Papers by Ahmet Yasin Tomakin

ABBÂSÎLER DÖNEMİNDE İLMÎ HAYATTA SÜRYÂNÎLER (132-656/750-1258) Türkiye’de Süryânîler üzerine yapı... more ABBÂSÎLER DÖNEMİNDE İLMÎ HAYATTA SÜRYÂNÎLER (132-656/750-1258) Türkiye’de Süryânîler üzerine yapılan araştırmalar son yıllarda yoğunluk kazanmıştır. Bugün nüfusları oldukça azalmış olan Süryânîler; uzun zaman bölgedeki baskın unsur olmuşlardır. Özellikle de Abbâsîler döneminin bilimsel hayatında çok aktif rol almışlar, tıp ve tercüme alanında iz bırakan çalışmalar ortaya koymuşlardır. Ülkemizde bugüne kadar bilim tarihi ve tercüme hareketi konusunda pek çok çalışma yapılmış olmakla birlikte, Süryânîler özelinde konu çok az incelenmiştir. Araştırmada Abbâsîler döneminde yaşamış Süryânî bilginler ve bilimsel çalışmaları tanıtılmaktadır. Konu incelenirken klasik kaynakların verileri ve yakın dönemde yapılmış araştırmaların bulgularından istifade edilmiştir. Abbâsîler dönemi, halifelerin bilimsel hayattaki katkıları ve Süryânî bilginlerin etkinlikleri göz önüne alınarak üç döneme ayrılmıştır. Araştırmada her bir dönem ayrı ayrı ele alınmakta ve siyasî, toplumsal ve bilimsel gelişmeler i...

Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017
Süryani tarih yazıcılığı, İslâm öncesi dönemde başlamış ve ilk eserlerini ortaya koymuştur. İslâm... more Süryani tarih yazıcılığı, İslâm öncesi dönemde başlamış ve ilk eserlerini ortaya koymuştur. İslâm’ın doğuşu ve yayılışından sonra da bir gelenek halinde gelişmeye devam etmiştir. Müslüman devletlerin bir tebaası olarak Süryani yazarlar eserlerinde kendi dönemlerinin gelişmelerine değinmişlerdir. Bu bakımdan söz konusu kaynaklar İslâm tarihçiliğinin önemli kaynakları arasında değerlendirilmelidir. Bu makalenin amacı; Süryani tarih kaynaklarının İslâm tarihi araştırmaları açsından değerine dikkat çekmek ve günümüze ulaşmış olanları, İslâm tarihine dair kısa içerikleri ve yayın bilgileriyle beraber tanıtmaktır.
Syriac historiography began in the pre-Islamic period and revealed his first works. After the emergence and spread of Islam, this tradition continued to develop in a tradition. As a subject of the Muslim states, the Syriac writers referred to developments of their own eras in their works. In this respect, these sources should be considered as important sources of Islamic historiography. The purpose of this article is to emphasize the value of Syriac historical sources for Islamic history researches and to introduce the extant ones, together with brief contents on Islamic history and publication information.

Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017
Bursalı Mehmed Tahir (ö. 1925), Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yetişmiş önemli bir bibli... more Bursalı Mehmed Tahir (ö. 1925), Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yetişmiş önemli bir bibliyografya âlimidir. Bibliyografya ilmine önem verilmeyen bir dönemde konu üzerine yoğunlaşmış ve bu ilmin önemini vurgulamaya çalışmıştır. Onu geleneksel şekâik ve tezkire yazıcılığının sürdürücüsü olarak düşünmek yanlış olur. Tahir Bey yaptığı uzun soluklu araştırma ve tetkiklerle bu çalışmaların muhtevasına genişlik kazandırmış ve modern bilim anlayışına uygun biçimde bibliyografya ilmini sağlam bir temele oturtmaya çalışmıştır. Bu makalede Tahir Bey’in hayatı özetlenmekte, en son yapılan yayınları da kapsayacak şekilde eserleri hakkındaki bilgiler güncellenmekte ve kendi yazılarından hareketle bibliyografya ilmine dair düşünceleri ortaya konmaktadır.
Bursalı Mehmed Tahir (d. 1925) is a signifcant bibliographer, brought up in the last period of the Ottoman Empire. He focused on bibliography at a time when it was ignored, and endeavored to emphasize the importance of this science. It would be wrong to consider him as a maintainer of traditional shaqâiq and tadhkirah writing because Tahir Bey enriched the contents of these studies with his long-term researches and examinations, and tried to constitute the science of bibliography on a sound basis, in accordance with modern scientifc understanding. In this article, Tahir Bey’s life is summarized, the information about his works is updated including their recent publications, and his thoughts about bibliography are discussed based on his own writings.
Conference Presentations by Ahmet Yasin Tomakin
Orta Çağ Müslüman-Hristiyan İlişkilerini Anlamada Süryani Kaynaklarının Yeri, 2023
Süryaniler Tarafından Yazılmış Tarih Kaynakların Türkiye’deki İslam Tarihi Araştırmaları Açısından Önemi ve Türkçeye Çevirisi Meselesi, 2017

2. Uluslararası Nuh Tufanı ve Cudi Dağı Sempozyumu, 2021
Kutsal Kitap’ın Süryanice çevirisi olan Peşitta, Hz. Nuh’un gemisinin
Kardu dağlarına indiğini sö... more Kutsal Kitap’ın Süryanice çevirisi olan Peşitta, Hz. Nuh’un gemisinin
Kardu dağlarına indiğini söyler. Sahip olduğu bu özel anlamın
ötesindeKardu, Süryani kaynaklarında sıklıkla karşılaşılan bir isimdir.
Geminin nereye indiğitartışmalarından bağımsız olarak bu çalışmanın
amacı, Süryani yazarların kaydettiği verilerden yararlanarak, bir yer adı
olanKardu’nun konumunu ve özelliklerini olabildiğince tespit etmektir.
Araştırmada, Orta Çağ Süryani yazarlarının Süryanice veya Arapça kaleme
almış oldukları tarihi nitelikli eserler ana kaynak olarak kullanılmıştır. Söz
konusu kaynaklardan elde edilen veriler Kardu’da bulunan bazı yerleşim
yerlerini tespit etmeyi, Kardu’nun yaklaşık konumunu belirlemeyi ve yine
coğrafi ve etnik özellikleri hakkında fikir sahibi olmayı mümkün
kılmaktadır. Buna göre Kardu geniş, dağlık bir alan olup burada Ermeniler,
Kürtler ve Süryaniler yaşamaktadır. Konum olarak ise bölgenin, Irak’ın
kuzey kesimindeki dağlık alandan başlayıp Doğu Anadolu’nun içlerine
doğru uzandığı anlaşılmaktadır. Bölgedeki yerleşim yerleri ve manastırlar
hakkındakaynaklarda geçen daha detaylı bilgiler, Şırnak ve çevresindeki
dağlık alanın Kardu’nun sınırlarına dahil olduğunu göstermektedir. Ancak
Süryani kaynakları üzerinden, Kardu sınırlarının bunun ötesinde nereye
kadar uzandığını tespit etmek mümkün görünmemektedir.

Dil Bilimleri: Klasik Sorunlar-Güncel Tartışmalar, 2018
Abbasiler döneminde zirve noktasına ulaşan tercüme hareketlerinin İslam kültür ve
medeniyetine ci... more Abbasiler döneminde zirve noktasına ulaşan tercüme hareketlerinin İslam kültür ve
medeniyetine ciddi anlamda katkılar sağladığı yaygın bir kanaat olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu faaliyetler kapsamında Farsça ve Hintçe gibi dillerden yapılan çeviriler önemli olmakla
beraber, en yoğun çeviriler Süryanice yoluyla Yunancadan Arapçaya tercümeler şeklinde
gerçekleşmiştir. Bu dönemde Tıp, Astronomi, Matematik, Felsefe ve Mantık gibi birçok
alanda kapsamlı çeviriler yapılmıştır. Bu çevirilerde Arap dilinin yetkinliği, Süryanicenin
köprü rol vazifesi üstlenmesi gibi konular çokça zikredilen ve hemen herkesçe kabul gören
hususlardır. Bu araştırmada Yunanca-Süryanice-Arapça metinlerden yola çıkarak bahsi geçen
hususların örnek metinler üzerinden tahlillerinin yapılması amaçlanmıştır. Böylece Süryanice
ve Arapça tercüme metinlerin Yunanca asıl metni karşılamadaki yetkinliğini ve Arapça
metinlerin oluşmasında Süryanicenin üstlendiği kilit rolü tespit etmek mümkün olabilecektir.
Bu bağlamda her üç dile ait morfolojik ve sentaks yapılara ait örnekler üzerinden tahliller
yapılarak somut bazı değerlendirmeler yapılacaktır. Buna göre Süryanice, hem Arapçanın
dahil olduğu Sami dilleri grubunda yer alması hem de erken dönem Hristiyanlık literatürü
üzerinden Yunanca ile yakın teması sayesinde iki dil ile de sürekli bir iletişim içinde
olmuştur. Ele alınan örnekler neticesinde Yunanca eserlerin en mükemmel bir şekilde Arap
diline aktarıldığı ve bu aktarım neticesinde İslam bilim ve düşüncesinin sağlam temeller
üzerinde yükselmesine imkân verdiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. ULUSLARARASI AĞRI DAĞI VE NUH’UN GEMİSİ SEMPOZYUMU 18-20 EKİM 2017 - AĞRI, 2018
The Syriac People, one of the oldest nations in Mesopotamia, have begun to Christianize from the ... more The Syriac People, one of the oldest nations in Mesopotamia, have begun to Christianize from the first century, and the most part of them have entered to this religion in a little
while. Along with Christianity, the Syriac People have begun to work on the Bible and
religious sciences. In this sense, it is also possible to mention historical works among the other
Syriac works. The earliest Syriac historical source ever reached is the work written by Eusebius
of Caesarea (d. 339) on church history.
However, this author is not Syriac. The earliest Syriac historical writing that has reached
the present day belongs to the 6th century. From this period the Syriacs continued to write
both church history and general history. Very few of authors of these historical writings
are known and many of them reached us anonymously. The most well-known of the Syriac
historians are Patriarch Mikhail (d. 1199) and Bar Hebraeus (d. 1286). Syriac historiography
reached the summit with these two names in the 12th and 13th centuries.
They distinguish from others by their interest in both church history and general history.
In this study first of all, historical writings that started with the creation have been identified.
It is possible to list them as Anonymous Melkite Chronicle, Anonymous Chronicle to 724,
Anonymous Chronicle to 775, Zuqnin Chronicle, The Chronicle of Michael the Syrian, and
Bar Hebraeus` Kthābhā dh-Makhtbhonuth Zabhne and Tārīhu Muhtasar al-Duval.
These works include information about Prophet Noah, the time and the events of the
Flood, and the place where the ark landed. It is seen that the information provided in the
sources is more in line with the Bible. However, there are some differences in dating because
of different Torah texts. The writers based on the Seventies (The Septuagint) translation
reached 1642 on the birth of Noah and 2242 on the date of the Flood.
On the other hand, the writers based on the Syriac Peshitta reached 1056 on the birth of
Noah and 1656 on the date of the Flood. It is noteworthy that the Syriac writers have used
mostly the Seventies translation. When we look at the Flood, not all the authors give detailed
information about the subject. The information given is in general compatible with the Bible.
Within the scope of this study, the information in these sources was identified and
explanations differing from the Bible were examined. It is seen that the Zuqnin Chronicle
has been distinguished from other sources in both content and style. Because the author of
this work has placed Christian motives such as bell and cross in the story and has adopted a
narration that visualize the Flood.
There are also two different narratives on where the ark landed. Some of them narrates
that the ark landed on the Apamea Mountains in the Pisidia, the region of today’s Antalya
and its surroundings in Roman times. The authors seem to have received this information
from Roman historians. Other sources referring to the topic, give the knowledge that the ark
landed on the Kardu Mountains.
This place is known as Gāzartā dh-Kardu [ :ܓܙܪܬܐ ܕܩܪܕܘKardu Island] in Syriac sources
and as Cazīratu Ibn Umar [ :جزيرة ابن عمرIbn Umar Island] in Islamic Sources. Syriac sources
have acquired this knowledge from Peshitta. Because the place where the ark landed is
referred to as Turay Kardu [ :ܛܘܪ̈ܝ ܩܪܕܘKardu Mountains] in it. It is striking that the Syriac
sources have not mentioned Mount Ararat, although it is explicitly mentioned in the Bible.
Bar Hebraeus also points out that the Kardu Mountains are known as Cudi in his own time.
His mention of Cudi, which had never been mentioned before, must have been written under
the influence of Islamic culture. This is also a sign that the work is written for the Muslim
reader.

3. ULUSLARARASI KÜLTÜR VE MEDENİYET KONGRESİ, 2018
‘Homonim’, ‘sinonim’ ve ‘paronim’ kavramları Aristoteles’in Kategoriler kitabına giriş
yaptığı il... more ‘Homonim’, ‘sinonim’ ve ‘paronim’ kavramları Aristoteles’in Kategoriler kitabına giriş
yaptığı ilk konudur. Öyle ki bazı şarihler bu kavramlar anlaşılmadan on kategorinin
anlaşılamayacağı görüşünü öne sürmüşlerdir. Aristoteles’in Kategoriler adlı eseri farklı
dönemlerde farklı mütercimlerce Süryaniceye tercüme edilmiş, fakat bunlardan sadece üç
metin günümüze ulaşabilmiştir. Söz konusu metinlerden tarihsel olarak ilki Re’sülaynlı
Sergius’a (ö. 536), ikincisi Urfalı Yakub’a (ö. 708), üçüncüsü ise Arap kabileleri piskoposu
Giwargi’ye (ö. 724) aittir. Günümüze ulaşmış tek Arapça tercüme ise İshak b. Huneyn’in (ö.
910) tercümesidir. Bu çalışmanın amacı, söz konusu Süryanice tercümeleri ve Arapça
tercümeyi birbirleriyle ve Yunanca aslıyla karşılaştırmak; metinler arasındaki devamlılığı ve
kavramsal açıdan var olan ilişkileri ‘homonim’, ‘sinonim’ ve ‘paronim’ kavramları özelinde
analiz ederek yorumlamaktır. Buna göre Aristoteles’in Kategoriler’de homonyma şeklinde
ifade ettiği kavram, Süryanice tercümelerde şawyay şmo şeklinde tercüme edilmişken, söz
konusu kavramın Arapçaya el-müttefikatü esmauha şeklinde tercüme edilmiş olduğu
görülmektedir. Benzer şekilde Kategoriler kitabında synônyma şeklinde ifade edilen kavramı,
Sergius naqifay şmo, Urfalı Yakub ‘am şmo, Arap kabileleri piskoposu Giwargi ise m‘arzelay
şmo şeklinde tercüme etmiştir. Söz konusu kavramın Arapçaya el-mütevatıetü esmauha
şeklinde tercüme edildiği görülmektedir. Aristoteles’in parônyma şeklinde ifade ettiği kavram
Re’sülaynlı Sergius ve Urfalı Yakub’un Süryanice tercümelerinde men şmo, Arap kabileleri
piskoposu Giwargi’nin tercümesinde ise bsiray şmo şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kavramın
Arapça tercümedeki karşılığı ise el-müştekkatü esmauha şeklindedir. Ele alınan bu
tercümelerde kavramların aktarımı noktasında lafzi ve manevi bazı farklılıklar dikkati
çekmektedir. Buna göre Süryanice ilk iki çeviride lafzi tercümelerin daha ön plana çıktığı ve
Yunanca aslına uygun aktarımların denendiği görülmektedir. Yukarıda geçen‘am şmo ve men
şmo ibarelerinde bu lafzi tercüme kaygısı öne çıkmaktadır. Bu durumun henüz kavramsal
karşılıkların oturmamış olmasına bağlı olarak mütercimlerin manayı koruma amaçlı sağlamcı
bir tutum benimsemelerinden kaynaklandığını düşünmek gerekmektedir. Tarihsel olarak daha
sonra yapılmış olan Giwargi’nin tercümesinde ise kavramsal karşılıkların oturmuş olması
hasebiyle manevi tercüme yöntemi daha çok benimsenmiştir. Giwargi’nin metninde olduğu
gibi Arapça tercümede de lafzi tercümenin incelediğimiz söz konusu kavramlar bağlamında
tercih edilmediği aksine manevi tercüme yönteminin ön plana çıktığı görülmektedir. Sonuç
olarak burada incelenen Arapça ve Süryanice tercümeler değerlendirildiğinde, Süryanice
tercümelerde kavramların oturması için yaklaşık iki asırlık bir sürecin işlediği görülmektedir.
Arapçada ise tercüme hareketlerinin yoğun olarak dokuzuncu asrın başında başladığı dikkate
alındığında, kavramları karşılamadaki yetkinleşme sürecinin çok daha kısa olması dikkat
çekicidir. Buradan hareketle Arapça tercümenin Süryanice tercümelerin sağladığı birikim ve
zeminden beslendiği, buna bağlı olarak da kısa sürede yetkinleştiği sonucuna ulaşılmıştır.
Books by Ahmet Yasin Tomakin
Süryanilerin İzinde: Bir Halkın Doğuşu, 2022
Tüm hakları yazarına aittir. Yazarın izni alınmadan kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik,... more Tüm hakları yazarına aittir. Yazarın izni alınmadan kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, çoğaltılması yapılamaz. Yalnızca kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2021
Peygamberimizle iyi günde kötü günde birlikte olup daima ona destek olan, Allah Resûlü’nün vefatı... more Peygamberimizle iyi günde kötü günde birlikte olup daima ona destek olan, Allah Resûlü’nün vefatından sonra da Müslümanların devlet baskanlıgı görevini yürüten, Peygamber dostu dört güzel insanı anlatan bu kitabımız; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin hayat hikâyelerini sizlerle bulusturmaktadır. Hayatları bizim için örnek olacak enstantanelerle dolu olan bu dört güzel insanın Islâm ugrundaki mücadelelerini ve nadide sahsiyetlerini, tıpkı isimlerini bildigimiz gibi ögrenmek ve tanımak hepimiz için degerli bir çabadır. Gençler basta olmak üzere her Müslüman için model olan bu dört sahâbî, gençlik çağı veya orta yaslarda Müslüman olmalarıyla da ayrıca dikkat çekmektedir.

Şırnak Üniversitesi Yayınları, 2018
Bu çalışma, daha önce “Bursalı Mehmed Tahir ve Tarihle İlgili Eserleri” başlığıyla yüksek lisans ... more Bu çalışma, daha önce “Bursalı Mehmed Tahir ve Tarihle İlgili Eserleri” başlığıyla yüksek lisans tezi olarak yapılmış
olan çalışmanın, güncellemelerle birlikte yeniden gözden geçirilip yayına hazırlanmış halidir. Hayatı ve çalışma azmi gözden
geçirildiğinde, ömrünü gayesine vakfetmiş bir insan olarak Tahir Bey’i hayranlıkla anmamak mümkün değildir. Bir milletin en
doğru şekilde yazılı eserleriyle tanınabileceği düşüncesinden
yola çıkan Tahir Bey, bibliyografya çalışmalarının içine girmiş ve
her geçen gün bu alandaki çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. O bu
alanda birkaç ay veya yıl değil, yaşamı boyunca sürdürdüğü
araştırmaları neticesinde, bugün dahi alanla ilgili araştırmacıların sıklıkla başvurduğu kaynaklardan biri olan Osmanlı Müellifleri
adlı eserini vücuda getirmiştir. Sergilemiş olduğu çalışma disiplini ve devamlılığıyla Tahir Bey’i günümüz insanı ve araştırmacıları için de bir rol model olarak öne çıkarmak abartı olmayacaktır. Bu çalışmada onun eldeki verilen ışığında yaşamı, düşünce hayatı ve ortaya koymuş olduğu eserleri incelenmiştir.
Chapters by Ahmet Yasin Tomakin
İslam Medeniyetinde Bilim Öncüleri: Tıp, 2021
Çalışmada, İslam bilim tarihinin önemli simalarından İshak b. Huneyn'in hayatı, çalışmaları ve dü... more Çalışmada, İslam bilim tarihinin önemli simalarından İshak b. Huneyn'in hayatı, çalışmaları ve düşünceleriyle medeniyete katkıları hakkında kısa bilgi verilmektedir.
İslam Medeniyetinde Bilim Öncüleri: Tıp, 2021
Çalışmada, İslam tıp tarihinin önemli simalarından Ali el-Mecûsî'nin hayatı, çalışmaları ve düşün... more Çalışmada, İslam tıp tarihinin önemli simalarından Ali el-Mecûsî'nin hayatı, çalışmaları ve düşünceleriyle medeniyete katkıları hakkında kısa bilgi verilmektedir.
İslam Medeniyetinde Bilim Öncüleri: Tarih, 2021
Çalışmada, Osmanlı'da ilimleri tasnif eden ve biyografik ansiklopedi mahiyetindeki eş-Şekâiku'n-N... more Çalışmada, Osmanlı'da ilimleri tasnif eden ve biyografik ansiklopedi mahiyetindeki eş-Şekâiku'n-Nu'mâniyye adlı eseri yazan Taşköprîzade'nin hayatı, çalışmaları ve düşünceleriyle medeniyete katkıları hakkında bilgi verilmektedir.
İslam Medeniyetinde Bilim Öncüleri: Tarih, 2021
Çalışmada, aynı zamanda bir tarih kitabına sahip olan Süryani Ortodoks Patriği Mihail'in hayatı, ... more Çalışmada, aynı zamanda bir tarih kitabına sahip olan Süryani Ortodoks Patriği Mihail'in hayatı, çalışmaları ve düşünceleriyle medeniyete katkıları hakkında bilgiler verilmektedir.
Translations by Ahmet Yasin Tomakin
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017
Book Reviews by Ahmet Yasin Tomakin
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2011
Uploads
Papers by Ahmet Yasin Tomakin
Syriac historiography began in the pre-Islamic period and revealed his first works. After the emergence and spread of Islam, this tradition continued to develop in a tradition. As a subject of the Muslim states, the Syriac writers referred to developments of their own eras in their works. In this respect, these sources should be considered as important sources of Islamic historiography. The purpose of this article is to emphasize the value of Syriac historical sources for Islamic history researches and to introduce the extant ones, together with brief contents on Islamic history and publication information.
Bursalı Mehmed Tahir (d. 1925) is a signifcant bibliographer, brought up in the last period of the Ottoman Empire. He focused on bibliography at a time when it was ignored, and endeavored to emphasize the importance of this science. It would be wrong to consider him as a maintainer of traditional shaqâiq and tadhkirah writing because Tahir Bey enriched the contents of these studies with his long-term researches and examinations, and tried to constitute the science of bibliography on a sound basis, in accordance with modern scientifc understanding. In this article, Tahir Bey’s life is summarized, the information about his works is updated including their recent publications, and his thoughts about bibliography are discussed based on his own writings.
Conference Presentations by Ahmet Yasin Tomakin
Kardu dağlarına indiğini söyler. Sahip olduğu bu özel anlamın
ötesindeKardu, Süryani kaynaklarında sıklıkla karşılaşılan bir isimdir.
Geminin nereye indiğitartışmalarından bağımsız olarak bu çalışmanın
amacı, Süryani yazarların kaydettiği verilerden yararlanarak, bir yer adı
olanKardu’nun konumunu ve özelliklerini olabildiğince tespit etmektir.
Araştırmada, Orta Çağ Süryani yazarlarının Süryanice veya Arapça kaleme
almış oldukları tarihi nitelikli eserler ana kaynak olarak kullanılmıştır. Söz
konusu kaynaklardan elde edilen veriler Kardu’da bulunan bazı yerleşim
yerlerini tespit etmeyi, Kardu’nun yaklaşık konumunu belirlemeyi ve yine
coğrafi ve etnik özellikleri hakkında fikir sahibi olmayı mümkün
kılmaktadır. Buna göre Kardu geniş, dağlık bir alan olup burada Ermeniler,
Kürtler ve Süryaniler yaşamaktadır. Konum olarak ise bölgenin, Irak’ın
kuzey kesimindeki dağlık alandan başlayıp Doğu Anadolu’nun içlerine
doğru uzandığı anlaşılmaktadır. Bölgedeki yerleşim yerleri ve manastırlar
hakkındakaynaklarda geçen daha detaylı bilgiler, Şırnak ve çevresindeki
dağlık alanın Kardu’nun sınırlarına dahil olduğunu göstermektedir. Ancak
Süryani kaynakları üzerinden, Kardu sınırlarının bunun ötesinde nereye
kadar uzandığını tespit etmek mümkün görünmemektedir.
medeniyetine ciddi anlamda katkılar sağladığı yaygın bir kanaat olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu faaliyetler kapsamında Farsça ve Hintçe gibi dillerden yapılan çeviriler önemli olmakla
beraber, en yoğun çeviriler Süryanice yoluyla Yunancadan Arapçaya tercümeler şeklinde
gerçekleşmiştir. Bu dönemde Tıp, Astronomi, Matematik, Felsefe ve Mantık gibi birçok
alanda kapsamlı çeviriler yapılmıştır. Bu çevirilerde Arap dilinin yetkinliği, Süryanicenin
köprü rol vazifesi üstlenmesi gibi konular çokça zikredilen ve hemen herkesçe kabul gören
hususlardır. Bu araştırmada Yunanca-Süryanice-Arapça metinlerden yola çıkarak bahsi geçen
hususların örnek metinler üzerinden tahlillerinin yapılması amaçlanmıştır. Böylece Süryanice
ve Arapça tercüme metinlerin Yunanca asıl metni karşılamadaki yetkinliğini ve Arapça
metinlerin oluşmasında Süryanicenin üstlendiği kilit rolü tespit etmek mümkün olabilecektir.
Bu bağlamda her üç dile ait morfolojik ve sentaks yapılara ait örnekler üzerinden tahliller
yapılarak somut bazı değerlendirmeler yapılacaktır. Buna göre Süryanice, hem Arapçanın
dahil olduğu Sami dilleri grubunda yer alması hem de erken dönem Hristiyanlık literatürü
üzerinden Yunanca ile yakın teması sayesinde iki dil ile de sürekli bir iletişim içinde
olmuştur. Ele alınan örnekler neticesinde Yunanca eserlerin en mükemmel bir şekilde Arap
diline aktarıldığı ve bu aktarım neticesinde İslam bilim ve düşüncesinin sağlam temeller
üzerinde yükselmesine imkân verdiği sonucuna ulaşılmıştır.
while. Along with Christianity, the Syriac People have begun to work on the Bible and
religious sciences. In this sense, it is also possible to mention historical works among the other
Syriac works. The earliest Syriac historical source ever reached is the work written by Eusebius
of Caesarea (d. 339) on church history.
However, this author is not Syriac. The earliest Syriac historical writing that has reached
the present day belongs to the 6th century. From this period the Syriacs continued to write
both church history and general history. Very few of authors of these historical writings
are known and many of them reached us anonymously. The most well-known of the Syriac
historians are Patriarch Mikhail (d. 1199) and Bar Hebraeus (d. 1286). Syriac historiography
reached the summit with these two names in the 12th and 13th centuries.
They distinguish from others by their interest in both church history and general history.
In this study first of all, historical writings that started with the creation have been identified.
It is possible to list them as Anonymous Melkite Chronicle, Anonymous Chronicle to 724,
Anonymous Chronicle to 775, Zuqnin Chronicle, The Chronicle of Michael the Syrian, and
Bar Hebraeus` Kthābhā dh-Makhtbhonuth Zabhne and Tārīhu Muhtasar al-Duval.
These works include information about Prophet Noah, the time and the events of the
Flood, and the place where the ark landed. It is seen that the information provided in the
sources is more in line with the Bible. However, there are some differences in dating because
of different Torah texts. The writers based on the Seventies (The Septuagint) translation
reached 1642 on the birth of Noah and 2242 on the date of the Flood.
On the other hand, the writers based on the Syriac Peshitta reached 1056 on the birth of
Noah and 1656 on the date of the Flood. It is noteworthy that the Syriac writers have used
mostly the Seventies translation. When we look at the Flood, not all the authors give detailed
information about the subject. The information given is in general compatible with the Bible.
Within the scope of this study, the information in these sources was identified and
explanations differing from the Bible were examined. It is seen that the Zuqnin Chronicle
has been distinguished from other sources in both content and style. Because the author of
this work has placed Christian motives such as bell and cross in the story and has adopted a
narration that visualize the Flood.
There are also two different narratives on where the ark landed. Some of them narrates
that the ark landed on the Apamea Mountains in the Pisidia, the region of today’s Antalya
and its surroundings in Roman times. The authors seem to have received this information
from Roman historians. Other sources referring to the topic, give the knowledge that the ark
landed on the Kardu Mountains.
This place is known as Gāzartā dh-Kardu [ :ܓܙܪܬܐ ܕܩܪܕܘKardu Island] in Syriac sources
and as Cazīratu Ibn Umar [ :جزيرة ابن عمرIbn Umar Island] in Islamic Sources. Syriac sources
have acquired this knowledge from Peshitta. Because the place where the ark landed is
referred to as Turay Kardu [ :ܛܘܪ̈ܝ ܩܪܕܘKardu Mountains] in it. It is striking that the Syriac
sources have not mentioned Mount Ararat, although it is explicitly mentioned in the Bible.
Bar Hebraeus also points out that the Kardu Mountains are known as Cudi in his own time.
His mention of Cudi, which had never been mentioned before, must have been written under
the influence of Islamic culture. This is also a sign that the work is written for the Muslim
reader.
yaptığı ilk konudur. Öyle ki bazı şarihler bu kavramlar anlaşılmadan on kategorinin
anlaşılamayacağı görüşünü öne sürmüşlerdir. Aristoteles’in Kategoriler adlı eseri farklı
dönemlerde farklı mütercimlerce Süryaniceye tercüme edilmiş, fakat bunlardan sadece üç
metin günümüze ulaşabilmiştir. Söz konusu metinlerden tarihsel olarak ilki Re’sülaynlı
Sergius’a (ö. 536), ikincisi Urfalı Yakub’a (ö. 708), üçüncüsü ise Arap kabileleri piskoposu
Giwargi’ye (ö. 724) aittir. Günümüze ulaşmış tek Arapça tercüme ise İshak b. Huneyn’in (ö.
910) tercümesidir. Bu çalışmanın amacı, söz konusu Süryanice tercümeleri ve Arapça
tercümeyi birbirleriyle ve Yunanca aslıyla karşılaştırmak; metinler arasındaki devamlılığı ve
kavramsal açıdan var olan ilişkileri ‘homonim’, ‘sinonim’ ve ‘paronim’ kavramları özelinde
analiz ederek yorumlamaktır. Buna göre Aristoteles’in Kategoriler’de homonyma şeklinde
ifade ettiği kavram, Süryanice tercümelerde şawyay şmo şeklinde tercüme edilmişken, söz
konusu kavramın Arapçaya el-müttefikatü esmauha şeklinde tercüme edilmiş olduğu
görülmektedir. Benzer şekilde Kategoriler kitabında synônyma şeklinde ifade edilen kavramı,
Sergius naqifay şmo, Urfalı Yakub ‘am şmo, Arap kabileleri piskoposu Giwargi ise m‘arzelay
şmo şeklinde tercüme etmiştir. Söz konusu kavramın Arapçaya el-mütevatıetü esmauha
şeklinde tercüme edildiği görülmektedir. Aristoteles’in parônyma şeklinde ifade ettiği kavram
Re’sülaynlı Sergius ve Urfalı Yakub’un Süryanice tercümelerinde men şmo, Arap kabileleri
piskoposu Giwargi’nin tercümesinde ise bsiray şmo şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kavramın
Arapça tercümedeki karşılığı ise el-müştekkatü esmauha şeklindedir. Ele alınan bu
tercümelerde kavramların aktarımı noktasında lafzi ve manevi bazı farklılıklar dikkati
çekmektedir. Buna göre Süryanice ilk iki çeviride lafzi tercümelerin daha ön plana çıktığı ve
Yunanca aslına uygun aktarımların denendiği görülmektedir. Yukarıda geçen‘am şmo ve men
şmo ibarelerinde bu lafzi tercüme kaygısı öne çıkmaktadır. Bu durumun henüz kavramsal
karşılıkların oturmamış olmasına bağlı olarak mütercimlerin manayı koruma amaçlı sağlamcı
bir tutum benimsemelerinden kaynaklandığını düşünmek gerekmektedir. Tarihsel olarak daha
sonra yapılmış olan Giwargi’nin tercümesinde ise kavramsal karşılıkların oturmuş olması
hasebiyle manevi tercüme yöntemi daha çok benimsenmiştir. Giwargi’nin metninde olduğu
gibi Arapça tercümede de lafzi tercümenin incelediğimiz söz konusu kavramlar bağlamında
tercih edilmediği aksine manevi tercüme yönteminin ön plana çıktığı görülmektedir. Sonuç
olarak burada incelenen Arapça ve Süryanice tercümeler değerlendirildiğinde, Süryanice
tercümelerde kavramların oturması için yaklaşık iki asırlık bir sürecin işlediği görülmektedir.
Arapçada ise tercüme hareketlerinin yoğun olarak dokuzuncu asrın başında başladığı dikkate
alındığında, kavramları karşılamadaki yetkinleşme sürecinin çok daha kısa olması dikkat
çekicidir. Buradan hareketle Arapça tercümenin Süryanice tercümelerin sağladığı birikim ve
zeminden beslendiği, buna bağlı olarak da kısa sürede yetkinleştiği sonucuna ulaşılmıştır.
Books by Ahmet Yasin Tomakin
olan çalışmanın, güncellemelerle birlikte yeniden gözden geçirilip yayına hazırlanmış halidir. Hayatı ve çalışma azmi gözden
geçirildiğinde, ömrünü gayesine vakfetmiş bir insan olarak Tahir Bey’i hayranlıkla anmamak mümkün değildir. Bir milletin en
doğru şekilde yazılı eserleriyle tanınabileceği düşüncesinden
yola çıkan Tahir Bey, bibliyografya çalışmalarının içine girmiş ve
her geçen gün bu alandaki çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. O bu
alanda birkaç ay veya yıl değil, yaşamı boyunca sürdürdüğü
araştırmaları neticesinde, bugün dahi alanla ilgili araştırmacıların sıklıkla başvurduğu kaynaklardan biri olan Osmanlı Müellifleri
adlı eserini vücuda getirmiştir. Sergilemiş olduğu çalışma disiplini ve devamlılığıyla Tahir Bey’i günümüz insanı ve araştırmacıları için de bir rol model olarak öne çıkarmak abartı olmayacaktır. Bu çalışmada onun eldeki verilen ışığında yaşamı, düşünce hayatı ve ortaya koymuş olduğu eserleri incelenmiştir.
Chapters by Ahmet Yasin Tomakin
Translations by Ahmet Yasin Tomakin
Book Reviews by Ahmet Yasin Tomakin
Syriac historiography began in the pre-Islamic period and revealed his first works. After the emergence and spread of Islam, this tradition continued to develop in a tradition. As a subject of the Muslim states, the Syriac writers referred to developments of their own eras in their works. In this respect, these sources should be considered as important sources of Islamic historiography. The purpose of this article is to emphasize the value of Syriac historical sources for Islamic history researches and to introduce the extant ones, together with brief contents on Islamic history and publication information.
Bursalı Mehmed Tahir (d. 1925) is a signifcant bibliographer, brought up in the last period of the Ottoman Empire. He focused on bibliography at a time when it was ignored, and endeavored to emphasize the importance of this science. It would be wrong to consider him as a maintainer of traditional shaqâiq and tadhkirah writing because Tahir Bey enriched the contents of these studies with his long-term researches and examinations, and tried to constitute the science of bibliography on a sound basis, in accordance with modern scientifc understanding. In this article, Tahir Bey’s life is summarized, the information about his works is updated including their recent publications, and his thoughts about bibliography are discussed based on his own writings.
Kardu dağlarına indiğini söyler. Sahip olduğu bu özel anlamın
ötesindeKardu, Süryani kaynaklarında sıklıkla karşılaşılan bir isimdir.
Geminin nereye indiğitartışmalarından bağımsız olarak bu çalışmanın
amacı, Süryani yazarların kaydettiği verilerden yararlanarak, bir yer adı
olanKardu’nun konumunu ve özelliklerini olabildiğince tespit etmektir.
Araştırmada, Orta Çağ Süryani yazarlarının Süryanice veya Arapça kaleme
almış oldukları tarihi nitelikli eserler ana kaynak olarak kullanılmıştır. Söz
konusu kaynaklardan elde edilen veriler Kardu’da bulunan bazı yerleşim
yerlerini tespit etmeyi, Kardu’nun yaklaşık konumunu belirlemeyi ve yine
coğrafi ve etnik özellikleri hakkında fikir sahibi olmayı mümkün
kılmaktadır. Buna göre Kardu geniş, dağlık bir alan olup burada Ermeniler,
Kürtler ve Süryaniler yaşamaktadır. Konum olarak ise bölgenin, Irak’ın
kuzey kesimindeki dağlık alandan başlayıp Doğu Anadolu’nun içlerine
doğru uzandığı anlaşılmaktadır. Bölgedeki yerleşim yerleri ve manastırlar
hakkındakaynaklarda geçen daha detaylı bilgiler, Şırnak ve çevresindeki
dağlık alanın Kardu’nun sınırlarına dahil olduğunu göstermektedir. Ancak
Süryani kaynakları üzerinden, Kardu sınırlarının bunun ötesinde nereye
kadar uzandığını tespit etmek mümkün görünmemektedir.
medeniyetine ciddi anlamda katkılar sağladığı yaygın bir kanaat olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu faaliyetler kapsamında Farsça ve Hintçe gibi dillerden yapılan çeviriler önemli olmakla
beraber, en yoğun çeviriler Süryanice yoluyla Yunancadan Arapçaya tercümeler şeklinde
gerçekleşmiştir. Bu dönemde Tıp, Astronomi, Matematik, Felsefe ve Mantık gibi birçok
alanda kapsamlı çeviriler yapılmıştır. Bu çevirilerde Arap dilinin yetkinliği, Süryanicenin
köprü rol vazifesi üstlenmesi gibi konular çokça zikredilen ve hemen herkesçe kabul gören
hususlardır. Bu araştırmada Yunanca-Süryanice-Arapça metinlerden yola çıkarak bahsi geçen
hususların örnek metinler üzerinden tahlillerinin yapılması amaçlanmıştır. Böylece Süryanice
ve Arapça tercüme metinlerin Yunanca asıl metni karşılamadaki yetkinliğini ve Arapça
metinlerin oluşmasında Süryanicenin üstlendiği kilit rolü tespit etmek mümkün olabilecektir.
Bu bağlamda her üç dile ait morfolojik ve sentaks yapılara ait örnekler üzerinden tahliller
yapılarak somut bazı değerlendirmeler yapılacaktır. Buna göre Süryanice, hem Arapçanın
dahil olduğu Sami dilleri grubunda yer alması hem de erken dönem Hristiyanlık literatürü
üzerinden Yunanca ile yakın teması sayesinde iki dil ile de sürekli bir iletişim içinde
olmuştur. Ele alınan örnekler neticesinde Yunanca eserlerin en mükemmel bir şekilde Arap
diline aktarıldığı ve bu aktarım neticesinde İslam bilim ve düşüncesinin sağlam temeller
üzerinde yükselmesine imkân verdiği sonucuna ulaşılmıştır.
while. Along with Christianity, the Syriac People have begun to work on the Bible and
religious sciences. In this sense, it is also possible to mention historical works among the other
Syriac works. The earliest Syriac historical source ever reached is the work written by Eusebius
of Caesarea (d. 339) on church history.
However, this author is not Syriac. The earliest Syriac historical writing that has reached
the present day belongs to the 6th century. From this period the Syriacs continued to write
both church history and general history. Very few of authors of these historical writings
are known and many of them reached us anonymously. The most well-known of the Syriac
historians are Patriarch Mikhail (d. 1199) and Bar Hebraeus (d. 1286). Syriac historiography
reached the summit with these two names in the 12th and 13th centuries.
They distinguish from others by their interest in both church history and general history.
In this study first of all, historical writings that started with the creation have been identified.
It is possible to list them as Anonymous Melkite Chronicle, Anonymous Chronicle to 724,
Anonymous Chronicle to 775, Zuqnin Chronicle, The Chronicle of Michael the Syrian, and
Bar Hebraeus` Kthābhā dh-Makhtbhonuth Zabhne and Tārīhu Muhtasar al-Duval.
These works include information about Prophet Noah, the time and the events of the
Flood, and the place where the ark landed. It is seen that the information provided in the
sources is more in line with the Bible. However, there are some differences in dating because
of different Torah texts. The writers based on the Seventies (The Septuagint) translation
reached 1642 on the birth of Noah and 2242 on the date of the Flood.
On the other hand, the writers based on the Syriac Peshitta reached 1056 on the birth of
Noah and 1656 on the date of the Flood. It is noteworthy that the Syriac writers have used
mostly the Seventies translation. When we look at the Flood, not all the authors give detailed
information about the subject. The information given is in general compatible with the Bible.
Within the scope of this study, the information in these sources was identified and
explanations differing from the Bible were examined. It is seen that the Zuqnin Chronicle
has been distinguished from other sources in both content and style. Because the author of
this work has placed Christian motives such as bell and cross in the story and has adopted a
narration that visualize the Flood.
There are also two different narratives on where the ark landed. Some of them narrates
that the ark landed on the Apamea Mountains in the Pisidia, the region of today’s Antalya
and its surroundings in Roman times. The authors seem to have received this information
from Roman historians. Other sources referring to the topic, give the knowledge that the ark
landed on the Kardu Mountains.
This place is known as Gāzartā dh-Kardu [ :ܓܙܪܬܐ ܕܩܪܕܘKardu Island] in Syriac sources
and as Cazīratu Ibn Umar [ :جزيرة ابن عمرIbn Umar Island] in Islamic Sources. Syriac sources
have acquired this knowledge from Peshitta. Because the place where the ark landed is
referred to as Turay Kardu [ :ܛܘܪ̈ܝ ܩܪܕܘKardu Mountains] in it. It is striking that the Syriac
sources have not mentioned Mount Ararat, although it is explicitly mentioned in the Bible.
Bar Hebraeus also points out that the Kardu Mountains are known as Cudi in his own time.
His mention of Cudi, which had never been mentioned before, must have been written under
the influence of Islamic culture. This is also a sign that the work is written for the Muslim
reader.
yaptığı ilk konudur. Öyle ki bazı şarihler bu kavramlar anlaşılmadan on kategorinin
anlaşılamayacağı görüşünü öne sürmüşlerdir. Aristoteles’in Kategoriler adlı eseri farklı
dönemlerde farklı mütercimlerce Süryaniceye tercüme edilmiş, fakat bunlardan sadece üç
metin günümüze ulaşabilmiştir. Söz konusu metinlerden tarihsel olarak ilki Re’sülaynlı
Sergius’a (ö. 536), ikincisi Urfalı Yakub’a (ö. 708), üçüncüsü ise Arap kabileleri piskoposu
Giwargi’ye (ö. 724) aittir. Günümüze ulaşmış tek Arapça tercüme ise İshak b. Huneyn’in (ö.
910) tercümesidir. Bu çalışmanın amacı, söz konusu Süryanice tercümeleri ve Arapça
tercümeyi birbirleriyle ve Yunanca aslıyla karşılaştırmak; metinler arasındaki devamlılığı ve
kavramsal açıdan var olan ilişkileri ‘homonim’, ‘sinonim’ ve ‘paronim’ kavramları özelinde
analiz ederek yorumlamaktır. Buna göre Aristoteles’in Kategoriler’de homonyma şeklinde
ifade ettiği kavram, Süryanice tercümelerde şawyay şmo şeklinde tercüme edilmişken, söz
konusu kavramın Arapçaya el-müttefikatü esmauha şeklinde tercüme edilmiş olduğu
görülmektedir. Benzer şekilde Kategoriler kitabında synônyma şeklinde ifade edilen kavramı,
Sergius naqifay şmo, Urfalı Yakub ‘am şmo, Arap kabileleri piskoposu Giwargi ise m‘arzelay
şmo şeklinde tercüme etmiştir. Söz konusu kavramın Arapçaya el-mütevatıetü esmauha
şeklinde tercüme edildiği görülmektedir. Aristoteles’in parônyma şeklinde ifade ettiği kavram
Re’sülaynlı Sergius ve Urfalı Yakub’un Süryanice tercümelerinde men şmo, Arap kabileleri
piskoposu Giwargi’nin tercümesinde ise bsiray şmo şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kavramın
Arapça tercümedeki karşılığı ise el-müştekkatü esmauha şeklindedir. Ele alınan bu
tercümelerde kavramların aktarımı noktasında lafzi ve manevi bazı farklılıklar dikkati
çekmektedir. Buna göre Süryanice ilk iki çeviride lafzi tercümelerin daha ön plana çıktığı ve
Yunanca aslına uygun aktarımların denendiği görülmektedir. Yukarıda geçen‘am şmo ve men
şmo ibarelerinde bu lafzi tercüme kaygısı öne çıkmaktadır. Bu durumun henüz kavramsal
karşılıkların oturmamış olmasına bağlı olarak mütercimlerin manayı koruma amaçlı sağlamcı
bir tutum benimsemelerinden kaynaklandığını düşünmek gerekmektedir. Tarihsel olarak daha
sonra yapılmış olan Giwargi’nin tercümesinde ise kavramsal karşılıkların oturmuş olması
hasebiyle manevi tercüme yöntemi daha çok benimsenmiştir. Giwargi’nin metninde olduğu
gibi Arapça tercümede de lafzi tercümenin incelediğimiz söz konusu kavramlar bağlamında
tercih edilmediği aksine manevi tercüme yönteminin ön plana çıktığı görülmektedir. Sonuç
olarak burada incelenen Arapça ve Süryanice tercümeler değerlendirildiğinde, Süryanice
tercümelerde kavramların oturması için yaklaşık iki asırlık bir sürecin işlediği görülmektedir.
Arapçada ise tercüme hareketlerinin yoğun olarak dokuzuncu asrın başında başladığı dikkate
alındığında, kavramları karşılamadaki yetkinleşme sürecinin çok daha kısa olması dikkat
çekicidir. Buradan hareketle Arapça tercümenin Süryanice tercümelerin sağladığı birikim ve
zeminden beslendiği, buna bağlı olarak da kısa sürede yetkinleştiği sonucuna ulaşılmıştır.
olan çalışmanın, güncellemelerle birlikte yeniden gözden geçirilip yayına hazırlanmış halidir. Hayatı ve çalışma azmi gözden
geçirildiğinde, ömrünü gayesine vakfetmiş bir insan olarak Tahir Bey’i hayranlıkla anmamak mümkün değildir. Bir milletin en
doğru şekilde yazılı eserleriyle tanınabileceği düşüncesinden
yola çıkan Tahir Bey, bibliyografya çalışmalarının içine girmiş ve
her geçen gün bu alandaki çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. O bu
alanda birkaç ay veya yıl değil, yaşamı boyunca sürdürdüğü
araştırmaları neticesinde, bugün dahi alanla ilgili araştırmacıların sıklıkla başvurduğu kaynaklardan biri olan Osmanlı Müellifleri
adlı eserini vücuda getirmiştir. Sergilemiş olduğu çalışma disiplini ve devamlılığıyla Tahir Bey’i günümüz insanı ve araştırmacıları için de bir rol model olarak öne çıkarmak abartı olmayacaktır. Bu çalışmada onun eldeki verilen ışığında yaşamı, düşünce hayatı ve ortaya koymuş olduğu eserleri incelenmiştir.