Papers by Kerem Öz

Uluslararası Antalya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2016
Legal issues arising from product liability in general and from medicinal product liability speci... more Legal issues arising from product liability in general and from medicinal product liability specifically have not been
subjected to detailed examination in Turkish judicial practice. For several decades, the decisions handed down by the
Turkish Supreme Court have been based upon the producer’s negligence, rather than the defect of the product itself.
However, in many cases, the term of negligence was not defined through a careful examination of the circumstances of
each individual case. Instead, the Court relied on the damage caused by the product to establish a legal basis for the
producer’s negligence. Consequently, a kind of strict liability has been established through the use of fault-based liability
rules. In our opinion, the adequacy of such practice must be questioned. This paper uses comparative law methods and
analyses the legal doctrine to assess the legal basis, the scope and the conditions of Turkish medicinal product liability.

ABSTRACT: Capacity to act that refers to the capability of a person to oblige and acquire rights ... more ABSTRACT: Capacity to act that refers to the capability of a person to oblige and acquire rights by his own acts is divided into different groups based on several criteria in Turkish law and comparative law. One of these criteria is the statute of a person that depends on his age. In general, a real person under a specific age is recognized by legal system as minor/child. Capacity to contract, in other words, the legal acts or transactions of minors are somehow restricted in this respect. To put it another way, minors do not have full contractual capability. However, in some cases lawmakers
allow for this kind of capacity of minors to be extended. One of these possibilities is (independent) operation of a business or trade by minor.
In our article, we discuss following issues: The required conditions for a not full contractually capable person to transact legally, the legal transactions which can be made by minor himself in particular, the legal transactions that cannot be made by a minor without consent of legal representative, and the legal transactions cannot be made at all. On the other hand, another issue, if it is possible for a minor to get merchant title examined in detail. Furthermore, we try to determine, what must be understood from independent operation of a trade or business. Moreover, Turkish
and German lawmakers have made some similar and different legal arrangements thereon. We point out these arrangements and analyse the general and special provisions in these respective codes. Besides the general rules relating capacity to contract, the rules relating guardianship and parental custody are applicable thereon. We dissect the relationship between these rules and look into the order of application thereof.
ÖZET: Türk hukukunda ve karşılaştırmalı hukukta, kişinin kendi fiilleriyle yükümlülük altına girebilme ve hak iktisap edebilme kabiliyetini ifade eden fiil ehliyeti birtakım ölçütlere dayanılarak çeşitli kategorilere ayrılmaktadır. Bu ölçütlerden biri ise kişinin yaşına bağlı olarak kazandığı statüdür. Genel itibariyle, belirli bir yaşın altındaki gerçek kişiler hukuk düzeni tarafından küçük/çocuk olarak kabul edilir. Hukuki işlem ehliyeti bakımından küçüklerin yapacakları işlemlere bir takım sınırlamalar getirilmiştir. Başka bir ifadeyle küçükler, hukuki işlem ehliyeti bakımından tam ehliyetli değildir. Ancak bazı durumlarda kanun koyucu küçüklerin hukuki işlem ehliyetinin genişletilmesini öngörmektedir. Bu ihtimal-lerden birisi ise küçüğün bir meslek veya sanatı kendi başına (bağımsız olarak) yürütmesidir. Çalışmamızda, tam ehliyetli olmayan küçüğün hukuki işlem yapabilmesi için gereken şartlar, özellikle kendi başına yapabileceği, yasal temsilcisinin rızasını almadan yapamayacağı, hatta hiç yapamayacağı işlemler tartışılmış, küçü-ğün tacir sıfatını kazanabilmesi sorunu incelenmiş ve meslek veya sanatın kendi başına yürütülmesi ifadesinden ne anlaşıldığı ortaya koyulmuştur. Öte yandan, Türk ve Alman kanun koyucuları bu konuda benzer ve farklı noktalarda bir takım düzenlemeler yapmıştır. Çalışmamızda bu noktalara vurgu yapılmış ve ilgili kanunlardaki genel ve özel düzenlemeler incelenmiştir. Bunun dışında, fiil ehliyetine ilişkin genel kuralların yanında vesayet ve velayet hukukundaki kurallar da bu konuda tatbik edilmektedir. Bu kuralların birbiriyle olan ilişkisi incelenerek, bunların uygulanma sırası ele alınmıştır.

Ankara Barosu Dergisi, 2015
REVIEW OF A DECISION REGARDING HARDSHIP
Asst. Prof. Özlem Tüzüner (Ph.D.)
Kerem Öz (R.A.)
ABSTRA... more REVIEW OF A DECISION REGARDING HARDSHIP
Asst. Prof. Özlem Tüzüner (Ph.D.)
Kerem Öz (R.A.)
ABSTRACT
The theory of unforeseeability, from the perspective of hardship, is regulated in Article 138 of the Turkish Code of Obligations. In the repealed Code of Obligations, no general rule addressing this concept existed. However, the rule of good faith was considered as a ground for contract adaptations. This research analyzes a decision of the Turkish Supreme Court’s Assembly of Civil Chambers rather than explaining the elements of adaptation in a didactic manner. § 313 of the German Civil Code is considered as the source for Article 138 of the Turkish Code of Obligations. The spirit of the theory of unforeseeability aims to compensate the negative effects that may result from anchoring in the principle of pacta sund servanda by way of using the instrument of balancing justice. In order to explain this spirit in detail, in addition to the German Law, the French Law and Swiss Law were also considered.
In cases relating to adaptation claims, the Turkish Supreme Court’s Assembly of Civil Chambers has been making the same justification in its decisions since 2000 and rejecting them on the basis of a presupposed reason that there has always been an economic crisis in Turkey. In the given case, a tragic nuclear accident occurred in Japan, after the outbreak of great mortgage crisis in the USA, which had destructive effects globally. Therefore, it became extremely difficult for the consumer to pay off his credit debt, since the Japanese Yen overvalued against the Turkish Lira. It is obvious that the capability of a consumer to foresee does not include a global economic crisis or nuclear accident. The attitude of the Turkish Supreme Court in this regard, defending interests of banking sector intentionally or unintentionally, must be criticized. At the first step, this legal shield for banking sector was applied only for commercial credits. With the aid of this criticized decision, starting from its effective date, this shield is also applicable to consumer credits. This biased and the ‘ratio legis’- ignoring attitude, which assumes that there is always an economic crisis in Turkey and holds banks above anybody by disregarding the distinction between consumer and merchandiser, must be abandoned.
Keywords: Theory of unforeseeability, spirit of the theory, hardship, ratio legis, capability of consumer to foresee, copy/paste, continual economic crisis in Turkey, bias.
Conference Presentations by Kerem Öz

Gewalt gegen Frauen im deutschen und türkischen Recht, 2022
Zorla evlendirme olgusu, hukukî açıdan, evlenme serbestîsi ilkesine aykırılık teşkil ettiğinden d... more Zorla evlendirme olgusu, hukukî açıdan, evlenme serbestîsi ilkesine aykırılık teşkil ettiğinden dolayı, temel hak ihlalidir. Bu ihlalin yaptırımı, hukukun birçok dalını ilgilendirmektedir. Buna göre, zorla evlendirme sonucundan ortaya çıkacak hak ihlalinin olumsuz sonuçlarını bertaraf etmek için prensip olarak ceza hukuku, yabancılar hukuku ve medeni hukuk kuralları uygulama bulur. Medeni hukuk bakımından bu yaptırım, evliliğin hükümsüzlüğü çerçevesinde vücut bulur. Zorla evlendirme hâlinde iradesi sakatlanan eş, korkutma temelli nispî butlan davasına başvurabilir. Fakat bu pratik sebeplerle çok mümkün olmadığından, zorla evlendirmenin özel bir mutlak butlan sebebi olarak Türk Medeni Kanunu m.145’te sınırlı sayıda sayılan sebepler arasına eklenmesi, böylece davayı cumhuriyet savcısı açabileceği için makul bir çözüm olacaktır.
Grundfragen und aktuelle Herausforderungen des strafrechtlichen Sanktionensytems, 2020
Velayet hakkından mahrumiyet yaptırımı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (kusurdan bağımsız) güve... more Velayet hakkından mahrumiyet yaptırımı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (kusurdan bağımsız) güvenlik tedbirleri arasında düzenlenen yaptırımlardan biridir. Bu yaptırım ceza politikasına ve ceza hukukunun genel esaslarına uygun olabilir. Fakat medeni hukuk alanındaki etkileri de gözetildiğinde, yalnızca ceza hukuku açısından ele alınmaması gerekir. Ayrıca, güvenlik tedbiri olarak düzenlenen bu yaptırımın 4731 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlen ilgili hükümle uyumlu olmadığı, hatta çeliştiği görülmektedir. Yaptırımın her iki alandaki yansımaları dikkate alındığında, iki temel kanundaki çelişkilerin incelenmesi konuyu ilgi çekici hale getirmektedir.

Ulusal Aile Çiftçiliği Sempozyumu, 30.10.2014 (14.00-15.40), Ankara, Ulusal Aile Çiftçiliği Sempozyumu, Editörler: Gülçubuk Bülent/Köksal Özdal/Ataseven Yener/Elmalıpınar Ayhan, Ankara, 2014, ISBN: 978-605-136-152-9, 2014
Aile Çiftçiliğinin Türk Hukuku Yönünden Değerlendirilmesi
Yrd. Doç. Dr. Özlem Tüzüner-Arş. Gör.... more Aile Çiftçiliğinin Türk Hukuku Yönünden Değerlendirilmesi
Yrd. Doç. Dr. Özlem Tüzüner-Arş. Gör. Kerem Öz
6537 Sayılı Kanun, tarım arazi ve işletmelerinin miras yoluyla intikali hususunda yeni düzenlemeler getirdiği gibi, bazı kanun hükümlerini de lağvetmiştir. Böylece, Türk Medenî Kanunu’nun, “Tarımsal İşletmeler” başlıklı yürürlükten kaldırılan 659-668 hükümleri, 1.1.2002 tarihinden 15.5.2014 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Yeni düzenleme, Türk Medenî Kanunu’ndaki mülga hükümlerden daha ileri veya geri değildir. Kanun koyucu, aile çiftçiliğine ket vurmuş, tarımda şirketleşmeyi tercih etmiştir. Önceden, tarım arazi ve işletmesinin aile içinde kalması, üçüncü kişilere geçmemesi, bu şekilde aile çiftçiliğinin korunması ve özendirilmesi önemliydi. Bugün, özgüleme yerine şirketlere devir prensibiyle, paylaşma haricinde tutma kuralı yumuşatılmıştır. Artık, aile çiftçiliği değil, aile içinde kalsın kalmasın iktisadî anlamda tarım işletmesinin ticaret şirketi bazında bekası önemsenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aile çiftçiliğine ket vurulması, kanun koyucunun tarımda şirketleşme tercihi, özgüleme yerine şirketlere devir prensibi
Translations by Kerem Öz
Der Rechtsstaat/Hukuk Devleti, 2024
Der Rechtsstaat / Hukuk Devleti, 2024
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 2023
Satıcı, İsviçre Borçlar Kanunu (İBK) m.208/2 uyarınca ayıplı şeyin teslimi nedeniyle alıcının doğ... more Satıcı, İsviçre Borçlar Kanunu (İBK) m.208/2 uyarınca ayıplı şeyin teslimi nedeniyle alıcının doğrudan doğruya uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır. Bununla birlikte, “doğrudan doğruyalık” kavramının nasıl yorumlanacağı oldukça tartışmalıdır. Satıcının sebep sorumluluğunun kapsamı ile İBK m.208/3’te düzenlenen kusur sorumluluğu meselelerinin inceleneceği bu makalede, satıcının kusur sorumluluğu kapsamındaki diğer zararın alıcının tercihine bağlı olarak olumlu veya olumsuz zarar esaslarına göre hesaplanabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Rechtsbrücke/Hukuk Köprüsü, 2023
Hüküm
Davalının temyiz talebi üzerine, Bremen’deki Hansa Eyalet Yüksek Mahkemesi 5. Hukuk Daires... more Hüküm
Davalının temyiz talebi üzerine, Bremen’deki Hansa Eyalet Yüksek Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 25 Kasım 2021 tarihli kararı kaldırılmıştır.
Yeniden duruşma yapılıp temyiz yargılamasındaki masraflar da dâhil olmak üzere karara bağlanması için dosya İstinaf Mahkemesi’ne iade edilmiştir.
Rechtsbrücke / Hukuk Köprüsü, 2022
Davacının temyiz talebi üzerine, Düsseldorf Eyalet Yüksek Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi’nin 26 Eylül... more Davacının temyiz talebi üzerine, Düsseldorf Eyalet Yüksek Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi’nin 26 Eylül 2019 tarihli kararının masraflara ilişkin kısmı ile vefat eden eşinin kendisine intikal eden hakkına istinaden davacının ileri sürdüğü (faiziyle birlikte) uygun bir manevi tazminat ödenmesine yönelik talebinin reddine ilişkin kısmı bozulmuştur.
Rechtsbrücke / Hukuk Köprüsü, 2022
Davacının Rostock Eyalet Yüksek Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi’nin 2 Şubat 2021 tarihli kısmî hükmüne... more Davacının Rostock Eyalet Yüksek Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi’nin 2 Şubat 2021 tarihli kısmî hükmüne karşı ileri sürdüğü temyiz talebi, masraflar yönünden reddedilmiştir.

Rechtsbrücke / Hukuk Köprüsü, 2022
Davacıların temyiz talebi üzerine, Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin 6 Eki... more Davacıların temyiz talebi üzerine, Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin 6 Ekim 2020 tarihli kararı, kanun yolu kapalı olmak kaydıyla kısmen değiştirilmiş ve aşağıdaki şekilde yeniden kaleme alınmıştır:
Tarafların istinaf talepleri üzerine, Düsseldorf Eyalet Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin 13 Eylül 2019 tarihli kararı kanun yolu kapalı olmak kaydıyla kısmen değiştirilmiş ve aşağıdaki şekilde yeniden kaleme alınmıştır:
Davalılar, 10 Şubat 2014 tarihinden itibaren temel faizin %5 fazlası oranında işletilecek faizle birlikte, davacılara müteselsil borçlu sıfatıyla 23.400,30 € ödemeye mahkûm edilmiştir. Davalıların K. Sokağı’ndaki evin bodrum duvarlarının iç ve dış kısımlarının zemine doğru gereği gibi yalıtılmaması nedeniyle ortaya çıkan zararların, giderilmesine bağlı diğer zararları müteselsil borçlu sıfatıyla tazmin etmesi, bilhassa tahakkuk eden katma değer vergisini ödemesi gerektiği tespit edilmiştir.
Davalılar, 406,50 €’ya 19 Şubat 2014 tarihinden itibaren; 1.117,65 €’ya 20 Şubat 2014 tarihinden itibaren, temel faizin %5 fazlası oranında işletilecek faizle birlikte toplam 1.524,15 € tutarındaki mahkeme dışı avukatlık masraflarını müteselsil borçlu sıfatıyla ödemeye mahkûm edilmiştir.
Rechtsbrücke/Hukuk Köprüsü, 2021
Rechtsbrücke/Hukuk Köprüsü, 2021
Rechtsbrücke/Hukuk Köprüsü, 2021
Karşılaştırmalı Güncel Ceza Hukuku Serisi: Kripto Para ve Ceza Hukuku, 2022
En bilineni “Bitcoin” olan kriptografi temelli alternatif para fenomeni, son zamanlarda daha da i... more En bilineni “Bitcoin” olan kriptografi temelli alternatif para fenomeni, son zamanlarda daha da ilgi çekici hâle gelmiştir. Ancak bu alanda birçok hukukî sorun hâlâ çözüme kavuşturulmamıştır. Bu makalede, kripto paralar medenî hukuk açısından incelenecek, bilhassa sözleşme tipleri bakımından sınıflandırılmaya çalışılacaktır.
Hukuk ve Sanat, 2021
Bu makalede, mutlak bir temel hakka getirilebilecek sınırlamalara ilişkin teorik sorunun sanat hü... more Bu makalede, mutlak bir temel hakka getirilebilecek sınırlamalara ilişkin teorik sorunun sanat hürriyeti örneğinde dogmatik açıdan tarihî ve felsefî mülahazalarla ele alınması amaçlanmaktadır. Makalede, ayrıca, Devletin Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası m.5/III, c.1 çerçevesinde hürriyetin hukuka uygun kullanımından ne anlayacağı ve bu bağlamda neyi koruyacağını kavramsal olarak belirleme imkânı veya hatta görevi olup olmadığı incelenecek; varsa, bu imkân veya görevin kapsamı belirlenecektir.
Sanat ve Ceza Hukuku, 2020
Uploads
Papers by Kerem Öz
subjected to detailed examination in Turkish judicial practice. For several decades, the decisions handed down by the
Turkish Supreme Court have been based upon the producer’s negligence, rather than the defect of the product itself.
However, in many cases, the term of negligence was not defined through a careful examination of the circumstances of
each individual case. Instead, the Court relied on the damage caused by the product to establish a legal basis for the
producer’s negligence. Consequently, a kind of strict liability has been established through the use of fault-based liability
rules. In our opinion, the adequacy of such practice must be questioned. This paper uses comparative law methods and
analyses the legal doctrine to assess the legal basis, the scope and the conditions of Turkish medicinal product liability.
allow for this kind of capacity of minors to be extended. One of these possibilities is (independent) operation of a business or trade by minor.
In our article, we discuss following issues: The required conditions for a not full contractually capable person to transact legally, the legal transactions which can be made by minor himself in particular, the legal transactions that cannot be made by a minor without consent of legal representative, and the legal transactions cannot be made at all. On the other hand, another issue, if it is possible for a minor to get merchant title examined in detail. Furthermore, we try to determine, what must be understood from independent operation of a trade or business. Moreover, Turkish
and German lawmakers have made some similar and different legal arrangements thereon. We point out these arrangements and analyse the general and special provisions in these respective codes. Besides the general rules relating capacity to contract, the rules relating guardianship and parental custody are applicable thereon. We dissect the relationship between these rules and look into the order of application thereof.
ÖZET: Türk hukukunda ve karşılaştırmalı hukukta, kişinin kendi fiilleriyle yükümlülük altına girebilme ve hak iktisap edebilme kabiliyetini ifade eden fiil ehliyeti birtakım ölçütlere dayanılarak çeşitli kategorilere ayrılmaktadır. Bu ölçütlerden biri ise kişinin yaşına bağlı olarak kazandığı statüdür. Genel itibariyle, belirli bir yaşın altındaki gerçek kişiler hukuk düzeni tarafından küçük/çocuk olarak kabul edilir. Hukuki işlem ehliyeti bakımından küçüklerin yapacakları işlemlere bir takım sınırlamalar getirilmiştir. Başka bir ifadeyle küçükler, hukuki işlem ehliyeti bakımından tam ehliyetli değildir. Ancak bazı durumlarda kanun koyucu küçüklerin hukuki işlem ehliyetinin genişletilmesini öngörmektedir. Bu ihtimal-lerden birisi ise küçüğün bir meslek veya sanatı kendi başına (bağımsız olarak) yürütmesidir. Çalışmamızda, tam ehliyetli olmayan küçüğün hukuki işlem yapabilmesi için gereken şartlar, özellikle kendi başına yapabileceği, yasal temsilcisinin rızasını almadan yapamayacağı, hatta hiç yapamayacağı işlemler tartışılmış, küçü-ğün tacir sıfatını kazanabilmesi sorunu incelenmiş ve meslek veya sanatın kendi başına yürütülmesi ifadesinden ne anlaşıldığı ortaya koyulmuştur. Öte yandan, Türk ve Alman kanun koyucuları bu konuda benzer ve farklı noktalarda bir takım düzenlemeler yapmıştır. Çalışmamızda bu noktalara vurgu yapılmış ve ilgili kanunlardaki genel ve özel düzenlemeler incelenmiştir. Bunun dışında, fiil ehliyetine ilişkin genel kuralların yanında vesayet ve velayet hukukundaki kurallar da bu konuda tatbik edilmektedir. Bu kuralların birbiriyle olan ilişkisi incelenerek, bunların uygulanma sırası ele alınmıştır.
Asst. Prof. Özlem Tüzüner (Ph.D.)
Kerem Öz (R.A.)
ABSTRACT
The theory of unforeseeability, from the perspective of hardship, is regulated in Article 138 of the Turkish Code of Obligations. In the repealed Code of Obligations, no general rule addressing this concept existed. However, the rule of good faith was considered as a ground for contract adaptations. This research analyzes a decision of the Turkish Supreme Court’s Assembly of Civil Chambers rather than explaining the elements of adaptation in a didactic manner. § 313 of the German Civil Code is considered as the source for Article 138 of the Turkish Code of Obligations. The spirit of the theory of unforeseeability aims to compensate the negative effects that may result from anchoring in the principle of pacta sund servanda by way of using the instrument of balancing justice. In order to explain this spirit in detail, in addition to the German Law, the French Law and Swiss Law were also considered.
In cases relating to adaptation claims, the Turkish Supreme Court’s Assembly of Civil Chambers has been making the same justification in its decisions since 2000 and rejecting them on the basis of a presupposed reason that there has always been an economic crisis in Turkey. In the given case, a tragic nuclear accident occurred in Japan, after the outbreak of great mortgage crisis in the USA, which had destructive effects globally. Therefore, it became extremely difficult for the consumer to pay off his credit debt, since the Japanese Yen overvalued against the Turkish Lira. It is obvious that the capability of a consumer to foresee does not include a global economic crisis or nuclear accident. The attitude of the Turkish Supreme Court in this regard, defending interests of banking sector intentionally or unintentionally, must be criticized. At the first step, this legal shield for banking sector was applied only for commercial credits. With the aid of this criticized decision, starting from its effective date, this shield is also applicable to consumer credits. This biased and the ‘ratio legis’- ignoring attitude, which assumes that there is always an economic crisis in Turkey and holds banks above anybody by disregarding the distinction between consumer and merchandiser, must be abandoned.
Keywords: Theory of unforeseeability, spirit of the theory, hardship, ratio legis, capability of consumer to foresee, copy/paste, continual economic crisis in Turkey, bias.
Conference Presentations by Kerem Öz
Yrd. Doç. Dr. Özlem Tüzüner-Arş. Gör. Kerem Öz
6537 Sayılı Kanun, tarım arazi ve işletmelerinin miras yoluyla intikali hususunda yeni düzenlemeler getirdiği gibi, bazı kanun hükümlerini de lağvetmiştir. Böylece, Türk Medenî Kanunu’nun, “Tarımsal İşletmeler” başlıklı yürürlükten kaldırılan 659-668 hükümleri, 1.1.2002 tarihinden 15.5.2014 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Yeni düzenleme, Türk Medenî Kanunu’ndaki mülga hükümlerden daha ileri veya geri değildir. Kanun koyucu, aile çiftçiliğine ket vurmuş, tarımda şirketleşmeyi tercih etmiştir. Önceden, tarım arazi ve işletmesinin aile içinde kalması, üçüncü kişilere geçmemesi, bu şekilde aile çiftçiliğinin korunması ve özendirilmesi önemliydi. Bugün, özgüleme yerine şirketlere devir prensibiyle, paylaşma haricinde tutma kuralı yumuşatılmıştır. Artık, aile çiftçiliği değil, aile içinde kalsın kalmasın iktisadî anlamda tarım işletmesinin ticaret şirketi bazında bekası önemsenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aile çiftçiliğine ket vurulması, kanun koyucunun tarımda şirketleşme tercihi, özgüleme yerine şirketlere devir prensibi
Translations by Kerem Öz
Davalının temyiz talebi üzerine, Bremen’deki Hansa Eyalet Yüksek Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 25 Kasım 2021 tarihli kararı kaldırılmıştır.
Yeniden duruşma yapılıp temyiz yargılamasındaki masraflar da dâhil olmak üzere karara bağlanması için dosya İstinaf Mahkemesi’ne iade edilmiştir.
Tarafların istinaf talepleri üzerine, Düsseldorf Eyalet Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin 13 Eylül 2019 tarihli kararı kanun yolu kapalı olmak kaydıyla kısmen değiştirilmiş ve aşağıdaki şekilde yeniden kaleme alınmıştır:
Davalılar, 10 Şubat 2014 tarihinden itibaren temel faizin %5 fazlası oranında işletilecek faizle birlikte, davacılara müteselsil borçlu sıfatıyla 23.400,30 € ödemeye mahkûm edilmiştir. Davalıların K. Sokağı’ndaki evin bodrum duvarlarının iç ve dış kısımlarının zemine doğru gereği gibi yalıtılmaması nedeniyle ortaya çıkan zararların, giderilmesine bağlı diğer zararları müteselsil borçlu sıfatıyla tazmin etmesi, bilhassa tahakkuk eden katma değer vergisini ödemesi gerektiği tespit edilmiştir.
Davalılar, 406,50 €’ya 19 Şubat 2014 tarihinden itibaren; 1.117,65 €’ya 20 Şubat 2014 tarihinden itibaren, temel faizin %5 fazlası oranında işletilecek faizle birlikte toplam 1.524,15 € tutarındaki mahkeme dışı avukatlık masraflarını müteselsil borçlu sıfatıyla ödemeye mahkûm edilmiştir.
subjected to detailed examination in Turkish judicial practice. For several decades, the decisions handed down by the
Turkish Supreme Court have been based upon the producer’s negligence, rather than the defect of the product itself.
However, in many cases, the term of negligence was not defined through a careful examination of the circumstances of
each individual case. Instead, the Court relied on the damage caused by the product to establish a legal basis for the
producer’s negligence. Consequently, a kind of strict liability has been established through the use of fault-based liability
rules. In our opinion, the adequacy of such practice must be questioned. This paper uses comparative law methods and
analyses the legal doctrine to assess the legal basis, the scope and the conditions of Turkish medicinal product liability.
allow for this kind of capacity of minors to be extended. One of these possibilities is (independent) operation of a business or trade by minor.
In our article, we discuss following issues: The required conditions for a not full contractually capable person to transact legally, the legal transactions which can be made by minor himself in particular, the legal transactions that cannot be made by a minor without consent of legal representative, and the legal transactions cannot be made at all. On the other hand, another issue, if it is possible for a minor to get merchant title examined in detail. Furthermore, we try to determine, what must be understood from independent operation of a trade or business. Moreover, Turkish
and German lawmakers have made some similar and different legal arrangements thereon. We point out these arrangements and analyse the general and special provisions in these respective codes. Besides the general rules relating capacity to contract, the rules relating guardianship and parental custody are applicable thereon. We dissect the relationship between these rules and look into the order of application thereof.
ÖZET: Türk hukukunda ve karşılaştırmalı hukukta, kişinin kendi fiilleriyle yükümlülük altına girebilme ve hak iktisap edebilme kabiliyetini ifade eden fiil ehliyeti birtakım ölçütlere dayanılarak çeşitli kategorilere ayrılmaktadır. Bu ölçütlerden biri ise kişinin yaşına bağlı olarak kazandığı statüdür. Genel itibariyle, belirli bir yaşın altındaki gerçek kişiler hukuk düzeni tarafından küçük/çocuk olarak kabul edilir. Hukuki işlem ehliyeti bakımından küçüklerin yapacakları işlemlere bir takım sınırlamalar getirilmiştir. Başka bir ifadeyle küçükler, hukuki işlem ehliyeti bakımından tam ehliyetli değildir. Ancak bazı durumlarda kanun koyucu küçüklerin hukuki işlem ehliyetinin genişletilmesini öngörmektedir. Bu ihtimal-lerden birisi ise küçüğün bir meslek veya sanatı kendi başına (bağımsız olarak) yürütmesidir. Çalışmamızda, tam ehliyetli olmayan küçüğün hukuki işlem yapabilmesi için gereken şartlar, özellikle kendi başına yapabileceği, yasal temsilcisinin rızasını almadan yapamayacağı, hatta hiç yapamayacağı işlemler tartışılmış, küçü-ğün tacir sıfatını kazanabilmesi sorunu incelenmiş ve meslek veya sanatın kendi başına yürütülmesi ifadesinden ne anlaşıldığı ortaya koyulmuştur. Öte yandan, Türk ve Alman kanun koyucuları bu konuda benzer ve farklı noktalarda bir takım düzenlemeler yapmıştır. Çalışmamızda bu noktalara vurgu yapılmış ve ilgili kanunlardaki genel ve özel düzenlemeler incelenmiştir. Bunun dışında, fiil ehliyetine ilişkin genel kuralların yanında vesayet ve velayet hukukundaki kurallar da bu konuda tatbik edilmektedir. Bu kuralların birbiriyle olan ilişkisi incelenerek, bunların uygulanma sırası ele alınmıştır.
Asst. Prof. Özlem Tüzüner (Ph.D.)
Kerem Öz (R.A.)
ABSTRACT
The theory of unforeseeability, from the perspective of hardship, is regulated in Article 138 of the Turkish Code of Obligations. In the repealed Code of Obligations, no general rule addressing this concept existed. However, the rule of good faith was considered as a ground for contract adaptations. This research analyzes a decision of the Turkish Supreme Court’s Assembly of Civil Chambers rather than explaining the elements of adaptation in a didactic manner. § 313 of the German Civil Code is considered as the source for Article 138 of the Turkish Code of Obligations. The spirit of the theory of unforeseeability aims to compensate the negative effects that may result from anchoring in the principle of pacta sund servanda by way of using the instrument of balancing justice. In order to explain this spirit in detail, in addition to the German Law, the French Law and Swiss Law were also considered.
In cases relating to adaptation claims, the Turkish Supreme Court’s Assembly of Civil Chambers has been making the same justification in its decisions since 2000 and rejecting them on the basis of a presupposed reason that there has always been an economic crisis in Turkey. In the given case, a tragic nuclear accident occurred in Japan, after the outbreak of great mortgage crisis in the USA, which had destructive effects globally. Therefore, it became extremely difficult for the consumer to pay off his credit debt, since the Japanese Yen overvalued against the Turkish Lira. It is obvious that the capability of a consumer to foresee does not include a global economic crisis or nuclear accident. The attitude of the Turkish Supreme Court in this regard, defending interests of banking sector intentionally or unintentionally, must be criticized. At the first step, this legal shield for banking sector was applied only for commercial credits. With the aid of this criticized decision, starting from its effective date, this shield is also applicable to consumer credits. This biased and the ‘ratio legis’- ignoring attitude, which assumes that there is always an economic crisis in Turkey and holds banks above anybody by disregarding the distinction between consumer and merchandiser, must be abandoned.
Keywords: Theory of unforeseeability, spirit of the theory, hardship, ratio legis, capability of consumer to foresee, copy/paste, continual economic crisis in Turkey, bias.
Yrd. Doç. Dr. Özlem Tüzüner-Arş. Gör. Kerem Öz
6537 Sayılı Kanun, tarım arazi ve işletmelerinin miras yoluyla intikali hususunda yeni düzenlemeler getirdiği gibi, bazı kanun hükümlerini de lağvetmiştir. Böylece, Türk Medenî Kanunu’nun, “Tarımsal İşletmeler” başlıklı yürürlükten kaldırılan 659-668 hükümleri, 1.1.2002 tarihinden 15.5.2014 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Yeni düzenleme, Türk Medenî Kanunu’ndaki mülga hükümlerden daha ileri veya geri değildir. Kanun koyucu, aile çiftçiliğine ket vurmuş, tarımda şirketleşmeyi tercih etmiştir. Önceden, tarım arazi ve işletmesinin aile içinde kalması, üçüncü kişilere geçmemesi, bu şekilde aile çiftçiliğinin korunması ve özendirilmesi önemliydi. Bugün, özgüleme yerine şirketlere devir prensibiyle, paylaşma haricinde tutma kuralı yumuşatılmıştır. Artık, aile çiftçiliği değil, aile içinde kalsın kalmasın iktisadî anlamda tarım işletmesinin ticaret şirketi bazında bekası önemsenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aile çiftçiliğine ket vurulması, kanun koyucunun tarımda şirketleşme tercihi, özgüleme yerine şirketlere devir prensibi
Davalının temyiz talebi üzerine, Bremen’deki Hansa Eyalet Yüksek Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 25 Kasım 2021 tarihli kararı kaldırılmıştır.
Yeniden duruşma yapılıp temyiz yargılamasındaki masraflar da dâhil olmak üzere karara bağlanması için dosya İstinaf Mahkemesi’ne iade edilmiştir.
Tarafların istinaf talepleri üzerine, Düsseldorf Eyalet Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin 13 Eylül 2019 tarihli kararı kanun yolu kapalı olmak kaydıyla kısmen değiştirilmiş ve aşağıdaki şekilde yeniden kaleme alınmıştır:
Davalılar, 10 Şubat 2014 tarihinden itibaren temel faizin %5 fazlası oranında işletilecek faizle birlikte, davacılara müteselsil borçlu sıfatıyla 23.400,30 € ödemeye mahkûm edilmiştir. Davalıların K. Sokağı’ndaki evin bodrum duvarlarının iç ve dış kısımlarının zemine doğru gereği gibi yalıtılmaması nedeniyle ortaya çıkan zararların, giderilmesine bağlı diğer zararları müteselsil borçlu sıfatıyla tazmin etmesi, bilhassa tahakkuk eden katma değer vergisini ödemesi gerektiği tespit edilmiştir.
Davalılar, 406,50 €’ya 19 Şubat 2014 tarihinden itibaren; 1.117,65 €’ya 20 Şubat 2014 tarihinden itibaren, temel faizin %5 fazlası oranında işletilecek faizle birlikte toplam 1.524,15 € tutarındaki mahkeme dışı avukatlık masraflarını müteselsil borçlu sıfatıyla ödemeye mahkûm edilmiştir.
Şikâyet yargılamasına ilişkin yargılama masrafları da dâhil olmak üzere kaldırılan kısmın incelenmesi ve yeniden karar bağlanması için dosya istinaf mahkemesine geri gönderilmiştir.
Şikâyetin diğer hususlara yönelik kısmı reddedilmiştir.
Şikâyet yargılamasında dava değeri 25.000 € olarak belirlenmiştir.
2. Diğer hususlar bakımından dava reddedilmiştir.
3. İlk derece mahkemesinde görülen davanın yargılama masrafları, sırasıyla 1/3 ve 1/4 oranında davacı ve davalıya paylaştırılmıştır.
4. 5 ve 6 kaldırılmıştır.
II. İstinaf masrafları davacıya bırakılmıştır.
III. Hüküm, kesinleşmesi beklenmeden icra edilebilir.
IV. Temyiz yolu kapalıdır.
V. İstinaf yargılamasında dava değeri 11.770,43 € olarak belirlenmiştir.
Değer: 2.000 €
Yargılama masrafları davacıya bırakılmıştır.
Kesinleşmesi beklenmeden hükmün icrası talep edilebilir. Şayet davalı icra talebinden önce icra tutarının tamamı kadar teminat göstermezse, davacı bu tutarın %110’u kadar teminat göstermek suretiyle icrayı engelleyebilir.
İstinafa konu dava değeri, 8.202,84 € olarak hesaplanmıştır.
Karara karşı temyiz yolu açıktır.
Abstract: It is impossible for the buyer to revoke the contract and request (qualified) damages as well, if he has already reduced the purchase price. This rule also applies to the cases where the buyer thereafter notifies another defect which was found at the time of delivery.
The warranty exclusions shall apply only to the (material) defects under § 434 BGB rather than the defects (in title) under § 435 BGB, if the seller and buyer agreed to exclude or limit the warranty obligation and explicitly approved that (used) motor vehicle is free from any rights enforceable by third parties against the buyer.