Journal Issue Editor by Gülben Salman
ViraVerita E-Dergi, 2021
2020 senesinin güz döneminde dolaşıma giren yazı çağrımızda zamansal ve mekânsal sınırları aşmanı... more 2020 senesinin güz döneminde dolaşıma giren yazı çağrımızda zamansal ve mekânsal sınırları aşmanın, yaşananlara ve yaşanabilecek olanlara farklı bir perspektiften bakmanın yolunu açması amacıyla ViraVerita’nın 13. sayısında normalin sınırında, eşiğinde, ötesinde sanatın ve imgelemin yeni tezahürlerini, disiplinlerarası ve eleştirel bir perspektifle sorgulamaya davet etmiştik. Çağrımıza yanıt veren 9 araştırma makalesi, 3 çeviri, 2 söyleşi ve 1 kitap değerlendirmesiyle okurlarımıza 15 yazıdan oluşan bir dosya ile dosya konusu dışındaki yazılara yer verdiğimiz “Açık Defter” bölümümüzdeki 2 araştırma makalesi ve 1 çeviriyle hem bu dönemde beliren sorulara cevap niteliği taşıyan hem de ufkumuzu genişletebilecek yeni bakış açıları sunabildiğimizi umuyoruz.
Papers by Gülben Salman

Posseible Düşünme Dergisi, 2020
İçinde bulunduğumuz siyasal iklim, kendine özgü bir rasyonalitesi ve yönetim mantığına sahip oldu... more İçinde bulunduğumuz siyasal iklim, kendine özgü bir rasyonalitesi ve yönetim mantığına sahip olduğu kabul edilen neoliberal bir düzen olarak adlandırılmaktadır. Neoliberalizmin, varoluşun tüm boyutlarını ekonomik ölçülere göre düzenleyen kendine has bir tavrının olduğu ve bu tavrın demokrasinin temel unsurlarını, özellikle de siyasal karakterini çözüp dağıttığı iddia edilmektedir (Brown, 2018). Başka bir şekilde ifade edilirse demos'un, halkın, siyasal özne olma iddiasının, bu yeni düzende teorik açıdan ortadan kalktığı düşünülmektedir. Tarihsel olarak, siyaset felsefesinin ilk metinlerinde başat düşünce Homo Politicus olarak insanın Eski Yunan'da polis içinde yaşamaya yazgılı olduğu ve polis dışında bir varoluşunun mümkün olmadığı bir durumu betimlemekteydi (Platon, Aristoteles). Modern döneme gelindiğindeyse, sözleşme kuramlarının seferber ettiği halk egemenliği kavramının çerçevesi içinde insan, yurttaş olarak kamusallık ve siyasal haklarla donatılmıştır (Locke, Rousseau). Bugüne geldiğimizdeyse, neoliberal çağın öznesinin artık Homo Oeconomicus olduğu iddia edilmektedir (Brown, 2018). Bu türden bir yönetimsellik mantığında (Foucault, 2015), insan ihtiyaçları ve arzularının hepsinin karlı bir girişime dönüştüğü ve insanın ekonomik ölçülere göre düzenlendiği iddia edilmektedir. Buradaki düzenleme bir parasallaşmadan söz etmek anlamına gelmez. Her açıdan, örneğin, eğitim, sağlık, esenlik, aile hayatı gibi konularda çağdaş piyasa özneleri gibi düşünüp davranmamız, neoliberalizmin yarattığı öznelliğin bir sonucudur. Neoliberal rasyonalite, piyasa modelini insani ihtiyaçlar açısından her alana dağıtarak, insanları en ince ayrıntısına kadar piyasa aktörleri biçiminde, homo oeconomicus olarak yapılandırır (Brown, 2018). Bazı düşünürler ise Foucaultcu anlamda biyo-iktidarın dahi yerini daha ileri bir düzey olan psiko-iktidara bıraktığını ve bu durumda psikolojik tekniklerin (Stiegler, 2012) artık insanın ruhunu ele geçirerek "psikopolitik" varlıklar (Han, 2019) olarak tanımladığının altını çizmektedirler. Bütün bu tanımlamalarda ortak olan görüş, bugünün başat yönetim biçimi olan neoliberalizmin, demokrasinin anlam ve içeriğini piyasa değerleriyle doldurmasının bir sonucu olarak (Brown, 2018), herkesin kendini bir şirket olarak görüp, kendini "kendi şirketinin kendini sömüren işçisi" olarak "hem efendi hem köle" olarak kurması ve eskinin sınıf mücadelesinin "insanın kendisiyle iç savaşı" haline dönüştüğünün kabul edilmesidir (Han, 2019). Neoliberal psikopolitika, herkesi kendi tekilliğinde "ruh"unu ele geçirerek sömürmektedir. Neoliberal rejimin öznesi "kendini optimize etme buyruğuyla, sürekli olarak daha fazla performans gösterme baskısıyla harap olur", dahası artık "herkes kendinin panoptikonudur", "psikopolitik bir yönlendirmeye" durmaksızın maruz kalır ve yalnızca "kendini sömüren bir kendilik girişimcisidir" (Han, 2019). Bu çalışma böyle bir durumda, şunu iddia etmeyi amaçlamaktadır: Belirli bir kamusallık imkânı ortadan kalktığında, insanlara düşen fail yurttaşlar olarak eyleyen olmaktan çok seyreden olmak olduğunda dahi, bir seyirci olmak eylemin faili olmaktan farklı yeni bir siyasallaşma imkânı ortaya çıkartabilir. Bu iddia siyaseti anlamak demenin aslında tam da olan biteni yargılama eylemi olduğunu söyleyen Hannah Arendt'in metinlerine başvurmamızı gerektirmektedir. Vita Contemplativa ve Vita Activa arasındaki ayrıma son çalışmalarında (Arendt, 2018) geri dönen Arendt açısından bakıldığında, neoliberalizmin öznesi, Kant'tan aldığı ilhamla Vita Activa ve Vita Contemplativa kavramlarının ilişkisi bakımından, yurttaş olarak belirli bir siyasal potansiyeli hala taşımaktadır.
Abstract: The political milieu we are in is called a neoliberal order which has a peculiar rationality and a distinctive logic of governing. Neoliberalism has a specific manner which regulates all aspects of the existence in an economical way. It is claimed that this manner dissolves the basic features of democracy, especially its political sense (Brown, 2018). In other words, demos, people's claim to be political subjects, is cancelled in this new order. Historically, the first texts of political philosophy defined people as Homo Politicus who were predestined to live in the polis and had no other possibility to exist out of the polis (Plato, Aristotle).

Dört Öge, 2019
Derrida düşüncesinin kökeni olarak Husserl’e işaret etmek, dekonstrüksiyonun doğasını anlamak açı... more Derrida düşüncesinin kökeni olarak Husserl’e işaret etmek, dekonstrüksiyonun doğasını anlamak açısından oldukça önemlidir. Husserl üzerine çalıştığı on beş yılın sonunda Derrida, kendine özgü yöntemini ortaya koyarken Husserl’in gösterge üzerine zorunlu bir ayrım temelinde yaptığı kökensel atfa dair eleştirel bir tutum alır. Derrida Husserl’in iddia ettiği gibi tek bir kökene atıf yapmak yerine, ikili karşıtlıkların kökende sürekli yeniden yapılandırıldığının zorunlu bir sonuç olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. İdeal nesnelerin zihinde yapılandırılması ve zamansallık sonucunda sonsuz bir yeniden tekrar, düşüncenin içinde kendini görünür kılmaktadır. Belirli bir idealliğe vurgu yapan logos temelli felsefe bu şekilde ideal olmayanın “bulaşması” ile her zaman yanında gelen bir “ek” ile malül olacaktır. Bu izlek üzerinden bu çalışmada öncelikle Derrida’nın Husserl üzerine çalışmalarının bir çetelesi çıkarılırken, ikinci olarak Ses ve Fenomen kitabının ana argümanları tartışılacaktır. Son olarak, Derrida’nın Husserl okuması üzerine bir değerlendirme yapılarak, Derrida’nın doğrudan eşitlediği temsil ve zamanın genişliği içinde alıkoyma (retention) fazı Husserl’in İçsel Zaman Bilinci Üzerine Dersler’i çerçevesinde tartışmaya açılacak, Derrida ve Husserl’in düşüncelerini aşmaya çalıştığı Brentano arasında bir benzerlik tespit edilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Dekonstrüksiyon, Gösterge, Zaman, Logos, Köken
Künye: SALMAN, Gülben. (2019). Ses ve Fenomen: Derrida ve Husserl. Dört Öge, 15, 1-14. http:// dergipark.gov.tr/dortoge.
Conference Presentations by Gülben Salman

The aim of this presentation is trying to look at the texts of Kant, Lyotard and Rancière in orde... more The aim of this presentation is trying to look at the texts of Kant, Lyotard and Rancière in order to answer the relation between art and politics. According to Kant, the beautiful and the sublime are the two components of a possible aesthetical judgment. The beautiful is a kind of peculiar judgment which originates from the attunement of the imagination and the understanding while facing with an object of art. However, the sublime arises out of a discord of the imagination and the understanding. The experience of the sublime reveals something supersensible in us. What we have is a sort of respect towards this supersensibility, which is the superior autonomy of reason 1. It is not the principle of art because the beautiful is the pathway towards the fine arts (as a mere contemplation). However for Lyotard it is the reverse, the experience of the sublime does not indicate a sort of autonomy but a heteronomy-the presentation of the unpresentable 2 and the sublime feeling is actually the feeling of an artistic experience. Lyotard says that "for the last century, the arts have not had the beautiful as their main concern, but something which has to do with the sublime" 3. This is the sublime art which is the invention of Lyotard because Kant does not mention art under the heading of the sublime but of the beautiful. So, there is a reinterpretation or so to say a contrast to Kant's Critique of Judgment. I call this change "Lyotard contra Kant". However, Rancière also asks what can be the scope of the sublime art in Lyotardian sense? In "Lyotard and the Aesthetics of the Sublime", Rancière states that the sublime for Lyotard is the principle of artistic practice and he asks the question whether the sublime art exists or not? 4 He takes our attention to the two characteristics of materiality for Lyotard; 'immaterial materiality' and 'its being devoid of any particular sensible quality' 5. The first is originated from Kant's analytic of the beautiful and the second is from the analytic of the sublime. As the presentation of unpresentable is at stake under the circumstances of "the possibility of nothing happening" 6 , there is an immaterial materiality which operates the artistic practice as being devoid of any material quality. This is the inversion of the Kantian Aesthetics. But Rancière asks what determines taste when it is not a taste? He answers that Lyotard classifies taste in terms of its relation to politics. If its value radically independent from politics, it is taste 7. He is separating the production of art from "the objects, images and the amusements of commerce" 8. Further Rancière claims that "Lyotard's counter reading of Kant is certainly an attempt to efface a first political reading of aesthetic experience" 9. However, for Rancière, the materiality must be included within artistic practice, so art can be political (not only sensational). This is what I call "Rancière contra Lyotard".

Kriz: Tanıklık, Hakikat, Yurttaşlık: Antik Çağ’da bir kent devletinin yurttaşı olmak, Roma Cumhur... more Kriz: Tanıklık, Hakikat, Yurttaşlık: Antik Çağ’da bir kent devletinin yurttaşı olmak, Roma Cumhuriyeti’nin yurttaşı olmak, herhangi bir feodal örgütlenmenin tebaası olmak, halk egemenliğinin yurttaşı olmak, liberalizmin ve son olarak neoliberalizmin ve içinde bulunduğumuz dönemde henüz tam olarak belirlenemese de neoliberalizmin krizinde yurttaş olmak, toplumu kuran hakikate (ya da post-hakikate) dair mevcut anlayış ne ise onun doğasına göre şekillenmektedir. Siyasal olan ve ekonomik olan arasındaki ayrımın iyice görünmez olduğu yeni çağın insanı, bazı düşünürler tarafından hayatının her alanı ekonomikleşen “homo-oeconomicus” (Brown, 2018) veya biyo-iktidarın yerini alan psiko-iktidarın psikolojik tekniklerinin (Stiegler, 2012) artık insanın ruhunu ele geçirdiği “psikopolitik” varlıklar olarak tanımlanmaktır (Han, 2019). Bu tanımlamalarda ortak olan görüş, bugünün başat yönetim biçimi olan neoliberalizm demokrasinin anlam ve içeriğini piyasa değerleriyle doldurması (Brown, 2018), ve herkesin kendini bir şirket olarak görüp, kendini “kendi şirketinin kendini sömüren işçisi” olarak “hem efendi hem köle” olarak kurması ve eskinin sınıf mücadelesinin “insanın kendisiyle içsavaşı” haline dönüştüğünün kabul edilmesidir (Han, 2019). Neoliberal psikopolitika, herkesi kendi tekilliğinde “ruh”unu ele geçirerek sömürmektedir. Neoliberal rejimin öznesi “kendini optimize etme buyruğuyla, sürekli olarak daha fazla performans gösterme baskısıyla harap olur”, dahası artık “herkes kendinin panoptikonudur”, “psikopolitik bir yönlendirmeye” durmaksızın maruz kalır ve yalnızca “kendini sömüren bir kendilik girişimcisidir” (Han, 2019). Sonuçta, neoliberalizmin öznesinin, eyleyen bir yurttaş olmaktan çok, izleyen bir yurttaş olduğu söylenebilir. Neolibaralizmin hâkim olduğu yeni siyasal iklimde eyleyen bir yurttaşlıktan ziyade, daha çok izleyen bir yurttaşlık durumundan söz edebilmekteyiz artık. Tarihsel bir kriz anı yaşadığımız pandemi dönemi de bu neoliberalizmin insanı mahkûm ettiği izleyen yurttaş olma durumunu olağanüstü şekilde görünür kılmıştır. Tarihsel kriz anlarında kader ortağı olarak derdi paylaşması beklenen kadınlar, alt-sınıf olarak gruplandırılan bireyler, azınlıklar, kısacası toplumun geneli karşısında dezavantajlı konumda bulunan insanlar, sıra kriz sonrası iş bölümüne geldiğinde tarihsel gelişmeler göz önüne alındığında, hep kader olarak işaret edilen bir eşitsizliğe mahkûm edilmiştir. Bu sunumun amacı, pandeminin tam da bir açıdan röntgenini çektiği herkesi bir anlamda eşitleyen “izleyen yurttaş” konumunun, kriz sonrası dönemde başka türden bir toplumsallığa doğru evrilip evrilemeyeceğine dair fenomenolojik bir soruşturma yürütmektir.
Kaynakça
Arendt, H. (2009). İnsanlık Durumu. Çev. B. S. Şener. İletişim.
Arendt. H. (2018). Zihnin Yaşamı. Çev. İ. Ilgar. İletişim.
Arendt, H. (2019). Kant’ın Siyaset Felsefesi Üzerine Dersler. Çev. İ. Ilgar. İletişim.
Balibar, E. (2016). Yurttaşlık. Çev. M. Erşen. Monokl.
Balibar E. (2016) Eşitliközgürlük: Siyasal Denemeler 1989-2009. Çev. O. Bülbül. Metis.
Brown. W. (2018). Halkın Çözülüşü: Neoliberalizmin Sinsi Devrimi, Çev. B. E. Aksoy, Metis.
Foucault. M. (2013). Güvenlik, Toprak, Nüfus. Çev. F. Taylan. İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları.
Han. B. C. (2019). Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri. Çev. H. Barışcan.
Metis
Heidegger. M. (1992) Parmenides. Çev. A. Schuwer & R. Rojcewicz. Indiana University Press.
Stiegler. B. (2012) Politik Ekonominin Yeni Bir Eleştirisi İçin. Çev. E.Koytak. Monokl
Books by Gülben Salman

MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi MSFAU Journal of Social Sciences Sayı 30/ Güz 2024, Issue 30/ Fall 2024 Eleştirel Estetik Tartışmaları / Critical Debates in Aesthetics , 2024
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi’nin bu sayısında “Eleştirel Estet... more Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi’nin bu sayısında “Eleştirel Estetik Tartışmaları”na odaklanıldı.
Estetik, son iki yüzyılda sanat nesnelerini, deneyim biçimlerini ve sanat üzerine düşünceleri belirlememizi mümkün kılan bir kategoriye verdiğimiz addır. Estetik alanı, doğrudan sanat
fenomenini ilgilendiren yapıt, alıcı, sanatçı, zamana ve mekâna ait deneyim biçimleri, estetik
yargı ve beğeni üzerinden tartışılabilir. Aynı zamanda, daha genel anlamda duyusal alana dair
duyumsama, duygular, etkileşim ve ilişkisellik üzerinden de sorunsallaştırılabilir. “Güzelin ne
olduğu” sorusu etrafında dönen estetik tartışmalar, çağdaş estetik bağlamında “sanatın ne olduğu” sorusuna doğru radikal bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Sanatın ne olduğuna ilişkin
tartışma ise, bir yandan kendi içindeki estetiğe ilişkin meselelerle hesaplaşırken diğer yandan
dünyanın siyasi ve sosyal dönüşümüyle ilişkilenerek güzel sorusunu tarihsel olarak askıya alır.
Bu tavır, güzel kavramını ideal olarak düşünen felsefi bir jargonun içinden sıyrılarak, estetik
meseleleri daha çok kültürel, sosyolojik değişimlerin sonuçları olarak düşünmeye başlayan bir
çağa referans vermektedir.
Heterojen güçleri açığa çıkaran duyusal ve düşünsel düzenlemeler olarak anlaşıldığında, estetik, yapma ve üretme biçimleri ve bunlara karşılık gelen görünürlük formları hakkında düşünmenin de zemini oluşturur. Bu bakımdan, estetik düşünce, sanatın düşünülür ve görülür formlarının ortak bir yaşam formu olarak önerilmesidir. Estetiği salt bir teori olmaktan çıkaran bu
görüş, onu bir organizma fikri üzerinden hem kendi tekilliği açısından hem de tarihsel bir yapıda
açığa çıkarmayı hedeflemektedir. Tüm bu bakımlardan, dergimizin bu sayısında disiplinlerarası
tarzda ele alınmayı gerektiren bir alan olarak estetik, felsefe, tarih, sosyoloji, film çalışmaları,
mimarlık ve sanat tarihi başta olmak üzere farklı disiplinlerin eleştirel katkıları yoluyla tartışılmaktadır.
Bu sayıda yer alan makaleler öncelikle doğal güzellik ve yüce deneyimine referansla estetik
yargı, beğeni yargısı ve estetik değer üzerine eleştirel tartışmalara yer vermektedirler. Estetik
pratikler ile siyasal pratikler arasındaki paralelliklere odaklanan makaleler, estetik ve siyaset
ilişkisini estetik devrim fikri üzerinden mercek altına alarak estetik deneyim ve duyumsamanın
doğasına ilişkin yönelimleri anlam ve imge arasındaki krize referansla sorgulamaktadır. Bedensel algı, ilişkisel estetik, bir düşünce rejimi olarak estetik gibi teorik ve ampirik disiplinleri teşvik
eden çağdaş estetik tartışmaları bu sayının merceğinde yer alıyor.

Pinhan Yayıncılık, 2021
Editörler: Toros Güneş Esgün&Gülben Salman
Yazarlar: Werner Stegmaier, Nazile Kalaycı, Zeynep Tal... more Editörler: Toros Güneş Esgün&Gülben Salman
Yazarlar: Werner Stegmaier, Nazile Kalaycı, Zeynep Talay, Barış Parkan, E. Murat Çelik, Sengün M. Acar, Necdet Yıldız.
Türkiye’de en çok okunan Almanca yazan filozofların başında
gelen Nietzsche’nin tüm popülaritesine, tüm tanıdıklığına rağmen hala bir “yabancı” olarak düşünce dünyamızda var olduğunu söyleyebiliriz. Son yıllarda Türkiye’de sayısı geçmiş yıllara göre artan ikincil Nietzsche literatürü bu eksiği kapatmaya başlamışsa da bizim çağımızın sorunlarına karşı yeniden onun düşüncesini işe koşmak için şimdi onun yaşamla felsefeyi bir araya getiren sezgilerine ve şifreli dilinin altındaki çoklu anlamlara daha çok ihtiyacımız var. Çünkü Nietzsche’ye her geri dönüldüğünde onu günün değişen pratikleriyle ilişkilendirmek, ondan “yeni” perspektifler öğrenebilmek, kısaca “yeni”yi Nietzsche’nin hep “yeni” kalan felsefesiyle anlayabilmek mümkün.
Onun akışkan ve aşırı felsefesi bizi bugün ve dün üzerine düşünürken
“yeni”nin yaratıcılığına, yaşamı dönüştüren gücüne, dolayısıyla yeni bir dünyaya da, geleceğin düşüncesine de çağırıyor. Nietzsche kendi çağını aşabildiği için 20. yüzyılda günceldi. Bugün de güncel, muhtemelen yarın da güncel olacak… İşte bu yüzden hep hem tanıdık hem yeni kalacak.
Nietzsche’nin felsefesindeki meselelere odaklanan bu derleme,
Nietzsche’nin bize o çok tanıdık gelen kavramlarının, “ebedi
dönüş”ün, “amor fati”nin, “üstinsan”ın, “güç istenci”nin, “dekadans”
ın, “nihilizm”in, unutmanın, hatırlamanın; kendilerini nasıl
“yeni”lediğini çoğul bir gözle anlamak için Nietzsche’nin yapıtları
ve çağa aykırı düşünceleri arasında farklı yorumları ve birbiriyle
çatışan savları da dahil ederek yol alıyor.
syllabus by Gülben Salman

Bu ders Derrida'nın 1967 yılında yayınlanan üç kitabından birisi olan Ses ve Fenomen üzerine bir ... more Bu ders Derrida'nın 1967 yılında yayınlanan üç kitabından birisi olan Ses ve Fenomen üzerine bir yakın okuma dersidir. Derrida 1967 yılında Gramatoloji, Yazı ve Fark ve Ses ve Fenomen kitaplarını çıkarmıştır. Yapısökümün bir tür yöntem olarak işletildiği Gramatoloji ile Yazı ve Fark kısa zamanda büyük üne kavuşmasına rağmen, yapısökümün bir yöntem olarak nasıl kurulduğunu anlatan Ses ve Fenomen: Husserl Fenomenolojisinde Gösterge Problemine Giriş kitabı uzun süre göz ardı edilmiştir. Oysa ki çok az bilinenin aksine Derrida 1952-1967 yılları arasında Husserl üzerine çalışmış ve dahası kariyerinin başlarında Husserl fenomenolojisine sadık kalmış, daha sonra radikal bir kopuş gerçekleştirmiştir. Bu ders bu değişimin izini sürmeyi amaçlamaktadır. Değerlendirme: i. Haftalık Rapor (40 puan): Öğrencilerin her hafta ilgili haftanın okuması ile ilgili bir okuma raporu yazması beklenmektedir. Bu kısaca bir özet de olabilir, aklınıza takılan bir soru da olabilir. Amaç ders öncesi okuma notlarının hoca ile paylaşılmasıdır. Her dersten bir gün önce yukarıdaki e-mail adresine raporlarınızı göndermenizi rica ederim. Her biri 5 puan olan raporlardan 8 tane gönderdiğinizde 40 puan alacaksınız (5x8=40). Toplam 10 ders yapacağız, 2 raporu atlayabilirsiniz. ii. Dönem Sonu Ödevi (60 puan): Derrida ve Husserl ilişkisi üzerine yapacağınız tartışma ile akademik kurallara uygun, giriş, bölümlendirme, sonuç, dipnot, referans sisteminden oluşan en az 15 sayfa uzunluğunda (Times New Roman 12pt-1.5 satır) bir makale ödevi 60 puan üzerinden değerlendirilecektir. (İpucu: her hafta yazacağınız raporlar işinizi kolaylaştıracaktır :) Son Teslim Tarihi: 08.01.2024 Akademik Etik Üzerine Bir Hatırlatma: Bütün öğrencilerin kendilerine özgü konuşma ve düşünme tarzları olduğu için, kopyala-yapıştır kolaylıkla anlaşılmaktadır. Lütfen turn-it-in programını da sıklıkla kullandığımı hatırlayarak kendiniz yazın. Ayrıca Dönem sonu ödevleri deneme formatında, zihninizi konuşturduğunuz bir yazı değildir. Ders içeriğine dair akademik argümantasyona uygun, bir iddia ortaya atarak yazılan ödevlerdir.
Bu ders, Feminist Kuramı kendi tarihsel gelişimi içerisinde kapsamlı bir şekilde ele almayı hedef... more Bu ders, Feminist Kuramı kendi tarihsel gelişimi içerisinde kapsamlı bir şekilde ele almayı hedeflemektedir. Bu hedef doğrultusunda alandaki ilk metinler sayılan metinlerden bugüne doğru düşüncenin kendi içerisinde nasıl çeşitlendiğini, geliştiğini ve güncel sorunlarla ne açıdan bağlantı kurduğunu takip etmek hedeflenmektedir.

By appointment via e-mail (on Thursday after 15:30) Course Description and Objectives: This class... more By appointment via e-mail (on Thursday after 15:30) Course Description and Objectives: This class aims to introduce the fundamental concepts of political philosophy throughout its historical transformation (through the concepts of zoon politicon, homo legalis, biopolitics and aesthetical political beings). Evaluation: The students are expected to write an essay, 4-page long, in mid-term period and 4 pagelong in final period. Mid-term essay and final essay are expected to be combined with 1 paragraph of introduction and 1 paragraph of conclusion in order to finalize the term paper before submission. (% 30 Mid-Term Paper, %80 Final Paper) (i) The Mid-Term Grade: The students are expected to write an essay (4 page-long) about the difference between zoon politicon and homo legalis (due November 24, 2022). (ii) The Final Grade: The students are expected to write an essay about the shift between homo legalis towards biopolitics in neoliberalism and control societies and aesthetical political beings (4 page long) (due: January 14, 2023) (Resit: January 21, 2023) * All the papers should obey to the academic reference rules, preferably the footnote system. There should be proper references to proper texts. If you need help, contact me in advance. These response papers should be submitted via ekampus.ankara.edu.tr on the due date. Please remember that Turn-It-In (plagiarism check program) is integrated into e-kampus system. So please do not copy-paste, do not plagiarize.

By appointment via e-mail (on Thursday after 15:30) Course Description and Objectives: This class... more By appointment via e-mail (on Thursday after 15:30) Course Description and Objectives: This class aims to introduce the fundamental discussions of philosophy in the first half of the 20 th century focusing on the continental tradition and not the analytical tradition. There are several streams of thoughts flourished in the continental philosophy such as phenomenology, existentialism, hermeneutics, structuralism, post-structuralism, deconstruction, French feminism, psychoanalytic theory and the critical theory of the Frankfurt School throughout the first and the second half of the 20 th century. This class will focus on the main arguments in the first half of the century and in the spring term, Continental Philosophy II will proceed to discuss the remaining topics. Historically, the continental philosophy is usually thought to begin with phenomenology of Edmund Husserl. It continued with the criticisms towards Husserlian phenomenology by Martin Heidegger leading the direction towards the existentialism (influenced also from Kierkegaard and Nietzsche). Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir and Maurice Merleau-Ponty are rooted in the existential tradition. Hannah Arendt politically criticizes Martin Heidegger, and she develops a phenomenology of plurality. This class will cover the basic thoughts of these philosophers, respectively.
All the response papers should obey to the academic reference rules, preferably the footnote syst... more All the response papers should obey to the academic reference rules, preferably the footnote system. There should be proper references to proper texts. If you need help, contact me in advance. These response papers should be submitted via ekampus.ankara.edu.tr on the due date. Please remember that Turn-It-In (plagiarism check program) is integrated into ekampus system. So please do not copy-paste, do not plagiarize.
By appointment via e-mail (on Thursday after 15:30) Course Description and Objectives: This class... more By appointment via e-mail (on Thursday after 15:30) Course Description and Objectives: This class aims to introduce the fundamental concepts and discussions in the field of ethics.
The Question of the Week: Schelling is known to be the first thinker using the concept "unconscio... more The Question of the Week: Schelling is known to be the first thinker using the concept "unconsciouss". What does he mean by that? Please explain this concept in reference to Schelling's ideas on the philosophy of nature. March, 15
Uploads
Journal Issue Editor by Gülben Salman
Papers by Gülben Salman
Abstract: The political milieu we are in is called a neoliberal order which has a peculiar rationality and a distinctive logic of governing. Neoliberalism has a specific manner which regulates all aspects of the existence in an economical way. It is claimed that this manner dissolves the basic features of democracy, especially its political sense (Brown, 2018). In other words, demos, people's claim to be political subjects, is cancelled in this new order. Historically, the first texts of political philosophy defined people as Homo Politicus who were predestined to live in the polis and had no other possibility to exist out of the polis (Plato, Aristotle).
Anahtar Kelimeler: Dekonstrüksiyon, Gösterge, Zaman, Logos, Köken
Künye: SALMAN, Gülben. (2019). Ses ve Fenomen: Derrida ve Husserl. Dört Öge, 15, 1-14. http:// dergipark.gov.tr/dortoge.
Conference Presentations by Gülben Salman
Kaynakça
Arendt, H. (2009). İnsanlık Durumu. Çev. B. S. Şener. İletişim.
Arendt. H. (2018). Zihnin Yaşamı. Çev. İ. Ilgar. İletişim.
Arendt, H. (2019). Kant’ın Siyaset Felsefesi Üzerine Dersler. Çev. İ. Ilgar. İletişim.
Balibar, E. (2016). Yurttaşlık. Çev. M. Erşen. Monokl.
Balibar E. (2016) Eşitliközgürlük: Siyasal Denemeler 1989-2009. Çev. O. Bülbül. Metis.
Brown. W. (2018). Halkın Çözülüşü: Neoliberalizmin Sinsi Devrimi, Çev. B. E. Aksoy, Metis.
Foucault. M. (2013). Güvenlik, Toprak, Nüfus. Çev. F. Taylan. İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları.
Han. B. C. (2019). Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri. Çev. H. Barışcan.
Metis
Heidegger. M. (1992) Parmenides. Çev. A. Schuwer & R. Rojcewicz. Indiana University Press.
Stiegler. B. (2012) Politik Ekonominin Yeni Bir Eleştirisi İçin. Çev. E.Koytak. Monokl
Books by Gülben Salman
Estetik, son iki yüzyılda sanat nesnelerini, deneyim biçimlerini ve sanat üzerine düşünceleri belirlememizi mümkün kılan bir kategoriye verdiğimiz addır. Estetik alanı, doğrudan sanat
fenomenini ilgilendiren yapıt, alıcı, sanatçı, zamana ve mekâna ait deneyim biçimleri, estetik
yargı ve beğeni üzerinden tartışılabilir. Aynı zamanda, daha genel anlamda duyusal alana dair
duyumsama, duygular, etkileşim ve ilişkisellik üzerinden de sorunsallaştırılabilir. “Güzelin ne
olduğu” sorusu etrafında dönen estetik tartışmalar, çağdaş estetik bağlamında “sanatın ne olduğu” sorusuna doğru radikal bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Sanatın ne olduğuna ilişkin
tartışma ise, bir yandan kendi içindeki estetiğe ilişkin meselelerle hesaplaşırken diğer yandan
dünyanın siyasi ve sosyal dönüşümüyle ilişkilenerek güzel sorusunu tarihsel olarak askıya alır.
Bu tavır, güzel kavramını ideal olarak düşünen felsefi bir jargonun içinden sıyrılarak, estetik
meseleleri daha çok kültürel, sosyolojik değişimlerin sonuçları olarak düşünmeye başlayan bir
çağa referans vermektedir.
Heterojen güçleri açığa çıkaran duyusal ve düşünsel düzenlemeler olarak anlaşıldığında, estetik, yapma ve üretme biçimleri ve bunlara karşılık gelen görünürlük formları hakkında düşünmenin de zemini oluşturur. Bu bakımdan, estetik düşünce, sanatın düşünülür ve görülür formlarının ortak bir yaşam formu olarak önerilmesidir. Estetiği salt bir teori olmaktan çıkaran bu
görüş, onu bir organizma fikri üzerinden hem kendi tekilliği açısından hem de tarihsel bir yapıda
açığa çıkarmayı hedeflemektedir. Tüm bu bakımlardan, dergimizin bu sayısında disiplinlerarası
tarzda ele alınmayı gerektiren bir alan olarak estetik, felsefe, tarih, sosyoloji, film çalışmaları,
mimarlık ve sanat tarihi başta olmak üzere farklı disiplinlerin eleştirel katkıları yoluyla tartışılmaktadır.
Bu sayıda yer alan makaleler öncelikle doğal güzellik ve yüce deneyimine referansla estetik
yargı, beğeni yargısı ve estetik değer üzerine eleştirel tartışmalara yer vermektedirler. Estetik
pratikler ile siyasal pratikler arasındaki paralelliklere odaklanan makaleler, estetik ve siyaset
ilişkisini estetik devrim fikri üzerinden mercek altına alarak estetik deneyim ve duyumsamanın
doğasına ilişkin yönelimleri anlam ve imge arasındaki krize referansla sorgulamaktadır. Bedensel algı, ilişkisel estetik, bir düşünce rejimi olarak estetik gibi teorik ve ampirik disiplinleri teşvik
eden çağdaş estetik tartışmaları bu sayının merceğinde yer alıyor.
Yazarlar: Werner Stegmaier, Nazile Kalaycı, Zeynep Talay, Barış Parkan, E. Murat Çelik, Sengün M. Acar, Necdet Yıldız.
Türkiye’de en çok okunan Almanca yazan filozofların başında
gelen Nietzsche’nin tüm popülaritesine, tüm tanıdıklığına rağmen hala bir “yabancı” olarak düşünce dünyamızda var olduğunu söyleyebiliriz. Son yıllarda Türkiye’de sayısı geçmiş yıllara göre artan ikincil Nietzsche literatürü bu eksiği kapatmaya başlamışsa da bizim çağımızın sorunlarına karşı yeniden onun düşüncesini işe koşmak için şimdi onun yaşamla felsefeyi bir araya getiren sezgilerine ve şifreli dilinin altındaki çoklu anlamlara daha çok ihtiyacımız var. Çünkü Nietzsche’ye her geri dönüldüğünde onu günün değişen pratikleriyle ilişkilendirmek, ondan “yeni” perspektifler öğrenebilmek, kısaca “yeni”yi Nietzsche’nin hep “yeni” kalan felsefesiyle anlayabilmek mümkün.
Onun akışkan ve aşırı felsefesi bizi bugün ve dün üzerine düşünürken
“yeni”nin yaratıcılığına, yaşamı dönüştüren gücüne, dolayısıyla yeni bir dünyaya da, geleceğin düşüncesine de çağırıyor. Nietzsche kendi çağını aşabildiği için 20. yüzyılda günceldi. Bugün de güncel, muhtemelen yarın da güncel olacak… İşte bu yüzden hep hem tanıdık hem yeni kalacak.
Nietzsche’nin felsefesindeki meselelere odaklanan bu derleme,
Nietzsche’nin bize o çok tanıdık gelen kavramlarının, “ebedi
dönüş”ün, “amor fati”nin, “üstinsan”ın, “güç istenci”nin, “dekadans”
ın, “nihilizm”in, unutmanın, hatırlamanın; kendilerini nasıl
“yeni”lediğini çoğul bir gözle anlamak için Nietzsche’nin yapıtları
ve çağa aykırı düşünceleri arasında farklı yorumları ve birbiriyle
çatışan savları da dahil ederek yol alıyor.
syllabus by Gülben Salman
Abstract: The political milieu we are in is called a neoliberal order which has a peculiar rationality and a distinctive logic of governing. Neoliberalism has a specific manner which regulates all aspects of the existence in an economical way. It is claimed that this manner dissolves the basic features of democracy, especially its political sense (Brown, 2018). In other words, demos, people's claim to be political subjects, is cancelled in this new order. Historically, the first texts of political philosophy defined people as Homo Politicus who were predestined to live in the polis and had no other possibility to exist out of the polis (Plato, Aristotle).
Anahtar Kelimeler: Dekonstrüksiyon, Gösterge, Zaman, Logos, Köken
Künye: SALMAN, Gülben. (2019). Ses ve Fenomen: Derrida ve Husserl. Dört Öge, 15, 1-14. http:// dergipark.gov.tr/dortoge.
Kaynakça
Arendt, H. (2009). İnsanlık Durumu. Çev. B. S. Şener. İletişim.
Arendt. H. (2018). Zihnin Yaşamı. Çev. İ. Ilgar. İletişim.
Arendt, H. (2019). Kant’ın Siyaset Felsefesi Üzerine Dersler. Çev. İ. Ilgar. İletişim.
Balibar, E. (2016). Yurttaşlık. Çev. M. Erşen. Monokl.
Balibar E. (2016) Eşitliközgürlük: Siyasal Denemeler 1989-2009. Çev. O. Bülbül. Metis.
Brown. W. (2018). Halkın Çözülüşü: Neoliberalizmin Sinsi Devrimi, Çev. B. E. Aksoy, Metis.
Foucault. M. (2013). Güvenlik, Toprak, Nüfus. Çev. F. Taylan. İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları.
Han. B. C. (2019). Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri. Çev. H. Barışcan.
Metis
Heidegger. M. (1992) Parmenides. Çev. A. Schuwer & R. Rojcewicz. Indiana University Press.
Stiegler. B. (2012) Politik Ekonominin Yeni Bir Eleştirisi İçin. Çev. E.Koytak. Monokl
Estetik, son iki yüzyılda sanat nesnelerini, deneyim biçimlerini ve sanat üzerine düşünceleri belirlememizi mümkün kılan bir kategoriye verdiğimiz addır. Estetik alanı, doğrudan sanat
fenomenini ilgilendiren yapıt, alıcı, sanatçı, zamana ve mekâna ait deneyim biçimleri, estetik
yargı ve beğeni üzerinden tartışılabilir. Aynı zamanda, daha genel anlamda duyusal alana dair
duyumsama, duygular, etkileşim ve ilişkisellik üzerinden de sorunsallaştırılabilir. “Güzelin ne
olduğu” sorusu etrafında dönen estetik tartışmalar, çağdaş estetik bağlamında “sanatın ne olduğu” sorusuna doğru radikal bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Sanatın ne olduğuna ilişkin
tartışma ise, bir yandan kendi içindeki estetiğe ilişkin meselelerle hesaplaşırken diğer yandan
dünyanın siyasi ve sosyal dönüşümüyle ilişkilenerek güzel sorusunu tarihsel olarak askıya alır.
Bu tavır, güzel kavramını ideal olarak düşünen felsefi bir jargonun içinden sıyrılarak, estetik
meseleleri daha çok kültürel, sosyolojik değişimlerin sonuçları olarak düşünmeye başlayan bir
çağa referans vermektedir.
Heterojen güçleri açığa çıkaran duyusal ve düşünsel düzenlemeler olarak anlaşıldığında, estetik, yapma ve üretme biçimleri ve bunlara karşılık gelen görünürlük formları hakkında düşünmenin de zemini oluşturur. Bu bakımdan, estetik düşünce, sanatın düşünülür ve görülür formlarının ortak bir yaşam formu olarak önerilmesidir. Estetiği salt bir teori olmaktan çıkaran bu
görüş, onu bir organizma fikri üzerinden hem kendi tekilliği açısından hem de tarihsel bir yapıda
açığa çıkarmayı hedeflemektedir. Tüm bu bakımlardan, dergimizin bu sayısında disiplinlerarası
tarzda ele alınmayı gerektiren bir alan olarak estetik, felsefe, tarih, sosyoloji, film çalışmaları,
mimarlık ve sanat tarihi başta olmak üzere farklı disiplinlerin eleştirel katkıları yoluyla tartışılmaktadır.
Bu sayıda yer alan makaleler öncelikle doğal güzellik ve yüce deneyimine referansla estetik
yargı, beğeni yargısı ve estetik değer üzerine eleştirel tartışmalara yer vermektedirler. Estetik
pratikler ile siyasal pratikler arasındaki paralelliklere odaklanan makaleler, estetik ve siyaset
ilişkisini estetik devrim fikri üzerinden mercek altına alarak estetik deneyim ve duyumsamanın
doğasına ilişkin yönelimleri anlam ve imge arasındaki krize referansla sorgulamaktadır. Bedensel algı, ilişkisel estetik, bir düşünce rejimi olarak estetik gibi teorik ve ampirik disiplinleri teşvik
eden çağdaş estetik tartışmaları bu sayının merceğinde yer alıyor.
Yazarlar: Werner Stegmaier, Nazile Kalaycı, Zeynep Talay, Barış Parkan, E. Murat Çelik, Sengün M. Acar, Necdet Yıldız.
Türkiye’de en çok okunan Almanca yazan filozofların başında
gelen Nietzsche’nin tüm popülaritesine, tüm tanıdıklığına rağmen hala bir “yabancı” olarak düşünce dünyamızda var olduğunu söyleyebiliriz. Son yıllarda Türkiye’de sayısı geçmiş yıllara göre artan ikincil Nietzsche literatürü bu eksiği kapatmaya başlamışsa da bizim çağımızın sorunlarına karşı yeniden onun düşüncesini işe koşmak için şimdi onun yaşamla felsefeyi bir araya getiren sezgilerine ve şifreli dilinin altındaki çoklu anlamlara daha çok ihtiyacımız var. Çünkü Nietzsche’ye her geri dönüldüğünde onu günün değişen pratikleriyle ilişkilendirmek, ondan “yeni” perspektifler öğrenebilmek, kısaca “yeni”yi Nietzsche’nin hep “yeni” kalan felsefesiyle anlayabilmek mümkün.
Onun akışkan ve aşırı felsefesi bizi bugün ve dün üzerine düşünürken
“yeni”nin yaratıcılığına, yaşamı dönüştüren gücüne, dolayısıyla yeni bir dünyaya da, geleceğin düşüncesine de çağırıyor. Nietzsche kendi çağını aşabildiği için 20. yüzyılda günceldi. Bugün de güncel, muhtemelen yarın da güncel olacak… İşte bu yüzden hep hem tanıdık hem yeni kalacak.
Nietzsche’nin felsefesindeki meselelere odaklanan bu derleme,
Nietzsche’nin bize o çok tanıdık gelen kavramlarının, “ebedi
dönüş”ün, “amor fati”nin, “üstinsan”ın, “güç istenci”nin, “dekadans”
ın, “nihilizm”in, unutmanın, hatırlamanın; kendilerini nasıl
“yeni”lediğini çoğul bir gözle anlamak için Nietzsche’nin yapıtları
ve çağa aykırı düşünceleri arasında farklı yorumları ve birbiriyle
çatışan savları da dahil ederek yol alıyor.