Papers by Guller KOC
ENVIROMENTAL EDUCATION IN THE CAMPUS OF TURKISH GRAND NATIONAL ASSEMBLY, 2018
Campus of Turkish Grand National Assmebly & Its Flora
Construction of the Turkish Grand Nation... more Campus of Turkish Grand National Assmebly & Its Flora
Construction of the Turkish Grand National Assembly garden began in 1965. The garden has been an important part of Ankara's open and green space system since 1965 and has been influential in shaping the city's physical development. But it has been differentiated from the other urban parks in Ankara by its vegetative arrangements.
In terms of plant variety and richness, the garden hosts more than 230 tree and shrub species and has the characteristics of an arboretum by preserving the existing landscape pattern, it contributes to protect the native biodiversity and increases a visual and scientific richness.

Bireyin çocukluktan yetişkinliğe geçerken bireyselleşmesini, toplumsallaşmasını sağlayan ruhsal, ... more Bireyin çocukluktan yetişkinliğe geçerken bireyselleşmesini, toplumsallaşmasını sağlayan ruhsal, fiziksel ve sosyal olgunlaşma dönemidir. Ergenlik; daha fazla ilgi, saygı, olanak ve hassas bir dönemdir. Kişisel olarak başlangıç ve bitişi farklıdır. Sağlıklı her çocuğun yaşayacağı süreçtir. Çocuğun büyüğü, yetişkinin küçüğü değildir. Anne-Babanın tersine bir yapılanma değildir. Hastalık ve problem yaratma dönemi değildir. Otoriteye başkaldırı, aileye yabancılaşma değildir.
Aristo, ergenliği ‘sürekli bir sarhoşluk’olarak tanımlamış. ‘Sağlıklı bir çılgınlık’
‘Önce engelleri aşan, yatağını bulunca durulan bir sel gibidir gençlik’
(Yörükoğlu, 1996:126-127)
Çocuklar ile ana babalar arasındaki ilişki yaşam döngüsü boyunca defalarca değişir.
Ergenliğin sonunda, bireyler anne babalarına duygusal olarak çocukken olduklarından daha az bağımlıdırlar.
Büyük ergenler genellikle üzüldüklerinde, kaygılandıklarında ya da yardıma gereksinim duyduklarında anne babalarına koşmazlar.
Anne babalarını her şeyi bilen ya da güçlü kişiler olarak görmezler.
Ergenler genellikler ailenin dışındaki ilişkilerde çok fazla duygusal enerji sarf ederler. Kendilerini kız ya da erkek arkadaşlarına anne babalarından daha fazla bağlanmış hissederler.
(Ankara Üniversitesi Müze Eğitimi Yüksek Lisans
Gelişim Psikolojisi
Ankara - Kasım 2011)

Türkiye'de medya ve iletişim çalışmaları alanında feminist bakış açısı ve kadın
sorunlarına yönel... more Türkiye'de medya ve iletişim çalışmaları alanında feminist bakış açısı ve kadın
sorunlarına yönelik ilgi, gelişmiş Batı ülkelerindekilerle az çok eş zamanlı
biçimde 1970'lerden başlayarak yavaş yavaş artmış; günümüzde medya ve
iletişim çalışmalarının Türkiye'de var olan akademik zeminlerinde geçerli bir
çalışma alanı olarak yer elde etmiştir. Yaklaşık kırk yıllık bu süreç, gelişmiş
endüstrileşmiş ülkelerden az gelişmişlerine kadar hemen bütün ülkelerde bü-
yük zorluklarla ve mücadelelerle yaşanmıştır. Feminist yaklaşımların ve kadın
çalışmalarının, kendilerine akademik zeminlerde, ders müfredatlarında ve
programlarda yer açabilmeleri, araştırma bütçeleri için fonlar bulabilmeleri,
önerilerinin ve düşüncelerinin politika yapma süreçlerine dahil olması, iletişim
ve medya çalışmaları alanındaki kadın bakış açısına da güç vermiştir. Esasında,
iletişim ve medya çalışmaları alanının bizatihi kendisi de, özellikle eleştirel
iletişim yaklaşımlarının yörüngesinden süzülerek gündelik olana müdahil olmayı
hedefleyen "bilgi"siyle, feminist hareketlere ve kadın çalışmalarına ciddi
bir destek sunagelmiştir. Özellikle kültürel çalışmalar alanı, feminist ilgilerin
sadece iletişim çalışmalarında değil, genel olarak zemin kazanması açısından
ciddi bir akademik damar yaratmıştır. Kültürel çalışmalar disiplinler arası
alanının kendisini 1970'lerin başından itibaren adıyla sanıyla ortaya koyması
ile feminist teorinin ve pratiğin tam da bu dönemde canlanması arasındaki
bağ, rastlantısal sayılamaz

Aslında önemli olan, teorik bilginin uygulamaya nasıl
dönüşebileceğini kendi toplum ve kültürüm... more Aslında önemli olan, teorik bilginin uygulamaya nasıl
dönüşebileceğini kendi toplum ve kültürümüzden örneklerle gösterebilmektir.
Elimizdeki kitap “biyografi”, “fenomenoloji”, “etnografi”
ve “örnek olay”ın yanı sıra beş temel nitel yaklaşımdan
biri olan temellendirilmiş kuram (grounded theory) ile üretilen
ve sağlık, eğitim, yerel yönetimler, siyaset, fotoğrafçılık, yoga, yaratıcı
drama gibi çok değişik alanlarında yapılan sosyolojik çalışmaları da
kapsamaktadır. Türkiye’de yayınlanmış, işletme, turizm
ve güvenlik alanında yapılmış ve makale olarak yayınlanmış çok
sınırlı bir-iki çalışmadan sonra nitel araştırma yaklaşımları içinde
sosyolojiye en uygun olan ve Batı-dışından bilim insanlarının bilime
en fazla kuramsal katkı sağlayabilecekleri bir yaklaşım olan
temellendirilmiş kuramla üretilen araştırmalarımızdan oluşan
bu derlemenin, hem Türkiye’de sosyolojiye hem de genel olarak
yöntembilim konusuna önemli katkılar sağlayacağını umuyor ve
çok değerli çeviri çalışmalarından sonra bu özgün çalışmaların
dikkatle okunarak değerlendirilmesini diliyorum. Başta Ayrıntı
Yayınları çalışanları ve Pedagoji Dizisi editörü Kemal İnal olmak
üzere, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Aytül Kasapoğlu
Ağustos 2014, Ankara
Editör: Durukan Dudu yapılanma gerekmektedir. Burada insanlar kendi işlerini kendileri görmek üze... more Editör: Durukan Dudu yapılanma gerekmektedir. Burada insanlar kendi işlerini kendileri görmek üzere bir araya gelir ve kararlar alarak uygularlar.

Salyangozlar da âşık olur. Hem de ilginç bir şekilde... Hermafrodit olmaları nedeniyle çiftleşme ... more Salyangozlar da âşık olur. Hem de ilginç bir şekilde... Hermafrodit olmaları nedeniyle çiftleşme sırasında her birey iki cinsiyeti de temsil eder ve karşılıklı aşk okları gönderir. Hermafroditlik söz konusu olduğunda Yunan mitolojisine göz atmak gerekir. Hikâyenin başrol oyuncuları, mitolojide erilliğin temsilcisi olan Hermes ile aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite... Hermes ve Aphrodite'in beraberliğinden doğan çocuklardan birinin adı Hermafrodit koyulur. Bir gün bir peri, sudan çıkıp ona öyle sıkı sarılır ki sonunda ikisi tek vücut olur. Böylece çiftcinsiyetli canlılara da Hermafrodit denmeye başlanır. Bu mitolojik bir anlatım olabilir, ancak doğada somut örnekler bulmak mümkün. Örneğin karasal akciğerli salyangoz ve sümüklüböcek (Pulmonata) grubunun çok sayıda türünde eşeysel organlar, çiftleşme sırasında eşe saplanan, özelleşmiş kalkerden veya kitinden yapılmış "aşk okları" üretiyor. Kur sırasında döllenme şansını artırmak için üretilen hormonlar, aşk okları ile partnerin vücudunun yumuşak dokusuna fırlatılıyor. Aşk okunun alındığı özel bir organ yok. Bu oklar spermin taşındığı bir eşey organı da değil; sperm, salyangozun baş tarafında yer alan penis ile aktarılıyor. Pek çok levrek, orfoz türü balık ve Kayıp Balık Nemo filmiyle üne kavuşan palyaço balığında da hermafroditlik görülebiliyor. Çiftcinsiyetlilik olarak da bilinen bu durum hayvanlar aleminin aşk hayatına renk katıyor. -Prof.Dr. Ahmet Karataş FOTOĞRAF: PROF.DR. AHMET KARATAŞ Hermafrodit özelliğe sahip Adana salyangozu (Helix asemnis), Samos (Sisam) Adası, Kıbrıs, Toroslar ve Kuzeybatı Suriye'de dağılım gösteren bir Doğu Akdeniz türü.

İskenderiye’de özellikle fakir halk ve köleler arasında yaygınlaşan Hıristiyanlık geniş kitlelere... more İskenderiye’de özellikle fakir halk ve köleler arasında yaygınlaşan Hıristiyanlık geniş kitlelere yayılmakta ve güçlenen Hıristiyanlar çeşitli taşkınlıklar yapmaktadır. Hypatia’nın babası olan Theon’un bu taşkınlıklara sert karşılık verilmesini kabul etmesi ardından paganlar Hıristiyanlara saldırır ancak yenilgiye uğrarlar. Geniş kitleler İskenderiye Kütüphanesinde konuşlanan soylulara başkaldırır. İmparatorun daha güçlü görünen Hıristiyanlardan yana tavır alması ile İskenderiye Kütüphanesi koruyucularını kaybeder ve Hıristiyanlar tarafından yağmalanır. Kütüphanede bulunan bilimsel ve tarihi eserler yakılır. Hıristiyanların güçlenmesi ardından İskenderiye’de soylular arasında Hıristiyanlığa geçiş hızlanır. Hypatia'ya ya ümitsiz bir aşkla bağlı olan öğrencisi olarak tanıdığımız Orestes Hıristiyanlığa geçer ve İskenderiye valisi olur. Valiliğinin ilk yıllarında kısa süreli bir barış ortamı oluşur. Ancak ardından Hıristiyanların Yahudilere yönelik saldırgan davranışları başlar. Yahudilerin bu saldırganlığa cevap vermesi ardından güçlü durumdaki Hıristiyanlar Yahudileri bastırır, ölüme ve sürgüne sürüklerler. Orestes'un hükümdarlığında bilimsel çalışmalarına devam etme imkânı bulan Hypatia zaman zaman barışçıl ve korumacı görüşlerini İskenderiye meclisinde dile getirir. Öte yandan Hıristiyanlığın yayılması ile güç kazanarak Patrik olan Cyril Hypatina'nın dinsiz bir cadı olduğunu ve bir kadın olarak mecliste konuşmasını ve Orestes’un fikirlerini dinlemesinin dinen yanlış olduğunu iddia eder ve bu iddiasını İncil’den okuduğu pasajlara dayandırır. Orestes'un bu söylediklerini kabul etmesini ve incilin önünde diz çökmesini ister. Orestes Hypatia'ya ihanet etmeyerek diz çökmez ancak halkın linç girişimi ile karşı karşıya kalır. Hıristiyanlığı kabul etmesi istenen Hypatia bu teklifi gerçekliği sorgulamasına engel olacağı gerekçesi ile reddeder bunu da şu sözleri ile ifade eder: Orestes’e ‘’ pazarlık ve inançtan söz ediyorsun’’ der. Başpiskopos olan eski öğrencisi Synesius’a: ‘’Synesis sen neye inandığını sorgulamıyorsun, sorgulayamazsın ben sorgulamalıyım ‘’ der ve valinin sağladığı korumayı kabul etmez, oradan tek başına ayrılır. Hıristiyan zorbalar tarafından yakalanır, tartaklanır, çirkin sözlere maruz kalır. Taşlayarak öldürmeye karar verilir. O sırada kalabalığın içinde bulunan eski kölesi Davus, âşık olduğu Hanımefendisi acı çekmesin diye sarılarak ağzını kapatır ve nefessiz bırakır. Taşlamaya gelen barbarlara da bayıldığını söyler. Buna rağmen zorbalar zalimliğe devam eder ve taşlarlar. İbret olsun diye, bedeni parçalanır, kalıntıları sokaklarda sürüklenir, yakılır.

Çağımızda teknolojide, toplumsal yaşamda, bilimde, bireyin ihtiyaçlarında sürekli bir değişim old... more Çağımızda teknolojide, toplumsal yaşamda, bilimde, bireyin ihtiyaçlarında sürekli bir değişim olduğu kabul edildiğinde, eğitiminde durağan bir yöntem olmaktan çıkıp, bu değişikliklere göre uygun yöntemler geliştirmesi gerekmektedir. Çünkü eğitim bireyin hedeflerinin, toplumsal, sosyal, yaşamsal sorumluluğunun yetenek ve yaratıcılık yönlerinin gelişmesine olanak sağlamaktadır. Günümüzde eğitim sistemleri geleneksel olandan uzaklaşma eğilimindedir. Çağdaş eğitimin gereği olarak gelişimin ve öğrenmenin her aşamasında farklı alanlardan faydalanmak kaçınılmaz olmuştur. Bu farklı alanlardan biriside müzelerdir. Bu durumda müzeler, eğitimde yeni bir alan ve araç olarak ortaya çıkmaktadır.
Yaşam boyu eğitim sürecinde, çok yönlü öğrenme ve yaşam alanı olarak müzelerin, yaşantılara dayalı etkin kullanımını içeren müze eğitimi, müzelerin aktif bir öğrenme ve gelişme alanı olarak kullanılmasını içermektedir. Müzeler bireylerin eğitiminde ve gelişiminde okula yardımcı ve tamamlayıcı nitelik taşıyan kurumlardır. Müzeler öğrencilere farklı öğretim modelleri sunabilmekte. Okullarda öğrendikleri bilgileri farklı bir bakış açısıyla değerlendirmelerini sağlamaktadır.
Gezici müzelerde bu eğitimin bir parçasıdır. Yurt dışında pek çok örneği bulunan gezici müzeler, çocuklar ve gençler başta olmak üzere tüm halka yönelik, genel bir eğitim hizmeti sunmak için faaliyet göstermektedirler. Amaçları; şehir merkezlerinden uzakta yaşayanlar ya da gelir durumu düşük, kırsal kesimde yaşayan insanlar için müzeyi erişilebilir kılmak; okullara, kütüphanelere, sivil toplum kuruluşlarına, huzur evlerine, tutuk evlerine, parklara giderek eğitim vermek, çeşitli etkinlikler yaptırmak.
Eğitsel bilgi aktarma yöntemi resmi olarak işitmeye dayalıdır. Öğretmen konuşur ve öğrenciler dinler ve kapar. Bu yöntemde kapma miktarı, dinleyicinin yoğunlaşma derecesiyle doğru orantılıdır. Yoğunlaşma çeşitlilik gösterir ve öğretmenin anlatım biçimindeki canlılığa bağlı olarak çok daha azalabilir. Görsel-işitsel öğretme ve öğrenme yöntemi daha iyidir. Bu yöntemin de kendi çıkmazları vardır. Bütün izleyicilerin anlama yeterliliğinin eşit olduğu varsayılır.
Müze eğitimi yöntemi hem işitsel yöntemin hem de görsel işitsel yöntemin avantajlarına sahiptir. Burada sergi öğretmendir. Yanındaki etiket basitçe bir kılavuz olarak iş görür. Öğrencinin fikirleri alma yeterliliği zaman etmeni ile sınırlı değildir. Bu hızlı öğrenenlerin de yavaş öğrenenlerin de fayda göreceği bir sistemdir.
Bu programın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için; gezici müzede yer alacak koleksiyonun kavramsal kurgusunun gerçekleştirilmesi önceliklidir. Temalar oluşturulmalı, konular belirlenmeli, belirlenen konular altında anlamlı bir ‘’hikâye, öykü’’ oluşturacak koleksiyon malzemelerinin bir araya getirilmesi, gruplanması ve birbirleriyle olan ilişkilerin ortaya konması gerekir. Maket, film, canlandırma, fotoğraf, görsel ve işitsel malzemelerle de zenginleştirilmelidir.

ABD’nin Nebraska eyaletinin Omaha kentinde 21 Ekim 1919 yılında İngiliz-İrlanda kökenli bir ailen... more ABD’nin Nebraska eyaletinin Omaha kentinde 21 Ekim 1919 yılında İngiliz-İrlanda kökenli bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir. Babası 20 yaşında Londra’dan ABD’ye göç etmiş başlangıçta işçi olarak çalışmış, ardından YMCA derneğinde verilen gece derslerine katılarak eğitimini geliştirmiş ve sonrasında başarılı bir reklam müdürü olmuştur. Annesi ise evlenmeden önce ilkokul öğretmenliği yapmıştır.
Ailede kendisine Jack diye hitap edilen Holland, 12-22 yaşları arasında piyano dersleri alır, ancak resitallerde yeterince başarılı olamayınca müzisyen olma hayalleri suya düşer. Nebraska Üniversite’sinde bir yıl harmoni dersleri almasına rağmen kendisini potansiyel bir kompozitör olarak göremediği için bu girişimini de sonlandırmak zorunda kalır.
Psikoloji, Fransızca ve Matematik eğitimi aldığı Omaha Şehir Üniversitesi’nde (şimdiki adı University of Nebraska at Omaha) 1942 yılında mezun olur.
Üniversiteden mezun olduktan sonra ABD ordusunda üç yıl sivil memur olarak çalışır. Burada memur, mülakatçı, test gözetmeni, psikoloji asistanı ve Wechsler testi uygulayıcısı olarak çalışır. Her ne kadar üniversitede aldığı eğitimler insanların karmaşık bir yapıda olduğunu söylese de, askeriyede edindiği deneyimler, özellikle de askeriyeye başvuran kişilerle yaptığı mülakatlar, ona insanlarda bazı ortak kişilik tiplerinin var olduğunu düşündürür. Sosyal hizmet uzmanları, psikologlar ve doktorlarla birlikte çalışması ve onlardan öğrendikleri Holland’da psikolog olma isteğini uyandırır. Bunun üzerine Minnesota Üniversitesi’nde danışma psikolojisi doktora programına yazılır. Burada tez konusunu bile belirlemede güçlük çeken Holland, ortalama bir doktora öğrencisi görüntüsü verir. Sonunda “sanat ve kişilik konusunda yaşanan bazı spekülasyonların geçerliği” konusunu çalışma kararı alır. Doktora tezi konusunun öğrenci arkadaşları ve fakülte tarafından iyi anlaşılmaması nedeniyle fakültede bazı sorunlar yaşasa da sonunda bu üniversiteden doktora derecesini alır.
file:///C:/Users/Samsung/Downloads/Guller_Koc_Sunu by Guller KOC
Uploads
Papers by Guller KOC
Construction of the Turkish Grand National Assembly garden began in 1965. The garden has been an important part of Ankara's open and green space system since 1965 and has been influential in shaping the city's physical development. But it has been differentiated from the other urban parks in Ankara by its vegetative arrangements.
In terms of plant variety and richness, the garden hosts more than 230 tree and shrub species and has the characteristics of an arboretum by preserving the existing landscape pattern, it contributes to protect the native biodiversity and increases a visual and scientific richness.
Aristo, ergenliği ‘sürekli bir sarhoşluk’olarak tanımlamış. ‘Sağlıklı bir çılgınlık’
‘Önce engelleri aşan, yatağını bulunca durulan bir sel gibidir gençlik’
(Yörükoğlu, 1996:126-127)
Çocuklar ile ana babalar arasındaki ilişki yaşam döngüsü boyunca defalarca değişir.
Ergenliğin sonunda, bireyler anne babalarına duygusal olarak çocukken olduklarından daha az bağımlıdırlar.
Büyük ergenler genellikle üzüldüklerinde, kaygılandıklarında ya da yardıma gereksinim duyduklarında anne babalarına koşmazlar.
Anne babalarını her şeyi bilen ya da güçlü kişiler olarak görmezler.
Ergenler genellikler ailenin dışındaki ilişkilerde çok fazla duygusal enerji sarf ederler. Kendilerini kız ya da erkek arkadaşlarına anne babalarından daha fazla bağlanmış hissederler.
(Ankara Üniversitesi Müze Eğitimi Yüksek Lisans
Gelişim Psikolojisi
Ankara - Kasım 2011)
sorunlarına yönelik ilgi, gelişmiş Batı ülkelerindekilerle az çok eş zamanlı
biçimde 1970'lerden başlayarak yavaş yavaş artmış; günümüzde medya ve
iletişim çalışmalarının Türkiye'de var olan akademik zeminlerinde geçerli bir
çalışma alanı olarak yer elde etmiştir. Yaklaşık kırk yıllık bu süreç, gelişmiş
endüstrileşmiş ülkelerden az gelişmişlerine kadar hemen bütün ülkelerde bü-
yük zorluklarla ve mücadelelerle yaşanmıştır. Feminist yaklaşımların ve kadın
çalışmalarının, kendilerine akademik zeminlerde, ders müfredatlarında ve
programlarda yer açabilmeleri, araştırma bütçeleri için fonlar bulabilmeleri,
önerilerinin ve düşüncelerinin politika yapma süreçlerine dahil olması, iletişim
ve medya çalışmaları alanındaki kadın bakış açısına da güç vermiştir. Esasında,
iletişim ve medya çalışmaları alanının bizatihi kendisi de, özellikle eleştirel
iletişim yaklaşımlarının yörüngesinden süzülerek gündelik olana müdahil olmayı
hedefleyen "bilgi"siyle, feminist hareketlere ve kadın çalışmalarına ciddi
bir destek sunagelmiştir. Özellikle kültürel çalışmalar alanı, feminist ilgilerin
sadece iletişim çalışmalarında değil, genel olarak zemin kazanması açısından
ciddi bir akademik damar yaratmıştır. Kültürel çalışmalar disiplinler arası
alanının kendisini 1970'lerin başından itibaren adıyla sanıyla ortaya koyması
ile feminist teorinin ve pratiğin tam da bu dönemde canlanması arasındaki
bağ, rastlantısal sayılamaz
dönüşebileceğini kendi toplum ve kültürümüzden örneklerle gösterebilmektir.
Elimizdeki kitap “biyografi”, “fenomenoloji”, “etnografi”
ve “örnek olay”ın yanı sıra beş temel nitel yaklaşımdan
biri olan temellendirilmiş kuram (grounded theory) ile üretilen
ve sağlık, eğitim, yerel yönetimler, siyaset, fotoğrafçılık, yoga, yaratıcı
drama gibi çok değişik alanlarında yapılan sosyolojik çalışmaları da
kapsamaktadır. Türkiye’de yayınlanmış, işletme, turizm
ve güvenlik alanında yapılmış ve makale olarak yayınlanmış çok
sınırlı bir-iki çalışmadan sonra nitel araştırma yaklaşımları içinde
sosyolojiye en uygun olan ve Batı-dışından bilim insanlarının bilime
en fazla kuramsal katkı sağlayabilecekleri bir yaklaşım olan
temellendirilmiş kuramla üretilen araştırmalarımızdan oluşan
bu derlemenin, hem Türkiye’de sosyolojiye hem de genel olarak
yöntembilim konusuna önemli katkılar sağlayacağını umuyor ve
çok değerli çeviri çalışmalarından sonra bu özgün çalışmaların
dikkatle okunarak değerlendirilmesini diliyorum. Başta Ayrıntı
Yayınları çalışanları ve Pedagoji Dizisi editörü Kemal İnal olmak
üzere, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Aytül Kasapoğlu
Ağustos 2014, Ankara
Yaşam boyu eğitim sürecinde, çok yönlü öğrenme ve yaşam alanı olarak müzelerin, yaşantılara dayalı etkin kullanımını içeren müze eğitimi, müzelerin aktif bir öğrenme ve gelişme alanı olarak kullanılmasını içermektedir. Müzeler bireylerin eğitiminde ve gelişiminde okula yardımcı ve tamamlayıcı nitelik taşıyan kurumlardır. Müzeler öğrencilere farklı öğretim modelleri sunabilmekte. Okullarda öğrendikleri bilgileri farklı bir bakış açısıyla değerlendirmelerini sağlamaktadır.
Gezici müzelerde bu eğitimin bir parçasıdır. Yurt dışında pek çok örneği bulunan gezici müzeler, çocuklar ve gençler başta olmak üzere tüm halka yönelik, genel bir eğitim hizmeti sunmak için faaliyet göstermektedirler. Amaçları; şehir merkezlerinden uzakta yaşayanlar ya da gelir durumu düşük, kırsal kesimde yaşayan insanlar için müzeyi erişilebilir kılmak; okullara, kütüphanelere, sivil toplum kuruluşlarına, huzur evlerine, tutuk evlerine, parklara giderek eğitim vermek, çeşitli etkinlikler yaptırmak.
Eğitsel bilgi aktarma yöntemi resmi olarak işitmeye dayalıdır. Öğretmen konuşur ve öğrenciler dinler ve kapar. Bu yöntemde kapma miktarı, dinleyicinin yoğunlaşma derecesiyle doğru orantılıdır. Yoğunlaşma çeşitlilik gösterir ve öğretmenin anlatım biçimindeki canlılığa bağlı olarak çok daha azalabilir. Görsel-işitsel öğretme ve öğrenme yöntemi daha iyidir. Bu yöntemin de kendi çıkmazları vardır. Bütün izleyicilerin anlama yeterliliğinin eşit olduğu varsayılır.
Müze eğitimi yöntemi hem işitsel yöntemin hem de görsel işitsel yöntemin avantajlarına sahiptir. Burada sergi öğretmendir. Yanındaki etiket basitçe bir kılavuz olarak iş görür. Öğrencinin fikirleri alma yeterliliği zaman etmeni ile sınırlı değildir. Bu hızlı öğrenenlerin de yavaş öğrenenlerin de fayda göreceği bir sistemdir.
Bu programın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için; gezici müzede yer alacak koleksiyonun kavramsal kurgusunun gerçekleştirilmesi önceliklidir. Temalar oluşturulmalı, konular belirlenmeli, belirlenen konular altında anlamlı bir ‘’hikâye, öykü’’ oluşturacak koleksiyon malzemelerinin bir araya getirilmesi, gruplanması ve birbirleriyle olan ilişkilerin ortaya konması gerekir. Maket, film, canlandırma, fotoğraf, görsel ve işitsel malzemelerle de zenginleştirilmelidir.
Ailede kendisine Jack diye hitap edilen Holland, 12-22 yaşları arasında piyano dersleri alır, ancak resitallerde yeterince başarılı olamayınca müzisyen olma hayalleri suya düşer. Nebraska Üniversite’sinde bir yıl harmoni dersleri almasına rağmen kendisini potansiyel bir kompozitör olarak göremediği için bu girişimini de sonlandırmak zorunda kalır.
Psikoloji, Fransızca ve Matematik eğitimi aldığı Omaha Şehir Üniversitesi’nde (şimdiki adı University of Nebraska at Omaha) 1942 yılında mezun olur.
Üniversiteden mezun olduktan sonra ABD ordusunda üç yıl sivil memur olarak çalışır. Burada memur, mülakatçı, test gözetmeni, psikoloji asistanı ve Wechsler testi uygulayıcısı olarak çalışır. Her ne kadar üniversitede aldığı eğitimler insanların karmaşık bir yapıda olduğunu söylese de, askeriyede edindiği deneyimler, özellikle de askeriyeye başvuran kişilerle yaptığı mülakatlar, ona insanlarda bazı ortak kişilik tiplerinin var olduğunu düşündürür. Sosyal hizmet uzmanları, psikologlar ve doktorlarla birlikte çalışması ve onlardan öğrendikleri Holland’da psikolog olma isteğini uyandırır. Bunun üzerine Minnesota Üniversitesi’nde danışma psikolojisi doktora programına yazılır. Burada tez konusunu bile belirlemede güçlük çeken Holland, ortalama bir doktora öğrencisi görüntüsü verir. Sonunda “sanat ve kişilik konusunda yaşanan bazı spekülasyonların geçerliği” konusunu çalışma kararı alır. Doktora tezi konusunun öğrenci arkadaşları ve fakülte tarafından iyi anlaşılmaması nedeniyle fakültede bazı sorunlar yaşasa da sonunda bu üniversiteden doktora derecesini alır.
file:///C:/Users/Samsung/Downloads/Guller_Koc_Sunu by Guller KOC
Construction of the Turkish Grand National Assembly garden began in 1965. The garden has been an important part of Ankara's open and green space system since 1965 and has been influential in shaping the city's physical development. But it has been differentiated from the other urban parks in Ankara by its vegetative arrangements.
In terms of plant variety and richness, the garden hosts more than 230 tree and shrub species and has the characteristics of an arboretum by preserving the existing landscape pattern, it contributes to protect the native biodiversity and increases a visual and scientific richness.
Aristo, ergenliği ‘sürekli bir sarhoşluk’olarak tanımlamış. ‘Sağlıklı bir çılgınlık’
‘Önce engelleri aşan, yatağını bulunca durulan bir sel gibidir gençlik’
(Yörükoğlu, 1996:126-127)
Çocuklar ile ana babalar arasındaki ilişki yaşam döngüsü boyunca defalarca değişir.
Ergenliğin sonunda, bireyler anne babalarına duygusal olarak çocukken olduklarından daha az bağımlıdırlar.
Büyük ergenler genellikle üzüldüklerinde, kaygılandıklarında ya da yardıma gereksinim duyduklarında anne babalarına koşmazlar.
Anne babalarını her şeyi bilen ya da güçlü kişiler olarak görmezler.
Ergenler genellikler ailenin dışındaki ilişkilerde çok fazla duygusal enerji sarf ederler. Kendilerini kız ya da erkek arkadaşlarına anne babalarından daha fazla bağlanmış hissederler.
(Ankara Üniversitesi Müze Eğitimi Yüksek Lisans
Gelişim Psikolojisi
Ankara - Kasım 2011)
sorunlarına yönelik ilgi, gelişmiş Batı ülkelerindekilerle az çok eş zamanlı
biçimde 1970'lerden başlayarak yavaş yavaş artmış; günümüzde medya ve
iletişim çalışmalarının Türkiye'de var olan akademik zeminlerinde geçerli bir
çalışma alanı olarak yer elde etmiştir. Yaklaşık kırk yıllık bu süreç, gelişmiş
endüstrileşmiş ülkelerden az gelişmişlerine kadar hemen bütün ülkelerde bü-
yük zorluklarla ve mücadelelerle yaşanmıştır. Feminist yaklaşımların ve kadın
çalışmalarının, kendilerine akademik zeminlerde, ders müfredatlarında ve
programlarda yer açabilmeleri, araştırma bütçeleri için fonlar bulabilmeleri,
önerilerinin ve düşüncelerinin politika yapma süreçlerine dahil olması, iletişim
ve medya çalışmaları alanındaki kadın bakış açısına da güç vermiştir. Esasında,
iletişim ve medya çalışmaları alanının bizatihi kendisi de, özellikle eleştirel
iletişim yaklaşımlarının yörüngesinden süzülerek gündelik olana müdahil olmayı
hedefleyen "bilgi"siyle, feminist hareketlere ve kadın çalışmalarına ciddi
bir destek sunagelmiştir. Özellikle kültürel çalışmalar alanı, feminist ilgilerin
sadece iletişim çalışmalarında değil, genel olarak zemin kazanması açısından
ciddi bir akademik damar yaratmıştır. Kültürel çalışmalar disiplinler arası
alanının kendisini 1970'lerin başından itibaren adıyla sanıyla ortaya koyması
ile feminist teorinin ve pratiğin tam da bu dönemde canlanması arasındaki
bağ, rastlantısal sayılamaz
dönüşebileceğini kendi toplum ve kültürümüzden örneklerle gösterebilmektir.
Elimizdeki kitap “biyografi”, “fenomenoloji”, “etnografi”
ve “örnek olay”ın yanı sıra beş temel nitel yaklaşımdan
biri olan temellendirilmiş kuram (grounded theory) ile üretilen
ve sağlık, eğitim, yerel yönetimler, siyaset, fotoğrafçılık, yoga, yaratıcı
drama gibi çok değişik alanlarında yapılan sosyolojik çalışmaları da
kapsamaktadır. Türkiye’de yayınlanmış, işletme, turizm
ve güvenlik alanında yapılmış ve makale olarak yayınlanmış çok
sınırlı bir-iki çalışmadan sonra nitel araştırma yaklaşımları içinde
sosyolojiye en uygun olan ve Batı-dışından bilim insanlarının bilime
en fazla kuramsal katkı sağlayabilecekleri bir yaklaşım olan
temellendirilmiş kuramla üretilen araştırmalarımızdan oluşan
bu derlemenin, hem Türkiye’de sosyolojiye hem de genel olarak
yöntembilim konusuna önemli katkılar sağlayacağını umuyor ve
çok değerli çeviri çalışmalarından sonra bu özgün çalışmaların
dikkatle okunarak değerlendirilmesini diliyorum. Başta Ayrıntı
Yayınları çalışanları ve Pedagoji Dizisi editörü Kemal İnal olmak
üzere, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Aytül Kasapoğlu
Ağustos 2014, Ankara
Yaşam boyu eğitim sürecinde, çok yönlü öğrenme ve yaşam alanı olarak müzelerin, yaşantılara dayalı etkin kullanımını içeren müze eğitimi, müzelerin aktif bir öğrenme ve gelişme alanı olarak kullanılmasını içermektedir. Müzeler bireylerin eğitiminde ve gelişiminde okula yardımcı ve tamamlayıcı nitelik taşıyan kurumlardır. Müzeler öğrencilere farklı öğretim modelleri sunabilmekte. Okullarda öğrendikleri bilgileri farklı bir bakış açısıyla değerlendirmelerini sağlamaktadır.
Gezici müzelerde bu eğitimin bir parçasıdır. Yurt dışında pek çok örneği bulunan gezici müzeler, çocuklar ve gençler başta olmak üzere tüm halka yönelik, genel bir eğitim hizmeti sunmak için faaliyet göstermektedirler. Amaçları; şehir merkezlerinden uzakta yaşayanlar ya da gelir durumu düşük, kırsal kesimde yaşayan insanlar için müzeyi erişilebilir kılmak; okullara, kütüphanelere, sivil toplum kuruluşlarına, huzur evlerine, tutuk evlerine, parklara giderek eğitim vermek, çeşitli etkinlikler yaptırmak.
Eğitsel bilgi aktarma yöntemi resmi olarak işitmeye dayalıdır. Öğretmen konuşur ve öğrenciler dinler ve kapar. Bu yöntemde kapma miktarı, dinleyicinin yoğunlaşma derecesiyle doğru orantılıdır. Yoğunlaşma çeşitlilik gösterir ve öğretmenin anlatım biçimindeki canlılığa bağlı olarak çok daha azalabilir. Görsel-işitsel öğretme ve öğrenme yöntemi daha iyidir. Bu yöntemin de kendi çıkmazları vardır. Bütün izleyicilerin anlama yeterliliğinin eşit olduğu varsayılır.
Müze eğitimi yöntemi hem işitsel yöntemin hem de görsel işitsel yöntemin avantajlarına sahiptir. Burada sergi öğretmendir. Yanındaki etiket basitçe bir kılavuz olarak iş görür. Öğrencinin fikirleri alma yeterliliği zaman etmeni ile sınırlı değildir. Bu hızlı öğrenenlerin de yavaş öğrenenlerin de fayda göreceği bir sistemdir.
Bu programın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için; gezici müzede yer alacak koleksiyonun kavramsal kurgusunun gerçekleştirilmesi önceliklidir. Temalar oluşturulmalı, konular belirlenmeli, belirlenen konular altında anlamlı bir ‘’hikâye, öykü’’ oluşturacak koleksiyon malzemelerinin bir araya getirilmesi, gruplanması ve birbirleriyle olan ilişkilerin ortaya konması gerekir. Maket, film, canlandırma, fotoğraf, görsel ve işitsel malzemelerle de zenginleştirilmelidir.
Ailede kendisine Jack diye hitap edilen Holland, 12-22 yaşları arasında piyano dersleri alır, ancak resitallerde yeterince başarılı olamayınca müzisyen olma hayalleri suya düşer. Nebraska Üniversite’sinde bir yıl harmoni dersleri almasına rağmen kendisini potansiyel bir kompozitör olarak göremediği için bu girişimini de sonlandırmak zorunda kalır.
Psikoloji, Fransızca ve Matematik eğitimi aldığı Omaha Şehir Üniversitesi’nde (şimdiki adı University of Nebraska at Omaha) 1942 yılında mezun olur.
Üniversiteden mezun olduktan sonra ABD ordusunda üç yıl sivil memur olarak çalışır. Burada memur, mülakatçı, test gözetmeni, psikoloji asistanı ve Wechsler testi uygulayıcısı olarak çalışır. Her ne kadar üniversitede aldığı eğitimler insanların karmaşık bir yapıda olduğunu söylese de, askeriyede edindiği deneyimler, özellikle de askeriyeye başvuran kişilerle yaptığı mülakatlar, ona insanlarda bazı ortak kişilik tiplerinin var olduğunu düşündürür. Sosyal hizmet uzmanları, psikologlar ve doktorlarla birlikte çalışması ve onlardan öğrendikleri Holland’da psikolog olma isteğini uyandırır. Bunun üzerine Minnesota Üniversitesi’nde danışma psikolojisi doktora programına yazılır. Burada tez konusunu bile belirlemede güçlük çeken Holland, ortalama bir doktora öğrencisi görüntüsü verir. Sonunda “sanat ve kişilik konusunda yaşanan bazı spekülasyonların geçerliği” konusunu çalışma kararı alır. Doktora tezi konusunun öğrenci arkadaşları ve fakülte tarafından iyi anlaşılmaması nedeniyle fakültede bazı sorunlar yaşasa da sonunda bu üniversiteden doktora derecesini alır.