Papers by Batu Anadolu

Filmvisio, 2024
Sinema tarihçisi Ali Özuyar’ın kaleme aldığı ve 2021 yılında yayımlanan Gazi’nin Sineması isimli ... more Sinema tarihçisi Ali Özuyar’ın kaleme aldığı ve 2021 yılında yayımlanan Gazi’nin Sineması isimli kitap, ortaya çıkan bu çelişkili ilişkinin bir kara kutusu olma umudunu vermektedir. Kitap, sinemanın Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönemlerindeki serüvenini belgeleme ve tanıklıklar üzerinden aktarma çabasının niş bir örneğidir. Yazdığı toplam on iki kitapta 1895-1945 yılları arasındaki sinema tarihine politik, kültürel ve endüstriyel bir yaklaşım geliştiren Özuyar, tüm eserlerinde dolaylı ya da dolaysız biçimde yer alan Mustafa Kemal Atatürk’ü bu sefer ana özne haline getirir. Bu çabayı sinema sektöründe sıkça karşımıza çıkan ‘spin off’ (yan ürün) eserlere benzetmek mümkündür; çünkü ülkenin kurucusunun sinema ile olan ilişkisini çok yönlü biçimde ele alma fikri, yazarın diğer kitaplarıyla birlikte düşünüldüğünde hem tamamlayıcı hem de yenilikçi bir yapı kurmaktadır. Literatüre baktığımızda Bill Niven’ın yazdığı Hitler and Film: The Führer’s Hidden Passion (2018) ve Derek Spring ile Richard Taylor’un editörlüğünü yaptığı Stalinism and Soviet Cinema (2013) gibi eserleri hatırlatsa da, ana kahramanının sinema ile olan ilişkisine daha karmaşık bir yaklaşımla bakmayı tercih etmektedir.

The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication, 2023
21. yüzyılın başından itibaren görüntü formatının akıllı telefonlara ve mobil cihazlara uygun biç... more 21. yüzyılın başından itibaren görüntü formatının akıllı telefonlara ve mobil cihazlara uygun biçimde dönüştürüldüğü yeni bir üretim biçimi göze çarpmaktadır. Geleneksel yatay çerçeve, mobil ekran ölçülerine dönüşmekte ve dikey konumlanmaktadır. Bu gelişme, sinemada temelleri çok daha eskiye dayanan dikey çerçeve tartışmalarını yeniden ortaya çıkarmıştır. Dikey sinemanın gelecekte yaratacağı etki henüz belirsizliğini korurken, bu filmlerin sinema terimleri ile nasıl çözümlenebileceği ve değerlendirileceği soruları da ortaya çıkmaktadır. Çalışmanın amacı; sanatsal, fizyolojik ve endüstriyel bakış açısından dikey sinema filmlerinin biçemsel yapılarını inceleyerek farklı ve tekrarlayan üslup özelliklerini keşfetmektir. Çalışma kapsamında öncelikle dikey sinema kavramına ve tarihsel kullanımına değinilmiştir. Örneklem olarak ise dikey formatta üretilmiş iki film (The Stunt Double, Yön. Damien Chazelle ve Glass House, Yön. Zoe Beloff) belirlenmiştir. Bu filmlerin tercih edilmesindeki neden, sinema sanatı ve tarihi üzerine özdüşünümsel yapımlar olmalarıdır. Filmlerin incelenmesinde biçem analizi yönteminden yola çıkılarak anlatı yapısı, mizansen ve sinematografi öncelenmiş, bu yolla dikey sinemada görsel-işitsel anlatının nasıl inşa edildiği anlamlandırılmıştır. Çalışmanın sonucunda; dikey sinemanın anlatı yapısı açısından önemli bir potansiyele sahip olduğu, sinematografi ve mizansen açısından ise geleneksel sinemanın tarihi izleğinin bir tekrarını sunduğu tespit edilmiştir.

8.Uluslararası İletişim Günleri Dijital Çağda Kriz İletişimi Sempozyumu, 2021
Sinema salonları; kamusal alanda yer alma, sosyalleşme ve eğlenme gibi birtakım pratikler üzerind... more Sinema salonları; kamusal alanda yer alma, sosyalleşme ve eğlenme gibi birtakım pratikler üzerinden bir değer temsil etse de, günümüzde bireyselleşen ve sosyal medya ile entegre hale gelen salon dışı izleme pratikleri ön plana çıkmaktadır. Özellikle bağımsız sinema salonlarının sinema endüstrisi içerisinde yaşadığı ekonomik sıkıntılar, 2020 yılının Mart ayından itibaren Türkiye’yi etkisi altına alan COVID-19
pandemisi ile derinleşmiştir.
Pandemi süreci ile birlikte gösterimler ve etkinlikler dijital platformlara kaymakta ve bu durum sinema salonlarının geleceğini tartışmalı hale getirmektedir. Diğer taraftan çevrimiçi etkinlikler ve uygulamalar aracılığıyla; sinema salonlarının hem mekan kimliklerini ve izleyicide yarattıkları aidiyet duygusunu koruma hem de ekonomik bir değer elde etme ihtimali doğmaktadır.
İstanbul’da yer alan bağımsız bir sinema salonu olan Beyoğlu Sineması, sinemaların kapalı olduğu dönemde başlattığı 1989 Sinema Kulübü projesiyle etkinliklerini ve projelerini salon dışına taşımıştır. Belirli bir üyelik ücreti karşılığında sinemaseverlerin haftalık bültene üye olduğu, çevrimiçi söyleşi, seminer ve tartışmalara katılabildiği bu kulüp ortamı, film izlemenin ötesinde bir sinema deneyiminin ve izleyici-mekan etkileşiminin dijital ortama taşınmasıyla farklı bir ilişki yapısına kapı
aralamaktadır.
Bu çalışmada; bir film izleme mekanı olarak Beyoğlu Sineması’nın dijital platformlardaki etkinlikleri içerik ve biçim yönünden nitel analize tabi tutulacak, 1989 Sinema Kulübü özelinde yapılan çalışmalar ise derinlemesine görüşmeler ile sinemasal mekan, kimlik ve aidiyet başlıkları altında anlamlandırılmaya çalışılacaktır. Çalışmanın 1989 Sinema Kulübü ile sınırlandırılmasında Türkiye’deki tek örnek
olması önemli rol oynamıştır. Elde edilecek bulgular doğrultusunda 1989 Sinema Kulübü’nün çalışmalarının, sinema adına demokratik bir tartışma alanı ve alternatif mekânlar yaratma potansiyeli ile diğer sinemalar için örnek teşkil edip edemeyeceği tartışılacaktır.

OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2020
Bu çalışma ile yeni iletişim ortamlarının yarattığı imkanlar doğrultusunda, sinema deneyiminde ve... more Bu çalışma ile yeni iletişim ortamlarının yarattığı imkanlar doğrultusunda, sinema deneyiminde ve gösterim olanaklarında yaşanan değişim incelenmiştir. Sinemanın bir endüstriye dönüşmesinde gösterim pratiklerinin rolü ve gelişimi önem arz etmektedir. İnsanların sinema salonlarına gitmesinde boş zamanı değerlendirme, kamusal alana çıkma ve sosyalleşme gibi unsurlar rol oynarken, zaman içerisinde film gösterim mekanları ve film izleme deneyimleri çoğullaşmıştır. Bu gelişmeler, bir filmin deneyimlenmesindeki tercih ve davranışlar üzerine yeniden düşünmeyi gerektirmektedir. Çalışmanın amacı; bahsi geçen değişim aracılığıyla izleyicilerin sinema salonunun içinde ya da dışında film izlemesine neden olan faktörleri ve motivasyonları tanımlamak, geleceğe dönük bir perspektif oluşturarak alana katkı sağlamaktır. Çalışma kapsamında İstanbul’da bulunan altı üniversitenin sinema
kulüplerindeki gösterimlere katılan kırk sekiz öğrenciyle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiş ve elde edilen bulgular betimsel analize tabi tutulmuştur. Çalışmada yer verilen sinema kulüplerinin film izleme deneyiminin sürdüğü, film materyallerinin ve dijital medya platformlarının paylaşıldığı yerler olduğu tespit edilmiş, ayrıca katılımcılarda ticari salonlarda da düzenli film izleme şartı aranmıştır. Bulguların yorumlanmasıyla şu sonuçlara ulaşılmıştır: Katılımcılar için sinemaya gitmek her şeyden önce sosyal bir aktivitedir. Katılımcılar; bilişsel, içeriksel ve duygusal-bütünleştirici faktörlere yönelik olumlu bir yaklaşım oluşturmaktadırlar. Bunun yanında mekana bağlı faktörler, dijitalleşmeye bir tepki olarak ön plana çıkmaktadır. Sinema salonu dışında film izleme deneyimi ise bireysel bir izleme deneyimini temsil etmektedir. Bu izleme deneyiminde beklentiler, sinema salonuna göre düşürülmektedir. Buna karşın zamansal, ekonomik ve diğer izleyicilerin davranışlarına yönelik olumsuz bakış açısı gibi faktörler nedeniyle tercih edilmektedir

SineFilozofi, 2020
"Yeni Medya Sanatı" olarak adlandırılan üretim pratiği; bilgisayar kullanıcılarının ve programlar... more "Yeni Medya Sanatı" olarak adlandırılan üretim pratiği; bilgisayar kullanıcılarının ve programlarının sanatsal içerikleri sanal ortamda yaratmalarını sağlayan bir yapı oluşturmaktadır. "Yeni Medya Sanatı"nın hesaplanabilir ve algoritmalara dayalı yapısı nedeniyle, yapay zeka çalışmaları kültürel alana daha fazla nüfuz etmektedir. Yapay zeka uygulamaları, sinema endüstrisinde özellikle film yapım, dağıtım ve gösterim alanlarında etkisini hissettirmektedir. Görsel-işitsel anlatılar üretme aşaması içerisinde, sanat felsefesi bağlamında sanat-zanaat ve sanatçı-sanat eseri ilişkileri yeniden tartışmaya açılmaktadır. Bu çalışmada; EYE Film Müzesi arşivindeki görüntülerden kısa filmler üreten Jan Bot isimli yapay zeka uygulamasının çalışmaları incelenecektir. Çalışmanın amacı, Jan Bot'un bir sanatçı olarak biçemsel tercihlerini hermenötik bir yaklaşımla anlamlandırmak ve sanat epistemolojisi ışığında sanatçının kimliğini sorgulamaktır. Jan Bot'un Instagram uygulamasında en çok görüntülenen on filmi, biçem analizine tabi tutulmuştur. Biçem analizi; bir filmi anlatı yapısının yanı sıra ortalama çekim süresi, sinematografik özellikleri, mizanseni, kurgusu ve sesi ile bütüncül bir yaklaşımla ele almayı amaçlamaktadır. Analiz sonucunda; Jan Bot tarafından üretilen filmlerin biçimsel açıdan şablon özellikler taşıdığı ve popüler etiketleri kullanarak alternatif bir anaakım film perspektifi yarattığı tespit edilmiştir. Anlatı açısından ise bu filmlerin, avangart sinemayı hatırlatacak şekilde sanatçı odaklı olduğu ve gerçekliğin bir prizmadan kırılarak yansıyan bir yorumunu sunduğu söylenebilir.

Erciyes İletişim Dergisi, 2019
21. yüzyılda dijitalleşmenin en önemli göstergelerinden biri, bilgisayarlaşmanın her çevreyi domi... more 21. yüzyılda dijitalleşmenin en önemli göstergelerinden biri, bilgisayarlaşmanın her çevreyi domine etmeye başlamasıdır. Elektronik cihazların birbirleriyle ağlar üzerinden iletişime geçtiği ve kullanıcının istediği zaman belirli ağlar üzerinden istediği işlemleri yapabildiği bu “yaygın bilişim” düzeninin kurulmasında, makine öğrenme yöntemlerinin gelişmesi önemli ölçüde pay sahibidir. Bilgisayar sinir ağlarının derin öğrenme aracılığıyla ilerlemeler göstermesi, kültürel alanda da gelişmelere yol açmıştır. Dijital hikaye anlatıcılığı; dijital araçlar aracılığıyla ağ bağlantılı katılım veya etkileşim biçimlerine sahip, dijital platformlar üzerinden sunulan ve tüketilen hikayeleri içermektedir. Internet dijital çağın anlatıları için önemli bir platform sunmakla birlikte, sanal ve artırılmış gerçekliklerin yanı sıra yapay zeka da hikaye anlatma ve anlamlandırma süreçlerini etkilemektedir. Uzun yıllar boyunca bilimkurgu anlatılarında bahsi geçen yapay zeka, genellikle geleceğin bize neler getireceği konusu üzerinden yorumlanırken artık bugünkü hayatımızın içine giren bir yapıya kavuşmuştur. Yazılı ve görsel medyanın alanlarına dahil olan yapay zeka; kitap yazımından müzikal bir eser yaratımına, video oyunlarından müzelere dek birçok kültürel alanda yeni ufuklara yelken açmaktadır. Bugüne kadar anlattığı binlerce hikayede yapay zekayı konu edinen sinema da, bu gelişmenin dışında tutulamaz. Bu çalışma kapsamında dijital hikaye anlatıcılığında yeni bir aşama olan yapay zeka teknolojisinin sinema endüstrisine ve anlatım olanaklarına yönelik etkisi, “Sunspring” ve “It’s No Game” isimli iki kısa film üzerinden incelenecektir. Adı geçen filmler, anlatıları açısından analize tabi tutulacaktır.

İNİF E-Dergi, 2018
Kültürlerarası ilişkilerin gelişmesinde ekonomi, yüzyıllar boyunca çok önemli bir rol üstlenmişti... more Kültürlerarası ilişkilerin gelişmesinde ekonomi, yüzyıllar boyunca çok önemli bir rol üstlenmiştir. Ticaret yollarının artmasıyla birlikte sadece malların değil kültürlerin de değiş-tokuş edildiği, var olan kültürlerin yenilerden etkilendiği gözlemlenmektedir. Buna karşın tam anlamıyla anlaşılamayan kültürler, zamanla hayal gücünün ürettiği imgelerin ve var olan kültürün tam karşısına konumlandırılan özelliklerin ön plana çıkarılmasıyla belirli kalıplara sıkıştırılmışlardır. Batı'nın Doğu'ya tamamen kendi kimliği üzerinden bakışı ile açıklayabileceğimiz oryantalizm kavramı da bu kalıplardan sadece bir tanesidir. Özellikle Doğu kültürüne karşı kuşku duymayı ve onu bir fantezi sahası olarak görmeyi ifade eden örtük oryantalizm yaklaşımı, farklılıkların göz ardı edilmesine ya da küçümsenmesine yönelik imajlara dayanmaktadır. Belirli imajlar, kültürün her alanında üretilebildiği gibi kitle iletişim araçlarında da karşımıza çıkmaktadır. En etkili kitle iletişim araçlarının başında gelen televizyon da belirli kültürlerin anlam ve değerlerini yeniden üreten, yorumlayan bir yapıya sahiptir. Doğu kültürlerine yönelik negatif yaklaşımların söylem bazında yumuşatıldığı ve görsel olarak belirli imajların arkasına gizlendiği örtük oryantalizm yaklaşımı, televizyon programlarında sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada oryantalizm aracılığı ile yaratılan Türk imgesinin, 21. yüzyılda televizyon aracılığıyla nasıl üretildiği araştırılmıştır. Çalışma kapsamında Michael Palin'in 2007 yılında BBC kanalı için hazırladığı Michael Palin's New Europe programının " Eastern Delight " isimli ikinci bölümü incelenmiştir. Bu programın seçilmesindeki amaç; seri halinde yapılan New Europe programlarında, Orta Avrupa, Balkanlar ve eski Sovyet Cumhuriyeleri'ni kapsayacak şekilde Avrupa Birliği'ne üye olmayan ülkelerin incelenmiş olmasıdır. Program aracılığı ile Batı ve Doğu kültürleri arasındaki farklılıklar, bir batılının gözünden anlatılmaktadır. Çalışmada göstergebilimsel çözümleme yöntemi kullanılmıştır. Programda tercih edilen söylemin de ışığında, belirli göstergelerin üzerinde durularak oryantalist imgelerin üretimine odaklanılmış ve bu göstergeler bir tablo haline getirilmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda; programın oryantalist bakış açısına bir alternatif sunamadığı ve çeşitli göstergeler aracılığıyla Türkiye'yi kuşkuyla yaklaşılan, bilinmeyen bir fantezi sahasına dönüştürdüğü tespit edilmiştir.
Sinemayı bir ülke olarak betimlersek, uyarlamalar onun hayat damarlarından biridir demek yanlış o... more Sinemayı bir ülke olarak betimlersek, uyarlamalar onun hayat damarlarından biridir demek yanlış olmaz. Sinema, ortaya çıkışından itibaren diğer sanat dallarından beslenmek durumundaydı çünkü anlatım teknikleri o dönem için yoktan var edilemezdi. İlk uyarlamaların, sinemanın öncü isimlerinin başında gelen Georges Melies tarafından yapılması şaşırtıcı değildir. Onun, tiyatrodan aldığı sahneleme tekniği ile; Grimm Kardeşler'in masallarından Sherlock Holmes'ün eserlerine dek bir çok edebiyat eserini beyazperdeye uyarlaması, izleyici nezdinde de ilgi uyandırır.
Çağan Irmak, son 10 yılda Türk sinemasını en çok etkileyen yönetmenlerden biri. Bu etki doğal ola... more Çağan Irmak, son 10 yılda Türk sinemasını en çok etkileyen yönetmenlerden biri. Bu etki doğal olarak çeşitli övgüleri ve tepkileri de beraberinde getirdi. Irmak’ın son on yılda çektiği sekiz sinema filminde kendine has bir anlatım tarzı oluşturduğu ve çeşitli kodlar üzerinden izleyiciyle bağ kurduğunu söyleyebiliriz. Yönetmenin son filmi olan “Tamam mıyız?” gösterime girmeden önce Çağan Irmak sinemasına bir göz atalım.

Arjantin Sineması, tarihi gelişim açısından Türk sinemasıyla benzerlikler taşımaktadır. 1920'lerd... more Arjantin Sineması, tarihi gelişim açısından Türk sinemasıyla benzerlikler taşımaktadır. 1920'lerde sessiz filmlerden 1930'larda sesin sinemaya girişiyle müzik ağırlıklı filmler yapılmış; 1940 ve 50'li yıllarda klasik sinema anlayışı ülkeye hakim olmuştur. 60'lı ve 70'li yıllar ise ülkemizde olduğu gibi Arjantin'de de karmaşa içerisinde geçmiştir. Askeri darbelerin gölgesi altındaki ülkede, diğer Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi sol bir sinem anlayışı doğmuş, bununla paralel cunta yönetimlerinin sansür baskısı da gittikçe artmıştır. Arjantin sinemasının yeniden bir endüstri halini alması 90'lı yılların başını bulmuştur. 90'lı yıllardan itibaren film sayısındaki artışla beraber ülkenin içinde bulunduğu duruma yönelik filmler de ortaya çıkmaya başlamıştır. Cunta döneminin acılarını anlatan, dramatik filmlerin aksine minimal yapıda, izleyiciyle arasına mesafe koyan ve içinde bulunduğu güncel ekonomipolitiği ele alan bu filmler özellikle yurt dışındaki film festivallerinden ödüllerle dönmeye başlamış ve yeni bir sinema anlayışı doğurmuştur. Son on yılda ortaya çıkan Yeni Arjantin Sineması; zaman içerisinde ele aldığı ortak temalarla birlikte bir auteur sineması haline gelirken, Arjantinli yönetmen Lucrecia Martel de içinde bulunduğu bir sinemanın ilk auteur'ü olarak kendisini kabul ettirmiştir. Türkiye'ye benzer bir tarihi gelişim gösteren Arjantin'in sinema endüstrisinin ele alınması, ülkemiz sinema endüstrisi için bir ayna görevi görecektir. Son yıllarda Türk yönetmenlerin özellikle Avrupa'daki festivallere açılmaları ve ödüller kazanmalarının sonucunda ülkemizde de oluşmaya başlayan auteur sineması, bir ülke sineması yaratmaya kuşkusuz katkıda bulunacaktır. Araştırmanın birinci kısmı, auteur kuramının açıklanmasına ayrılmıştır. Kuramın ne olduğu, neyi savunduğu ve nasıl bir tarihi gidişat izlediği anlatılmıştır. İkinci bölümde Yeni Arjantin Sineması'nın ortaya çıkışına neden olan faktörler, bu sinema hareketi içerisinde yer alan yönetmenlerin hangi konular üzerinde durdukları ele alınarak yapılan bu sinemanın auteur kuramı ile bağlılığı incelenmiştir. Üçüncü bölümde Lucrecia Martel sineması ele alınarak Martel'in Yeni Arjantin Sineması'nda dahil olan yönetmenlerden hangi konularda ayrıldığı ve giderek nasıl bir auteur yönetmen haline geldiği incelenmiş ve Martel sinemasının sürekli ele aldığı figürler tek tek açıklanmıştır.
Book Chapters by Batu Anadolu

Sinema ve Distopya: Sinemada Ütopik ve Distopik İmgeler, 2023
Çalışmanın amacı; distopya konulu filmlerde hakim ideolojinin temsili ve sorgulanmasında kadraj d... more Çalışmanın amacı; distopya konulu filmlerde hakim ideolojinin temsili ve sorgulanmasında kadraj dışı görüntü ve sesin yaratıcı kullanımını araştırmaktır. Çalışmanın evreninin belirlenmesi için öncelikle Türk sinemasında distopik filmler araştırılmıştır. Direkt olarak distopya olarak tanımlayabileceğimiz çok fazla filme rastlanmamakla birlikte son dönemde distopik ana hat örüntülerini kullanan birçok film göze çarpmaktadır. Yönetmenliğini Ersin Pertan’ın yaptığı Tersine Dünya (1993) filmi konu itibarıyla toplumsal cinsiyet konusu üzerine bir distopya olarak düşünülebilir. 2010’lu yıllardan sonra ise Emin Alper’in Abluka (2015) ve Kurak Günler (2022), Tolga Karaçelik’in Sarmaşık (2015), Tayfun Pirselimoğlu’nun Yol Kenarı (2017) ve Semih Kaplanoğlu’nun Buğday (2017) filmlerinde uyumsuz birey/örgütlenme, belirsiz zaman ve kontrol edilen mekân, korku ve güvensizlik, ötekileştirme ve düşmanlaştırma gibi temalara rastlanmaktadır. Bununla birlikte bu çalışmanın kadraj dışı ses ve görüntü üzerine kurulduğu düşünüldüğünde en uygun örneklem olarak yönetmenliğini Ramin Matin’in üstlendiği 2011 tarihli Canavarlar Sofrası filmi belirlenmiştir. Canavarlar Sofrası’nın yurt içinde Antalya Altın Portakal Film Festivali ve Ankara Film Festivali’nden ödüllerle dönmesi, yurt dışı festivallerde gösterim şansı bulması, yönetmeni ve senaristi tarafından doğrudan distopya olarak tanımlanması, tek mekânda geçen ve karakterlerin psikolojilerini yansıtan senaryosuyla kadraj içi ile dışı arasındaki gerilimi yansıtmaya yönelik birçok unsur içermesi bu tercihte etkili olmuştur. Amaç doğrultusunda çalışmada nitel içerik analizi yöntemi kullanılarak distopya anlatılarındaki üç ana hat örüntüsüne dayalı unsurlar tespit edilmiştir. Bu unsurların görsel-işitsel biçem çerçevesinde kadraj içi ve dışı ilişkisi öncelenmiş, örnek sahneler ve planlardan yola çıkılarak anlatının genel hatlarıyla çözümlenmesi amaçlanmıştır. Son olarak bahsi geçen çözümleme çerçevesinde distopya anlatılarının şimdiki zamanla olan bağlantısı göz önüne alınarak bu kullanımın nedenleri ve yansımaları tartışmaya açılmıştır.
Türk Sinemasında Politik Söylem, 2023
Sinemada Anlatı İncelemeleri, 2022
Bu kitap ve kitabın özgün özellikleri tamamen Nüve Kültür Merkezi'ne aittir. Hiçbir şekilde takli... more Bu kitap ve kitabın özgün özellikleri tamamen Nüve Kültür Merkezi'ne aittir. Hiçbir şekilde taklit edilemez. Yayınevinin izni olmadan kısmen ya da tamamen kopyalanamaz, çoğaltılamaz. Nüve Kültür Merkezi hukukî sorumluluk ve takibat hakkını saklı tutar.
Film Çözümlemeleri-2, 2022

Dijital Oyunlar -2: Araçlar, Metodolojiler, Uygulamalar ve Öneriler, 2022
Bu bölümde; tarihsel süreç içerisinde sinema ve video oyunlarının nasıl geliştiği, birbirini anla... more Bu bölümde; tarihsel süreç içerisinde sinema ve video oyunlarının nasıl geliştiği, birbirini anlatısal ve görsel olarak nasıl etkilediği ve günümüzde bu iki alanın nasıl iç içe geçtiği incelenmiştir. Bu çerçevede, öncelikle sinemanın bir sanat ve endüstri olarak gelişimi ve dönüşümü biçimsel ve anlatısal unsurlar üzerinden değerlendirilmiş, paralel olarak dijital oyunların tarihsel gelişimi ile kendine has bir dili ve anlatı biçimini nasıl oluşturduğuna değinilmiştir. Ardından video oyunlarının sinemadan, sinemanın ise video oyunlarından nasıl etkilendiği çeşitli örneklerle analiz edilmiştir. Örnekler, bu ilişkiyi en iyi yansıtan filmler ve oyunlar
arasından seçilmiş olup, biçimsel ve anlatısal özellikler incelenmiştir. Bu bilgiler ışığında; bağımsız geliştiricilere ve film yapımcılarına akademik bir harita çizebilmek, medya okuryazarlığının gittikçe önem kazandığı günümüzde üreticilere ve kullanıcılara öneriler sunarak literatüre katkıda bulunmak amaçlanmıştır.

Türk Sinemasına Özgül Bakışlar: Kültür Tarih Gelenek, 2020
Sinemanın 20. yüzyılın başından itibaren yaygın bir eğlence biçimine ve endüstriye dönüşmesi, san... more Sinemanın 20. yüzyılın başından itibaren yaygın bir eğlence biçimine ve endüstriye dönüşmesi, sanatsal yönünün her daim tartışmalara neden olmasıyla sonuçlanır. Resim ve tiyatro gibi tarihi eski dönemlere dayanan sanatların yanı sıra sinemadan kısa bir süre önce ortaya çıkan fotoğraf sanatı, sinemanın sanatsal yönü tartışılırken bahsi geçen disiplinlerden birkaçıdır. Özellikle tiyatro sanatı, içerik ve biçim bakımından sinemanın en sık karşılaştırıldığı alandır. Sinemanın ciddi bir sanat biçimi olarak tartışılması, ancak 20. yüzyılın başlarında bazı kuramcıların multidisipliner yaklaşımlarıyla mümkün hale gelmiştir. Bu döneme kadar sinemanın sahneleme konusunda tiyatrodan bazı unsurları ödünç alması, ekonomik bir tercih olmanın yanı sıra yönetmenin kamerasını fiziksel çevreyle sınırlı tutmasıyla da ilgilidir. Sinemanın kendisini farklı bir sanat dalı olarak ifade edebilmesi ise ancak dinamikleri içinde esas kimliğini sergileyecek bir tarz bulmasından geçmektedir.

Bir Meçhul Aleme Giderken Sinema: Farklı Okumalarla Bir Film Seni Buldum Ya!, 2022
COVID-19 pandemisi, iki yıllık bir süreç içerisinde dijital ekonomide ve çalışma hayatında önemli... more COVID-19 pandemisi, iki yıllık bir süreç içerisinde dijital ekonomide ve çalışma hayatında önemli dönüşümleri hızlandırmıştır. Çalışma pratiklerinin eve taşınması; çalışma saatleri ve boş zaman aktivitelerinin iç içe geçmesine neden olmuştur. Bireyler dışarı çıkmanın da kısıtlanmasıyla birlikte belirli dijital uygulamalar ve platformlar arasında gidip gelmektedir. Ortaya çıkan bu durumun, dijital medya aracılığıyla ulaşılan eğlenceye yönelik içeriklere bakış açısını etkileyip etkilemediği önemli bir problemi ortaya koymaktadır. 13 Mart 2021 tarihinde MUBI platformunda gösterime sunulan Reha Erdem’in son filmi Seni Buldum Ya!, tamamına yakını Zoom uygulamasında kaydedilerek çekilmiştir. Bu tercihin izleyici ve film alımlama çalışmaları üzerindeki etkisi, ilginç ve yenilikçi bir bakış açısı sunma gücüne sahiptir. Çalışmanın amacı; pandemi sürecinde değişen çalışma ve boş zaman pratiklerini dijitalleşme bağlamında tartışarak Seni Buldum Ya! filminin nasıl anlamlandırıldığını belirlemektir. Çalışmanın hipotezi; iki başlık arasında anlamlı bir ilişkinin bulunduğu ve film metninin alımlanmasında mevcut kültürel ve toplumsal koşulların etkili olduğu üzerine kurulmuştur. Çalışmanın evreni; çalışma hayatında günlük olarak çevrimiçi video konferans uygulamalarını kullanan bireyler olarak belirlenmiştir. Amaçlı örnekleme ve kartopu teknikleri kullanılarak, farklı hanelerde ikamet eden 5 kadın ve 5 erkek katılımcı (yüz yüze veya çevrimiçi video konferans görüşme yoluyla) ile alımlama analizi için derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Katılımcılara filmin biçemsel özellikleri ve izleme deneyimine eşlik eden dijital araçlarla etkileşimleri sorulmuştur. Bulguların değerlendirilmesi ile bir boş zaman eğlencesi olan Seni Buldum Ya! filminin boş zaman ile çalışma zamanı arasındaki ayrımın muğlaklaştıran temsili bir anlatı yapısına sahip olduğu anlaşılmıştır. Anlatıyı benimsemek ve karakterlerle özdeşleşmek açısından video konferans estetiği, günümüz gerçekliğini vurgulamayı ve katılımcıların kendi yaşamları ile bağ kurmayı kolaylaştırmıştır.

Kısaca “çevrimiçi dağıtılmış problem çözüm ve üretim modeli” şeklinde tanımlanabilecek kitle kayn... more Kısaca “çevrimiçi dağıtılmış problem çözüm ve üretim modeli” şeklinde tanımlanabilecek kitle kaynak (crowdsourcing) yönteminde; günümüzde genellikle internet üzerinden, iletişim ağı içerisinde yer alan insanlara açık çağrıda ve belirli bir projenin hayata geçirilmesi için destek talebinde bulunulur. Ağ içerisindeki bireylerin kişisel ve kolektif çalışmaları sonucu ortak ürünler ortaya koymalarını ve bir sorunu çözmelerini sağlayan bu yöntem, multimedya ortamında görece bir özgürlük ve bağımsızlık yaratmakla birlikte özellikle emeğin sömürülmesi konusunda eleştiriler almaktadır.
Bu çalışmada ilk olarak kitle kaynak yönteminin nasıl tanımlandığı ve tarih içerisindeki gelişimi incelenmiş, yöntemin farklı uygulama alanlarına değinilmiştir. Yöntemin ortaya çıkardığı sorunlar ve tartışmalar üzerinden var olan etkileri irdelenerek gelecekteki kullanım alanlarına ışık tutulmaya çalışılmıştır.

Milliyetçiliği meydana getiren ve gündelik hayat içerisinde yeniden üretilmesini sağlayan unsurla... more Milliyetçiliği meydana getiren ve gündelik hayat içerisinde yeniden üretilmesini sağlayan unsurlar, baskıcı bir sistemin ürettiği tepeden inme yöntemleri içerebileceği gibi hayatın her anına sinmiş ve varlıkları çok da hissedilmeyen günlük yaşam pratikleri olarak da karşımıza çıkabilmektedir.
Bahsi geçen yaşam pratikleri içerisinde medya önemli bir yere sahiptir. Günlük olarak tüketilen gazeteler ve her eve girmiş olan televizyon aracılığıyla, her gün okuyucunun ve izleyicinin karşısına çıkan milliyetçi semboller, milliyetçi söylemin kendisini gizleyerek içselleştirilmesini sağlamaktadır. Sporla ilgili yayınlar da rekabetçi yapının kendisinden güç olarak bu konuda önemli bir zemin oluşturmaktadır. Milliyetçilik ile süregelen ilişkisi aracılığıyla futbol ise en önemli zemini oluşturmaktadır.
Bu çalışmada milliyetçilik söyleminin, Türkiye A Milli Futbol Takımı’nın bir maçının canlı yayını üzerinden nasıl üretildiği incelenmiştir. Eleştirel söylem analizi aracılığıyla maçın anlatımında kullanılan dilsel ve kamera kullanımının yarattığı görsel söylemler bir arada ele alınarak televizyon yayıncılığını oluşturan görsel-işitsel unsurlar çözümlenmiştir.
Uploads
Papers by Batu Anadolu
pandemisi ile derinleşmiştir.
Pandemi süreci ile birlikte gösterimler ve etkinlikler dijital platformlara kaymakta ve bu durum sinema salonlarının geleceğini tartışmalı hale getirmektedir. Diğer taraftan çevrimiçi etkinlikler ve uygulamalar aracılığıyla; sinema salonlarının hem mekan kimliklerini ve izleyicide yarattıkları aidiyet duygusunu koruma hem de ekonomik bir değer elde etme ihtimali doğmaktadır.
İstanbul’da yer alan bağımsız bir sinema salonu olan Beyoğlu Sineması, sinemaların kapalı olduğu dönemde başlattığı 1989 Sinema Kulübü projesiyle etkinliklerini ve projelerini salon dışına taşımıştır. Belirli bir üyelik ücreti karşılığında sinemaseverlerin haftalık bültene üye olduğu, çevrimiçi söyleşi, seminer ve tartışmalara katılabildiği bu kulüp ortamı, film izlemenin ötesinde bir sinema deneyiminin ve izleyici-mekan etkileşiminin dijital ortama taşınmasıyla farklı bir ilişki yapısına kapı
aralamaktadır.
Bu çalışmada; bir film izleme mekanı olarak Beyoğlu Sineması’nın dijital platformlardaki etkinlikleri içerik ve biçim yönünden nitel analize tabi tutulacak, 1989 Sinema Kulübü özelinde yapılan çalışmalar ise derinlemesine görüşmeler ile sinemasal mekan, kimlik ve aidiyet başlıkları altında anlamlandırılmaya çalışılacaktır. Çalışmanın 1989 Sinema Kulübü ile sınırlandırılmasında Türkiye’deki tek örnek
olması önemli rol oynamıştır. Elde edilecek bulgular doğrultusunda 1989 Sinema Kulübü’nün çalışmalarının, sinema adına demokratik bir tartışma alanı ve alternatif mekânlar yaratma potansiyeli ile diğer sinemalar için örnek teşkil edip edemeyeceği tartışılacaktır.
kulüplerindeki gösterimlere katılan kırk sekiz öğrenciyle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiş ve elde edilen bulgular betimsel analize tabi tutulmuştur. Çalışmada yer verilen sinema kulüplerinin film izleme deneyiminin sürdüğü, film materyallerinin ve dijital medya platformlarının paylaşıldığı yerler olduğu tespit edilmiş, ayrıca katılımcılarda ticari salonlarda da düzenli film izleme şartı aranmıştır. Bulguların yorumlanmasıyla şu sonuçlara ulaşılmıştır: Katılımcılar için sinemaya gitmek her şeyden önce sosyal bir aktivitedir. Katılımcılar; bilişsel, içeriksel ve duygusal-bütünleştirici faktörlere yönelik olumlu bir yaklaşım oluşturmaktadırlar. Bunun yanında mekana bağlı faktörler, dijitalleşmeye bir tepki olarak ön plana çıkmaktadır. Sinema salonu dışında film izleme deneyimi ise bireysel bir izleme deneyimini temsil etmektedir. Bu izleme deneyiminde beklentiler, sinema salonuna göre düşürülmektedir. Buna karşın zamansal, ekonomik ve diğer izleyicilerin davranışlarına yönelik olumsuz bakış açısı gibi faktörler nedeniyle tercih edilmektedir
Book Chapters by Batu Anadolu
arasından seçilmiş olup, biçimsel ve anlatısal özellikler incelenmiştir. Bu bilgiler ışığında; bağımsız geliştiricilere ve film yapımcılarına akademik bir harita çizebilmek, medya okuryazarlığının gittikçe önem kazandığı günümüzde üreticilere ve kullanıcılara öneriler sunarak literatüre katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
Bu çalışmada ilk olarak kitle kaynak yönteminin nasıl tanımlandığı ve tarih içerisindeki gelişimi incelenmiş, yöntemin farklı uygulama alanlarına değinilmiştir. Yöntemin ortaya çıkardığı sorunlar ve tartışmalar üzerinden var olan etkileri irdelenerek gelecekteki kullanım alanlarına ışık tutulmaya çalışılmıştır.
Bahsi geçen yaşam pratikleri içerisinde medya önemli bir yere sahiptir. Günlük olarak tüketilen gazeteler ve her eve girmiş olan televizyon aracılığıyla, her gün okuyucunun ve izleyicinin karşısına çıkan milliyetçi semboller, milliyetçi söylemin kendisini gizleyerek içselleştirilmesini sağlamaktadır. Sporla ilgili yayınlar da rekabetçi yapının kendisinden güç olarak bu konuda önemli bir zemin oluşturmaktadır. Milliyetçilik ile süregelen ilişkisi aracılığıyla futbol ise en önemli zemini oluşturmaktadır.
Bu çalışmada milliyetçilik söyleminin, Türkiye A Milli Futbol Takımı’nın bir maçının canlı yayını üzerinden nasıl üretildiği incelenmiştir. Eleştirel söylem analizi aracılığıyla maçın anlatımında kullanılan dilsel ve kamera kullanımının yarattığı görsel söylemler bir arada ele alınarak televizyon yayıncılığını oluşturan görsel-işitsel unsurlar çözümlenmiştir.
pandemisi ile derinleşmiştir.
Pandemi süreci ile birlikte gösterimler ve etkinlikler dijital platformlara kaymakta ve bu durum sinema salonlarının geleceğini tartışmalı hale getirmektedir. Diğer taraftan çevrimiçi etkinlikler ve uygulamalar aracılığıyla; sinema salonlarının hem mekan kimliklerini ve izleyicide yarattıkları aidiyet duygusunu koruma hem de ekonomik bir değer elde etme ihtimali doğmaktadır.
İstanbul’da yer alan bağımsız bir sinema salonu olan Beyoğlu Sineması, sinemaların kapalı olduğu dönemde başlattığı 1989 Sinema Kulübü projesiyle etkinliklerini ve projelerini salon dışına taşımıştır. Belirli bir üyelik ücreti karşılığında sinemaseverlerin haftalık bültene üye olduğu, çevrimiçi söyleşi, seminer ve tartışmalara katılabildiği bu kulüp ortamı, film izlemenin ötesinde bir sinema deneyiminin ve izleyici-mekan etkileşiminin dijital ortama taşınmasıyla farklı bir ilişki yapısına kapı
aralamaktadır.
Bu çalışmada; bir film izleme mekanı olarak Beyoğlu Sineması’nın dijital platformlardaki etkinlikleri içerik ve biçim yönünden nitel analize tabi tutulacak, 1989 Sinema Kulübü özelinde yapılan çalışmalar ise derinlemesine görüşmeler ile sinemasal mekan, kimlik ve aidiyet başlıkları altında anlamlandırılmaya çalışılacaktır. Çalışmanın 1989 Sinema Kulübü ile sınırlandırılmasında Türkiye’deki tek örnek
olması önemli rol oynamıştır. Elde edilecek bulgular doğrultusunda 1989 Sinema Kulübü’nün çalışmalarının, sinema adına demokratik bir tartışma alanı ve alternatif mekânlar yaratma potansiyeli ile diğer sinemalar için örnek teşkil edip edemeyeceği tartışılacaktır.
kulüplerindeki gösterimlere katılan kırk sekiz öğrenciyle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiş ve elde edilen bulgular betimsel analize tabi tutulmuştur. Çalışmada yer verilen sinema kulüplerinin film izleme deneyiminin sürdüğü, film materyallerinin ve dijital medya platformlarının paylaşıldığı yerler olduğu tespit edilmiş, ayrıca katılımcılarda ticari salonlarda da düzenli film izleme şartı aranmıştır. Bulguların yorumlanmasıyla şu sonuçlara ulaşılmıştır: Katılımcılar için sinemaya gitmek her şeyden önce sosyal bir aktivitedir. Katılımcılar; bilişsel, içeriksel ve duygusal-bütünleştirici faktörlere yönelik olumlu bir yaklaşım oluşturmaktadırlar. Bunun yanında mekana bağlı faktörler, dijitalleşmeye bir tepki olarak ön plana çıkmaktadır. Sinema salonu dışında film izleme deneyimi ise bireysel bir izleme deneyimini temsil etmektedir. Bu izleme deneyiminde beklentiler, sinema salonuna göre düşürülmektedir. Buna karşın zamansal, ekonomik ve diğer izleyicilerin davranışlarına yönelik olumsuz bakış açısı gibi faktörler nedeniyle tercih edilmektedir
arasından seçilmiş olup, biçimsel ve anlatısal özellikler incelenmiştir. Bu bilgiler ışığında; bağımsız geliştiricilere ve film yapımcılarına akademik bir harita çizebilmek, medya okuryazarlığının gittikçe önem kazandığı günümüzde üreticilere ve kullanıcılara öneriler sunarak literatüre katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
Bu çalışmada ilk olarak kitle kaynak yönteminin nasıl tanımlandığı ve tarih içerisindeki gelişimi incelenmiş, yöntemin farklı uygulama alanlarına değinilmiştir. Yöntemin ortaya çıkardığı sorunlar ve tartışmalar üzerinden var olan etkileri irdelenerek gelecekteki kullanım alanlarına ışık tutulmaya çalışılmıştır.
Bahsi geçen yaşam pratikleri içerisinde medya önemli bir yere sahiptir. Günlük olarak tüketilen gazeteler ve her eve girmiş olan televizyon aracılığıyla, her gün okuyucunun ve izleyicinin karşısına çıkan milliyetçi semboller, milliyetçi söylemin kendisini gizleyerek içselleştirilmesini sağlamaktadır. Sporla ilgili yayınlar da rekabetçi yapının kendisinden güç olarak bu konuda önemli bir zemin oluşturmaktadır. Milliyetçilik ile süregelen ilişkisi aracılığıyla futbol ise en önemli zemini oluşturmaktadır.
Bu çalışmada milliyetçilik söyleminin, Türkiye A Milli Futbol Takımı’nın bir maçının canlı yayını üzerinden nasıl üretildiği incelenmiştir. Eleştirel söylem analizi aracılığıyla maçın anlatımında kullanılan dilsel ve kamera kullanımının yarattığı görsel söylemler bir arada ele alınarak televizyon yayıncılığını oluşturan görsel-işitsel unsurlar çözümlenmiştir.
Sinema manifestoları genellikle bir grup sanatçının, yönetmenin veya sinema eleştirmeninin belirli bir sinema estetiğini, tekniğini veya ideolojisini teşvik etmek amacıyla yayımladıkları açıklamalardır. Tarihsel süreç içinde manifestolar, eleştirel bağlamda ana akım sinemanın karşısında avangart ve yenilikçi yaklaşımların temsilcisi olmuş, içinden çıktıkları dönem ve zamanı sosyal, politik, kültürel ve estetik açıdan yeniden tahayyül eden metinler olarak dikkat çekmiştir. Doğası gereği monolojik olarak nitelendirilen manifestolar, zaman içinde birbirleriyle iletişim kuran diyalektik metinler olarak da düşünülmüşlerdir.
Akademik alandaki sinema tartışmalarında, yayınlarda ve ders içeriklerinde genellikle Dogma 95 sonrası dönemdeki manifestoların göz ardı edildiği gözlemlenmektedir. Sinema tarihindeki birçok akıma ve paradigma değişimine öncülük eden manifestoların, sinemanın hiç olmadığı kadar tartışıldığı dijitalleşme döneminde ihmal edilmesi, mevcut tartışma ortamını anlamlandırmada önemli bir eksiklik ve problem yaratmaktadır. Bu çalışmanın amacı, sinema alanındaki dijitalleşmenin yarattığı etkileri sinema manifestoları üzerinden izlemek ve tartışma alanını genişletmektir. Çalışmanın evreni, sinema alanında dijitalleşme ve kendin yap (DIY) hareketine vurgu yapan Dogma 95 manifestosundan günümüze kadar yayımlanmış sinema manifestoları olarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda, literatür taraması yapılarak 35 manifesto tespit edilmiş ve çalışmanın amacı doğrultusunda 16 manifesto örneklem olarak seçilmiştir.
Bu çalışmada, metinlerin nitel analizi için karşılaştırmalı ve diyalektik yöntemler kullanılmıştır. İlk olarak, seçilen metinler nitel içerik analizi çerçevesinde aralarındaki ortak temalar, benzerlikler ve farklılıklar üzerinden kategorize edilmiştir. Farklı kültürler ve bireyler tarafından üretilmiş bu metinlerin içerikleri sistematik bir şekilde sınıflandırılmış, yapısal ve tematik özellikleri tespit edilmiştir. Ayrıca, metinlerin birbirleriyle olan etkileşimleri ve söylemsel karşıtlıkları derinlemesine analiz edilmiştir. Bu diyalektik analiz, metinlerin birbirlerinin argümanlarını nasıl yanıtladığını ve karşılıklı olarak nasıl bir söylem oluşturduklarını anlamak amacıyla yapılmıştır. Böylece, metinlerin içerik ve söylem düzeyindeki ilişkileri daha geniş bir bağlamda değerlendirilebilmiş ve her metnin anlam dünyası içinde yer aldığı daha büyük tartışmalar ortaya konmuştur. Çalışmanın sonucunda manifestolar aracılığıyla sinema alanındaki dijitalleşmeye ilişkin üç kategori tespit edilmiştir: Toplumsal azınlıklar ve marjinalleştirilmiş grupların temsiline yönelik sosyal ve politik, üretim pratiklerini tartışmaya açan estetik ve filmlerin korunmasına ve festivallere yönelik kültürel kategori. Sosyal ve politik yaklaşım, 21. yüzyılın başında sinema alanında ekonomik ve sosyal açıdan bir demokratikleşme ve özgürleşme yaşanacağına yönelik ütopik bir görüşü temsil etmektedir. Bu ütopik yaklaşım; film üretim, dağıtım ve gösterim pratiklerinde yeni bir estetik yaratma düşüncesini harekete geçirmiş ve ana akıma yönelik bir eleştiri geliştirmiştir. Ancak zamanla, bu ütopyanın eleştirisini içeren daha korumacı kültürel bir yaklaşım da ortaya çıkmıştır. Sinemanın dijitalleşmesini ve sonsuz imge üretimini çağdaş kapitalizm ve neoliberalizm doğrultusunda ele alan kültürel yaklaşım, özellikle film malzemesini ve festivallerin yarattığı etkileşimi korunması gereken olgular olarak tanımlamaktadır. Bu çalışma, manifestoların hem sinemanın kendisinin hem de onu çevreleyen ve destekleyen teorik ve eleştirel pratiklerin ve aygıtların inşasında oynadığı rolün eleştirel bir tarihini oluşturmaya katkıda bulunmaktır.
anlamda göz ardı edilen filmlerin yönetmenlerini yaratıcı bağlamda ele alan, 2000’lerin başında ortaya çıkan Kaba Auteurizm kavramını incelemektedir. Kaba Auteurizm, ağırlıklı olarak sinema alanındaki dijitalleşmenin içerik-biçim ilişkisi üzerindeki etkisini gösteren bir araca dönüşmüştür. Kavramsal çerçeve Kaba Auteurizm’in, dijital film eleştirmenliği ve Auteur Kuramı’na yönelik tarihsel süreçteki farklı yaklaşımlar bağlamında incelenmesi üzerinden kurulmuştur. Film eleştirmenliğinin dijital ortamlara taşınması; birtakım tartışmalara rağmen, kuramsal yaklaşımlar ve yaratıcı içerikler üreten üretüketicileri alana dâhil etme açısından önemlidir. Kaba Auteurizm tartışmalarının ağırlıklı olarak amatör bloglarda yapılması dikkate değerdir.
Kavram, Auteur Kuramı’nın sinema endüstrisi ve akademik alanın dışında
ortaya çıkışını hatırlatmaktadır. Auteur Kuramı geleneksel sinemaya karşı
bir fikir pratiği olarak filizlenmiş olsa da, filmleri ve yönetmenleri kategorize
etmek için elverişli bir araca dönüşmüş ve yönetmenler film metnini
gölgeleyerek ticari kimliklere sahip olmuştur. Yapım alanında dijitalleşmenin getirdiği imkânlar, cinsiyet tartışmaları ve stüdyo/yapımcı baskısı, Auteur Kuramı’nın gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Çalışmanın amacı; akademik literatürde fazla değinilmemiş Kaba Auteurizm kavramı aracılığıyla hem Auteur Kuramı’nı tartışmaya açmak hem de kavramın tespitleri ve eksiklikleri doğrultusunda günümüz sinemasını anlamlandırmaktır. Çalışmanın örneklemini Kaba Auteurizm üzerine on üç dergi/internet makalesi ve sekiz video oluşturmaktadır. Çalışma, içeriklerin konuları nedeniyle Amerikan sineması ile sınırlandırılmıştır. Bu örneklem; Andrew Sarris, Peter Wollen ve Pauline Kael gibi yazarların Auteur Kuram kategorizasyonundan yola çıkılarak
nitel içerik analizi yaklaşımıyla karşılaştırmalı ve metinlerarası bir okumaya
tabi tutulmuştur. İçerikler belirgin benzerlikler ve farklılıklar izole edilerek
kategorize edilmiş, metinlerarası yaklaşımla diyalektik metinler eleştirel
açıdan değerlendirilerek Auteur Kuram yeniden düşünülmüştür. Çalışmanın
sonucunda; Kaba Auteurizm kavramının, kuramın kapsamını Amerikan ticari sinema lehine genişlettiği, dijital araçlara yönelik teknik yetkinliğin içeriğe etkisi üzerine yoğunlaştığı, buna karşın akademik tartışmalara yeni bir yorum getirilirken var olan çalışmaların tekrarlandığı, kolektif çalışmanın ve kadın yönetmenlerin neredeyse yok sayıldığı tespit edilmiştir. Çalışmanın Kaba Auteurizm kavramını Türkçeye kazandırarak ve tartışma alanını genişleterek alanyazına katkıda bulunması amaçlanmaktadır.
İlgili sorunsal bağlamında bu çalışmanın amacı; dikey sinemanın arka planındaki sanatsal, psikolojik ve en önemlisi endüstriyel yapıyı tartışmaya açarak kavramın bir moda sözcük olup olmadığını ve görsel işitsel anlatım dili bağlamında sahip olabileceği potansiyeli incelemektir. Gün geçtikçe ikinci ekrandan birinci ekranlara terfi eden ve medyanın büyük bir kısmının tüketildiği akıllı telefonların dikey ekranları ve bu ekranlar için üretilen içerikler, izleyicilerin formattan beklentilerini değiştirme gücüne sahiptir. Sinema ve film izleme deneyimi, dijital platformlarla ortaklık ve çatışma arasında salınmaktadır. Yenilenme ve değişim sürecinin eşiğinde olma ihtimalinin tartışılması, çalışmanın önemini ortaya koymaktadır. Çalışma kapsamında öncelikle dikey sinemanın tarihçesine değinilecek; kronolojik gelişmelerin günümüz sinemasına olan yansımaları örneklem çerçevesinde mercek altına alınacaktır. Bu nedenle çalışmanın
kapsamı “dikey sinema” başlığı ile üretilmiş filmler ile sınırlı tutulmuş, örneklem olarak ise dikey formatta üretilmiş iki adet kurmaca ve/veya deneysel film (Stunt Double, Yön. Damien Chazelle ve Glass House, Yön. Zoe Bloff) belirlenmiştir. Bu filmlerin tercih edilmesindeki neden, sinema sanatı ve tarihi üzerine özdüşünümsel yapımlar olmalarıdır.
Tarihsel süreci kavramak amacıyla literatür taraması yöntemi kullanılmış, kronolojik bir yaklaşımla sinema öncesi ve sonrası çerçeve oranlarıyla ilgili yaklaşımlara yer verilmiştir. Filmlerin incelenmesinde ise biçem analizi yönteminden yola çıkılarak mizansen ve sinematografi öncelenmiş, bu yolla dikey sinemada görsel işitsel anlatının nasıl inşa edildiği anlamlandırılmıştır. Çalışmanın; dikey sinema kavramı aracılığıyla sinemanın ontolojik yapısı üzerine tartışmalara katkı sağlaması hedeflenmiştir.
beslendikleri anlayışını içerdiği ve farklı coğrafyalardaki sinemalarda, imge ve toplum arasındaki bağlantıyı sağladığı iddia edilmektedir. Yeni Dönem Türkiye Sineması’nda da örneklerine rastladığımız “melez tür” filmleri içerisinde, Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan'ın yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendikleri 2008 tarihli “İki Dil Bir Bavul”, farklı bir konumdadır.
Belgesel ile kurmacanın sınırlarında gezinen ve bu iki tür arasındaki geçişleri şeffaflaştıran filmin, “gerçekmişgibilik” anlayışı ile toplumsal bir sorunu dile getirdiği söylenebilir. Çalışmanın amacı; “melez tür” kavramından yola çıkarak “İki Dil Bir Bavul” filmini, tür kuramı çerçevesinde incelemek ve neden-sonuç ilişkisiyle filmin, Yeni Dönem
Türkiye Sineması içerisinde durduğu yeri ortaya koymaktır. Çalışma kapsamında “melez tür” kavramını içeren filmlerden sadece “İki Dil Bir Bavul”a yer verilmiştir. Bunun nedeni; belgesel ve dramadan beslenen filmin, diğer melez tür örneklerinin aksine “gerçeğin” ve “gerçek-olmayan”ın sınırlarını muğlaklaştırarak toplumsal bir sorunu ele almasıdır.
Çalışmada tür kuramı ve onun içerisinde yer alan “melez tür” kavramı açıklanmış; belgeselin ve bir kurmaca alt türü olarak dramanın iç içe geçtiği film, “gerçekmişgibilik” kavramı üzerinden biçem analizi ile ele alınmıştır. Çalışmanın neticesinde filmin bir kurgu belgesel niteliğinde olduğu ve izleyicisini anlatı ve biçim tercihleri ile sosyo-kültürel bir tartışmayla yüzleştirmeyi hedeflediği tespit edilmiştir.
göze çarpmaktadır. Belirli filmlerin ve bölgelerin gösterim ve dağıtım alanındaki hakimiyeti, coğrafi bir dengesizlik yaratmaktadır.
1970’li yıllarda temelleri atılan “Topluluk Filmi” (Community Film) yaklaşımı; küreselleşme ile sinemanın, ulusal sınırları aşan ve büyük bütçeli bir endüstri olarak alternatif ve yerel çalışmaları ezen yapısına bir
başkaldırı hareketidir. Bireylerin bir organizasyon çerçevesinde toplanarak filmler üretmelerinin veya izledikleri filmler üzerine tartıştıkları medya okuryazarlığı deneyimlerinin yansımalarını, Türkiye’deki
dağıtım ve gösterim pratiklerindeki eşitsizliğe tepki olarak doğan sinema topluluklarında görmek mümkündür.
Az sayıda sinema salonunun bulunduğu bölgelerdeki sinema toplulukları; anaakım dağıtım ağının dışında kalan filmleri izlemek ve tartışmak hedefini gütmektedirler. 2008’de kurulan Kars Sinema Topluluğu ve 2016’da kurulan Lüleburgaz Sinema Topluluğu, bir program çerçevesinde düzenlenen gösterimler ile kendilerinden sonra kurulan birçok sinema topluluğuna örnek olmaktadırlar.
Bu çalışmanın amacı; Türkiye’de dağıtım ve gösterim ağına bir alternatif olarak kurulan sinema topluluklarının organizasyon yapılarını, sorunlarını ve sektörün aygıtlarıyla kurdukları ilişkileri inceleyerek sinema alanında yarattıkları etkiyi tanımlamaktır. Bugüne kadar yapılan birçok çalışmalarda izleyicilerin sektör dinamikleri içerisinde birer rakama indirgenmesi problemi, dijitalleşme ile birlikte seçici ve karar
alıcı pozisyonlarının güçlendiği iddiasıyla tartışmaya açılmaktadır. Bu çalışmada ise sinema topluluklarına mensup karar vericilerin ve izleyicilerin; geleneksel gösterim pratikleri içerisinde aktif bir
pozisyona geçtiği gözlemlenmekte ve bu pozisyonun, var olan dinamikler üzerinde nasıl bir rol oynayacağı sorusu ortaya çıkmaktadır.
Çalışmada “görüşme” yöntemi uygulanacaktır. Kars ve Lüleburgaz sinema topluluklarının kurucuları ile yapılacak birebir görüşmeler, betimsel analize tabi tutulacaktır. Çalışmanın iki topluluk ile
sınırlandırılmasının nedeni, kendisini “Bağımsız filmlerin dağıtımcısı” olarak tanımlayan Başka Sinema aracılığıyla vizyona giren filmlerin gösterimlerini yapmalarıdır. Bu çalışmanın; sinema sektöründeki
sorunların tespit edilmesinde birinci ağızdan izleyicilerin görüşlerine yer vererek ve iki ayrı alanmış gibi algılanan dağıtım ve gösterim pratiklerini bir arada mercek altına alarak, izleyici araştırmaları alanına katkı sağlaması beklenmektedir.