Book Reviews by Hüseyin Şıra
KİTAP TANITIMI VE DEĞERLEDİRMESİ
Papers by Hüseyin Şıra

TSBS Bildiriler Dergisi, 2025
Edebiyat, tarih boyunca din ile etkileşim halinde olmuştur. Bu kimi zaman edebi metinlerin
dini a... more Edebiyat, tarih boyunca din ile etkileşim halinde olmuştur. Bu kimi zaman edebi metinlerin
dini argümanlardan istifade edilmesi kimi zaman da dini konuların edebiyat marifetiyle
anlatılması şeklinde gerçekleşmiştir. Türklerin İslam’ı kabulüyle birlikte gelişen
edebiyatları içerisinde de dini temalar büyük bir yer tutmuştur. Allah Teâla, Hz.
Peygamber, Kur’ân ve tasavvuf kaynaklı tevhid, münâcât, na’t, mevlid, hilye, kısâs-ı enbiyâ,
menâkıbnâme gibi pek çok dini edebi tür ortaya çıkmıştır. İman, ibadet ve ahlak konularını
esas alan müstakil tarzda eserlerin varlığı daha eskilere dayanmakla birlikte ilmihal
şeklinde yazılan manzum metinlerin miladi 16. asra kadar uzandığı bilinmektedir. Fıkıh ya
da Kelam konularının bir kısmını konu almasının yanı sıra genel olarak bilinmesi gereken
32 farz, 54 farz gibi temel dini bilgileri ele alan pek çok manzumenin yazıldığı görülmüştür.
Bu çalışmada 19. asrın ikinci yarısında Osmanlı’da yenilik hareketlerinin hız kazandığı bir
dönemde asker, devlet adamı, dilci ve oyun yazarı olarak ön plana çıkan Manastırlı
Mehmed Rifat’ın Manzum İlmihal’indeki iman bahsi ele alınmıştır. Toplamda 22 bölüm ve
247 beyitten oluşan manzumenin incelenen bölümü Mukaddime ile birlikte imanın
şartlarının anlatıldığı ilk 114 beytin ele alındığı kısımdır. Geniş bir muhatap kitlesine hitap
etme gayesi gütmeyen bu eserin daha çok sıbyan mekteplerindeki talebelerin İslam dininin
inanç ve ibadet esaslarını kolay ve akılda kalıcı bir şekilde öğrenmelerini amaçladığı
görülmüştür. Nitekim eserin başında da değinilen bu hususun metin boyunca sade ve
anlaşılır bir dil kullanmak suretiyle gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bu metnin üslup ve
tarzının günümüz din eğitimi faaliyetlerinde de kullanılıp kullanılamayacağı hususuna
değinilmiştir. Ayrıca metnin kendinden önce yazılmış ve türünün en meşhur
örneklerinden olan Birgivî’nin Vasiyetnâme’sinin ilgili kısımlarıyla bir mukayesesi
yapılmak suretiyle benzer ve ayrı yönleri üzerinde de genel olarak durulmuştur.

Araştırma Makalesi, Jun 2020
Rustchuk Ali Fethi Efendi was a scholar, poet, sufi who lived in the first half of the 19th centu... more Rustchuk Ali Fethi Efendi was a scholar, poet, sufi who lived in the first half of the 19th century, when the Ottoman Empire was going through a great transformation and change. He also made translations in different fields and prepared a library catalog. In his work titled Milâd-ı Muhammediyye-i Hâkâniyye Hilye-i Fethiyye-i Sultâniyye (Hilye-i Sultânî), which he wrote in the form of poetry and prose, he translated and commented on the Hazrat Ali’s narrations of hilya in accordance with the classical commentary tradition.
In the introduction section of the study, general information about hilye type is given. In the first part, the life and works of Ali Fethi Efendi are introduced and in the second part, the shape and content of Hilye-i Sultânî are examined. In the third part, the verse and hadith quotations in the work and the Arabic poems arre prepared in tabular form together with their sources and meanings. In the conclusion section, an evaluation of Ali Fethi Efendi, Hilye-i Sultânî and the methods of quoting in this work is made.
Books by Hüseyin Şıra

Ensar Neşriyat, 2024
Sufi figures and their works have an important place in the Turkification and Islamization of Ana... more Sufi figures and their works have an important place in the Turkification and Islamization of Anatolia. Both the personalities and the works of names such as Mawlana, Hadji Baktash Vali, Yunus Emre, and Ashik Pasha were influential in the spread of Islam in Anatolia. The function of dervish lodges and religious orders in the Muslim Turkish geography that expanded towards Thrace and the Balkans with the Ottoman Empire is a known fact. Although the spread of Qadiriyya in Anatolia, compared to religious orders such as Mawlavi, Bektashi and Naqshbandiyya, started with Eshrefoglu Rumi in the 15th century, it remained limited to the İznik-Bursa area and reached a wider circle, including the Balkans, in the 17th century through Ismail Rumi. It is known that the number of lodges established by Ismail Rumi in cities such as Kastamonu, Tosya, Bursa, Izmir, Izmit, Manisa, Tekirdag, Edirne, Thessaloniki, Girit, Constanta and Plovdiv is forty-eight. The work of Seyyid Sırri Ali from Tekirdağ, Tuhfe-i Rûmî, is also known as a work in verse that tells the history of the Qadiriyya in Anatolia. In this study, the couplets written on the sheikhs of the Rumiyye branch of the Qadiri Order in Tekirdag Aynî Baci Zawiya (Qadirikhane Lodge) in Tuhfe-i Rûmî, which is described as a work in the verse type of tariqatname, were subjected to an examination. The lives of the aforementioned sheikhs, their works and their services to the lodge are conveyed through sources and studies describing the period. It has been seen that this work can also be called silsileneame, which is another Sufi literary genre that only includes the Qadiri sheikhs in Tekirdag. The author's own life story at the end of the work is also noteworthy as it is an example of the genre called autobiography in the 18th century.

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022
Mesnevî’den seçilen belirli sayıdaki beyitlerin beşer beyitle şerh edilmesi suretiyle Farsça olar... more Mesnevî’den seçilen belirli sayıdaki beyitlerin beşer beyitle şerh edilmesi suretiyle Farsça olarak Şâhidî tarafından kaleme alınan Gülşen-i Tevhîd’i Salâhî manzum bir şekilde Türkçeye tercüme etmiştir. Terceme-i Gülşen-i Tevhîd ismindeki bu eser Gülşen-i Tevhîd’in tespit edilen ilk tercümesidir. Salâhî’nin bu tercümeyi yapmasındaki etkenler arasında Gülşen-i Tevhîd’in Mesnevî’den seçilen beyitleri beşer beyitle şerh etme geleneğini başlatması, Farsça kaleme alınmış olması, rağbet edilen bir eser olması ve aynı türdeki diğer iki eserin Türkçe olması gibi hususların yer aldığı söylenebilir.
3778 beyitlik bu tercüme beyit sayısı olarak kaynak metinle birebir aynıdır. Bunda Salâhî’nin vezin ve anlamdan ödün vermemek adına tercümede metne büyük oranda sadık kalmasının etkisi büyüktür. Aynı şekilde hem Mesnevî’den seçilen beyitlerdeki hem de şerh kısmındaki ayet, hadis, Arapça ifadeler, peygamber ve tarihi şahsiyetler ile mekân isimlerinin de tercümede korunmuş olması bunun göstergelerinden biridir. Bunula birlikte tercümede Salâhî’nin kelime ekleme, çıkarma ve değiştirmeleri yaptığı tasarrufta bulunduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bu tercümede Mesnevî’den seçilen beyitlerin de tercüme edilmesi dikkat çekici bir husustur.
Bu çalışmada eserin tespit edilen iki nüshası üzerinden metni ortaya konulmuş, şekil ve muhteva yönünden incelemesi yapılmıştır. Metin oluşturulurken müellif nüshası bulunmadığı için iki nüshadan daha eski olan M nüshası esas alınmış, gerekli durumlarda S nüshasından istifade edilmiştir. Muhteva incelemesinde ise tasavvufî nitelikteki bu eserin bilgi veren, öğretici ve nasihat edici bir üslupta yazıldığı belirlenmiştir.

Fecr Yayınları, 2024
Osmanlı İmparatorluğu için XIX. Asır, büyük bir değişim ve dönüşümün
yaşandığı dönemdir. Bunda de... more Osmanlı İmparatorluğu için XIX. Asır, büyük bir değişim ve dönüşümün
yaşandığı dönemdir. Bunda devlet adamlığı sıfatlarının yanında
entelektüel birikimleriyle rol alan birçok mühim şahsın rolü vardır.
İlmiye sınıfından olup dönemin değişen dinamikleriyle birlikte ortaya
çıkan oluşumlarında yer alan Rusçuklu Ali Fethî Efendi şairliğinin yanı
sıra mütercimliği ve kütüphaneciliğiyle de ön plana çıkmıştır. Kuşadalı
İbrahim Halvetî’nin manevî terbiyesiyle olgunlaşan Rusçuklu, bu durumu
eserlerine aksettirmiştir. Tasavvufî bir neşve ile kaleme aldığı
şiirleri de vardır. Mürettep bir divanı olmayan Ali Fethî Efendi’nin
manzum ve mensur bir tarzda yazdığı Mîlâd-ı Muhammediyye-i
Hâkâniyye ve Hilye-i Fethiyye-i Sultâniyye (Hilye-i Sultânî) isimli eserinde
klasik şerh geleneğine uygun olarak Hz. Ali’den rivayet edilen hilye
hadisini tercüme ve şerh etmiştir. Hilye-i Sultânî’nin Sultan
Abdülmecid’in kendi yazdığı bir hilye levhasının Sultan II. Mahmud
Türbesine asılması dolayısıyla yazıldığı bilinmektedir. Müellif hattı
olduğu ve Sultan Abdülmecid’e takdim edildiği anlaşılan eserin yurt içi
ve yurt dışındaki kütüphanelerde başka bir nüshasına rastlanmamıştır.
Eser, bir mukaddime, on iki bölüm ve kısa bir hâtimeden oluşmaktadır.
İlk on bölümü mensur bir mevlid olarak nitelendirmek mümkündür.
Hz. Peygamber’in hilyesinin şerhi nitelediğindeki on birinci bölüm
eserin asıl kısmını oluşturmaktadır. Bunlardan başka eserin başında
sekiz adet dönemin alimlerinin yazdığı takriz bulunmaktadır. Bu çalışmada
Rusçuklu Ali fethi Efendi’nin hayatı biyografik kaynakların
yanı sıra arşiv belgelerinin ışığında ele alınmış, matbu ve yazma eserleri
tanıtılmış, Hilye-i Sultânî’sinin ise muhteva incelemesi yapılmış ve
transkripsiyonlu metni ortaya konmuştur. Metnin dipnotlarında Rusçuklu’nun
yaptığı ayet, hadis ve Arapça şiir iktibaslarının kaynakları ve
çevirileri verilmiştir. Yıldız Sarayı kütüphanesinden İstanbul Üniversitesi
Nadir Eserler Kütüphanesine intikal eden ve bir buçuk asırdan
fazla gün yüzüne çıkmayı bekleyen Hilye-i Sultânî’nin çeşitli kaynaklardan
istifade edilerek çok ağdalı bir dil kullanılmamakla birlikte sanatkarane
bir üslupla yazıldığını söylemek mümkündür.

Emin Yayınları, 2021
Bir ilim adamının değeri ortaya koyduğu eserler sayesinde artmakta ve kendisinden sonra adından s... more Bir ilim adamının değeri ortaya koyduğu eserler sayesinde artmakta ve kendisinden sonra adından söz edilmesini sağlamaktadır. Bu anlamda ilim adamı vefatından sonra ortaya koyduğu eserleri ve araştırmalarıyla yaşamaya devam etmektedir. Tüm bilim dallarında olduğu gibi ilahiyat alanında da adından söz ettiren birçok ilim adamı vardır. Bu bağlamda İslam Tarihi alanında yetişmiş birçok alim mevcuttur. İslam Tarihi alanında geçmişten günümüze birçok eser meydana getirilmiş ve devasa bir literatür ortaya konulmuştur. Erken dönemden itibaren yapılan çalışmaların yekününü teşkil eden İslam tarihi literatürü arasında bazı eserler vardır ki gerek yazıldıkları dönemde gerekse yazıldığı dönemden sonra birçok araştırmacının ve okuyucunun başvurduğu kaynak eserler arasında yerini almıştır. Bu tür eserlerin yazarları da ortaya koydukları değerli çalışmalarıyla adından sıkça söz ettirmişlerdir. Söz konusu eserler arasında önemli bir örnek, M. Asım Köksal tarafından kaleme alınan İslam Tarihi adlı eserdir. M. Asım Köksal’ın söz konusu eseri yazıldığı dönemde ve ilerleyen süreçte İslam tarihi alanında sıkça başvurulan eserlerden biri olmuştur.
M. Asım Köksal, ilim adamları nezdinde kabul görmüş birisidir. Onun hayatı ve ilmi kişliği akademik platformlarda çeşitli sempozyumlara, panellere konu olmuş, özellikle vefatından sonra adına birçok anma programları düzenlenmiş, görüşleri tartışılmıştır. Biz de bu tebliğde M. Asım Köksal’ın eserlerini kısaca tanıttıktan sonra eserleri hakkında ve M. Asım Köksal’la ilgili yazılmış kitap, makale, tebliğ metinleri ve yapılmış tez çalışmaları, sempozyum, panel ve anma törenlerini ortaya koymaya çalışacağız. Ayrıca yapılan bu etkinliklerde M. Asım Köksal’ın hangi yönlerinin ele alındığını ve yazılan kitap, makale vb. çalışmaların içeriklerinin neler olduğu üzerinde de kısaca durarak M. Asım Köksal’ın önemini ortaya koyma amacıyla mütevazi bir giriş yapmayı planlıyoruz.

master's thesis, 2008
Rusçuklu Ali Fethi Efendi Hayatı, Eserleri ve Hilyesi Osmanlı imparatorluğu için 19. Asır büyük b... more Rusçuklu Ali Fethi Efendi Hayatı, Eserleri ve Hilyesi Osmanlı imparatorluğu için 19. Asır büyük bir değişimin yaşandığı dönemdir. Bunda devlet adamlığı sıfatlarının yanında entelektüel birikimleriyle rol alan birçok mühim şahsın rolü vardır. İlmiye sınıfından olup dönemin değişen dinamikleriyle birlikte ortaya çıkan oluşumlarında yer alan Rusçuklu Ali Fethi Efendi şairliğinin yanı sıra kütüphaneciliğiyle de ön plana çıkmıştır. Kuşadalı İbrahim Halvetî’nin manevî terbiyesiyle olgunlaşan Rusçuklu bu durumu eserlerine aksettirmiştir. Tasavvufî bir neşve ile kaleme aldığı şiirleri de vardır. Mürettep bir divanı olmayan Ali Fethi Efendi’nin manzum ve mensur bir tarzda yazdığı Milâd-ı Muhammediyye-i Hâkâniyye-i Fethiyye-i Sultâniyye isimli eserinde Peygamber Efendimiz için yazmış olduğu lirik manzumeleri yer alır. Bu çalışmada Rusçuklu Ali fethi Efendi, hayatı, eserleri ve hilyesi incelenmiştir. Ayrıca hilyenin transkripsiyonlu metniyle birlikte tıpkıbasımı verilmiştir. Anahtar kelimeler:...
Uploads
Book Reviews by Hüseyin Şıra
Papers by Hüseyin Şıra
dini argümanlardan istifade edilmesi kimi zaman da dini konuların edebiyat marifetiyle
anlatılması şeklinde gerçekleşmiştir. Türklerin İslam’ı kabulüyle birlikte gelişen
edebiyatları içerisinde de dini temalar büyük bir yer tutmuştur. Allah Teâla, Hz.
Peygamber, Kur’ân ve tasavvuf kaynaklı tevhid, münâcât, na’t, mevlid, hilye, kısâs-ı enbiyâ,
menâkıbnâme gibi pek çok dini edebi tür ortaya çıkmıştır. İman, ibadet ve ahlak konularını
esas alan müstakil tarzda eserlerin varlığı daha eskilere dayanmakla birlikte ilmihal
şeklinde yazılan manzum metinlerin miladi 16. asra kadar uzandığı bilinmektedir. Fıkıh ya
da Kelam konularının bir kısmını konu almasının yanı sıra genel olarak bilinmesi gereken
32 farz, 54 farz gibi temel dini bilgileri ele alan pek çok manzumenin yazıldığı görülmüştür.
Bu çalışmada 19. asrın ikinci yarısında Osmanlı’da yenilik hareketlerinin hız kazandığı bir
dönemde asker, devlet adamı, dilci ve oyun yazarı olarak ön plana çıkan Manastırlı
Mehmed Rifat’ın Manzum İlmihal’indeki iman bahsi ele alınmıştır. Toplamda 22 bölüm ve
247 beyitten oluşan manzumenin incelenen bölümü Mukaddime ile birlikte imanın
şartlarının anlatıldığı ilk 114 beytin ele alındığı kısımdır. Geniş bir muhatap kitlesine hitap
etme gayesi gütmeyen bu eserin daha çok sıbyan mekteplerindeki talebelerin İslam dininin
inanç ve ibadet esaslarını kolay ve akılda kalıcı bir şekilde öğrenmelerini amaçladığı
görülmüştür. Nitekim eserin başında da değinilen bu hususun metin boyunca sade ve
anlaşılır bir dil kullanmak suretiyle gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bu metnin üslup ve
tarzının günümüz din eğitimi faaliyetlerinde de kullanılıp kullanılamayacağı hususuna
değinilmiştir. Ayrıca metnin kendinden önce yazılmış ve türünün en meşhur
örneklerinden olan Birgivî’nin Vasiyetnâme’sinin ilgili kısımlarıyla bir mukayesesi
yapılmak suretiyle benzer ve ayrı yönleri üzerinde de genel olarak durulmuştur.
In the introduction section of the study, general information about hilye type is given. In the first part, the life and works of Ali Fethi Efendi are introduced and in the second part, the shape and content of Hilye-i Sultânî are examined. In the third part, the verse and hadith quotations in the work and the Arabic poems arre prepared in tabular form together with their sources and meanings. In the conclusion section, an evaluation of Ali Fethi Efendi, Hilye-i Sultânî and the methods of quoting in this work is made.
Books by Hüseyin Şıra
3778 beyitlik bu tercüme beyit sayısı olarak kaynak metinle birebir aynıdır. Bunda Salâhî’nin vezin ve anlamdan ödün vermemek adına tercümede metne büyük oranda sadık kalmasının etkisi büyüktür. Aynı şekilde hem Mesnevî’den seçilen beyitlerdeki hem de şerh kısmındaki ayet, hadis, Arapça ifadeler, peygamber ve tarihi şahsiyetler ile mekân isimlerinin de tercümede korunmuş olması bunun göstergelerinden biridir. Bunula birlikte tercümede Salâhî’nin kelime ekleme, çıkarma ve değiştirmeleri yaptığı tasarrufta bulunduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bu tercümede Mesnevî’den seçilen beyitlerin de tercüme edilmesi dikkat çekici bir husustur.
Bu çalışmada eserin tespit edilen iki nüshası üzerinden metni ortaya konulmuş, şekil ve muhteva yönünden incelemesi yapılmıştır. Metin oluşturulurken müellif nüshası bulunmadığı için iki nüshadan daha eski olan M nüshası esas alınmış, gerekli durumlarda S nüshasından istifade edilmiştir. Muhteva incelemesinde ise tasavvufî nitelikteki bu eserin bilgi veren, öğretici ve nasihat edici bir üslupta yazıldığı belirlenmiştir.
yaşandığı dönemdir. Bunda devlet adamlığı sıfatlarının yanında
entelektüel birikimleriyle rol alan birçok mühim şahsın rolü vardır.
İlmiye sınıfından olup dönemin değişen dinamikleriyle birlikte ortaya
çıkan oluşumlarında yer alan Rusçuklu Ali Fethî Efendi şairliğinin yanı
sıra mütercimliği ve kütüphaneciliğiyle de ön plana çıkmıştır. Kuşadalı
İbrahim Halvetî’nin manevî terbiyesiyle olgunlaşan Rusçuklu, bu durumu
eserlerine aksettirmiştir. Tasavvufî bir neşve ile kaleme aldığı
şiirleri de vardır. Mürettep bir divanı olmayan Ali Fethî Efendi’nin
manzum ve mensur bir tarzda yazdığı Mîlâd-ı Muhammediyye-i
Hâkâniyye ve Hilye-i Fethiyye-i Sultâniyye (Hilye-i Sultânî) isimli eserinde
klasik şerh geleneğine uygun olarak Hz. Ali’den rivayet edilen hilye
hadisini tercüme ve şerh etmiştir. Hilye-i Sultânî’nin Sultan
Abdülmecid’in kendi yazdığı bir hilye levhasının Sultan II. Mahmud
Türbesine asılması dolayısıyla yazıldığı bilinmektedir. Müellif hattı
olduğu ve Sultan Abdülmecid’e takdim edildiği anlaşılan eserin yurt içi
ve yurt dışındaki kütüphanelerde başka bir nüshasına rastlanmamıştır.
Eser, bir mukaddime, on iki bölüm ve kısa bir hâtimeden oluşmaktadır.
İlk on bölümü mensur bir mevlid olarak nitelendirmek mümkündür.
Hz. Peygamber’in hilyesinin şerhi nitelediğindeki on birinci bölüm
eserin asıl kısmını oluşturmaktadır. Bunlardan başka eserin başında
sekiz adet dönemin alimlerinin yazdığı takriz bulunmaktadır. Bu çalışmada
Rusçuklu Ali fethi Efendi’nin hayatı biyografik kaynakların
yanı sıra arşiv belgelerinin ışığında ele alınmış, matbu ve yazma eserleri
tanıtılmış, Hilye-i Sultânî’sinin ise muhteva incelemesi yapılmış ve
transkripsiyonlu metni ortaya konmuştur. Metnin dipnotlarında Rusçuklu’nun
yaptığı ayet, hadis ve Arapça şiir iktibaslarının kaynakları ve
çevirileri verilmiştir. Yıldız Sarayı kütüphanesinden İstanbul Üniversitesi
Nadir Eserler Kütüphanesine intikal eden ve bir buçuk asırdan
fazla gün yüzüne çıkmayı bekleyen Hilye-i Sultânî’nin çeşitli kaynaklardan
istifade edilerek çok ağdalı bir dil kullanılmamakla birlikte sanatkarane
bir üslupla yazıldığını söylemek mümkündür.
M. Asım Köksal, ilim adamları nezdinde kabul görmüş birisidir. Onun hayatı ve ilmi kişliği akademik platformlarda çeşitli sempozyumlara, panellere konu olmuş, özellikle vefatından sonra adına birçok anma programları düzenlenmiş, görüşleri tartışılmıştır. Biz de bu tebliğde M. Asım Köksal’ın eserlerini kısaca tanıttıktan sonra eserleri hakkında ve M. Asım Köksal’la ilgili yazılmış kitap, makale, tebliğ metinleri ve yapılmış tez çalışmaları, sempozyum, panel ve anma törenlerini ortaya koymaya çalışacağız. Ayrıca yapılan bu etkinliklerde M. Asım Köksal’ın hangi yönlerinin ele alındığını ve yazılan kitap, makale vb. çalışmaların içeriklerinin neler olduğu üzerinde de kısaca durarak M. Asım Köksal’ın önemini ortaya koyma amacıyla mütevazi bir giriş yapmayı planlıyoruz.
dini argümanlardan istifade edilmesi kimi zaman da dini konuların edebiyat marifetiyle
anlatılması şeklinde gerçekleşmiştir. Türklerin İslam’ı kabulüyle birlikte gelişen
edebiyatları içerisinde de dini temalar büyük bir yer tutmuştur. Allah Teâla, Hz.
Peygamber, Kur’ân ve tasavvuf kaynaklı tevhid, münâcât, na’t, mevlid, hilye, kısâs-ı enbiyâ,
menâkıbnâme gibi pek çok dini edebi tür ortaya çıkmıştır. İman, ibadet ve ahlak konularını
esas alan müstakil tarzda eserlerin varlığı daha eskilere dayanmakla birlikte ilmihal
şeklinde yazılan manzum metinlerin miladi 16. asra kadar uzandığı bilinmektedir. Fıkıh ya
da Kelam konularının bir kısmını konu almasının yanı sıra genel olarak bilinmesi gereken
32 farz, 54 farz gibi temel dini bilgileri ele alan pek çok manzumenin yazıldığı görülmüştür.
Bu çalışmada 19. asrın ikinci yarısında Osmanlı’da yenilik hareketlerinin hız kazandığı bir
dönemde asker, devlet adamı, dilci ve oyun yazarı olarak ön plana çıkan Manastırlı
Mehmed Rifat’ın Manzum İlmihal’indeki iman bahsi ele alınmıştır. Toplamda 22 bölüm ve
247 beyitten oluşan manzumenin incelenen bölümü Mukaddime ile birlikte imanın
şartlarının anlatıldığı ilk 114 beytin ele alındığı kısımdır. Geniş bir muhatap kitlesine hitap
etme gayesi gütmeyen bu eserin daha çok sıbyan mekteplerindeki talebelerin İslam dininin
inanç ve ibadet esaslarını kolay ve akılda kalıcı bir şekilde öğrenmelerini amaçladığı
görülmüştür. Nitekim eserin başında da değinilen bu hususun metin boyunca sade ve
anlaşılır bir dil kullanmak suretiyle gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bu metnin üslup ve
tarzının günümüz din eğitimi faaliyetlerinde de kullanılıp kullanılamayacağı hususuna
değinilmiştir. Ayrıca metnin kendinden önce yazılmış ve türünün en meşhur
örneklerinden olan Birgivî’nin Vasiyetnâme’sinin ilgili kısımlarıyla bir mukayesesi
yapılmak suretiyle benzer ve ayrı yönleri üzerinde de genel olarak durulmuştur.
In the introduction section of the study, general information about hilye type is given. In the first part, the life and works of Ali Fethi Efendi are introduced and in the second part, the shape and content of Hilye-i Sultânî are examined. In the third part, the verse and hadith quotations in the work and the Arabic poems arre prepared in tabular form together with their sources and meanings. In the conclusion section, an evaluation of Ali Fethi Efendi, Hilye-i Sultânî and the methods of quoting in this work is made.
3778 beyitlik bu tercüme beyit sayısı olarak kaynak metinle birebir aynıdır. Bunda Salâhî’nin vezin ve anlamdan ödün vermemek adına tercümede metne büyük oranda sadık kalmasının etkisi büyüktür. Aynı şekilde hem Mesnevî’den seçilen beyitlerdeki hem de şerh kısmındaki ayet, hadis, Arapça ifadeler, peygamber ve tarihi şahsiyetler ile mekân isimlerinin de tercümede korunmuş olması bunun göstergelerinden biridir. Bunula birlikte tercümede Salâhî’nin kelime ekleme, çıkarma ve değiştirmeleri yaptığı tasarrufta bulunduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bu tercümede Mesnevî’den seçilen beyitlerin de tercüme edilmesi dikkat çekici bir husustur.
Bu çalışmada eserin tespit edilen iki nüshası üzerinden metni ortaya konulmuş, şekil ve muhteva yönünden incelemesi yapılmıştır. Metin oluşturulurken müellif nüshası bulunmadığı için iki nüshadan daha eski olan M nüshası esas alınmış, gerekli durumlarda S nüshasından istifade edilmiştir. Muhteva incelemesinde ise tasavvufî nitelikteki bu eserin bilgi veren, öğretici ve nasihat edici bir üslupta yazıldığı belirlenmiştir.
yaşandığı dönemdir. Bunda devlet adamlığı sıfatlarının yanında
entelektüel birikimleriyle rol alan birçok mühim şahsın rolü vardır.
İlmiye sınıfından olup dönemin değişen dinamikleriyle birlikte ortaya
çıkan oluşumlarında yer alan Rusçuklu Ali Fethî Efendi şairliğinin yanı
sıra mütercimliği ve kütüphaneciliğiyle de ön plana çıkmıştır. Kuşadalı
İbrahim Halvetî’nin manevî terbiyesiyle olgunlaşan Rusçuklu, bu durumu
eserlerine aksettirmiştir. Tasavvufî bir neşve ile kaleme aldığı
şiirleri de vardır. Mürettep bir divanı olmayan Ali Fethî Efendi’nin
manzum ve mensur bir tarzda yazdığı Mîlâd-ı Muhammediyye-i
Hâkâniyye ve Hilye-i Fethiyye-i Sultâniyye (Hilye-i Sultânî) isimli eserinde
klasik şerh geleneğine uygun olarak Hz. Ali’den rivayet edilen hilye
hadisini tercüme ve şerh etmiştir. Hilye-i Sultânî’nin Sultan
Abdülmecid’in kendi yazdığı bir hilye levhasının Sultan II. Mahmud
Türbesine asılması dolayısıyla yazıldığı bilinmektedir. Müellif hattı
olduğu ve Sultan Abdülmecid’e takdim edildiği anlaşılan eserin yurt içi
ve yurt dışındaki kütüphanelerde başka bir nüshasına rastlanmamıştır.
Eser, bir mukaddime, on iki bölüm ve kısa bir hâtimeden oluşmaktadır.
İlk on bölümü mensur bir mevlid olarak nitelendirmek mümkündür.
Hz. Peygamber’in hilyesinin şerhi nitelediğindeki on birinci bölüm
eserin asıl kısmını oluşturmaktadır. Bunlardan başka eserin başında
sekiz adet dönemin alimlerinin yazdığı takriz bulunmaktadır. Bu çalışmada
Rusçuklu Ali fethi Efendi’nin hayatı biyografik kaynakların
yanı sıra arşiv belgelerinin ışığında ele alınmış, matbu ve yazma eserleri
tanıtılmış, Hilye-i Sultânî’sinin ise muhteva incelemesi yapılmış ve
transkripsiyonlu metni ortaya konmuştur. Metnin dipnotlarında Rusçuklu’nun
yaptığı ayet, hadis ve Arapça şiir iktibaslarının kaynakları ve
çevirileri verilmiştir. Yıldız Sarayı kütüphanesinden İstanbul Üniversitesi
Nadir Eserler Kütüphanesine intikal eden ve bir buçuk asırdan
fazla gün yüzüne çıkmayı bekleyen Hilye-i Sultânî’nin çeşitli kaynaklardan
istifade edilerek çok ağdalı bir dil kullanılmamakla birlikte sanatkarane
bir üslupla yazıldığını söylemek mümkündür.
M. Asım Köksal, ilim adamları nezdinde kabul görmüş birisidir. Onun hayatı ve ilmi kişliği akademik platformlarda çeşitli sempozyumlara, panellere konu olmuş, özellikle vefatından sonra adına birçok anma programları düzenlenmiş, görüşleri tartışılmıştır. Biz de bu tebliğde M. Asım Köksal’ın eserlerini kısaca tanıttıktan sonra eserleri hakkında ve M. Asım Köksal’la ilgili yazılmış kitap, makale, tebliğ metinleri ve yapılmış tez çalışmaları, sempozyum, panel ve anma törenlerini ortaya koymaya çalışacağız. Ayrıca yapılan bu etkinliklerde M. Asım Köksal’ın hangi yönlerinin ele alındığını ve yazılan kitap, makale vb. çalışmaların içeriklerinin neler olduğu üzerinde de kısaca durarak M. Asım Köksal’ın önemini ortaya koyma amacıyla mütevazi bir giriş yapmayı planlıyoruz.