
Zafer Kahraman
Academician, lawyer. Holds LLB, LLM and PhD degrees from Galatasaray University, and BEcon from İstanbul University. Obtained his post-doctoral qualification (habilitation) from Turkish Inter-University Council.
He currently works as Vice Dean and Associate Professor at Bahçeşehir University Law Faculty.
Attorney at law registered at İstanbul Bar Association. Appointed as arbitrator in several disputes under Istac Rules.
Trainer on Fidic Contract Management and Legal Writing.
He speaks Turkish, English and French fluently. He also has working knowledge of German and Italian.
Address: Istanbul, Türkiye
He currently works as Vice Dean and Associate Professor at Bahçeşehir University Law Faculty.
Attorney at law registered at İstanbul Bar Association. Appointed as arbitrator in several disputes under Istac Rules.
Trainer on Fidic Contract Management and Legal Writing.
He speaks Turkish, English and French fluently. He also has working knowledge of German and Italian.
Address: Istanbul, Türkiye
less
Related Authors
Remo Caponi
University of Cologne
Ioannis Lianos
University College London
Davide Achille
Università degli Studi del Piemonte Orientale
Nicola Giocoli
University of Pisa
Mauro Grondona
University of Genova
Donal Nolan
University of Oxford
Jakob Fortunat Stagl
Universitat Autònoma de Barcelona
Alberto Maria Benedetti
University of Genova
Teymur Zulfugarzade
Plekhanov Russian university of economics
Emod Veress
Sapientia University, Cluj-Napoca
InterestsView All (8)
Uploads
Papers by Zafer Kahraman
In the Swiss and German legal systems and under the former Turkish Code of Obligations numbered 818, the lawmaker does not regulate or define the assignment of the contract in the laws. However, this legal institution appears in practice as a sui generis contract concluded thanks to the freedom of contract. Finally, the definition of the assignment of contracts was made in Article 205 of the Turkish Code of Obligations numbered 6098, which entered into force in 2012. Nevertheless, the legal consequences of the assignment were simply explained in a single sentence. Therefore, we think that the issue needs to be analyzed in terms of both comparative law and Turkish law. In this article, first of all, the definition and legal nature of the assignment of the contract will be discussed, then the conclusion and validity of the assignment will be examined and in the last section, the legal consequences will be evaluated.
In the Swiss and German legal systems and under the former Turkish Code of Obligations numbered 818, the lawmaker does not regulate or define the assignment of the contract in the laws. However, this legal institution appears in practice as a sui generis contract concluded thanks to the freedom of contract. Finally, the definition of the assignment of contracts was made in Article 205 of the Turkish Code of Obligations numbered 6098, which entered into force in 2012. Nevertheless, the legal consequences of the assignment were simply explained in a single sentence. Therefore, we think that the issue needs to be analyzed in terms of both comparative law and Turkish law. In this article, first of all, the definition and legal nature of the assignment of the contract will be discussed, then the conclusion and validity of the assignment will be examined and in the last section, the legal consequences will be evaluated.
Bunlar umulmayan, beklenmedik hadiselerdir: Önceden tahmin edilemez ve öngörülemezler. Zira, hiç kimse geleceği öngöremez; en fazla tahmin etmeye çalışabilir. Ancak, kişiler tahminlerini bugünkü hal ve şartlardan hareketle yapmaktadırlar. Bu, kişinin hayal gücünün ve aklının kabiliyetiyle sınırlıdır. Tâbidir ki, herkesten bir miktar öngörülü olması beklenir; buna karşılık, bir kişiden öngörülemezi öngörmesi, engellenemezi engellemesi de beklenmemelidir. Bir kişinin gelecekte yaşanacak her türlü sürprizi öngörmesi elbette ki mümkün değildir.
Bu nedenle, kişi ne yaparsa yapsın beklenmedik bir hal ile karşılaşması, işlerinin planladığı gibi gitmemesi, toplumsal davranış kurallarına arzu edilen ölçüde uyamamış olması yahut sözleşmelerine gereği gibi sadık kalamaması mümkündür. Elbette ki, bunlar arzu edilen şeyler değildir; umulmadık sorunlardır.
O halde, beklenmedik haller, hayatın olağan akışında her gün görülmese de tesadüflerle dolu kaderin (istisnai de olsa) bir parçasıdır. Hukuk düzeni, gelecekte bunlarla karşılaşabileceğimizin farkındadır.
Buradan hareketle, beklenmedik halin, hayatın tesadüfi bir öğesi olduğu kabul edilerek hukuk sistemleri tarafından bu türden umulmayan olaylara ilişkin çözümler önerilmiştir. Ancak, beklenmedik hallerin tesadüfi yapısı, her duruma özel, kazuistik çareler bulunmasını engeller. Kanun koyucunun bunların tamamına yetişmesi, her hal ve şart için ayrı kanun maddeleri düzenlemesi mümkün değildir. Bu nedenle, kanunlarda ya da sözleşmelerde düzenlenmemiş beklenmedik hallerle de karşılaşmak ihtimal dahilindedir. Bunlar farklı isimlerle ve birbirinden farklı hukuki sonuçlarla karşımıza çıkarlar: Mücbir sebep, sonradan ortaya çıkan ifa imkânsızlığı, işlem temelinin çökmesi ve uyarlama vb.
Tüm bu kavramların ve hukuki sonuçlarının ayrı ayrı değil, bütünsel olarak incelenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Zira, bu konu özelinde, kavramların doğru şekilde tasniflenmesi, yaşanan beklenmedik hallerin hukuki sonuçlarının isabetli biçimde tayini için büyük önem arz etmektedir. Bu düşünceden yola çıkarak elinizde tutmakta olduğunuz eser kaleme alınmıştır.
Eserin birinci bölümünde nitelikli bir beklenmedik hal olan mücbir sebep kavramının hukuk terminolojisindeki yeri açıklanacak; mücbir sebebin hukuki ve teorik temelleri, tanımı ve unsurları, hukuki sonuçları ile incelenecektir. Bunlar inceledikten sonra; deprem, salgın ve savaş gibi hallerin mücbir sebep teşkil edip etmedikleri meselesi ele alınacaktır.
Belirtmek gerekir ki; mücbir sebep, borcun ifasında imkânsızlığa yol açan önemli bir ifa engelidir. Buradan hareketle, ikinci bölümde sonradan ortaya çıkan ifa imkânsızlığının incelenmesine geçilecektir. Bu başlık altında, ifa imkânsızlığın tanımı, türleri, teorik temelleri ve hukuki sonuçları araştırılacak olup, mesele karşılaştırmalı hukukta incelenecektir.
Mücbir sebep, o kadar şiddetli gerçekleşir ki, borcun ifasında imkânsızlığa yol açar. Ancak, her beklenmedik hal mücbir sebep kadar şiddetli gerçekleşmez. Bu nedenle, bazı beklenmedik hallerin borcun ifasında imkânsızlığa yol açmayıp, yine de sözleşme dengesini umulmadık ölçüde bozması, işlem temelini çökertmesi mümkündür. Bu düşünceyle, üçüncü bölümde, işlem temelinin çökmesi ve buna dayalı olarak uyarlama konusu ele alınacaktır. Bu bölümde, özellikle sözleşmenin uyarlanması ile ilişkili kavramlara değinilecek, yakın bazı kavramlardan farkı incelenecek, teorik temelleri ele alınacak ve uyarlamaya konu olan olay grupları ile uyarlama dışı kalan bazı durumlar incelenecektir.
İşlem temelinin çökmesi ve uyarlama kurumları bu şekilde genel olarak incelendikten sonra, farklı hukuk sistemlerinde uyarlamanın nasıl ele alındığının incelenmesine geçilecektir. Buna göre, eserin dördüncü bölümünde, karşılaştırmalı hukukta, özellikle Kıta Avrupasında (Almanya, Fransa, İsviçre ve Türkiye’de) uyarlama konusu ele alınacaktır.
Bunu takiben beşinci bölümde, Common Law sisteminde yer alan Frustration doktrini açıklanacaktır. Öğretinin gelişimi ve bugünkü halini alması, farklı ülkelerdeki yansımaları detaylı biçimde incelenecektir. Bu başlık altında özellikle Common Law hukuk sistemindeki içtihadi gelişimi tarihsel olarak araştırılacak olup, öğretinin bugünkü hali de açıklanacaktır.
Son bölüm ise, milli hukuklar dışında kalan uluslarüstü hukuk metinlerinde ve sıkça kullanılan tip sözleşmelerde yer alan force majeure ve hardship kavramlarını açıklamaya ve beklenmedik haller ile karşılaştırmaya ayrılacaktır.
Bu kitabın yazılmasında takip edilen amaç, tüm beklenmedik hallerin bir arada incelenmesi, tasnif edilmesi ve farklı hukuk sistemlerinin konuya bakış açılarının karşılaştırılması suretiyle hukuk öğretisine katkı sağlamaktır.
Bilgilerin yüklenmesi, kaydedilmesi veya yayılması ise; bazen kişinin rızasıyla olmakta, bazı örneklerde kişiyi belirli bir hizmetten faydalanmak için bu rızayı vermeye zorlayan uygulamalar sonucunda gerçekleşmekte , diğer bazı hallerde ise kişinin rızası ve hatta haberi dahi olmaksızın üçüncü kişilerce yapılmaktadır.
Bu hususta, özellikle, kişisel bilgilerin özgürce dolaşımı ile gizliliği (mahremiyeti) arasındaki dengenin sağlanması meselesi, internetin hayatımıza girmesiyle birlikte güncel bir sorun haline gelmiştir.
Belirtmek gerekir ki, internet öncesi çağda yaşanan bir olayın hatırlanması veya yayılması hayli zor, unutulması doğal iken, günümüzde internetin dijital hafızasında bir bilgi hızla yayılabilmekte ve kalıcı hale gelebilmektedir. Nitekim, eskiden kâğıt üzerinde saklanan verilerin bile kâğıdın eskimesi vs. nedenlerle zaman içerisinde yok olması, tekrar kaydedilme çabası gösterilmemişse ortadan kalkması söz konusu idi. Diğer bir ifadeyle, internet öncesi çağda bir bilgiyi –yahut bir veriyi- hatırlamak için emek ve çaba gerekliydi. Bugün ise, internetin dijital hafızasında yer almış bir bilgiyi unutmak için (örneğin verileri silmek yahut hafızadan çıkarmak için) emek ve çaba gereklidir; zira internet kendiliğinden unutan bir yapı değildir.
İnternette yer alan bir bilgi, adeta bir dijital sonsuzluk (digital eternity) kazanmaktadır . Bunun sonucu olarak, özel hayatın gizliliğine yönelik kuralların koruduğu alan daralmış, kişinin mahremiyetine ilişkin koruma ihtiyacı artmıştır.
Kişinin geçmişine sünger çekerek yeni bir sayfa açma, toplum içinde maddi veya manevi gelişimine devam etme ihtiyacı, internetin kalıcı hafızasının sürekli olarak hatırlaması ve hatırlatması nedeniyle yeterince karşılanamaz hale gelmiştir . Halbuki bireyin kamu menfaatine ya da üçüncü kişilere zarar vermeksizin, şeref ve haysiyetine zarar veren bir olayı geride bırakarak hayatına devam edebilme özgürlüğü yahut farklı bir ifadeyle “yaşamda beyaz bir sayfa açabilme hakkı ” olmalıdır. Bunun için gerekli olan, kişinin kendi kişisel verilerinin kaderini tayin etmekte hür olmasıdır. Unutulma hakkı, özünde kişisel verilerin kaderini kişinin kendisinin tayin etmesi ile ilgili bir meseledir.
Kişisel verileri, şahıs varlığının parçası olarak niteleyen bir bakış açısının karşısında, kişinin malvarlığının bir parçası olarak addeden bir bakış açısı da mevcuttur . Her iki halde de, -ister malvarlığı hakkı ister şahısvarlığı hakkı olarak kabul edilsin- kişisel verilerin kaderini belirleme hakkı kişinin kendisine ait olmalıdır.
Ancak, kişisel verilerin çok hızlı yayıldığı ve bu verilere ulaşmanın son derece kolay olduğu bir çağda, kişinin geçmişini geride bırakmasına ilişkin menfaatini kişisel çabalarla gerçekleştirebilmesi neredeyse imkânsız hale gelmiştir. İnternetin asla unutmayan yapısı geçmişin kişiyi sonsuza kadar kovalamasına yol açmaktadır. Halbuki unutmamak insan doğasına aykırıdır . Nitekim, atasözünün güzel bir şekilde ifade ettiği üzere, “hafıza-i beşer nisyan ile malüldür”; benzer deyişle, unutkanlık insanlık halidir. Dolayısıyla, unutmak ve unutulmayı istemek insan yapısına uygun ve doğaldır.
Kişinin kendisiyle ve toplumla barışık yaşaması da buna bağlıdır. Zira, geçmişin kendisine yüklediği yükleri üzerinde taşıyan insan, geleceğini şekillendirirken de engellerle karşılaşacak, rehabilite olma imkânından faydalanamayacak, utancından, geçmişteki suçlarından uzaklaşamayacak, asla temiz bir sayfa açamayacaktır.
Anılan tüm bu nedenlerle unutulma hakkına yönelik bir ihtiyaç oluşmuştur. Bu ihtiyaç ilk başlarda, mevcut anayasal düzenlemeler ve kişilik hakkını koruyan kurallar ile çözülmeye çalışılmış, içtihatlar yoluyla unutulma hakkı ortaya çıkmıştır. Özellikle internet sonrası dönemde, unutulma hakkına ilişkin kanuni düzenlemeler de ihdas edilmeye başlanmıştır.
Bu eserde; unutulma hakkı kavramı, hakkın varlık amacı, tanımı, unsurları ve mahiyeti açıklanacak; bu hakkın diğer bazı haklar ile ilişkisi, çatışan haklar karşısındaki durumu ele alınacak; konunun karşılaştırmalı hukuktaki yeri incelenecek ve son olarak Türk hukukunda unutulma hakkı irdelenecektir.
Schuldübernahme in der vergleichende Rechtswissenschaft
Reprise privative de dette en droit comparé
ISBN: 978-605-4823-06-2
L'interdépendence oligopolistique en droit de concurrence.
ISBN: 978-975-295-874-6