Papers by Orhan Kılıçarslan

Türkiyat Mecmuası, 2024
Anadolu’da yazılmış ilk Türkçe eser ve bu eserin şairi/müellifi meselelerine ilişkin adı ön sıral... more Anadolu’da yazılmış ilk Türkçe eser ve bu eserin şairi/müellifi meselelerine ilişkin adı ön sıralarda anılan Ahmed Fakîh ve onun Çarh-nâme adlı kasidesinin bugüne kadar tek nüshası ele geçmiştir. Kasidenin, Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmi‘ü’n-nezâ’ir adını verdiği nazire mecmuasında bulunan ve mahlas beyti de dâhil olmak üzere sondan 17 beyti eksik olan bu nüshası, bir mecmuada bulunan beyitler ile tamamlanmıştır. Çarh-nâme’nin başka tam bir nüshasının varlığına ilişkin yapılan araştırmalarda henüz bir sonuca ulaşılamamışsa da bir süre önce yayımlanan bir nasihatname kasidesinin Çarh-nâme ve ona nazire olarak yazıldığını düşündüğümüz bir kaside ile olan irtibatı fark edilmiştir. Yahyâ ismi/mahlasını kullanan bir şaire ait 125 beyitlik bu kasidede Çarh-nâme’ye ait 48, Sa‘dî mahlaslı bir şair tarafından Çarh-nâme’ye nazire olarak yazılmış 106 beyitlik kasideye ait ise 74 beytin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu üç metin incelendiğinde beyitlerin bir kısmının nüsha farkı sayılabilecek farklar barındırdığı, bir kısmının ise aynı şekilde kaydedildiği görülmektedir. Çalışmanın giriş kısmında, iki nüshası farklı bir araştırmada tespit edilen bir hikâye mecmuasının içindeki metinlerden biri olan nasihat kasidesinin Çarh-nâme ve Sa‘dî’nin manzumesi için sunduğu veriler karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Nüsha özellikleri yanında dil ve imlaya ait hususların da ele alınıp incelendiği bu çalışmada metinler arasındaki ilgilerin gösterilmesine gayret edilmiş, bu kasideden manzumelerin ikmâl edilmesi, tamamlanması konusunda faydalanılmıştır.

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten, 2023
Anadolu sahasında yazılmış ilk Türkçe metin olduğu Fuad Köprülü
tarafından öne sürülen Çarh-nâme... more Anadolu sahasında yazılmış ilk Türkçe metin olduğu Fuad Köprülü
tarafından öne sürülen Çarh-nâme, Ahmed Fakîh’e ait bir manzumedir.
Köprülü tarafından 13. yüzyılda yaşadığı belirtilen Ahmed Fakîh’in, son
araştırmalarla birlikte 14. yüzyılın ortalarında hayatta olan aynı isimde bir
başka şair olduğuna işaret edilmiştir. Şairinin yaşadığı çağa ilişkin değerlendirmelere
karşın Çarh-nâme’nin Ahmed Fakîh ismine aidiyeti konusunda
bir belirsizlik bulunmamaktadır. Çarh-nâme’nin yegâne nüshasının
bulunduğu Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmiʻüʼn-nezâʼir adlı nazire mecmuasında
manzumenin seksen üçüncü beytinden sonraki on yedi beyit eksiktir.
Bir süre önce Mecmua Feraid adı ile kayıtlı bir mecmuaya sıralı/sırasız
bir biçimde eklendiği düşünülen varakların Çarh-nâme’nin metnini de barındıran
Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmiʻüʼn-nezâʼir adlı nazire mecmuasının
en hacimli nüshası olan Bayezid nüshasına BD (No: 5782) ait olduğu
tespit edilmiştir. Çalışmada bu kısımların Bayezid nüshası ile olan ilgisine
ilişkin çeşitli açılardan değerlendirmeler yapılmış, hem Çarh-nâme
hem de aynı varaklarda devam eden diğer manzumelerin birbiriyle olan
bağlantıları ortaya konulmuştur. Mecmuada bulunan ilgili varaklar ile Bayezid
nüshasının genel özellikleri açısından yapılan karşılaştırma ve değerlendirmelerin
de iki metin arasındaki ilişkiyi desteklediğini söylemek
mümkündür. Çalışmanın genelinde Bayezid nüshası ve mecmuada tespit
edilen kısımlar Çarh-nâme özelinde ele alınmış, çalışmanın sonunda ise
Türk dili ve edebiyatı tarihi açısından önemli bir metin olan Çarh-nâme’nin
eksik beyitlerinin de eklenmesiyle tam metni sunulmuştur.

LITTERA TURCA Journal of Turkish Language and Literature, 2023
Şiirle ilgisi olan mürettipler tarafından hazırlanan nazire mecmuaları, derlenmiş şiirler ve bu ş... more Şiirle ilgisi olan mürettipler tarafından hazırlanan nazire mecmuaları, derlenmiş şiirler ve bu şiirlerin şairleri hakkında bilgiler verdikleri kadar dönem edebiyatına ait eğilimler ile ilgili olarak da göstergeler sunmaktadır. Türk edebiyatı tarihi içinde mürettibi belli ikinci nazire mecmuası olan Câmiʿü’n-nezâʾir, Eğridirli Hacı Kemâl tarafından 1512’de tamamlanmıştır. Türk dili ve edebiyatının ilk örneklerini barındıran mecmua, klasik öncesi dönem şairlerine ait pek çok şiiri ve bu şiirlere yazılan nazireleri içermektedir. Mecmuada şiir sayısı bakımından ilk sırada olan Ahmed Paşa’nın diğer nazire mecmualarındaki şiirleriyle karşılaştırıldığında Câmiʿü’n-nezâʾir’in ayrı bir yerde durduğu görülmektedir. Neşredilmiş Dîvân’ındaki gazel sayısı dikkate alındığında neredeyse Dîvân’ının bir nüshası konumundaki bu şiirlerin, Ahmed Paşa Dîvânı’na katkıları bağlamında yeniden ele alınması bir gereklilik olarak görünmektedir. Bu çalışmada Ahmed Paşa’nın diğer nazire mecmualarındaki şiirleri, yeni tespit edilen divan nüshalarından hareketle tespit edilen şiirleri ve yeniden hazırlanan tenkitli metinleri dikkate alınarak Câmiʿü’n-nezâʾir’deki şiirlerinin durumu incelenmiştir. Ahmed Paşa’ya ait şiirlerin nazire mecmualarındaki durumunu özetleyen inceleme sonunda karşılaştırılan kaynaklarda kayıtlı olmayan üç şiirin metni verilmiştir.

MECMUA, 2023
Klasik metinlerde yaygın olarak kullanılan kimi ibareler zaman içerisinde işlenme sürecine bağlı ... more Klasik metinlerde yaygın olarak kullanılan kimi ibareler zaman içerisinde işlenme sürecine bağlı olarak çeşitli anlamlar kazanmışlardır. Temel anlamları dışındaki bu karşılıklar benzetme temelinden hareketle oluşabildiği gibi kelime/ibarenin belli bir kurgu içerisinde tekrar etmesi yoluyla da ortaya çıkabilmektedir. Klasik Türk şiirinde sevgilinin saçı ifade edilirken kullanılan pek çok kelimeye niteleyici başka ifadeler de eklenmiş, bu yapılardan bir kısmı diğerlerine oranla daha çok tercih edilmiştir. Manzum metinlerde "sevgilinin saçı" anlamında ve diğer tercihlere nazaran sıklık olarak daha çok karşılaşılan yapılardan biri "zülf-i nigâr" terkibidir. Bu çalışmada "zülf-i nigâr" terkibinin temel karşılığı korunmakla birlikte farklı bir anlam ilgisinin bulunduğu ve metinlerde bu yönüyle de kullanıldığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. "Sevgilinin saçı" karşılığındaki bu terkibin, güzellik unsurlarının ifadesinde uygun bir mahal/mekân olan bahçe ve bahçedeki unsurlarla yoğun olarak bir arada bulunduğunu söylemek mümkündür. Terkibin "sümbül çiçeğinin bir çeşidi" olarak belirlenen anlamı, bahçe unsurları ile olan bu birlikteliğinin neticesinde ortaya çıkmış görünmektedir. Tespit edilen tanıklardan hareketle 16. yüzyıl metinlerinde terkibin bu anlamının bilindiğini ve örneklendirildiğini görmek mümkündür. Terkibin "bir sümbül çeşidi/bir çiçek ismi" anlamının belirlenmesinde özellikle mısra/beyit içerisindeki ikili kullanımlar ve edebî sanatların etkili olduğunu söylemek mümkündür.

Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2020
Edebiyat tarihinin temel kaynaklarından olan şiir mecmuaları bütüncül bir değerlendirme yapmak ya... more Edebiyat tarihinin temel kaynaklarından olan şiir mecmuaları bütüncül bir değerlendirme yapmak yahut tarihî kaynaklarda kayıp halkaların tespit edilebilmesi açısından önemlidir. Mecmualardan bazıları farklı yüzyıllarda şairlerin farklı nazım şekilleriyle yazdıkları şiirlerden oluşabildiği gibi bir meşrebin veya bir şehirle anılan şairlerin şiirlerinin derlenmesi biçiminde de oluşturulmuştur. Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi’nde 22 Sel 2110 numarada kayıtlı mecmua Edirneli şairlerin şiirlerinin toplandığı bir mecmua olarak değerlendirilebilir. Tertip açısından belirgin özellikleri olmayan veya sistematik bir tarzda kaydedilmemiş olan mecmuada bulunan hemen bütün manzum parçalar bir şekilde Edirne ile ilgisi/ilişkisi olan şairlerin şiirleridir. Bu çalışmada 22 Sel 2110 numarada kayıtlı mecmua ile yine aynı kütüphanede 22 Sel 2299 numarada kayıtlı olan mecmuanın benzer özellikleri tespit edilmiş ve iki mecmuanın karşılaştırılması yapılmıştır. Karşılaştırmada iki mecmuada da ortak şairler bulunmasına rağmen kayıtlı şiirlerin farklı olduğu tespit edilmiştir. Edirne tarihini anlatan eserler, nazire mecmuaları ve diğer edebiyat tarihi kaynaklarından şiirlerin karşılaştırılması yapılarak herhangi bir kaynakta kayıtlı olmayan şiirler gösterilmiştir.

Bakırcılar Kethüdâsı Bursalı Râşid Mehmed’in (ö. 1815-16) Dîvânçe’si, 2023
Kaynaklarda Bursalı olduğu zikredilen 18. yüzyıl divan şairi Râşid Mehmed, bakırcılık mesleğiyle ... more Kaynaklarda Bursalı olduğu zikredilen 18. yüzyıl divan şairi Râşid Mehmed, bakırcılık mesleğiyle uğraşan bir aileye mensubiyeti ve kendisinin de bu işle meşgul olmasından dolayı “Bakırcılar Kethüdası” olarak anılmıştır. Hakkında bilgi veren kaynaklarda Râşid’in bir Dîvânçe’si ile Zübdetü’l-vekâyî Der Belde-i Vekâ’î-i Bursa adlı bir vefeyâtnâmesinin olduğu kaydedilmiştir. Şairin vefeyâtnâmesinin tespit edilmiş nüshaları bulunmakla birlikte varlığından bahsedilen divançesinin bugüne kadar bir nüshası tespit edilememiştir. Bu çalışmada Râşid Mehmed’in zikredilen divançesinin tespit edilen bir nüshası üzerinden eserine ilişkin genel bilgiler sunulmuştur. Biyografik kaynaklarda hakkında söylenenlerle uygunluk arz eden divançesinin Râşid Mehmed’e aidiyeti konusunda karşılaştırmalar ve yorumlar yapılmış, divançenin içeriğine dair çıkarımlara yer verilmiştir. Dîvânçe’nin en hacimli kısmını oluşturan tarihler, şairin şahsi biyografisine katkılar sunması yanında Bursa’da bulunan mimarî yapıların tarihçesi, aynı dönemde yaşadığı diğer şairler ve bürokraside görev almış kişilere ilişkin bilgileri ihtiva etmesi bakımından da önem arz etmektedir. Çalışmanın son kısmında bu değerlendirme ve yorumları destekleyen manzumelerden örnekler sunulmuştur.

Genel tanımıyla bir şairin şiirine o şiirin vezni ve kafiyesi esas alınarak yazılan şiirlere “naz... more Genel tanımıyla bir şairin şiirine o şiirin vezni ve kafiyesi esas alınarak yazılan şiirlere “nazîre” denilmiştir. Klasik Türk edebiyatının başlangıç dönemlerinden itibaren şairlerin birbirlerinin şiirlerine yazdıkları nazirelerin sayısında da önemli bir artış olmuştur. Bu artışın bir neticesi olarak sonraki dönemlerde nazirelerin belli usullerle derlendiği nazire mecmuaları ortaya
çıkmıştır. Mürettibi belli olan ilk nazire mecmuası Ömer b. Mezîd’in Mecmû‘atü’n-nezâ’ir adlı nazire mecmuasıdır. Bu nazire mecmuasını Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmi‘ü’n-nezâ’ir adlı nazire mecmuası takip etmektedir. Edirneli Nazmî’nin Mecmaʻuʼn-nezâ’ir’i ve Pervane Bey’in
Mecmû‘a’sı daha hacimli derlemeler olarak dikkat çekmektedir. Budinli Hisâlî’nin şiirlerin matlalarını derlediği ve Metâli‘ü’n-nezâ’ir adını verdiği mecmuası derleme usulü açısından farklı bir yerde durmaktadır. Hayretî (!) ve İstanbullu Sabrî’nin nazire mecmuaları da kaynaklarda zikredilen diğer mecmualardır. Eğridirli Hacı Kemâl’in 1512’de tamamlayıp Câmi‘ü’n-nezâ’ir adını verdiği nazire mecmuası, derleyeni bilinen ikinci nazire mecmuasıdır. Mecmuada klasik Türk edebiyatının ilk temsilcilerinin şiirlerinin bulunması, eseri önemli bir noktaya taşımaktadır. İlk örneğine göre hacimli sayılabilecek bu mecmuanın şu an için biri Bayezid diğeri AÜDTCF olmak üzere iki nüshası tespit edilmiştir. Bu nüshalardan Bayezid Devlet Kütüphanesi 5782 numarada kayıtlı nüshanın mürettibin belirttiği ölçekte olmadığı ve nüsha içinde yer yer sıralı/sırasız kopmaların olduğu daha önceki araştırmalar ile tespit edilmiştir. Bu eksik kısımlar içinde birkaç şiiri olan şairler yanında klasik Türk edebiyatının önde gelen isimleri de bulunmaktadır. Bu isimlerden biri olan Nesîmî, Câmi‘ü’n-nezâ’ir’de en fazla zemin/nazire şiiri bulunan şairler arasındadır. Yakın zaman önce bir mecmua içinde tespit edilen düzensiz kısımların Câmi‘ü’n-nezâ’ir’in
Bayezid nüshasındaki eksik kısımlar olduğu belirlenmiştir. Câmi‘ü’n-nezâ’ir’i büyük ölçüde tamamlayan bu kısımlarda Bayezid nüshasında olduğu gibi en fazla şiiri bulunan şairler arasında Nesîmî öne çıkmaktadır. Bu çalışmada Nesîmî’nin Câmi‘ü’n-nezâ’ir’in eksik kısımlarındaki şiirleri özelinde diğer mürettibi bilinen nazire mecmuaları ile karşılaştırmalar
yapılarak ulaşılan sonuçlara yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Câmi‘ü’n-nezâ’ir, Nesîmî, nazire, nazire mecmuaları, şiir.

Klasik Türk edebiyatında metin neşri çalışmaları devam etmekle birlikte diğer bir çalışma alanı o... more Klasik Türk edebiyatında metin neşri çalışmaları devam etmekle birlikte diğer bir çalışma alanı olan metin yorumlama biçimleri daha geniş bir çerçevede ilerlemektedir. Bu yorumlama biçimlerinden biri de Batı’da ilk örnekleri verilmeye başlanan concordance (bağlamlı dizin) çalışmalarıdır. Türkiye’deki ilk örnekleri özel concordance programları vasıtasıyla hazırlanmış olan bu çalışmalar, son on yıllık dönemde daha sistematik ve bütüncül bir biçimde sürdürülmektedir. Günümüz dijital altyapılarının verdiği imkânlar ile metin yorumlamalarında yeni metotlar denenmeye başlanmıştır. Kısa ismi TEBDİZ olan “Tarih ve Edebiyat Metinleri Bağlamlı Dizin ve İşlevsel Sözlüğü” projesi, bu girişimlerden birisidir. Bu çalışmada TEBDİZ altyapısı kullanılarak hazırlanan “Hayâlî Bey Dîvânı’nın İncelenmesi-Bağlamlı Dizini ve İşlevsel Sözlüğü” adlı tez çalışmasının verilerinden yararlanılarak şair ve üslubuna dair bazı kesitler sunulmuştur. Hazırlanan sözlükten hareketle şairin hayatı, şiir ve şair üzerine düşünceleri ve sıklık olarak dikkat çeken kavramlar ilk bölümde; dil ve üsluba dair kullanımlara ilişkin tespit edilen veriler ikinci bölümde tanıklar üzerinden değerlendirilmiştir. Çalışmada Hayâlî Bey ile ilgili olarak kaynaklarda verilen genel geçer bilgiler sayısal verilerle bir zemine oturtulmaya çalışılmış, şairin hem kişiliği hem de şiirine ilişkin tespitler Divan’ın bağlamsal dizini ve yapıların sıklığı üzerinden verilmeye çalışılmıştır.

Türk edebiyatı tarihinin erken dönemlerinden itibaren yazılmaya başlanan manzum sözlükler, her yü... more Türk edebiyatı tarihinin erken dönemlerinden itibaren yazılmaya başlanan manzum sözlükler, her yüzyılda verilen örnekleri ile bir gelenek haline dönüşmüştür. Bir dile ait bilinmeyen veya izaha muhtaç kelimelerin öğretilmesi amacıyla hazırlanan bu sözlükler çoğunlukla iki dilli olarak yazılmış, devre ve döneme göre üç dilli sözlükler biçiminde de hazırlanmıştır. Farklı dönemlerde yazılan bu sözlüklerden bazıları diğer örneklerinin önüne geçmiştir. Bu durumun oluşmasında ilgili eserin içeriği, işlevi ve hitap ettiği çevrenin önemi önde gelen etkenler arasındadır. Manzum sözlükler içinde Türkçe-Farsça örneklerden olan Muğlalı Şâhidî Dede’nin Tuhfe-i Şâhidî adlı eseri ile Sünbül-zâde Vehbî’nin Tuhfe-i Vehbî adlı eseri tercih edilen manzum sözlükler arasındadır. Vehbî’nin Türkçe-Farsça sözlüğü yanında Nuhbe adını verdiği Türkçe-Arapça manzum bir sözlüğü de bulunmaktadır. Bu eseri de Tuhfe’si kadar beğenilmiş ve okutulmuş bir sözlüktür. Nuhbe’nin Elbistanlı Ahmed Hayâtî tarafından başlanıp oğlu Şeref Halîl tarafından tamamlanan şerhi de bulunmaktadır.
Hayâtî-zâde Şeref Halîl, Rûhu’l-Edeb adını verdiği eserinin girişinde Vehbî’nin Nuhbe’sinde özellikle Arapça darb-ı mesel, deyimleri açıkladığı kısımları kapsayan yeni bir sözlük hazırlama arzusunda olduğundan bahseder. Vehbî’nin bütün olarak ele aldığı kısımları fasıllara ayıran, kıtalar ve bu kıtaları devam ettiren mesnevilerle ilgili bahsi genişleten Şeref Halîl’in bu eseri ile Nuhbe arasında benzerlikler olduğu görülmektedir. Bu çalışmada Vehbî’nin Nuhbe’si ile bu eserin şerhini de tamamlayan Hayâtî-zâde Şeref Halîl’in Rûhu’l-Edeb adını verdiği eserinin bir mukayesesi yapılacaktır. İki eser arasındaki ortaklık/ayrılıkların tespiti, manzum sözlük yazma geleneğinin anlaşılması ve eserler arası ilişkilerin ortaya konulması bakımından önem arz etmektedir.

Nazmîzâde Murtazâ, tarihçi kimliği ön planda olan; ancak edebiyat ile de meşgul olmuş isimlerdend... more Nazmîzâde Murtazâ, tarihçi kimliği ön planda olan; ancak edebiyat ile de meşgul olmuş isimlerdendir. Hayatının büyük kısmı Bağdat'ta geçen Nazmîzâde, bu şehir özelinde yazdığı eserler ile tanınmaktadır. İsmi Bağdat şehri ile birlikte anılan müellifin farklı kaynaklardaki biyografisi de Bağdat özelinde yazılmıştır. Kaynaklarda klasik tarzda bir Divan'ının varlığından bahsedilse de bu eserin herhangi bir nüshası henüz ele geçmemiştir. Şairin Gülşen-i Hulefâ adlı Bağdat tarihinde çeşitli vesilelerle yazdığı şiirleri vardır. Biyografik kaynaklarda bir gazeli ve iki rubaisi bulunan şairin bir şiir mecmuasında çoğunluğu gazel nazım şeklinde olan şiirleri tespit edilmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde Nazmîzâde Murtazâ'nın hayatı ve eserleri üzerine bilgiler verilmiştir. İkinci kısımda mecmuanın katalog bilgilerinde şiirlerin kendisine ait gösterildiği 19. yüzyıl tekke şairlerinden Murtazâ Baba (Sükûtî) ile Nazmîzâde Murtazâ arasında bir karşılaştırma yapılmıştır. Çalışmanın son bölümünde Nazmîzâde Murtazâ'nın tespit edilen şiirleri metin başlığı altında bir araya getirilmiştir.

Divanlar arasında şairin kendisi tarafından tertip edilenler/görülenler olduğu gibi ölümlerinden ... more Divanlar arasında şairin kendisi tarafından tertip edilenler/görülenler olduğu gibi ölümlerinden sonra bir başkası tarafından derlenmiş örneklere de rastlanabilmektedir. Şiirleri herhangi bir sebepten toplanamamış şairlere ilişkin bilgiler döneminin edebiyat ve kültür hafızası olan mecmualar vasıtasıyla ortaya konulabilir. Sistematik bir biçimde yazılan mecmualar olabildiği gibi belirli bir düzeni takip etmeyen mecmualar da vardır. Bu mecmualar içinde şiirlerinden örnekler olan şairler hakkında edebiyat kaynaklarında yer alan sınırlı bilgilere yeni bilgiler eklenebilmektedir. Mecmualar, diğer mecmualarda/kaynaklarda geçen şiirlerin karşılaştırılması yoluyla şairin kimliğinin tespit edilmesi açısından da önemlidir. Ayrıca bu kayıtlar, şairin kendi dönemi ile önceki ve sonraki dönem şairleri ile olan ilişkilerini tespit etme açısından da değerli bilgiler sunar. Bu değerlendirmelere örnek teşkil eden bir mecmua Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi 22 Sel 2299 numarada kayıtlıdır. Mecmuada 19. yüzyıl şairlerinden Hayrî'nin şiirleri tespit edilmiş, bu şiirlerden hareketle şairin şiirlerine dair değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Hayrî, Divan Şiiri, Mecmua, Şiir, 19. yüzyıl.

Şiir mecmualarının edebiyat tarihine katkıları düşünüldüğünde çok yönlü işlevleri olduğu söyleneb... more Şiir mecmualarının edebiyat tarihine katkıları düşünüldüğünde çok yönlü işlevleri olduğu söylenebilir. Mecmua derleyicilerinin şahsi beğenileri aynı zamanda bir dönemin genel şiir algısının ne olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Bu derlemeler manzum mensur karışık eserlerin bir araya toplanması yahut bir kısmının sonradan eklenmesi biçiminde de meydana getirilmiştir. Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu 06 Mil Yz A 3975/2 numarada kayıtlı bir mecmua içerisinde manzum mensur eserler derlenmiş ve manzum kısımlar içerisinde de Zârî mahlası ile yazılmış 35 manzume kaydedilmiştir. Bu mahlası kullanan şairlerin edebiyat tarihi kaynaklarında geçen manzumelerinin karşılaştırılması yapılmış ve yapılan karşılaştırmada bu şairin 18. yüzyıl şairlerinden Diyarbakırlı Zârî olduğu tespit edilmiştir. Mecmuada şiirleri olan diğer şairler arasında dikkat çeken bir isim de Nâbî'dir. Zârî'nin Nâbî'nin bir gazelini tahmis ettiği şiiri de mecmuaya kaydedilmiştir. Bu bilgiler değerlendirildiğinde mecmuadaki Zârî mahlasını kullanan şairin bir Nâbî muakkibi olan Zârî Ali Efendi olduğu tespiti güçlenmiştir. Bu çalışmada 18. yüzyıl şairlerinden Zârî'nin kaynaklarda olan 1 gazeli ve 1 beytine 31 gazel, 1 musammat (tahmis), 1 kıta ve 1 müfredi daha eklenmiş, bütün şiirleri üzerinden şairliği üzerine değerlendirmelerde bulunulmuştur.

Bir nazım türü olarak nasihatnâmeler, genel ahlâkî değerleri bireyden başlayarak toplumun her kes... more Bir nazım türü olarak nasihatnâmeler, genel ahlâkî değerleri bireyden başlayarak toplumun her kesimine öğretme amacı güden eserlerdir. Her edebiyatta şekil farklılıkları bir yana bırakıldığında örneklerine rastlanan eserlerden olan nasihatnâmeler, Türk edebiyatında da erken dönemlerden itibaren izlenebilmektedir. Klasik dönemde özellikle Farsça ile olan münasebetler, nasihatnâme türünde de önemli etkileşimlerin olmasına zemin hazırlamıştır. Feridüddin Attar’ın (öl. 1221) Pendnâmesi’nin pek çok tercümesinin yapılmış olması ve bu eserlerin çoğaltılması bu durumu gösteren örneklerdendir. Başlangıçta şekil ve içerik olarak devam eden bu etkileşimler, zaman içinde Türk edebiyatının kendi dönem ve ihtiyaçlarına paralel bir şekilde başarılı ve orjinal örnekler vermeye başlamıştır.
Oğlu Ebu’l-hayr Mehmed Çelebi için yazdığı Hayriyye/Hayrî-nâme adlı eseri ile türün en önemli örneklerinden birini veren Nâbî’nin (öl. 1712) bu eserinin bir nüshası devamına Pend-i Sa‘îd adlı bir başka nasihatnâme yazılmıştır. İncelemeler neticesinde bu nasihatnâmenin Hicâbî mahlasını kullanan bir şair tarafından yazılmış olabileceğine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Eserin tespit edilen nüshalarından hareketle nasihatnâmenin metni oluşturulmuş ve oluşturulan bu metin üzerinden eserin şekil ve muhteva özelliklerine ilişkin bilgiler sunulmuştur.

RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Edebiyat tarihinde uzun bir dönemi kapsayan klasik edebiyat içinde döneminin edebî görünümünü, eğ... more Edebiyat tarihinde uzun bir dönemi kapsayan klasik edebiyat içinde döneminin edebî görünümünü, eğilimlerini, şairler arasındaki ilişkileri gösteren mecmualar, bazı örneklerde mecmua derleyicileri tarafından müşterek bir özellik esas alınarak oluşturulmuştur. Ortak bir mevzu etrafında meydana getirilen mecmualar içerisinde bir coğrafyaya has şairlerin şiirlerinin derlendiği örnekler de mevcuttur. Bu durum, söz konusu saha veya bu sahadaki üsluplar üzerine genel bir değerlendirmeyi tarihî olarak sunması bakımından değerlidir. Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi’nde 22 Sel
2299 numarada kayıtlı olan mecmua, Edirneli şairler ve onların Türkçe şiirlerini derlemesi yönüyle ortak bir özellik etrafında derlenen mecmualar sınıfındadır. Mecmuada tamamı Edirneli/Edirnevî olarak kaydedilen 84 şairin bir kısmının Edirneli olmadığı; ancak Edirne ile bir vesile ile ilişkili olduğu görülmektedir. Bu kayıtlarda edebiyat tarihinin temel kaynakları olan tezkirelerde kaydedilen bilgilerin etkisi olduğu söylenebilir. Mecmuada şiirleri yer alan bu şairlerin çoğunluğunun divanı olduğu kayıtlı ise de bir kısmı bugün elde mevcut değildir. Bu çalışmada mecmuada şiirleri kaydedilen şairlerin şiirlerinin tespiti noktasında bilinen divanları yanında Edirne şairlerini, Edirne tarihini anlatan eserler de incelenerek daha önce herhangi bir kaynakta bulunmayan şiirleri gösterilmeye çalışılmıştır.

Şairlerin dil malzemesinin bütün anlam ilgilerinden derinlemesine yararlandığı klasik şiirde her ... more Şairlerin dil malzemesinin bütün anlam ilgilerinden derinlemesine yararlandığı klasik şiirde her tabirin, ibarenin farklı kullanımlarının ortaya konulması, metinlerin ve bu metinlerin yazıldığı dilin zenginliğini göstermesi bakımından önemlidir. Klasik şiirde şairlerin bir düzen içerisinde kurdukları beyitlerde bir tabirin yalnızca sözlüklerde kayıtlı olan ilk anlamları ile yorumlanması, yerleşik anlamın baskın bir karakterde olmasını ve diğer metinlerde de benzer biçimde ele alınmasına sebep olmuştur. Klasik edebiyatın başlangıç ve klasikleşme öncesi dönemleri birlikte düşünüldüğünde coğrafi ve kültürel anlamda ilişki içinde bulunduğu diğer dillerle etkileşimi yoğundur ve bu etkileşim incelendiğinde bahsedilen yaklaşımlar sınırlı bir yorum alanında hareket edildiğini göstermektedir. Bu makalede klasik Türk şiirinde sevgiliye ait özelliklerin sıfatı görevinde ve taşıdığı anlam açısından tarihlerde sıkça kullanılan “cân-fezâ” tabirinin tespit edilen örneklerde “âb-ı hayât” karşılığında da kullanımına ilişkin tespitler yapılmış ve bu anlamıyla da metinlerde işlendiği gösterilmeye çalışılmıştır.

One of the dictionaries written in the tradition of writing verse dictionary is the work of Seyyi... more One of the dictionaries written in the tradition of writing verse dictionary is the work of Seyyid Şeref Halîl Efendi, also known as Hayâti-zade who is the son of Ahmed Hayâtî from Elbistan, named Rûhu'l-edeb. In the tradition, there are examples written in more than two languages besides the dictionaries written mostly in Persian-Turkish or Arabic-Turkish. The verse dictionary of Şeref Halîl is a dictionary in which mostly Arabic compositions are sorted according to topics. The equivalents of Arabic idioms are given in the dictionary. The bets were first opened with a given quatrain, and then the mesnevis related to the same subject were listed. The mesnevis in which the subject was continued were not equal in every section, and the number of mesnevis varied depending on the volume of the content. The work consists of 58 chapters and 1252 couplets. The Arabic equivalents of Turkish idiomatic structures and issues, or a method of explaining the meaning of an Arabic phrase / composition, were followed. The dictionary was written from the letter of elif to the letter of shin and missing couplets / verses were increased in the last leaves. In this study, information was given about the general features of Seyyid Şeref Halîl's Arabic-Turkish verse dictionary named Rûhu’l-edeb, and copies of the work, its composition features and its content were analyzed.

Apart from the basic meanings of words, terms and compositions included in poetical texts, there ... more Apart from the basic meanings of words, terms and compositions included in poetical texts, there are also meanings which were obtained within context. When the prose was transferred to verse in a simple way according to rhetoric rules, it caused a basis for the formation of metaphorical and conceptional literature within literary tradition. It is seen that the works of classical Turkish literature whose rules were determined through samples given in tradition at the beginning has a great body of knowledge when especially considered in the sense of functionality of language. With the analysis about concept studies, explanation of Turkish works which have acquired a rich semantic context in the hands of poets throughout history can be clearly put forward.
In this study, it was aimed to present the uses of the term of “duhân” (smoke of fire) related to “âh” (pain), one of the basic characters of lover in classical Turkish literature. The terms smoke and grief which are generally used in the speeches about the pain of lover were used in various contexts in literary texts -depending on semantic interests-. Other uses of the term smoke as relevant to lover which is one of the basic characters of this literature was tried to be presented in the analysis; and the term smoke of fire was interpreted on the basis of verse texts of classical Turkish Literature which is regarded as cliche in the sense of metaphor, irony and imagination.

Klasik şiirde tasavvuf ve onun alt dalları, bu edebî geleneği besleyen en geniş kaynaklardan biri... more Klasik şiirde tasavvuf ve onun alt dalları, bu edebî geleneği besleyen en geniş kaynaklardan birisidir. Başlangıcından itibaren klasik dönem ve sonrasında tasavvufi unsurlar mesneviler başta olmak üzere şiirin/sözün her şekli, türü ve aşamasında işlenegelmiştir. Klasik şiir içerisinde şairin meşrebi veya mezhebinden bağımsız olarak tasavvufi altyapıdan hareketle sözün kaynağına ilişkin genel bir kabul vardır. Sözün ilahi bir noktadan temayüz etmesi ve beslenmesi, şiirlerde bu üslup özelliğinin sıklıkla dillendirilmesine zemin hazırlamıştır. Bu çalışmada klasik edebiyat içerisinde tasavvufi altyapıdan hemen bütün şairlerin yararlandığı ve gelenek içerisinde ortak bir hafızanın var olmasından dolayı benzer üslup özelliklerinin kullanıldığı tespit edilmeye çalışılmıştır. “Şiirden/sözden vazgeçmek, sözü/kelamı bırakmak, divanı yakmak” gibi tabirlerle ifade edilen bu durum, mutasavvıf kimliği ile bilinen ve tasavvufi unsurları şiirinin ana malzemesi yapan şairler yanında klasik üslupta şiirleri olan ve tasavvuf neşvesini diğerleri kadar kullanmayan şairler tarafından da işlenmiştir. Bu ortaklık, özellikle şiirin/sözün kaynağı ve tasavvufun klasik edebiyattaki genel algısını yine söz ve/veya şiir üzerinden gösteren en önemli unsurlardan birisidir.
Uploads
Papers by Orhan Kılıçarslan
tarafından öne sürülen Çarh-nâme, Ahmed Fakîh’e ait bir manzumedir.
Köprülü tarafından 13. yüzyılda yaşadığı belirtilen Ahmed Fakîh’in, son
araştırmalarla birlikte 14. yüzyılın ortalarında hayatta olan aynı isimde bir
başka şair olduğuna işaret edilmiştir. Şairinin yaşadığı çağa ilişkin değerlendirmelere
karşın Çarh-nâme’nin Ahmed Fakîh ismine aidiyeti konusunda
bir belirsizlik bulunmamaktadır. Çarh-nâme’nin yegâne nüshasının
bulunduğu Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmiʻüʼn-nezâʼir adlı nazire mecmuasında
manzumenin seksen üçüncü beytinden sonraki on yedi beyit eksiktir.
Bir süre önce Mecmua Feraid adı ile kayıtlı bir mecmuaya sıralı/sırasız
bir biçimde eklendiği düşünülen varakların Çarh-nâme’nin metnini de barındıran
Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmiʻüʼn-nezâʼir adlı nazire mecmuasının
en hacimli nüshası olan Bayezid nüshasına BD (No: 5782) ait olduğu
tespit edilmiştir. Çalışmada bu kısımların Bayezid nüshası ile olan ilgisine
ilişkin çeşitli açılardan değerlendirmeler yapılmış, hem Çarh-nâme
hem de aynı varaklarda devam eden diğer manzumelerin birbiriyle olan
bağlantıları ortaya konulmuştur. Mecmuada bulunan ilgili varaklar ile Bayezid
nüshasının genel özellikleri açısından yapılan karşılaştırma ve değerlendirmelerin
de iki metin arasındaki ilişkiyi desteklediğini söylemek
mümkündür. Çalışmanın genelinde Bayezid nüshası ve mecmuada tespit
edilen kısımlar Çarh-nâme özelinde ele alınmış, çalışmanın sonunda ise
Türk dili ve edebiyatı tarihi açısından önemli bir metin olan Çarh-nâme’nin
eksik beyitlerinin de eklenmesiyle tam metni sunulmuştur.
çıkmıştır. Mürettibi belli olan ilk nazire mecmuası Ömer b. Mezîd’in Mecmû‘atü’n-nezâ’ir adlı nazire mecmuasıdır. Bu nazire mecmuasını Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmi‘ü’n-nezâ’ir adlı nazire mecmuası takip etmektedir. Edirneli Nazmî’nin Mecmaʻuʼn-nezâ’ir’i ve Pervane Bey’in
Mecmû‘a’sı daha hacimli derlemeler olarak dikkat çekmektedir. Budinli Hisâlî’nin şiirlerin matlalarını derlediği ve Metâli‘ü’n-nezâ’ir adını verdiği mecmuası derleme usulü açısından farklı bir yerde durmaktadır. Hayretî (!) ve İstanbullu Sabrî’nin nazire mecmuaları da kaynaklarda zikredilen diğer mecmualardır. Eğridirli Hacı Kemâl’in 1512’de tamamlayıp Câmi‘ü’n-nezâ’ir adını verdiği nazire mecmuası, derleyeni bilinen ikinci nazire mecmuasıdır. Mecmuada klasik Türk edebiyatının ilk temsilcilerinin şiirlerinin bulunması, eseri önemli bir noktaya taşımaktadır. İlk örneğine göre hacimli sayılabilecek bu mecmuanın şu an için biri Bayezid diğeri AÜDTCF olmak üzere iki nüshası tespit edilmiştir. Bu nüshalardan Bayezid Devlet Kütüphanesi 5782 numarada kayıtlı nüshanın mürettibin belirttiği ölçekte olmadığı ve nüsha içinde yer yer sıralı/sırasız kopmaların olduğu daha önceki araştırmalar ile tespit edilmiştir. Bu eksik kısımlar içinde birkaç şiiri olan şairler yanında klasik Türk edebiyatının önde gelen isimleri de bulunmaktadır. Bu isimlerden biri olan Nesîmî, Câmi‘ü’n-nezâ’ir’de en fazla zemin/nazire şiiri bulunan şairler arasındadır. Yakın zaman önce bir mecmua içinde tespit edilen düzensiz kısımların Câmi‘ü’n-nezâ’ir’in
Bayezid nüshasındaki eksik kısımlar olduğu belirlenmiştir. Câmi‘ü’n-nezâ’ir’i büyük ölçüde tamamlayan bu kısımlarda Bayezid nüshasında olduğu gibi en fazla şiiri bulunan şairler arasında Nesîmî öne çıkmaktadır. Bu çalışmada Nesîmî’nin Câmi‘ü’n-nezâ’ir’in eksik kısımlarındaki şiirleri özelinde diğer mürettibi bilinen nazire mecmuaları ile karşılaştırmalar
yapılarak ulaşılan sonuçlara yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Câmi‘ü’n-nezâ’ir, Nesîmî, nazire, nazire mecmuaları, şiir.
Hayâtî-zâde Şeref Halîl, Rûhu’l-Edeb adını verdiği eserinin girişinde Vehbî’nin Nuhbe’sinde özellikle Arapça darb-ı mesel, deyimleri açıkladığı kısımları kapsayan yeni bir sözlük hazırlama arzusunda olduğundan bahseder. Vehbî’nin bütün olarak ele aldığı kısımları fasıllara ayıran, kıtalar ve bu kıtaları devam ettiren mesnevilerle ilgili bahsi genişleten Şeref Halîl’in bu eseri ile Nuhbe arasında benzerlikler olduğu görülmektedir. Bu çalışmada Vehbî’nin Nuhbe’si ile bu eserin şerhini de tamamlayan Hayâtî-zâde Şeref Halîl’in Rûhu’l-Edeb adını verdiği eserinin bir mukayesesi yapılacaktır. İki eser arasındaki ortaklık/ayrılıkların tespiti, manzum sözlük yazma geleneğinin anlaşılması ve eserler arası ilişkilerin ortaya konulması bakımından önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hayrî, Divan Şiiri, Mecmua, Şiir, 19. yüzyıl.
Oğlu Ebu’l-hayr Mehmed Çelebi için yazdığı Hayriyye/Hayrî-nâme adlı eseri ile türün en önemli örneklerinden birini veren Nâbî’nin (öl. 1712) bu eserinin bir nüshası devamına Pend-i Sa‘îd adlı bir başka nasihatnâme yazılmıştır. İncelemeler neticesinde bu nasihatnâmenin Hicâbî mahlasını kullanan bir şair tarafından yazılmış olabileceğine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Eserin tespit edilen nüshalarından hareketle nasihatnâmenin metni oluşturulmuş ve oluşturulan bu metin üzerinden eserin şekil ve muhteva özelliklerine ilişkin bilgiler sunulmuştur.
2299 numarada kayıtlı olan mecmua, Edirneli şairler ve onların Türkçe şiirlerini derlemesi yönüyle ortak bir özellik etrafında derlenen mecmualar sınıfındadır. Mecmuada tamamı Edirneli/Edirnevî olarak kaydedilen 84 şairin bir kısmının Edirneli olmadığı; ancak Edirne ile bir vesile ile ilişkili olduğu görülmektedir. Bu kayıtlarda edebiyat tarihinin temel kaynakları olan tezkirelerde kaydedilen bilgilerin etkisi olduğu söylenebilir. Mecmuada şiirleri yer alan bu şairlerin çoğunluğunun divanı olduğu kayıtlı ise de bir kısmı bugün elde mevcut değildir. Bu çalışmada mecmuada şiirleri kaydedilen şairlerin şiirlerinin tespiti noktasında bilinen divanları yanında Edirne şairlerini, Edirne tarihini anlatan eserler de incelenerek daha önce herhangi bir kaynakta bulunmayan şiirleri gösterilmeye çalışılmıştır.
In this study, it was aimed to present the uses of the term of “duhân” (smoke of fire) related to “âh” (pain), one of the basic characters of lover in classical Turkish literature. The terms smoke and grief which are generally used in the speeches about the pain of lover were used in various contexts in literary texts -depending on semantic interests-. Other uses of the term smoke as relevant to lover which is one of the basic characters of this literature was tried to be presented in the analysis; and the term smoke of fire was interpreted on the basis of verse texts of classical Turkish Literature which is regarded as cliche in the sense of metaphor, irony and imagination.
tarafından öne sürülen Çarh-nâme, Ahmed Fakîh’e ait bir manzumedir.
Köprülü tarafından 13. yüzyılda yaşadığı belirtilen Ahmed Fakîh’in, son
araştırmalarla birlikte 14. yüzyılın ortalarında hayatta olan aynı isimde bir
başka şair olduğuna işaret edilmiştir. Şairinin yaşadığı çağa ilişkin değerlendirmelere
karşın Çarh-nâme’nin Ahmed Fakîh ismine aidiyeti konusunda
bir belirsizlik bulunmamaktadır. Çarh-nâme’nin yegâne nüshasının
bulunduğu Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmiʻüʼn-nezâʼir adlı nazire mecmuasında
manzumenin seksen üçüncü beytinden sonraki on yedi beyit eksiktir.
Bir süre önce Mecmua Feraid adı ile kayıtlı bir mecmuaya sıralı/sırasız
bir biçimde eklendiği düşünülen varakların Çarh-nâme’nin metnini de barındıran
Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmiʻüʼn-nezâʼir adlı nazire mecmuasının
en hacimli nüshası olan Bayezid nüshasına BD (No: 5782) ait olduğu
tespit edilmiştir. Çalışmada bu kısımların Bayezid nüshası ile olan ilgisine
ilişkin çeşitli açılardan değerlendirmeler yapılmış, hem Çarh-nâme
hem de aynı varaklarda devam eden diğer manzumelerin birbiriyle olan
bağlantıları ortaya konulmuştur. Mecmuada bulunan ilgili varaklar ile Bayezid
nüshasının genel özellikleri açısından yapılan karşılaştırma ve değerlendirmelerin
de iki metin arasındaki ilişkiyi desteklediğini söylemek
mümkündür. Çalışmanın genelinde Bayezid nüshası ve mecmuada tespit
edilen kısımlar Çarh-nâme özelinde ele alınmış, çalışmanın sonunda ise
Türk dili ve edebiyatı tarihi açısından önemli bir metin olan Çarh-nâme’nin
eksik beyitlerinin de eklenmesiyle tam metni sunulmuştur.
çıkmıştır. Mürettibi belli olan ilk nazire mecmuası Ömer b. Mezîd’in Mecmû‘atü’n-nezâ’ir adlı nazire mecmuasıdır. Bu nazire mecmuasını Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmi‘ü’n-nezâ’ir adlı nazire mecmuası takip etmektedir. Edirneli Nazmî’nin Mecmaʻuʼn-nezâ’ir’i ve Pervane Bey’in
Mecmû‘a’sı daha hacimli derlemeler olarak dikkat çekmektedir. Budinli Hisâlî’nin şiirlerin matlalarını derlediği ve Metâli‘ü’n-nezâ’ir adını verdiği mecmuası derleme usulü açısından farklı bir yerde durmaktadır. Hayretî (!) ve İstanbullu Sabrî’nin nazire mecmuaları da kaynaklarda zikredilen diğer mecmualardır. Eğridirli Hacı Kemâl’in 1512’de tamamlayıp Câmi‘ü’n-nezâ’ir adını verdiği nazire mecmuası, derleyeni bilinen ikinci nazire mecmuasıdır. Mecmuada klasik Türk edebiyatının ilk temsilcilerinin şiirlerinin bulunması, eseri önemli bir noktaya taşımaktadır. İlk örneğine göre hacimli sayılabilecek bu mecmuanın şu an için biri Bayezid diğeri AÜDTCF olmak üzere iki nüshası tespit edilmiştir. Bu nüshalardan Bayezid Devlet Kütüphanesi 5782 numarada kayıtlı nüshanın mürettibin belirttiği ölçekte olmadığı ve nüsha içinde yer yer sıralı/sırasız kopmaların olduğu daha önceki araştırmalar ile tespit edilmiştir. Bu eksik kısımlar içinde birkaç şiiri olan şairler yanında klasik Türk edebiyatının önde gelen isimleri de bulunmaktadır. Bu isimlerden biri olan Nesîmî, Câmi‘ü’n-nezâ’ir’de en fazla zemin/nazire şiiri bulunan şairler arasındadır. Yakın zaman önce bir mecmua içinde tespit edilen düzensiz kısımların Câmi‘ü’n-nezâ’ir’in
Bayezid nüshasındaki eksik kısımlar olduğu belirlenmiştir. Câmi‘ü’n-nezâ’ir’i büyük ölçüde tamamlayan bu kısımlarda Bayezid nüshasında olduğu gibi en fazla şiiri bulunan şairler arasında Nesîmî öne çıkmaktadır. Bu çalışmada Nesîmî’nin Câmi‘ü’n-nezâ’ir’in eksik kısımlarındaki şiirleri özelinde diğer mürettibi bilinen nazire mecmuaları ile karşılaştırmalar
yapılarak ulaşılan sonuçlara yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Câmi‘ü’n-nezâ’ir, Nesîmî, nazire, nazire mecmuaları, şiir.
Hayâtî-zâde Şeref Halîl, Rûhu’l-Edeb adını verdiği eserinin girişinde Vehbî’nin Nuhbe’sinde özellikle Arapça darb-ı mesel, deyimleri açıkladığı kısımları kapsayan yeni bir sözlük hazırlama arzusunda olduğundan bahseder. Vehbî’nin bütün olarak ele aldığı kısımları fasıllara ayıran, kıtalar ve bu kıtaları devam ettiren mesnevilerle ilgili bahsi genişleten Şeref Halîl’in bu eseri ile Nuhbe arasında benzerlikler olduğu görülmektedir. Bu çalışmada Vehbî’nin Nuhbe’si ile bu eserin şerhini de tamamlayan Hayâtî-zâde Şeref Halîl’in Rûhu’l-Edeb adını verdiği eserinin bir mukayesesi yapılacaktır. İki eser arasındaki ortaklık/ayrılıkların tespiti, manzum sözlük yazma geleneğinin anlaşılması ve eserler arası ilişkilerin ortaya konulması bakımından önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hayrî, Divan Şiiri, Mecmua, Şiir, 19. yüzyıl.
Oğlu Ebu’l-hayr Mehmed Çelebi için yazdığı Hayriyye/Hayrî-nâme adlı eseri ile türün en önemli örneklerinden birini veren Nâbî’nin (öl. 1712) bu eserinin bir nüshası devamına Pend-i Sa‘îd adlı bir başka nasihatnâme yazılmıştır. İncelemeler neticesinde bu nasihatnâmenin Hicâbî mahlasını kullanan bir şair tarafından yazılmış olabileceğine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Eserin tespit edilen nüshalarından hareketle nasihatnâmenin metni oluşturulmuş ve oluşturulan bu metin üzerinden eserin şekil ve muhteva özelliklerine ilişkin bilgiler sunulmuştur.
2299 numarada kayıtlı olan mecmua, Edirneli şairler ve onların Türkçe şiirlerini derlemesi yönüyle ortak bir özellik etrafında derlenen mecmualar sınıfındadır. Mecmuada tamamı Edirneli/Edirnevî olarak kaydedilen 84 şairin bir kısmının Edirneli olmadığı; ancak Edirne ile bir vesile ile ilişkili olduğu görülmektedir. Bu kayıtlarda edebiyat tarihinin temel kaynakları olan tezkirelerde kaydedilen bilgilerin etkisi olduğu söylenebilir. Mecmuada şiirleri yer alan bu şairlerin çoğunluğunun divanı olduğu kayıtlı ise de bir kısmı bugün elde mevcut değildir. Bu çalışmada mecmuada şiirleri kaydedilen şairlerin şiirlerinin tespiti noktasında bilinen divanları yanında Edirne şairlerini, Edirne tarihini anlatan eserler de incelenerek daha önce herhangi bir kaynakta bulunmayan şiirleri gösterilmeye çalışılmıştır.
In this study, it was aimed to present the uses of the term of “duhân” (smoke of fire) related to “âh” (pain), one of the basic characters of lover in classical Turkish literature. The terms smoke and grief which are generally used in the speeches about the pain of lover were used in various contexts in literary texts -depending on semantic interests-. Other uses of the term smoke as relevant to lover which is one of the basic characters of this literature was tried to be presented in the analysis; and the term smoke of fire was interpreted on the basis of verse texts of classical Turkish Literature which is regarded as cliche in the sense of metaphor, irony and imagination.