Türkiye’de Ahmed Yesevî ve Yesevîlik İmgelerinin Dönüşümü, (İç.) Sosyal Düşünce ve Gelenek, Ed. Musa Kazım Arıcan ve Muhammet Enes Kala, Ankara, Türkiye Yazarlar Birliği, ss. 72-93., 2019
Bu çalışmada Türkiye’de bilim çevrelerinde oluşan Ahmed Yesevî ve Yesevîlik imgesi ve
bu imgenin ... more Bu çalışmada Türkiye’de bilim çevrelerinde oluşan Ahmed Yesevî ve Yesevîlik imgesi ve
bu imgenin dönüşümü ele alınacaktır. Çalışma üç kısımdan oluşmaktadır, birinci kısımda
Ahmed Yesevî ve Yesevîlik hakkında bilgiler verilecektir. İkinci kısımda ise Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar kitabıyla Türkiye’de konu hakkında ilk bilimsel çalışmayı yaparak Ahmed Yesevî’yi Nakşibendîlik ile ilişkilendiren, ancak daha sonraki çalışmalarında Nakşibendîlik tezini terk ederek Bektaşîlik ile ilişkilendirilmiş bir Yesevî imgesi ortaya koyan Mehmet Fuat Köprülü’nün çalışmalarındaki dönemsel farklılaşmaların dökümü ve değerlendirmesi yapılacaktır. Son kısımda “Türk Heterodoksluğu” ve “Türk Halk Müslümanlığı” üzerine yaptığı araştırmalarında, Köprülü’nün ikinci dönem tezlerini temel dayanak alan Ahmet Yaşar
Ocak’ın görüşlerinin kısa bir değerlendirmesine yer verilecektir.
Uploads
Papers by Cevat ÖZYURT
his works. He increases awareness on important social issues and opportunities. By associating the opportunities and
issues he encounters in social areas such as family, religion, economic relations, cultural identity, human-nature
relations with the human element in the Soviet-era, he draws attention to the status and goals of the current
institutional education system. In this article, the reflections of the Soviet-era education system in Aitmatov’s works
will be analyzed comprehensively. As seen in the story The First Teacher, for a period of time, he supported the Soviet
ideology and education system by portraying it in an enlightenment context. In the novel The White Ship, he presents
the Soviet education system as a blank signifier; although the school is one of the principal subjects of the novel, the
reader does not know what kind of education is provided there. In the novels The Day Last More Than a Hundred Years
and The Cloud that offended Genghis Khan, the concept of “mankurt” is developed. He also focuses on the
destruction of the education system in terms of moral and cultural values. Within the scope of these themes, it is
possible to categorize Aitmatov’s view of the Soviet education system in three periods that can be characterized as
positive, neutral and negative perspectives. Alternatively, his work is shaped by the concepts of enlightenment,
dysfunction and Mankurtization.
Mehmet Âkif Ersoy, toplumunun büyük değişimler yaşadığı bir döneme tanıklık eden bir irfan, erdem ve eylem adamıdır. İnsanî erdemleri korumanın, fazîlet ve mârifet dengesine sahip bir medeniyeti yeniden hayata geçirmenin mücâdelesini vermiştir. Şiirlerinde döneminin büyük sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal sorunlarını betimleyip, nedenlerini anlamaya ve çözüm önerileri sunmaya çalışır. Ona göre, toplum öz değerlerinden uzaklaştığı için esâsen bir yabancılaşma sorunuyla karşı karşıyadır. Modernleşme olgusuna verilen tepkiler ret veya taklit gibi aşırı kutuplara savrulmuştur. O, düşünsel olarak bölünmüş toplumuna kendi özgünlüğünü koruyarak; dinî hükümlerin ruhu ile zamanın ruhunu uyumlu hâle getirerek yeni bir dinamizm kazandırma arayışındadır. Halk kitlesi açısından Âkif’in sunduğu reçete, uzman bir aracıyı gerektirmeyecek ölçüde okunaklı, anlaşılırdır: Toplum, öz-değerlerine, inançlarına ve geçmişine sahip çıkarak tarih sahnesindeki varoluşunu sürdürebilir. Topluma yeni bir medeniyet dinamizmi kazandıracak erdemler onun dinsel inançlarında mevcuttur. Medeniyeti ihyâ etmek ve toplumsal kalkınmayı sağlamak için hem dinî fazîletleri hayata geçirmek hem de modernliğin marîfetlerinden (bilim ve teknolojiden) yararlanmak gerekir.
modernleşmesine ilişkin mevcut paradigmalara yönelttiği eleştirileri; modernleşmenin Türk kimliği ve
kültürüyle uyumlu biçimde sağlanabilmesine ilişkin yaptığı önerileri; Türk toplumunun medeniyetler
içindeki konumuna ilişkin geliştirdiği özgün bakışı ortaya koymak bu makalenin temel amacını oluşturmaktadır. Belirtilen konulara ilişkin Güngör’ün yazım serüveninde süreklilik ve değişkenlik arz eden
unsurların kronolojik bir okumayla tespit edilmesi bu çalışmanın özgün boyutunu oluşturmaktadır. Bu
nedenle makaledeki verilerin birincil kaynaklardan elde edilmesine özen gösterilmiştir. Konu hakkında
literatürde bugüne kadar yapılan çalışmalarda kronolojik nitelikli analizler yapılmadığı için, Güngör’ün
Türk modernleşmesine ilişkin görüşlerinin çelişkili biçimde sunulduğu görülmektedir. Makalenin sınırlarını zorlamamak için bu çelişkiler metinde detaylı olarak gösterilmemiştir.
bakışındaki tarihsel kırılma ve değişimleri anlamak, bu makalenin ana amacını oluşturmaktadır. Onun çalışma hayatı ve emek
ilişkilerine dair eserleri iki döneme ayrılarak incelenecektir. İlk
eserler, Sosyalist Devrim’in yeni hayata ilişkin vaatlerinin gerçekleştiği varsayımıyla yazılmıştır. Emekçiler, sistemle ve çevreleriyle
uyumlu, mutlu, müreffeh bir hayat yaşarlar. Sömürü, tabakalaşma
ve toplumsal çatışma sorunları çözülmüş ve emekçilerin ontolojik
güvenliği sağlanmıştır. Bu bakış, ikinci döneme ait Elveda Gülsarı
romanında değişerek eleştirel bir nitelik kazanır. Eser, sosyalist
emekçi ve sosyalist devlet arasındaki çelişkileri sorgular; resmî
söylemleri demistifiye ederek, planlama ve merkezileştirme süreçlerinde kolhoz emekçilerinin ürün ve ilişkilerinin kendilerine
nasıl yabancılaştığına açıklık getirir. Yazarın Sovyetler Birliği döneminde kaleme aldığı çalışma hayatı ve emek ilişkilerine eleştirel
yaklaşımının kültürel, ahlaki ve ekolojik eleştirilerin arka planında
kaldığı Beyaz Gemi, Gün Olur Asra Bedel ve Dişi Kurdun Rüyaları
romanlarının detaylı analizi, makale formatını zorlamamak için
bu çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır.
Cengiz Aytmatov’un Sovyet çalışma hayatı ve emek ilişkilerine
bakışındaki tarihsel kırılma ve değişimleri anlamak, bu makalenin ana amacını oluşturmaktadır. Onun çalışma hayatı ve emek
ilişkilerine dair eserleri iki döneme ayrılarak incelenecektir. İlk
eserler, Sosyalist Devrim’in yeni hayata ilişkin vaatlerinin gerçekleştiği varsayımıyla yazılmıştır. Emekçiler, sistemle ve çevreleriyle
uyumlu, mutlu, müreffeh bir hayat yaşarlar. Sömürü, tabakalaşma
ve toplumsal çatışma sorunları çözülmüş ve emekçilerin ontolojik
güvenliği sağlanmıştır. Bu bakış, ikinci döneme ait Elveda Gülsarı
romanında değişerek eleştirel bir nitelik kazanır. Eser, sosyalist
emekçi ve sosyalist devlet arasındaki çelişkileri sorgular; resmî
söylemleri demistifiye ederek, planlama ve merkezileştirme süreçlerinde kolhoz emekçilerinin ürün ve ilişkilerinin kendilerine
nasıl yabancılaştığına açıklık getirir. Yazarın Sovyetler Birliği döneminde kaleme aldığı çalışma hayatı ve emek ilişkilerine eleştirel
yaklaşımının kültürel, ahlaki ve ekolojik eleştirilerin arka planında
kaldığı Beyaz Gemi, Gün Olur Asra Bedel ve Dişi Kurdun Rüyaları
romanlarının detaylı analizi, makale formatını zorlamamak için
bu çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır.
Anahtar Kelimeler
Cengiz Aytmatov, Kolhoz, Sovyet Toplumu, Çalışma Sosyolojisi,
Elveda Gülsarı.
Cengiz Aytmatov, Kolhoz, Sovyet Toplumu, Çalışma Sosyolojisi,
Elveda Gülsarı.
yoldaş Tanabay’ın birincil ilişkileri üzerinden, Cengiz Aytmatov’un Sovyet sistemine yönelik eleştirileri sistematik ve
bütünlüklü olarak analiz edilmektedir. Hermaneutik yaklaşım, metindeki sembolik ifadeler ile ekonomik ilişkilere bağlı
olarak kişilerin tutum, davranış ve düşüncelerinde meydana gelen değişimleri yorumlayarak yazarın sosyalist sistem
içindeki insan algısını anlama imkânı vermektedir. Romanda rahvan at Gülsarı’nın trajedisi ön plana çıkarılmış ve tüm
detaylarıyla anlatılmıştır. Emekçi Tanabay’ın ve Kolhoz halklarının trajedisi ise örtük biçimde ve fragmanlar hâlinde
verilmiştir. Kişilere ilişkin fragmanlar ilişkisel olarak birleştirildiğinde, Elveda Gülsarı büyük bir sosyolojik değeri haiz bir
metne dönüşür. Romanın sembolik çözümlemesi yapıldığında Aytmatov’un esas olarak Tanabay’ın ve Kolhoz halklarının
trajedisini anlatmak istediği görülür. Roman, Sovyet yönetimine içeriden yapılan edebî eleştirilerin ilk örneklerinden
birini oluşturur. Bu eserle Aytmatov, Sovyetler Birliği’nde sosyalist gerçekçiliğin sınırlarını aşıp, eleştirel gerçekçiliğe
yönelmiştir. Özgürleşme ve eşitlik idealiyle kurulan “yeni toplum”da kamusal alana, muhalefete, aracı kurumlara/sivil
toplum kuruluşlarına yer verilmemesi, aile ve arkadaşlık ilişkileri üzerinde ideolojik devletin olumsuz etkisini artırmıştır.
Sistemin yabancılaşmasına ve Tanabay gibi emekçilerin yalnızlaşmasına ontolojik birer sorun olarak bakan Aytmatov,
Sovyet sisteminin mevcut hâliyle sürdürülebilirliğine ilişkin güçlü eleştirel bir bakış ortaya koyar.
his works. He increases awareness on important social issues and opportunities. By associating the opportunities and
issues he encounters in social areas such as family, religion, economic relations, cultural identity, human-nature
relations with the human element in the Soviet-era, he draws attention to the status and goals of the current
institutional education system. In this article, the reflections of the Soviet-era education system in Aitmatov’s works
will be analyzed comprehensively. As seen in the story The First Teacher, for a period of time, he supported the Soviet
ideology and education system by portraying it in an enlightenment context. In the novel The White Ship, he presents
the Soviet education system as a blank signifier; although the school is one of the principal subjects of the novel, the
reader does not know what kind of education is provided there. In the novels The Day Last More Than a Hundred Years
and The Cloud that offended Genghis Khan, the concept of “mankurt” is developed. He also focuses on the
destruction of the education system in terms of moral and cultural values. Within the scope of these themes, it is
possible to categorize Aitmatov’s view of the Soviet education system in three periods that can be characterized as
positive, neutral and negative perspectives. Alternatively, his work is shaped by the concepts of enlightenment,
dysfunction and Mankurtization.
Mehmet Âkif Ersoy, toplumunun büyük değişimler yaşadığı bir döneme tanıklık eden bir irfan, erdem ve eylem adamıdır. İnsanî erdemleri korumanın, fazîlet ve mârifet dengesine sahip bir medeniyeti yeniden hayata geçirmenin mücâdelesini vermiştir. Şiirlerinde döneminin büyük sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal sorunlarını betimleyip, nedenlerini anlamaya ve çözüm önerileri sunmaya çalışır. Ona göre, toplum öz değerlerinden uzaklaştığı için esâsen bir yabancılaşma sorunuyla karşı karşıyadır. Modernleşme olgusuna verilen tepkiler ret veya taklit gibi aşırı kutuplara savrulmuştur. O, düşünsel olarak bölünmüş toplumuna kendi özgünlüğünü koruyarak; dinî hükümlerin ruhu ile zamanın ruhunu uyumlu hâle getirerek yeni bir dinamizm kazandırma arayışındadır. Halk kitlesi açısından Âkif’in sunduğu reçete, uzman bir aracıyı gerektirmeyecek ölçüde okunaklı, anlaşılırdır: Toplum, öz-değerlerine, inançlarına ve geçmişine sahip çıkarak tarih sahnesindeki varoluşunu sürdürebilir. Topluma yeni bir medeniyet dinamizmi kazandıracak erdemler onun dinsel inançlarında mevcuttur. Medeniyeti ihyâ etmek ve toplumsal kalkınmayı sağlamak için hem dinî fazîletleri hayata geçirmek hem de modernliğin marîfetlerinden (bilim ve teknolojiden) yararlanmak gerekir.
modernleşmesine ilişkin mevcut paradigmalara yönelttiği eleştirileri; modernleşmenin Türk kimliği ve
kültürüyle uyumlu biçimde sağlanabilmesine ilişkin yaptığı önerileri; Türk toplumunun medeniyetler
içindeki konumuna ilişkin geliştirdiği özgün bakışı ortaya koymak bu makalenin temel amacını oluşturmaktadır. Belirtilen konulara ilişkin Güngör’ün yazım serüveninde süreklilik ve değişkenlik arz eden
unsurların kronolojik bir okumayla tespit edilmesi bu çalışmanın özgün boyutunu oluşturmaktadır. Bu
nedenle makaledeki verilerin birincil kaynaklardan elde edilmesine özen gösterilmiştir. Konu hakkında
literatürde bugüne kadar yapılan çalışmalarda kronolojik nitelikli analizler yapılmadığı için, Güngör’ün
Türk modernleşmesine ilişkin görüşlerinin çelişkili biçimde sunulduğu görülmektedir. Makalenin sınırlarını zorlamamak için bu çelişkiler metinde detaylı olarak gösterilmemiştir.
bakışındaki tarihsel kırılma ve değişimleri anlamak, bu makalenin ana amacını oluşturmaktadır. Onun çalışma hayatı ve emek
ilişkilerine dair eserleri iki döneme ayrılarak incelenecektir. İlk
eserler, Sosyalist Devrim’in yeni hayata ilişkin vaatlerinin gerçekleştiği varsayımıyla yazılmıştır. Emekçiler, sistemle ve çevreleriyle
uyumlu, mutlu, müreffeh bir hayat yaşarlar. Sömürü, tabakalaşma
ve toplumsal çatışma sorunları çözülmüş ve emekçilerin ontolojik
güvenliği sağlanmıştır. Bu bakış, ikinci döneme ait Elveda Gülsarı
romanında değişerek eleştirel bir nitelik kazanır. Eser, sosyalist
emekçi ve sosyalist devlet arasındaki çelişkileri sorgular; resmî
söylemleri demistifiye ederek, planlama ve merkezileştirme süreçlerinde kolhoz emekçilerinin ürün ve ilişkilerinin kendilerine
nasıl yabancılaştığına açıklık getirir. Yazarın Sovyetler Birliği döneminde kaleme aldığı çalışma hayatı ve emek ilişkilerine eleştirel
yaklaşımının kültürel, ahlaki ve ekolojik eleştirilerin arka planında
kaldığı Beyaz Gemi, Gün Olur Asra Bedel ve Dişi Kurdun Rüyaları
romanlarının detaylı analizi, makale formatını zorlamamak için
bu çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır.
Cengiz Aytmatov’un Sovyet çalışma hayatı ve emek ilişkilerine
bakışındaki tarihsel kırılma ve değişimleri anlamak, bu makalenin ana amacını oluşturmaktadır. Onun çalışma hayatı ve emek
ilişkilerine dair eserleri iki döneme ayrılarak incelenecektir. İlk
eserler, Sosyalist Devrim’in yeni hayata ilişkin vaatlerinin gerçekleştiği varsayımıyla yazılmıştır. Emekçiler, sistemle ve çevreleriyle
uyumlu, mutlu, müreffeh bir hayat yaşarlar. Sömürü, tabakalaşma
ve toplumsal çatışma sorunları çözülmüş ve emekçilerin ontolojik
güvenliği sağlanmıştır. Bu bakış, ikinci döneme ait Elveda Gülsarı
romanında değişerek eleştirel bir nitelik kazanır. Eser, sosyalist
emekçi ve sosyalist devlet arasındaki çelişkileri sorgular; resmî
söylemleri demistifiye ederek, planlama ve merkezileştirme süreçlerinde kolhoz emekçilerinin ürün ve ilişkilerinin kendilerine
nasıl yabancılaştığına açıklık getirir. Yazarın Sovyetler Birliği döneminde kaleme aldığı çalışma hayatı ve emek ilişkilerine eleştirel
yaklaşımının kültürel, ahlaki ve ekolojik eleştirilerin arka planında
kaldığı Beyaz Gemi, Gün Olur Asra Bedel ve Dişi Kurdun Rüyaları
romanlarının detaylı analizi, makale formatını zorlamamak için
bu çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır.
Anahtar Kelimeler
Cengiz Aytmatov, Kolhoz, Sovyet Toplumu, Çalışma Sosyolojisi,
Elveda Gülsarı.
Cengiz Aytmatov, Kolhoz, Sovyet Toplumu, Çalışma Sosyolojisi,
Elveda Gülsarı.
yoldaş Tanabay’ın birincil ilişkileri üzerinden, Cengiz Aytmatov’un Sovyet sistemine yönelik eleştirileri sistematik ve
bütünlüklü olarak analiz edilmektedir. Hermaneutik yaklaşım, metindeki sembolik ifadeler ile ekonomik ilişkilere bağlı
olarak kişilerin tutum, davranış ve düşüncelerinde meydana gelen değişimleri yorumlayarak yazarın sosyalist sistem
içindeki insan algısını anlama imkânı vermektedir. Romanda rahvan at Gülsarı’nın trajedisi ön plana çıkarılmış ve tüm
detaylarıyla anlatılmıştır. Emekçi Tanabay’ın ve Kolhoz halklarının trajedisi ise örtük biçimde ve fragmanlar hâlinde
verilmiştir. Kişilere ilişkin fragmanlar ilişkisel olarak birleştirildiğinde, Elveda Gülsarı büyük bir sosyolojik değeri haiz bir
metne dönüşür. Romanın sembolik çözümlemesi yapıldığında Aytmatov’un esas olarak Tanabay’ın ve Kolhoz halklarının
trajedisini anlatmak istediği görülür. Roman, Sovyet yönetimine içeriden yapılan edebî eleştirilerin ilk örneklerinden
birini oluşturur. Bu eserle Aytmatov, Sovyetler Birliği’nde sosyalist gerçekçiliğin sınırlarını aşıp, eleştirel gerçekçiliğe
yönelmiştir. Özgürleşme ve eşitlik idealiyle kurulan “yeni toplum”da kamusal alana, muhalefete, aracı kurumlara/sivil
toplum kuruluşlarına yer verilmemesi, aile ve arkadaşlık ilişkileri üzerinde ideolojik devletin olumsuz etkisini artırmıştır.
Sistemin yabancılaşmasına ve Tanabay gibi emekçilerin yalnızlaşmasına ontolojik birer sorun olarak bakan Aytmatov,
Sovyet sisteminin mevcut hâliyle sürdürülebilirliğine ilişkin güçlü eleştirel bir bakış ortaya koyar.
niteliğindeki dinsel ve etnik kültürlerin ulusal kültür karşısındaki statülerinin ne olacağı; bireylerin farklı düzeylerdeki kültürlerle ilişkilerinin nasıl olacağı; kültürel tanınmanın öznesinin gruplar/cemaatler/kolektivite mi
yoksa bireyler mi olacağı gibi birbiriyle bağıntılı birçok soruyu gündemde
tutar. Modern zamanlarda çokkültürlülüğün bir sorun haline gelmesinin en
önemli nedeni, ulus-devletleşme sürecinde kültürün siyasallaşarak coğrafyaya “vatan” olarak damgasını vurmuş olmasıdır. Modern terminolojide vatan
belli bir uzamın siyasal bir mülkiyet niteliği kazanmış halidir. Bu durumda
belli bir kültür “kurucu” unsur olarak egemen duruma gelir. Bu açıklama
bize modern toplumlarda çokkültürlülük sorununu çözerken dikkat edilmesi gereken hassasiyetleri hatırlatır
bu imgenin dönüşümü ele alınacaktır. Çalışma üç kısımdan oluşmaktadır, birinci kısımda
Ahmed Yesevî ve Yesevîlik hakkında bilgiler verilecektir. İkinci kısımda ise Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar kitabıyla Türkiye’de konu hakkında ilk bilimsel çalışmayı yaparak Ahmed Yesevî’yi Nakşibendîlik ile ilişkilendiren, ancak daha sonraki çalışmalarında Nakşibendîlik tezini terk ederek Bektaşîlik ile ilişkilendirilmiş bir Yesevî imgesi ortaya koyan Mehmet Fuat Köprülü’nün çalışmalarındaki dönemsel farklılaşmaların dökümü ve değerlendirmesi yapılacaktır. Son kısımda “Türk Heterodoksluğu” ve “Türk Halk Müslümanlığı” üzerine yaptığı araştırmalarında, Köprülü’nün ikinci dönem tezlerini temel dayanak alan Ahmet Yaşar
Ocak’ın görüşlerinin kısa bir değerlendirmesine yer verilecektir.
Eğitim, hedefleri ve etkileri açısından bakıldığında toplumsal bir olgu, toplumsal bir kurumdur. Onun toplumsal bir olgu olması, diğer toplumsal olgularla zorunlu bir etkileşim içinde olduğunu gösterir. Toplumsal bir kurum olarak eğitim ise bir taraftan toplumun sürekliliğinin sağlanması işlevini yerine getirirken diğer taraftan toplumun istendik bir istikamette değiştirilme, dönüştürülme, olgunlaştırılma veya ilerletilme işlevlerini karşılar. Bu yönüyle eğitim sosyal ve siyasal erk sahiplerinin (geleneksel toplumlarda daha çok dinin, modern toplumlarda ise daha çok devletin, post-modern toplumlarda ise dinin, devletin ve kültür topluluklarının) amaçları doğrultusunda yapılandırılır.
Eğitim müfredatı erk sahiplerinin amaçlarına göre statik veya dinamik bir içeriğe sahip olur. Ne var ki uygulamaya konulan müfredatın başarısı, büyük ölçüde bu müfredatın toplumun kültürel kodlarıyla uyumuna bağlıdır. Eğitim kurumu olan okulun amaçlı ve planlı eğitim sürecinin yanı sıra, kültür de plansız ve amaçsız biçimde yeni kuşakları bir eğitim sürecinden geçirir. Bu durum bize, eğitimi bir toplumsal değişim/dönüşüm aracı olarak kullanmanın en önemli koşulunun eğitimin uygulamaya konulduğu toplumların/toplulukların kültürel kodlarını bilmek olduğunu gösterir.
Eğitimsizlik birçok sosyal sorunun nedeni olduğu gibi, yanlış planlanmış veya yanlış uygulamaya konulmuş eğitim sistemleri de sosyal sorunlar üreten bir mekanizma olabilir. Madde bağımlısı, suça eğilimli, diplomalı işsiz, insanî ve sosyal duyarlılığı zayıf, üretmeyen veya üretimi/işi hayatın tek gayesi gibi gören, eyleminin (davranışlarının/ürettiklerinin/tükettiklerinin) kendine, başka insanlara, çevreye ve eşyaya vereceği zararları öngöremeyen kuşaklar yetiştiren bir eğitim sistemi okullaşma süresi ve oranı ne kadar yüksek olursa olsun başarısızdır.
Eğitim sosyolojisi, zaman ve mekân içinde eğitim alanındaki süreklilik ve farklılıkları nedenleriyle birlikte ortaya koyan bir disiplindir. Toplumlar arası karşılaştırma yapmak, bir toplumun belli dönemleri arasında karşılaştırma yapmak, farklı toplum tipleri arasında karşılaştırma yapmak ve farklı kültür topluluklarında eğitimin özel biçimini kavramak, bu yapılarda eğitime verilen önceliklerdeki değişimi kavramak eğitim sosyolojisinin odağında yer alır. Bununla birlikte bu disiplin sadece eğitim olgusunun betimlenmesini yapmakla kalmaz, olumlu ve olumsuz olguları tespit ederek bunların nedensel analizini yapar. Eğitim politikasının belirleyici ve uygulayıcılarının bu analizden yararlanmaları beklenir.
Bu kitap, eğitim kurumunun son birkaç yüzyılda geçirdiği dönüşümü anlama çabasının bir ürünüdür. E. Gellner’in ulus-devletin “meşru eğitim tekeline sahip” olduğu tespiti ile E. Durkheim’ın devlet “ahlâkî disiplinin en kusursuz organıdır” tespiti modern toplumlarda devletin eğitim aracılığıyla değer belirlemede başat konumda olduğunu gösteriyor. Modernitede devletin bu başat konumunu dikkate alarak, modernleşme, post-modernleşme ve küreselleşme olguları gibi büyük dönüşümler bağlamında “siyasal sosyalleşme”, “vatandaşlık eğitimi” ve “değerler eğitimi”nin karakteristik özelliklerini ortaya çıkarmaya ve bu özelliklerin Türkiye’de ve dünyada XXI. yüzyılda hangi yönde değişim eğilimi gösterdiğini nedenleriyle birlikte anlamaya çalışıyoruz.
Bu yönüyle kitap, eğitim olgusunun ve eğitim kurumunun bir resmini ortaya koymanın ötesinde, eğitim üzerine bir düşünme etkinliği olma özelliğine sahiptir ve okuyucuyu bu düşünme etkinliğine ortak olmaya davet etmektedir.
Örneğin küreselleşme olgusu dünya ölçeğinde işbirliği, dayanışma, bilgi paylaşımı imkânını ortaya çıkararak toplumsallığın alanını genişletmiştir. Toplumsallığın alanının dünya ölçeğinde genişlemesi toplumsal çatışmaların alanının da genişlemesi anlamına gelmektedir. Göç, kültürel melezleşme, terör, ayrımcılık, ötekileştirme, yabancı düşmanlığı, popüler kültür, kültür emperyalizmi, toplumsal tabakalaşma küreselleşme sürecinde yeni görünümler almaktadır. Artık birey olarak davranışlarımız dünyadaki herhangi bir başka bireyi olumlu ya da olumsuz bir biçimde etkileyebilmektedir. Dünya küçülerek bir köye ya da bir mahalleye dönüşmüştür. Bu durum bireyin tüm insanlığa karşı sorumluluğunu soyut bir fikir olmaktan çıkartıp somut bir ödeve dönüştürmektedir. Küçülen dünyada insanlık yeni bir medeniyet sınavı ile karşı karşıyadır.
Dünya ölçeğinde toplumsal ilişki kurmak, “dünya toplum” ifadesini bir metafor olmaktan çıkartıp gerçekliğe dönüştürmektedir. Bireylerin dünya toplum içinde insanca varolmaları öncelikle bir kavrayış ve kontrol sorunu, yani etik değerler sorunudur. Eğitim kurumlarında evrensel etik değerler ekseninde gerçekleştirilecek bir sosyalleşme dünyayı daha barışçıl daha paylaşımcı ve dayanışmacı hâle getirebilir. Küresel sosyalleşme geleceğin eğitiminde tek sosyalleşme biçimi olmamalıdır. Geleceğin eğitimi yerelliği, ulusallığı ve evrenselliği uzlaştıracak değerler temelinde inşa edilmelidir. 1990’lı yıllar Batılı sosyologların “farklılıklar”la (A. Touraine) ve “öteki”yle (J. Habermas) bir arada yaşama formülü arayışlarına tanıklık etmiştir. Batılı sosyologlar, bu arayışta günümüzde o kadar azimli veya umutlu görünmemekte. Bu tespit bizi karamsarlığa sürüklememeli; dünya hepimizin olduğu için ya da hepimiz aynı dünyada yaşadığımız için hepimiz geleceğin değerlerinin ortaya çıkartılmasında, içselleştirilmesinde ve kuşaklara aktarılmasında aynı ölçüde sorumlu olmalıyız.
Маалыматтык технологиялардагы акыркы өнүгүүлөр дүйнө жүзү боюнча тез байланыш түзүүгө мүмкүнчүлүк берип, биздин аралыкка болгон мамилебизди, түшүнүгүбүздү өзгөрттү. Күнүмдүк керектеп жаткан азыктардын генеалогиясына же виртуалдык чөйрөдө күнүмдүк маселелер боюнча баарлашкан адамдардын дүйнөлүк географиялык бөлүштүрүлүшүнө караганыбызда, ааламдык доордо же ааламдык коомдо жашап жаткан көрсөткүчтөрдүн көбөйүп жатканын көрөбүз.
Ааламдашкан коом – бул экономика, саясат, билим берүү, дин, үй-бүлө, ден соолук, укук, көңүл ачуу, спорт, бош убакыт сыяктуу социалдык институттардан баштап, коомду кабылдоо, иденттүүлүк, маданият жана табитке чейин тынымсыз кайра калыптанып жаткан коом. Коомчулуктун жаңы формасы катары ааламдык коом өзүнө жамаат, этнос, улут, коом жана трансулуттук коом сыяктуу көптөгөн субкатмарларды камтыйт. Дүйнөлүк коомдун жаңы, көп катмарлуу, көп өлчөмдүү жана динамикалык түзүлүшү социология жана башка коомдук илимдер үчүн ааламдашуу булактарына үзгүлтүксүз салым кошууну жана учурдагы абалды талдоону маанилүү кылат.
«Ааламдашуу абалдары» китебинде теориялык мүнөздөгү эки макала, дүйнөлүк масштабдагы кубулуштарды талдаган беш макала жана улуттук коомдогу ааламдашуу көрүнүштөрүн талдаган эки макала камтылган.