Papers by Zeynep Aslı Molacı
The equity of opportunity and possibility, which is one of the fundamental principles of both mod... more The equity of opportunity and possibility, which is one of the fundamental principles of both modern education approaches and the Turkish education system, is an important notion that enables the actualization of concepts such as multiplism, justice and impartiality in democratic societies and transforms the structure of schools and therefore, learners as free and critical individuals who respect diversity. Today’s education systems seem to compromise on their basic principles. The main reason for this is the fact that as the postmodern era facilitates the pursuit of possibilities; education systems do not give up the old methods and so, prevent educational process from achieving its aims. In this context, critical pedagogy, as a philosophy-based educational approach, offers radical solutions to such problems in education. The aim of this study is to identify the problems experienced by teachers relating to equity of opportunity and possibility in the Turkish education system and analyze them according to the principles of critical pedagogy. Thus, this qualitative study designed with phenomenological model expects to contribute to the transformation of education system. In the study where the sample group was determined with the maximum diversity method, the interview technique was applied and views of 17 teachers who differed on the basis of gender, seniority, branch and the institution were taken via 7 semi-structured open-ended questions. In the analysis of the data obtained from the research, descriptive analysis approach was applied. The findings were interpreted according to the principles of multiplism, democracy and equity predicted by critical pedagogy, and suggestions for transforming the education system were made.
Keywords: Critical Pedagogy, Equity of Opportunity and Possibility, Multiplism, Democratic
Bu çalışmada postmodern paradigmanın eğitim yönetimi üzerindeki etkisi incelenecektir. Bu bağlamd... more Bu çalışmada postmodern paradigmanın eğitim yönetimi üzerindeki etkisi incelenecektir. Bu bağlamda öncelikle postmodern düşüncenin "ne" olduğu ile eğitim alanındaki yapısal bileşenleri irdelenecek sonrasında ise postmodern yönetim paradigmalarının Türk eğitim sistemindeki yeri ve uygulanabilirliği, eğitim sisteminin paydaşları bağlamında tartışılacaktır.
Bir bilim dalı olarak ekonomi, bireylerin sınırsız olan gereksinimlerini sınırlı olan mal ve hizm... more Bir bilim dalı olarak ekonomi, bireylerin sınırsız olan gereksinimlerini sınırlı olan mal ve hizmetlerle karşılayabilmek için yapmış oldukları tercihleri ve etkinlikleri analiz eder. Bir sosyal bilim dalı olarak ise ekonomi, bireylerin gündelik hayatlarında ortaya çıkan gelişmeleri ve gelişen olayları daha iyi anlamlandırmalarını sağlar, ortaya koymuş olduğu kuramlarla sürekli değişen ve gelişen ekonomik olayların neden ve sonuçlarını ayrıntılı olarak analiz etmelerine olanak vererek toplumsal dönüşümlerin ekonomik gerçekliğini ortaya koyar ve bireylerin, bu gerçekliğin gelecek üzerindeki etkisini yordamalarına yardımcı olur (Başar, Altın ve Doğan, 2010, s. 4-5). Ekonominin belki de en önemli işlevi, geçmiş ile bugün ve bugün ile gelecek arasında bir bağlantı kurarak, bireyden başlamak suretiyle küresel anlamda bir farkındalık yaratmak, deneyimleri anlamlandırma olanağı sağlamak ve değişime adapte olabilmeyi mümkün kılmaktır. Ekonomiyi anlayabilmek ve onu tarihsel bir kavram/ gerçeklik olarak kabul edebilmek, 21. yüzyılın gerekliliklerini iyi analiz ederek küreselleşmenin zirvesinde bulunduğumuz bu çağı oluşturan değerlerin geçmişini bilmek ve nihayetinde onları, bugüne bağlamakla mümkündür. Alvin Toffler insalık tarihini bin yıl kadar süren tarım dönemi, üç yüzyıllık bir zamana yayılan endüstri dönemi ve onar yıllık büyük patlamalar şeklinde gerçekleşmiş/ gerçekleşmekte olan bilgi dönemi olarak açıklar (Aktaran Odabaşı, 2009). Bu sınıflandırmayı, modern öncesi, modern ve postmodern olarak yapmak istersek; modern öncesi (tarım) dönemi, zaman ve mekân mefhumları olmaksızın bireylerin yaşamda kolektif bir şuura erme amacıyla var oldukları, üretimin beden gücüne dayandığı, sermaye kavramının neredeyse hiç olmadığı, toprağa bağımlılığın ve çoğunlukla mistik inançlar olarak tanımlanabilecek din olgusunun baskın olduğu dönem olarak tanımlayabiliriz. Modern (endüstri) dönem, ortaçağ sonrası Aydınlanma ile başlayan, Rönesans hümanizmi ile bireyi merkeze alan; dogmatizmin yıkılmasıyla aklın ve bilimin egemenlik sürdüğü; sermaye ve bilgi birikiminin oluşmasıyla toprağın terk edilerek kente göçlerin başladığı; 2 üretim için vasıflı işçiler, makineler ve uzmanlara ihtiyaç duyulduğu; sanayileşme ile kitlesel üretimin kitlesel tüketimi gerektirmesi sonucu meta bağımlılığından doğan burjuva sınıfı ve işçi sınıfı arasındaki maddi farkın artmasıyla kapitalizmin yaygın bir düşünce ve yaşam biçimine dönüştüğü; idealize edilmiş bir düzen fikriyle dünyanın ikiliklere indirgenmesi sonucunda ideal ve gerçek olan arasındaki uçurumun giderek büyüdüğü; insanları, maddi kaynakları ve bu standartlaştırılmış düzeni sömürmek isteyen devlet oluşumunun sosyal yapıya sürekli müdahale ettiği; savaşlar, soykırımlar ve sefaletle başlangıçta yola çıktığı devrimsel, barışçıl ve insancıl niteliğini nihayetinde kaybetmiş görünen bir dönemdir (Odabaşı, 2009; Celkan, 2019). Postmodern (bilgi) dönem ise, bireyin 'akılcılığın akıldışılığını' (Ritzer, 1988) acı bir şekilde deneyimledikten sonra, ruhsal olarak tükenmiş, refah seviyesi düşük, özgürlükten fersah fersah uzak bir yaşam sürdüğünü fark etmesiyle öncelikle sanat, mimari ve edebiyatta filizlenen postmodern durumun, sonrasında da siyasi, sosyal ve ekonomik sahneye sıçramasıyla başlamıştır. Modernizmin aksine postmodernizmin "ne" olduğu sorusuna açık bir yanıt vermek, kesin ve tutarlı herhangi biçimsel bir tanımı reddeden böylesi bir görüş söz konusu olduğunda hayli zordur. Postmodernite ya da postmodern durumu bir -izm olarak nitelemek de, esasen, tam da onun karşısında olduğu şeyi yapmaya çalışmaktır; zira postmodern durum, "ne olmadığına" bağlı olarak tanımlanan, bir tür yaşam, düşünme ve varoluş şeklini ifadeye çalışır. Lyotard'ın en kısa ve öz tanımına göre: meta anlatılara yönelik inanmazlıktır (incredulity) (Lyotard, 1994, s. 12). Bu bakımdan aslında meta anlatıların reddi değil, ancak bir zamanlar inandığımız şeylere artık inanma kabiliyetini yitirmiş olmamızdır (Burbules, 1996, s. 39-48). Postmodern çağın insanı, modern dünyanın vadettiklerini gerçekleştiremediğini görmüş; maddi ve manevi sayısız yıkımın engellenmesinde aklın ve bilimin yararsızlığını tecrübe etmiş; dünyanın yaşadığı felaketleri en çok yok sayan ve hatta bunları mümkün kılanların en modern olduğunu iddia eden toplumlar olduklarını fark etmiştir. Modern dünyanın hayal kırıklığına uğrattığı insan, şimdi sınırsız görünen bir sermayeye sahip olduğunu fark etmiştir; bugün artık sermaye, bilgidir ve dolayısıyla da bireyin kendisidir. Postmodern birey, modern dünyanın dayattığı üzere tek tip/ bütün/ bir olmaktan azade, varlığı tümel bir kategori ile sınırlandırılmamış, bilginin nesnel olmadığını ve hakikatin göreli olduğunu bilen, çoklu doğruların olanaklılığına inanan, özne ve nesne olarak kimliğini ve bilgiyi sürekli yıkan ve yeniden kuran, Aydınlanmanın varsayımlarına daima şüpheyle yaklaşandır.
Sex and gender are under a grammatical category of the words in many languages, which shows the d... more Sex and gender are under a grammatical category of the words in many languages, which shows the discrimination presented in terms of masculinity, femininity or neutrality. Sex is a biological categorization based primarily on reproductive potential, whereas gender is the social elaboration of biological sex. In this paper, firstly I will discuss biological differences between the two sexes and their relevance, if any, to the construction of gender in language. Then regarding the views of some prominent feminist theorists over the subject, an evaluation will be carried out, the examples that have traces of gender category in terms of semantic and lexical will be classified and 'feminine writing' will be proposed as a solution -an alternative approach. As for 'feminine writing', the examples from the works of some primary feminist linguists, theorists, poets and writers will be presented to show how the techniques proposed by this new kind of writing such as 'mimesis', 'de/ mistification' and 'writing the body' are applied.
Quetzalcoatl, or the plumed serpent, is the name of an ancient sprit force of the wind and rain i... more Quetzalcoatl, or the plumed serpent, is the name of an ancient sprit force of the wind and rain incarnated into a human. One of the major gods in Aztec pantheon, he was worshipped by many different groups in Mesoamerican history.
My life is a lovely story, happy and full of incident. If, when I was a boy, and went forth into ... more My life is a lovely story, happy and full of incident. If, when I was a boy, and went forth into the world poor and friendless, a good fairy had met me and said, "Choose now thy own course through life, and the object for which thou wilt strive, and then, according to the development of thy mind, and as reason requires, I will guide and defend thee to its attainment," my fate could not, even then, have been directed more happily, more prudently, or better. The history of my life will say to the world what it says to me-There is a loving God, who directs all things for the best. (Chapter I, para. 1)
This paper will be focused on James Joyce's Ulysses. Elements of modernism will be illuminated th... more This paper will be focused on James Joyce's Ulysses. Elements of modernism will be illuminated through an analysis in terms of experimental techniques, historiography, and time-space binarism. As one of the most challenging books to decipher ever, Ulysses is beyond any depictions and it falls under no category; some even say that it is not a novel to begin with. And some other claim that labeling the work as modernist is a wrong start since Ulysses has something more than that: at some point Joyce changed his style and embodied the post-modern discourse creating a carnival by dissolving the whole context, narration, the letters, his characters and even himself as the narrator into the play of language thus canonizing himself as the apostle of high modernism: the metamorphosis of modernism into post-modernism.
I have chosen to interpret a play written by Peter Shaffer, entitled Equus, and the novel A Clock... more I have chosen to interpret a play written by Peter Shaffer, entitled Equus, and the novel A Clockwork Orange written by Anthony Burgess dealing with the same thematic concern: individual self vs. society and its evils. My paper aims at unraveling the way how the stifling modern society with its so-called protective and carefully constructed principles and its immorality, irrationality becomes a better alternative of a neurotic, corrupted real world purified of all evils, particularly aggressiveness-an instinct that lies within. In the paper below I will try to draw parallelism between the two texts aforesaid through psychoanalysis using the structural model of the human psyche by Sigmund Freud.
Uploads
Papers by Zeynep Aslı Molacı
Keywords: Critical Pedagogy, Equity of Opportunity and Possibility, Multiplism, Democratic
Keywords: Critical Pedagogy, Equity of Opportunity and Possibility, Multiplism, Democratic