyicisinin tercihine göre seçtiği nazım şekilleri ve türlerini barındırır. Bu makalede; “Mevlânâ ve Mevlevîlik” temalı şiirlerden oluşan, Ankara Millî Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu’nda Mecmû‘a-i Eş‘âr adıyla, 06 Mil Yz A 2239/2 numarada kayıtlı şiir mecmuası incelenecektir. Mecmuada, 27 farklı şaire ait, kimi birbirine nazîre olarak yazılmış 36 şiir mevcuttur. Bu şiirlerden 32’si gazel, 1’i kaside, 1’i murabba, 1’i müseddes, 1’i de terci-i benddir. Çalışmada, mecmua şekil ve muhteva bakımından incelenecektir. Ayrıca Mecmuaların Sistematik Tasnifi Projesi’ne (MESTAP) göre muhteva tasnifi yapılarak herhangi bir kaynakta yayımlanmamış şiirlerin çevri yazılı metnine yer verilecektir.

UMDE Dini Tetkikler Dergisi, 2022
Kur’ân-ı Kerîm, klasik Türk edebiyatının temel kaynağı olduğu için birçok edebî türün ortaya çıkm... more Kur’ân-ı Kerîm, klasik Türk edebiyatının temel kaynağı olduğu için birçok edebî türün ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Şairler sûre, âyet ve kıssalardan ilham alarak çeşitli eserler kaleme almıştır. Fakat Kur’ân sûrelerinin doğrudan edebî metne dönüştürülmesi hususunda temkinli davranılmıştır. Bununla beraber, özellikle mutasavvıf kimliği olan bazı şairler; Yâsin, Mülk, İhlâs gibi sûreleri nazmen tefsir etmiştir. Sinoplu Safâyî Efendi bu şairlerdendir. XV. yüzyılın ilk çeyreği ile XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış Safâyî; denizcilik, gemicilik gibi faaliyetlerin yanında ilim, şiir ve tasavvuf âleminde de maruf bir kimliğe sahiptir. Muʿcizât-ı Ahmediyye’sinde bazı dinî konuları ve peygamber mucizelerini anlatmakla beraber İhlâs sûresinin manzum tefsirine de yer vermiştir. Tefsir-nâme olarak nitelenebilecek metinde sûrenin âyet, cümle ve kelimeleri sade bir üslupla izah edilmiştir. Sûrenin sebeb-i nüzûlü üzerinde durulmuş, çeşitli sahâbe ve âlimlerin görüşlerine yer verilmiştir. İhlâs sûresinin fazileti hakkında Buhârî, Müslim, Tirmizî gibi imamlardan hadisler nakledilmiştir. Bu çalışmada, edebiyatımızdaki manzum tefsir geleneği hakkında bilgi verilmiş, Safâyî’nin hayatı ve eserleri üzerinde durulmuş ve elli sekiz beyitlik bölümü sadece Muʿcizât-ı Ahmediyye mesnevîsinde bulunan İhlâs sûresinin manzum tefsiri, şekil ve muhteva özellikleri bakımından incelenip tefsir metninin çeviri yazısına yer verilmiştir. Bu vesile ile edebiyatımızda bilinen manzum tefsir örneklerine bir yenisi daha ilave edilmiştir.

Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2022
Seyyid Nevruz XIX. yüzyılda yaşayan mutasavvıf şairlerdendir. Bibliyografik kaynaklarda şair hakk... more Seyyid Nevruz XIX. yüzyılda yaşayan mutasavvıf şairlerdendir. Bibliyografik kaynaklarda şair hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılmamıştır. Şaire dair bilgiler eserlerinden elde edilmiştir. Sözlü kültürden derlenen şiirleriyle bilinen üç eserindeki bilgilerden Bektaşî inancının temsilcisi olduğu anlaşılmaktadır. Eserlerinde dinî-tasavvufî konular, didaktikî unsurlar, Hz. Ali, On İki İmam ve Hacı Bektaş-ı Veli sevgisi ön plandadır. Şiirini, Bektaşî inancı etkisindeki tasavvuf düşüncesini yaymak için araç olarak kullanmıştır. Arapça ve Farsçaya vakıf olduğu görülmektedir. Hem hece hem de aruz ölçüsü ile şiirler yazmıştır. Müellif hattı ile kaleme alınmış üç önemli eseri, mesnevi nazım şekli ile yazılmıştır. Bu eserlerinden Velâyet-nâme-i İbrâhîm Edhem’de bir de elif-nâme bulunmaktadır.
Elif-nâmeler, şairlerin sanat kabiliyetlerini sergiledikleri edebî mahsullerdendir. Divan ve halk edebiyatının müşterek ürünleridir. Bu türde, Arap alfabesindeki elif harfinden başlayıp ye’ye kadar olan harfleri mısra başında ya da sonunda kullanarak şiir yazmak esastır. Türk edebiyatında yüzün üzerinde elif-nâme yazılmıştır. Seyyid Nevruz da bu türde eser veren sanatçılardandır. Nevruz’un elif-nâmesi bazı şekil ve muhteva özellikleri bakımından bilinen örneklerden farklılık arz eder. Bu makalede, Türk edebiyatındaki elif-nâmeler hakkında bilgi verilecek ardından Adanalı Seyyid Nevruz’un hayatı, eserleri ve özellikle de elif-nâmesi üzerinde durulacaktır. Nevruz’un elif-nâmesi vezin, nazım şekli, muhteva, dil ve üslup açısından incelenip çeviri yazı ile verilecektir. Muhteva, dil ve üslup değerlendirmesi metinden örneklerle de desteklenecektir. Bu çalışma ile tasavvuf kültürünün yansımalarını barındıran bir elif-nâme örneği verilerek türün bilinen örneklerinin zenginleşmesine katkı sağlamak amaçlanmaktadır.

Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi [Journal Of Old Turkish Literature Researches], 2021
Divan şiiri, yaklaşık yedi asırlık zaman dilimindeki ilim ve kültür hayatımızın çok önemli bir dö... more Divan şiiri, yaklaşık yedi asırlık zaman dilimindeki ilim ve kültür hayatımızın çok önemli bir dönemini teşkil eder. Bu şiir, Türk edebiyatıyla ilgili çalışmalar ortaya koyan ilim adamlarının görüşlerine göre, her ne kadar devrini tamamlamış kabul edilse de, Yahya Kemal Beyatlı’nın bir rubaisinde “Sönmez seher-i haşre kadar şir'i kadim/ Bir meş'aledir devr edilir elden ele.” mısralarıyla dile getirdiği gibi, hayatiyetini devam ettirmektedir. Sınırlı miktarda da olsa hâlâ divan geleneği tarzında şiirler yazılmakta, eserler yayımlanmaktadır. Bu eserler arasında pek azı “mürettep divan” özelliği göstermektedir. Bu mürettep divanlardan biri de Şahin Uçar tarafından tertiplenen Dîvân’dır. Şeydâ mahlasını kullanan şair, klasik usulde tertip ettiği mürettep Dîvân’ıyla, Yahya Kemal’in teşbihinde “bir meş’ale” olarak ifade ettiği divan şiirini, günümüzde temsil etmektedir. Bu makalede şair, hattat, musikişinas, ilim adamı, müzehhib gibi birçok vasfı bir arada taşıyan Şahin Uçar’ın hayatı, eserleri ve özellikle de Dîvân’ı üzerinde durulacaktır.

KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi , 2023
Klasik edebiyatımıza ve bu edebiyatın temsilcilerine dair araştırmalar, her geçen gün nitelik ve ... more Klasik edebiyatımıza ve bu edebiyatın temsilcilerine dair araştırmalar, her geçen gün nitelik ve nicelik bakımından artış göstermektedir. Bu çalışmalar, bilinmeyen eserlerin ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmalarla kültür hazinesinin büyümesi, gelişmesi ve zenginleşmesi sağlanmaktadır. Hakkında bilgi olmayan şairlerin gün yüzüne çıkarılması, eserlerinin ilim âleminin istifadesine sunulması da bu mahiyettedir. Ali Lutfî, ismi bibliyografik eserlerde bulunmayan, nisyan karanlığında kalan şairlerdendir. Kaynaklarda hakkında bilgi olmayan Ali Lutfî (ö. 1842), ilk defa 2018 yılında Doç. Dr. Seydi Kiraz tarafından yapılan tematik ve sınırlandırılmış bir çalışmayla araştırmacılara duyurulmuştur. Muhtasar bilgilerin verildiği makaleden sonra ortaya konulan bu eserde, şair ve hayatına ait bilgiler, bir bütün olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, yazar tarafından hazırlanan Dîvân-ı Lutfî “İnceleme Metin ve Dizin” adlı eser tanıtılacaktır.
Konferans Sunumu by Ramazan Çelik

VII. Uluslararası Şeyh Şaʿbân-ı Velî Sempozyumu “Mâverâünnehir” Bildiri Tam Metinleri Kitabı, 2024
Kastamonu Öz Klas k Türk edeb yatı, gen ş b r coğrafyada asırlar boyu devam eden ve kültürümüzün ... more Kastamonu Öz Klas k Türk edeb yatı, gen ş b r coğrafyada asırlar boyu devam eden ve kültürümüzün şek llenmes nde öneml etk s olan b r edeb yattır. Bu edeb yatın temel özell kler nden b r d nî kaynaklardan beslenm ş olmasıdır. Bu husus yet b rçok d nî/edebî türün ortaya çıkmasına ves le olmuştur. B lerek ya da b lmeden şlenen günahlardan duyulan p şmanlığı, edebî b r anlayışla d le get ren tevbe-nâmeler, d nî anlayış ve hassas yetle yazılmış met nlerd r. Kısaca "Günahlardan p şman olup Allah'a sığınmak, ondan yardım stemek" şekl nde tanımlanab lecek tevbe, çeş tl edebî met nlere konu olmuş, bu anlayışla yazılan manzum ya da mensur met nlere genel t bar yle tevbenâme den lm şt r. Anadolu sahasında klas k ş rlerde bu türün örnekler bulunduğu g b Doğu Türkçes le yazılan met nlerde de tevbe-nâme örnekler ne rastlanmaktadır. Çalışmaya konu olan tevbe-nâme metn Çağatay sahasında yazılmış on altı bey tl k b r manzumed r. B r mecmuada kayıtlı olan ve gazel nazım şekl yle yazılan ş r n şa r bell değ ld r. D l ve anlatımında Doğu Türkçes n n özell kler görülür. Çalışmada Klas k Türk edeb yatında tevbenâmeler hakkında genel b lg ver ld kten sonra eldek met n şek l, d l ve muhteva özell kler bakımından ncelenmeye çalışılacak ve ş r n çevr yazılı metn ver lecekt r.

3TH INTERNATIONAL CONGRESS ON SOCIAL, HUMANITIES, ADMINISTRATIVE, AND EDUCATIONAL SCIENCES IN A CHANGING WORLD PROCEEDINGS BOOK, 2024
Şehbenderzâde Ahmed Hilmi (1865-1914) Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemi’nin önemli ilim ve fikir adam... more Şehbenderzâde Ahmed Hilmi (1865-1914) Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemi’nin önemli ilim ve fikir adamlarındandır. Filibe’de dünyaya gelmiştir. Kısa sayılabilecek ömrüne birçok eser sığdırmıştır. Onun 1909 yılında yayımladığı A‘mâk-ı Hayâl’i edebiyatımızda ilk tasavvufi roman kabul edilir. İki bölümden oluşan eser, Doğu kültürüyle yetişmiş fakat ilerleyen yıllarda Batı kültürüyle eğitim almış bir aydın olan Ahmed Râci’nin çelişkili düşünce yapısını ve iç huzur yolculuğunu ele alır. Râci’nin hakikat arayışını ve buhranlarını teskin etme serüvenini dile getirir. Romanda, insan-ı kâmil olan Aynalı Baba’nın Râci’ye kılavuzluk edip onu manen terbiye ettiği görülür. Rüya, hayal, düşünce gibi unsurlarla mektup, hatıra gibi farklı türleri roman zemininde bir araya getiren yazar; şiirleriyle de romana çok katmanlı bir derinlik sağlar. Eserdeki şiirler, edebî yoğunluk ve felsefi derinlik taşımakla beraber kahramanların tercüme-i hâlini yansıtması bakımından da dikkate değer bir konum teşkil eder. Romanda, en kısası 2, en uzunu 21 mısra olmak üzere, bölümler içine sindirilmiş toplam 254 mısradan oluşan 24 manzum parça bulunmaktadır. Geneli vahdet-i vücûd/tevhid temalı bu hikemi şiirlerin kimileri dörtlük, kimileri beyit, kimileri bent hâlindedir. Şiirlerin bazıları Aynalı Baba ağzından bazıları Râci’nin sözleri olarak bazıları da gaybi seslerden aktarılır. Bazıları ise Râci’nin hayalî yolculuklarında rastladığı levhalardaki yazılardan nakledilir. Şiirlerin geneli Râci’nin sorularına cevap, zihnindeki düğümlere çözüm mahiyetindedir. Kimi şiirler soru-cevap şeklindedir ve sohbet edası taşır. Eserdeki kurguyu güçlendiren bir etkiye sahip olan şiirlerin hikemi yönü, didaktik özellikleri, anlam derinliği ve felsefi yönü güçlüdür. Çalışmada, romandaki şiirlerin edebî özellikleri, roman muhtevasıyla olan ilişkisi ve duyguları yansıtmadaki rolü üzerinde durulacak ve şiirlerin roman anlatımına katkısı incelenmeye çalışılacaktır.
GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ BİLDİRİLER KİTABI 7-9 2019, 2019
Nevruz bin Isa Adanavi (1792-1860), following the Alevi-Bektashi tradition is a the 19th century ... more Nevruz bin Isa Adanavi (1792-1860), following the Alevi-Bektashi tradition is a the 19th century poet. There is no remarkable information about the poet in the sources. Information about Seyyid Nevruz and his work Velâyet-nâme-âhim Edhem will be given. Velâyet-nâme-âhim Edhem, which is the subject of our study, is a work of 1063 couplets. What makes the work interesting is that the life of Ibrahim Edhem, the legendary figure of Balkh and Bukhara, which is a legendary person, was handled within the framework of Alevi-Bektashi culture, understanding and tradition. We believe that bringing the work to science will contribute to Turkish literature and Alevi-Bektashi culture.
Ansiklopedi Maddesi by Ramazan Çelik
Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, 2024
Mevlana ve Mevlevilik konulu şiir mecmuası
Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, 2024
Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, 2024
Seyyid Nevrûz b. Îsâ Adanavî’nin Kerbelâ hadisesini anlattığı manzum eseri.
Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, 2024
Çağatay Türkçesiyle yazılan ve ne zaman kim tarafından yazıldığı belli olmayan nazım-nesir karışı... more Çağatay Türkçesiyle yazılan ve ne zaman kim tarafından yazıldığı belli olmayan nazım-nesir karışık bir İbrâhîm bin Edhem velâyet-nâmesi.
VELÂYET NÂME İ İBRÂHÎM EDHEM (NEVRÛZ BİN ÎSÂ), 2024
Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü https://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/2023-TEIS2-89, 2023
Uploads
Makale by Ramazan Çelik
Elif-nâmeler, şairlerin sanat kabiliyetlerini sergiledikleri edebî mahsullerdendir. Divan ve halk edebiyatının müşterek ürünleridir. Bu türde, Arap alfabesindeki elif harfinden başlayıp ye’ye kadar olan harfleri mısra başında ya da sonunda kullanarak şiir yazmak esastır. Türk edebiyatında yüzün üzerinde elif-nâme yazılmıştır. Seyyid Nevruz da bu türde eser veren sanatçılardandır. Nevruz’un elif-nâmesi bazı şekil ve muhteva özellikleri bakımından bilinen örneklerden farklılık arz eder. Bu makalede, Türk edebiyatındaki elif-nâmeler hakkında bilgi verilecek ardından Adanalı Seyyid Nevruz’un hayatı, eserleri ve özellikle de elif-nâmesi üzerinde durulacaktır. Nevruz’un elif-nâmesi vezin, nazım şekli, muhteva, dil ve üslup açısından incelenip çeviri yazı ile verilecektir. Muhteva, dil ve üslup değerlendirmesi metinden örneklerle de desteklenecektir. Bu çalışma ile tasavvuf kültürünün yansımalarını barındıran bir elif-nâme örneği verilerek türün bilinen örneklerinin zenginleşmesine katkı sağlamak amaçlanmaktadır.
Konferans Sunumu by Ramazan Çelik
Ansiklopedi Maddesi by Ramazan Çelik
Elif-nâmeler, şairlerin sanat kabiliyetlerini sergiledikleri edebî mahsullerdendir. Divan ve halk edebiyatının müşterek ürünleridir. Bu türde, Arap alfabesindeki elif harfinden başlayıp ye’ye kadar olan harfleri mısra başında ya da sonunda kullanarak şiir yazmak esastır. Türk edebiyatında yüzün üzerinde elif-nâme yazılmıştır. Seyyid Nevruz da bu türde eser veren sanatçılardandır. Nevruz’un elif-nâmesi bazı şekil ve muhteva özellikleri bakımından bilinen örneklerden farklılık arz eder. Bu makalede, Türk edebiyatındaki elif-nâmeler hakkında bilgi verilecek ardından Adanalı Seyyid Nevruz’un hayatı, eserleri ve özellikle de elif-nâmesi üzerinde durulacaktır. Nevruz’un elif-nâmesi vezin, nazım şekli, muhteva, dil ve üslup açısından incelenip çeviri yazı ile verilecektir. Muhteva, dil ve üslup değerlendirmesi metinden örneklerle de desteklenecektir. Bu çalışma ile tasavvuf kültürünün yansımalarını barındıran bir elif-nâme örneği verilerek türün bilinen örneklerinin zenginleşmesine katkı sağlamak amaçlanmaktadır.