Makale by Assoc. Prof. Emine Şener

İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2024
Türk-İslam tarihinin ilk edebi metinleri arasında önemli bir yere sahip olan Kutadgu Bilig, bugün... more Türk-İslam tarihinin ilk edebi metinleri arasında önemli bir yere sahip olan Kutadgu Bilig, bugün hâlâ birçok açıdan incelenmeye açık bir kaynak niteliği taşımaktadır. Birçok sosyal, kültürel, dinsel, yönetsel öğenin yer aldığı ve dönemine ait oldukça belirgin içerik sunan Kutadgu Bilig, bir ahlâk
felsefesi eseri olmasından dolayı yoğun ahlâki duygular içermektedir. Sadece ahlâki duyguların değil temel duyguların da yer aldığı eserin, yönetim sürecinde duygu olgusunu ele alışı ve sunuşunun incelenmesi önem arz etmektedir. Yöneticilere farklı konularda öğüt veren eser, duygulara ilişkin de öneriler sunmaktadır. Bu çalışmada, Kutadgu Bilig’de yönetim sürecinde sergilenen duygular, duygu farkındalığı ve yönetimine odaklanılmıştır. Çalışmada nitel araştırma metodolojisi benimsenmiş olup kurgusal olarak durum çalışması niteliği taşımaktadır. Tematik analizin kullanıldığı çalışmada, 6645 beyitten oluşan eser pragmatik bir şekilde okunarak duygular ve bu duyguların yönetimine ilişkin ifadelerinin geçtiği beyitler belirlenmiş ve in vivo kodlanma yapılmıştır. Buna göre çalışmada; yöneticiye ait duygular, yönetim takımında duygular ve yönetim
sürecinde duygular teması altında “birincil duygular” ve “ikincil duygular” kategorize edilmiştir. Ek olarak, “öfkeden uzak durma /öfkenin zararları”, “kendi duygularının farkında olma ve kendini kontrol”, “diğerlerinin duygularının farkında olma ve kontrol” kategorileri duyguların farkındalığı
ve yönetimi teması altında toplanmıştır. Sonuç olarak, on asır önce yöneticilere öğüt vermek gayesiyle yazılan eserde, yönetim sürecinde liderlerin öfkeden uzak bir şekilde empati ve anlayış göstermesi vurgulanmaktadır. Yönetim takımında alçakgönüllülük, güven, uyum ve saygının hâkim olmasının gerekliliği ifade edilmektedir. Ek olarak, kendi duygularının farkında olmayı, diğerlerinin duygularını anlamayı ve hem kendini hem diğerlerini kontrol etme noktasında beceri kazanılması gerektiği belirtilmektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda, tarihsel olarak yönetim sürecinde duygular ve duyguların yönetiminin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Pazarlama ve Pazarlama Araştırmaları Dergisi, 2024
Günlük hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru olan tüketim, günümüzde ihtiyaçların
karşılanmasının ya... more Günlük hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru olan tüketim, günümüzde ihtiyaçların
karşılanmasının yanı sıra insanlara itibar kazandıran, haz elde ettiren bir olguyu ifade
etmektedir. Özellikle son yıllarda tüketimin zaman ve mekân sınırlandırılmasından
çıkarak sanal ortamlara da taşınması aşırı tüketimin her geçen gün daha da çok artmasına
sebep olmaktadır. Kontrolsüz olarak gerçekleşen sürekli artan aşırı tüketim ise ekosistem
üzerinde olumsuz etkilere sebep olmaktadır. Ortaya çıkan bu olumsuz etkiler ise insanları
alternatif yaşam tarzı arayışına itmektedir. Gönüllü sadelik ve minimalist yaşam tarzları
ekosistem üzerindeki olumsuz etkileri minimum bir seviyeye indirgeyen alternatif
yaşam tarzları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu doğrultuda bu çalışma, gönüllü sadelik
ve minimalizmin sürdürülebilir satın alma davranışı üzerindeki etkisinde sürdürülebilir
çevresel bilincin aracılık rolünün belirlemek amacıyla nicel araştırma deseninde
tasarlanmıştır. Çalışmada ilgili değişkenlere ilişkin katılımcı tutumlarını tespit etmek
amacıyla minimalizm ölçeği, gönüllü sadelik ölçeği, sürdürülebilir çevresel bilinç ölçeği,
sürdürülebilir satın alma davranışı ölçeği kullanılmıştır. Çalışmanın evrenini Türkiye’de
tüketim davranışı sergileyen tüketiciler oluşturduğundan online veri toplama tekniği
ile Türkiye’den katılan 997 tüketiciye ulaşılmıştır. Elde edilen veriler AMOS ve SPSS
22.0 for Windows paket programı kullanılarak analiz edilmiş ve minimalizm ile gönüllü
sadeliğin sürdürülebilir satın alma davranışı üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Ayrıca
gönüllü sadeliğin sürdürülebilir satın alma davranışı üzerindeki etkisinde sürdürülebilir
çevresel bilincin bir aracı rolünün bulunduğu tespit edilmiştir

Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi Dergisi, 2024
Bu çalışmanın amacı, örgütsel adaletin örgütsel bağlılık üzerindeki etkisinde örgütsel itaatin ar... more Bu çalışmanın amacı, örgütsel adaletin örgütsel bağlılık üzerindeki etkisinde örgütsel itaatin aracı rolünü belirlemektir. Nicel desende tasarlanan çalışmanın evrenini bir kamu üniversitesinde görev yapan akademik ve idari personel oluşturmaktadır. İlgili evrende araştırmaya katılan 425 gönüllü ile gerçekleştirilen çalışmada veriler; örgütsel adalet, örgütsel itaat ve örgütsel bağlılık ölçekleri ile toplanmıştır. Ölçeklerin geçerliliğini sınayabilmek için doğrulayıcı faktör analizi uygulanmış ayrıca toplanan veriler, SPSS ve AMOS programları kullanılarak incelenmiştir. Araştırma hipotezlerini test etmek için Yapısal Eşitlik Modellemesinden ve aracı hipotezleri test etmek amacıyla da Baron ve Kenny (1986) tarafından önerilen geleneksel yaklaşımdan faydalanılmıştır. Araştırma sonucunda, örgütsel adaletin ve örgütsel itaatin örgütsel bağlılığı pozitif yönde ve anlamlı olarak etkilediği, örgütsel adaletin de örgütsel itaat üzerindeki etkisinin pozitif yönde ve anlamlı olduğu, ek olarak örgütsel adaletin örgütsel bağlılık üzerindeki etkisinde örgütsel itaatin kısmi aracılık etkisi olduğu belirlenmiştir.

Nitel Sosyal Bilimler, 2024
Uygulamada bazı yöneticiler, stratejik yönetimi teorik ve gerçek problemlerden uzak bulurken bazı... more Uygulamada bazı yöneticiler, stratejik yönetimi teorik ve gerçek problemlerden uzak bulurken bazıları ise stratejik yönetim süreçlerinin sembolik eylemler olduğunu düşünmektedir. Bu sürece en önemliyi katkıyı sağlayacak kurumlardan biri olan yönetim danışmanlığının Türkiye'de yeterince kullanılmadığı görülmektedir. Bu araştırma, yönetim danışmanlarının yöneticilerin stratejik karar alma süreçlerini nasıl değerlendirdiğini ortaya koymak ve yönetim danışmanlarının stratejik yönetim sürecine katkılarını belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Sürece yönetim danışmanları perspektifinden yaklaşmayı amaçlayan nitel bir durum çalışması olarak tasarlanan çalışma, yarı yapılandırılmış görüşme formları kullanarak, Yönetim Danışmanlığı Derneğine üye olan 9 yönetim danışmanıyla yapılan görüşmeler ile gerçekleştirilmiştir. Online gerçekleştirilen veri toplama süreci sonunda, katılımcılardan alınan yazılı cevaplar MAXQDA 2023 demo paket programı kullanılarak ve içerik analizi yapılarak sunulmuştur. Elde edilen sonuçlar özellikle üst yönetimin stratejik kararlardaki etkisini ortaya çıkararak danışmanlığın stratejik yönetim sürecindeki önemini ortaya koymaktadır.

Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2023
Bu çalışmada, Türkiye’deki işletme eğitiminin tarihçesi ile ilgili literatür incelenerek geçmiş d... more Bu çalışmada, Türkiye’deki işletme eğitiminin tarihçesi ile ilgili literatür incelenerek geçmiş dönemlerden günümüze işletme eğitiminin durumu, yıllar içindeki seyri ve söz konusu eğitimin göstermiş olduğu değişimle ilgili yapılan eleştirilere yer verilmiştir. Yöneticiliğe dair derslerin yer aldığı Enderun Mektebi’nden başlayarak ülkemizdeki ticari hayata ilişkin eğitim anlayışıyla karşılaşıldığı belirtilebilecek 19. Yüzyıl eğitim kurumları olan Mülkiye Mektebi, Darülfünun ve Hamidiye Ticaret Mektebi ile ilk örnekleri ortaya çıkan işletmeciliğe yönelik eğitim veren kurumlardan bahsedilerek özellikle 1950’li yıllarda yaşanan özel sektörün etkisiyle iyi işletmecilik bilgisine sahip yöneticilere ihtiyaç duyulması sonucu ortaya çıkan değişim ve gelişmelere yer verilmiştir. 1980’li yıllarda merkezi bir yapılanmaya gidilerek yükseköğretim kurumları genel kural ve düzenlemelerle karşılaşmıştır. 2000’li yıllarda ise plansız bir büyüme olduğu görülen işletme bölümleri 2016 yılından itibaren kontenjan sayılarının azaltılması veya ilgili bölümlerin kapatılması sorunuyla yüzleşmiştir. İşletme bölümleri nicelik olarak artarken, nitelik olarak durumu hakkında uluslararası akreditasyon kuruluşlarının program bazlı yaptığı değerlendirmelerde sadece Türkiye’deki 4 üniversitenin işletme bölümünün bahsedilen niteliklere sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca Endüstri 4.0 kavramı kapsamında birçok yeni kavramla karşılaştığımız ve karşılaşacağımız önümüzdeki dönemlerde de bu değişime ayak uydurabilecek ve yön verebilecek derslerin işletme eğitim programlarına eklenmesi önem arz etmektedir.

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2023
İş yaşam dengesi ve iş motivasyonu günümüz çalışma koşullarında meydana gelen değişimlere bağlı o... more İş yaşam dengesi ve iş motivasyonu günümüz çalışma koşullarında meydana gelen değişimlere bağlı olarak daha fazla tartışılır hale gelmiştir. Kişilerin hem işten hem de yaşamdan doyum sağlama çabalarının da paralel olarak arttığı görülmektedir. Ancak bu çabanın da farklı olarak deneyimlendiğine dair bulgular mevcuttur. Bu açıdan bu çalışma, kişilerin ücretli çalışırken ve kendi işinde çalışırken iş yaşam dengesi ve iş motivasyonu algılarının Türkiye ölçeğinde nasıl farklılaştığını ortaya koyma açısından önem taşımaktadır. Bu amaçla farklı sebeplerden dolayı ücretli işinden ayrılıp kendi işini kuran bireylerin deneyimlerini ortaya çıkarma gayesi ile nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik yöntem kullanılmıştır. Kendi işini kuran, aynı şehirde yaşayan, farklı sektörlerde faaliyet gösteren ve gönüllü katılım sağlayan toplam 10 kişiye ulaşılıp derinlemesine görüşme tekniği ile veriler toplanmıştır. Katılımcı onayları ile kayıt altına alınan görüşmeler deşifre edilerek elde edilen veriler, MAXQDA 2022 (demo) paket programına aktarılarak betimsel ve içeriksel analiz yapılmıştır. Analizler sonucunda, kişiler ücretli işine göre kendi işinde çalışırken sorumluluğun daha fazla olmasına rağmen hissedilen iş yaşam dengesi ve iş motivasyonu algılarının daha olumlu olduğu tespit edilmiştir. Kendi işinde iş yaşam dengesini kurabilen katılımcının iş motivasyonu artırdığı belirlenmiştir. Sonuçlar dikkate alınarak örgüt ve yönetim çalışmalarına yol gösterici önerilerde bulunulmuştur.

Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2023
İktisadi geriliğin nedenlerini ahlak ve zihniyet bağlamında tahlil eden Ülgener, ‘İktisadi Çözülm... more İktisadi geriliğin nedenlerini ahlak ve zihniyet bağlamında tahlil eden Ülgener, ‘İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası’ adlı eserinde, bir sosyolog edası ile dönemin edebi ve dini yazınlarını titizlikle irdelemiştir. Ülgener, ekonomide istenilen girişimcilik düzeyinin ortaya çıkmamasının ve ekonomideki gerilemenin nedenlerini ahlak ve zihniyet ile ilişkilendirmiş ve bu çerçevede Orta çağ insanını, Orta çağ ahlakını ve kapitalizmin ruhunu aynı potada bir araya getirerek incelemiştir. Bu çalışmada, Ülgener’in eserinde bahsi geçen kavramların anlamlarını ve metin içerisinde temellendirilmiş yaklaşımın açıklanmasını sağlamak için ‘gömülü teori’ (grounded theory) yöntemi ve açıklayıcı analiz tekniği kullanılmıştır. Analiz sonucunda, eserde konu edilen iktisadi çözülmenin hem ahlak hem de zihniyet bileşenlerine ulaşılmıştır. Buna göre, insanların Orta çağ kültüründe de kapitalizmi içlerinde barındırdıkları, Orta çağ ahlakı ve kapitalizmin ruhu altında zihniyeti ve ahlakı şekillenen insanın bu özelliğinin, tipik Orta çağ iktisadında kendisini gösterdiği görülmüştür. Zihniyetteki gelişim ile birlikte, dış gelişmelerin ve değişen konjonktürel ortamın etkisi ile, tüm diğer bileşenlerin bir sinerji oluşturarak iktisadi çözülmede etkin olduğu görülmüştür. Ayrıca çözülme sürecinin anlık olmadığı ve farklı dönemlerde farklı şiddetlerde kendisini gösterdiği anlaşılmıştır. İktisadi çözülmenin ekonomik kavramdan öte sosyolojik bazı dinamikleri de içerisinde barındırdığı tespit edilmiştir. Çalışma sonucunda elde edilen veriler iktisadi bağlamda değerlendirildiğinde zaman zaman tekrar eden iktisadi başarısızlıkların nedenlerine ışık tutması bakımından yardımcı bir kaynak olacağı düşünülmüştür.

Akdeniz İİBF Dergisi, 2023
Bu çalışmanın amacı, literatürde bâkir kalan, yönetim tarihi ve yönetim felsefesinde etkili olan ... more Bu çalışmanın amacı, literatürde bâkir kalan, yönetim tarihi ve yönetim felsefesinde etkili olan ideolojik yaklaşımları eleştirel bakış açısıyla ortaya çıkarmaktır. İdeolojiler toplum düzenini korumaya hizmet eden düşünce sistemleri ve toplumdaki baskın ya da yönetici grubun çıkarlarının
kabaca ifade etme şeklidir. Bununla birlikte ideolojiler, kendi zamanının siyasi ve iktisadi eğilimlerine uygun olması dolayısıyla onları desteklemek ve meşrulaştırmak mecburiyetindedir. Bunu başarabilmesi de mevzuubahis olan eğilimlerle örtüşen telkinleri, ahlaki ilkeleri ve kıymet
hükümlerini inşa etmek; insanları bu ilke ve kıymet hükümlerine uygun davranmaya yönlendirmekle olasıdır. Bu doğrultuda, yönetim düşüncesinin bilimsel nitelik kazanmasında önemli katkısı olan bilimsel yönetim yaklaşımının farklı bir perspektiften ele alınarak, yönetim tarihi çalışmalarına katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bilimsel yönetim, içinde bulunduğu çevre koşullarından ve belli durumsallıklardan etkilenip şekillenmiştir. Literatür iz sürme metodu ile taranarak, bilimsel
yönetiminin içinde doğduğu toplumsal, ekonomik ve düşünsel zemin göz önünde bulundurularak Taylorizm-Darwinizm-Sosyal Darwinizm ilişkisi ve bu ilişkide rol alan yönetim teorisyenlerin etkileşmeleri eleştirel bir perspektiften ele alınarak incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda;
verimliliği geliştirmek ve üretimi artırmak üzerine inşa edilen bilimsel yönetim düşüncesi göz önüne alındığında; Sosyal Darwinizmin determinist ve mutlak kuralcı yaklaşımının bilimsel yönetimin çerçevesini oluşturmak için uygun zemin hazırladığı ve bilimsel yönetimin gelişiminde etkili olduğu görülmüştür

Yorum-Yönetim-Yöntem Uluslararası Yönetim-Ekonomi ve Felsefe Dergisi, 2022
Bu çalışmanın amacı, bilimsel yönetim paradigmasının “görünmeyen yüzü” kadın teorisyenlerin yönet... more Bu çalışmanın amacı, bilimsel yönetim paradigmasının “görünmeyen yüzü” kadın teorisyenlerin yönetim alanına katkılarını ve sosyal/entelektüel ilişkilerini ortaya çıkarmaktır. Bu çalışmada, bilimsel yönetim paradigmasının gelişiminde rol oynayan kadın teorisyenler (Lillian Gilbreth, Mary van Kleeck, Katherine H.M. Blackford, Mary Barnett Gilson) hakkında literatür taraması yapılarak ilgili paradigmaya karşı tutumları sunulmuş ve ortak bağlantıları çözümlenmeye çalışılmıştır. Çalışmanın temel amacı esas alınarak bilimsel yönetim paradigmasının görünmeyen yüzü kadın teorisyenlerin tanımlayıcı nitelikleri sosyal ağ analizi ile sosyal varlıkları arasındaki ilişki ve bu ilişkinin modelleri oluşturulmuştur. Teorisyenlerin birbirleriyle ve Taylorizm, Sosyal Darwinizm, Sosyal İlerlemecilik ve Feminizm ile bağlantıları NodeXL Graph Uygulaması ile sosyal ağ ve matrisle ortaya konulmuştur. Kadın teorisyenlerin birbirleriyle ve Frederick W. Taylor ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Sosyal Darwinizm ile doğrudan ilişkili olan üç teorisyen (Lillian Gilbreth, Mary V. Kleeck, Katherine H. M. Blackford) belirlenmiştir. Çalışmada, bilimsel yönetim paradigmasının sosyal, ekonomik ve siyasî süreçlerinin o dönem popülerleşen Sosyal İlerlemecilik ve Sosyal Darwinizm felsefelerinin/ideolojilerinin etkisi altında olduğunu tespit edilmiştir.

Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2021
In this study, the "Akhism" mentality which has an important place in the history of Turkish busi... more In this study, the "Akhism" mentality which has an important place in the history of Turkish business and aims to maximize social benefit, and "Capitalism" which affects almost the whole world in today's global economy and whose main purpose is to maximize profit, the obligatory relationship attempted to be established between has been discussed and literature has been tried to be evaluated in this critical perspective. The study discusses the concept of "Akhism" as an institution of mentality and morality and discusses the sustainability of its existence independent of today's capitalist mentality. On the other hand the work evaluates the search for Akhism in the Capitalist system as a mistake and argues that it should be treated as a mentality and an original evaluation should be made. The aim of this study is to systematically analyze the studies on Akhism and Capitalism between 2000-2021. For this purpose, studies in which akhism and capitalism are handled together in the literature were analyzed with a systematic review (8 studies out of 2502 studies were obtained in line with the exclusion criteria) and no direct opinion was found on the applicability of Akhism within the Capitalist system in the relevant studies. However, it is emphasized that it should be adapted to today's conditions. This finding is important for the self-realization of the study.

Isparta Okulu Dergisi, 2021
The main purpose of critical management studies, which emerged as a UK centered understanding in ... more The main purpose of critical management studies, which emerged as a UK centered understanding in the 1990s, is to criticize the management. The basic argument of this understanding in terms of practice and knowledge as a whole is that there is something wrong with the management and thus it must be changed (Akella, 2008). Critical management studies compel scholars in the field of management sciences to step out of traditional comfort zones. It has been ten years since Alakavuk’s saying (2010) “critical theory-based perspectives could be considered irrelevant as regards Turkish academics or may even be seen as a luxury for Turkey.” Throughout this period, it has been established that critical perspective is not a luxury, but a problem of paradigm, and that the main source of this problem stems from the academic staff with inadequate perspectives on the philosophy of science.In this study, the objective is to analyze and assess “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshop”, which was organized by the Isparta School, from the perspective of critical studies in management in Turkey. "Critical Perspectives in Management (CPM) Workshop" of critical studies in management from the perspective of Turkey aimed to analyze and evaluate. Answers to the following questions have been sought in this research:
1. How is the general outlook of the “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshops”?
2. How in what way do “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshops” contribute to critical management studies in Turkey?
3. Do “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshops” have the quality to respond to critical management studies?
The research is of a descriptive qualitative nature. Case study method was chosen as the method in the study. In this study, the holistic single-case pattern was adopted from among various case study designs. The aim of this election from the perspective of critical theory discussed how critical management studies in Turkey and reveals continued. The aim of this selection was to manifest how critical management studies are handled and maintained in Turkey from the perspective of critical theory.
As the only unit of analysis in this study as part of critical management studies, “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshop”, conducted regularly in Turkey by Isparta School since 2017, has been determined. The main reason for choosing CPM workshops as the unit of analysis is that the event is held regularly and that it is the only event with the main purpose of evaluating the management from a critical perspective. Document analysis method was used for data collection in the research. The obtained data were analyzed through descriptive analysis. Descriptive analysis is carried out by evaluating the introductory findings in the processing of data that does not require in-depth analysis. In short, the data have been presented to the
audience in an organized and interpreted manner by classifying them in
accordance with the predetermined themes. When evaluated in the context of critical management studies, CPM workshops are not only a scientific activity contributing to the field, but also an effort to create an academic culture within Isparta School. The attitude displayed before, during and after the workshops can be described as a level that all academic units should reach in terms of academic productivity. That the workshop results were published as a book is thought to have a triggering effect on the dissemination of critical management studies in Turkey. In addition, it can be said that workshops with different perspectives have come about since the first workshop and that new studies could be carried out with the same performance during this process. However, with the exception of the fourth one, the fact that other workshops have been limited only to the SDU (Suleyman Demirel University) and that other universities were not included in the process can be considered as a weakness. However, any participation from different fields and universities can
strengthen the workshops. In this respect, it can be said that these workshops have created an atmosphere, giving the impression that they have been stuck into their own shells, doing their jobs quietly. It can be argued that this situation distinguishes it from the followers of critical theory and those who conduct critical management studies, because the basic aim is to create an ambiance with a loud voice but not screaming too much. In line with this descriptive manner, CPM workshops, as the critical paradigm with a different color or version, are said to have found a position in Turkey. Considering its content and application, the motto of critical management studies is embodied in these words: “Provoke, shock and be aggressive” (Akella, 2008). In Turkey, even if certain end-point studies relating to power, politics and control and undesirable situations within the organization have been carried out and published so far, this motto is not valid for CPM workshops. In terms of general approach, it can be said that a more lenient approach has been adopted rather than an aggressive one. Yet, it still continues to remain within the area of interest of critical management studies.
Critical management studies, which are considered as an umbrella term combining many perspectives on the common denominator of challenging mainstream approaches and striving towards radical transformation (Goldman, 2016), continue to transform paradigmatically. CPM workshops are also an initiative in Turkey with the potential of molding and exhibiting their paradigmatic position. Isparta School, an institution that strives for the institutionalization of CPM workshops, can be considered as a milestone in the historical and cultural differentiation in Turkey, ignoring the domination of mainstream management efforts and offering an opportunity to come up with original products as well as allowing new things to be said.

Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2021
Bu çalışmanın amacı, akademik bilgi üretiminin önemli bir boyutunu oluşturan lisansüstü tezlerde ... more Bu çalışmanın amacı, akademik bilgi üretiminin önemli bir boyutunu oluşturan lisansüstü tezlerde çalışma ahlâkı ve etrafındaki kavramların bibliyometrik olarak analiz edilmesidir. Ahlâk kavramı, iyi ve kötüye, doğru ve yanlışa ait ilkeler olarak tanımlanırken; etik, davranışları dikkate alarak neyin iyi veya kötü; neyin doğru veya yanlış olduğunun ortaya konulmasıdır. Bu çalışmada, toplumda işe ve çalışmaya gösterilen tutumlar ve bu husustaki değerler anlamını taşıyan çalışma ahlâkı kavramı ele alınmıştır. Araştırmada, Yüksek Öğretim Kurulu web sayfasında yer alan Ulusal Tez Merkezi veri tabanı üzerinden “çalışma ahlâkı”, “çalışma etiği”, “iş ahlâkı”, “iş etiği”, “meslek ahlâkı” ve “meslek etiği” anahtar kelimeleri kullanılarak, yayınlanan lisansüstü tezler bibliyometrik analiz yapılarak değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda belirlenen, 1996–2019 yılları arasında yazılan 163 tez çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Tezlerin savunulduğu yıl, danışman unvanı, anabilim dalı, anahtar kelime, örneklem, araştırma metodu, kullanılan veri analiz tekniği gibi değişkenler ile değerlendirme yapılarak, Türkiye’de
çalışma ahlâkı ve etrafındaki kavramlarla ilgili yapılan lisansüstü tezlerin genel bir haritası çıkarılmıştır. Çalışmanın neticesinde, Türkiye’de ahlâk ve etik ile ilgili çalışmaların farklı akademik alana yayıldığı, yapılan çalışmaların 2016-2019 yıllarında artış gösterdiği tespit edilmiştir. Etik ve ahlâk kavramlarının tam olarak anlaşılmadığı ve birbirine karıştırıldığı ise araştırmanın bir başka sonucudur.

SDÜ Sağlık Yönetimi Dergisi, 2020
Günümüzün yaygın bir sağlık sorunu olan yetersiz ve dengesiz beslenme; bir yandan bireylerin fizi... more Günümüzün yaygın bir sağlık sorunu olan yetersiz ve dengesiz beslenme; bir yandan bireylerin fiziksel, sosyal ve zihinsel gelişimini etkilerken diğer yandan da toplumun ekonomik ve kültürel gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu olumsuz tablo en çok bebek ve çocukları etkilemektedir. Bu süreçte etkin rolü olan anne sütü, bebeklerin sağlıklı büyüme ve gelişmelerine katkı sağlamanın yanı sıra aile ve ülkeye sosyal ve ekonomik getirileri olan ideal ve vazgeçilmez bir besin kaynağıdır. Anne sütü ile beslenmedeki sorunları en aza indirmek ve tüm yeni doğanların bu besinle beslenmesini sağlamak amacıyla, Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF 1991 yılında, Anne Sütünün Teşviki ve Bebek Dostu Hastane uygulamasını başlatmıştır. Bu çalışmanın da amacı, 1991 yılından beri kullanılan Bebek Dostu Hastane kavramını, etkileşimsiz nitel araştırma yöntemlerinden biri olan kavram analizi ile açıklamaktır. Kavram analizi bir kavramın araştırılması, tanımlanması ve benzer kavramlarla ayrışması için bilgi sağlayan bir süreçtir. Walker ve Avant (1983) tarafından geliştirilen 8 aşamalı kavram analizi yönteminin kullanıldığı çalışmada, bebek dostu hastanenin hazırlayıcı ve tanımlayıcı özellikleri ile uygulama sonuçları örgütsel düzeyde açıklanmıştır. Yaklaşık 30 yıldır uygulamada olmasına rağmen başarı oranının istenilen düzeye çıkmadığı görülen Bebek Dostu Hastane girişiminin, çocuk sağlığının korunması, bebek ve çocuk ölümlerinin önlenebilmesi amacıyla örgütsel düzeyde ele alınıp incelenmesi gerekmektedir.

Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi, 2020
Çok kültürlü toplumlarda kurumsal sağlık okuryazarlığı, önemi artan konular arasındadır. Kurumlar... more Çok kültürlü toplumlarda kurumsal sağlık okuryazarlığı, önemi artan konular arasındadır. Kurumların sahip olduğu sağlık okuryazarlığı düzeyinin, bireyin sağlık okuryazarlığı düzeyinden ayrı tutulması gerekmektedir. Sağlık hizmeti sunumunda, kurumların fiziki yapısı, işaret ve yönlendirmeler, internet sayfası gibi düzenlemeleri içeren kurumsal sağlık okuryazarlığı, bireyin sağlık hizmetlerine kolay erişebilmesini sağlayacak şekilde, stratejik olarak benimsenmelidir. Çalışma, kamu hastanelerinin kurumsal sağlık okuryazarlığına ilişkin durumunu ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Bir durum çalışması olan bu araştırma, Sağlık Bakanlığı bünyesinde hizmet veren ve kolayda örnekleme yöntemiyle belirlenen üç hastanede gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri iki aşamada toplanmıştır. Birinci aşamada, Harvard Üniversitesi tarafından geliştirilen ve Özer (2018) tarafından Türkçeye uyarlanan "Kurumsal Sağlık Okuryazarlık Gözlem Formu"nu gözleme dayalı olarak her hastaneden 3 gözlemciden doldurmaları istenmiştir. İkinci aşamada, aynı hastanelerde, kurumsal sağlık okuryazarlığının gelişiminde katkısı olduğu düşünülen farklı birimlerde görevli 73 yöneticiye, Kowalski ve diğerleri (2015) tarafından geliştirilen "Sağlık Okuryazarı Sağlık Kurumları-10 (HLHO-10)" anketi uygulanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 22.0 ile analiz edilmiştir. Araştırmada, gözlemci ve yöneticilerin çoğunluğu hemşirelerden oluşmaktadır. 9 gözlemci, ortalama 76,6 dakikada gözlemlerini tamamlamıştır. Gözlemciler, özellikle telefon sistemi boyutunda eksiklik bildiriminde bulunurken, web sitesi ve koridorlar boyutunda daha olumlu bildirimde bulunmuşlardır. Yöneticilerin katılımı ile yanıtlanan HLHO-10'a göre ise medya çeşitliliği boyutu en düşük puana sahipken, iletişim standartları boyutu en yüksek puana sahiptir. Buna ek olarak, yapılan ANOVA testi sonucuna göre okuryazarlık becerileri, iletişim standartları, maliyet bilgisi ve iş gücü eğitimi boyutlarında hastaneler arasında anlamlı fark tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre belirlenen zayıf noktalara ilişkin öneriler geliştirilmiştir.

Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020
Bu çalışma, özel öğretim kurumlarında, örgütsel bilgi paylaşımının, bilgi güvenliği sürecine etki... more Bu çalışma, özel öğretim kurumlarında, örgütsel bilgi paylaşımının, bilgi güvenliği sürecine etkisini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Tanımlayıcı nitelikte, nicel araştırma modeli kullanılan araştırmada, üç bölümden (Kişisel Bilgi Formu, Bilgi Paylaşım Ölçeği, Bilgi Güvenliği Ölçeği) oluşan veri toplama formu kullanılmıştır. Özel öğretim kurs merkezlerinde ve özel okullarda görevli araştırmaya katılmayı kabul eden katılımcıların doldurduğu 374 adet anket değerlendirmeye esas alınmıştır. Verilerin analizinde, SPSS 16.00 kullanılmıştır. Çalışmada, Kruskal Wallis, Mann-Whitney U testi ve Spearman Korelasyon analizi ile doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. Çalışmada örgütsel bilgi paylaşım düzeyi ile bilgi güvenliği değişkeni arasında pozitif yönde orta düzeyde anlamlı (r= 0,406, p<0,01) bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca örgütsel bilgi paylaşımı düzeyi ile bilgi güvenliği düzeyinin alt boyutları incelendiğinde, bütün boyutlarda anlamlı ilişki olduğu tespit edilmiştir. Örgütsel bilgi paylaşımının, bilgi güvenliği üzerinde düşük düzeyde anlamlı bir etkisi olduğu belirlenmiştir. Araştırma sonucunda, bilgi güvenliği ve bilgi paylaşımı ile ilgili gelecekte yapılacak araştırmalara yönelik çeşitli öneriler sunulmuştur.
Abstract
This study was conducted to examine the effect of organizational knowledge sharing on knowledge security process in private education institutions. The data collection form consisting of three parts (Personal Information Form, Knowledge Sharing Scale, Knowledge Security Scale) was used in the descriptive study. 374 questionnaires filled in by the participants who agreed to participate in the research in private education course centers and private schools were taken as basis for the evaluation. SPSS 16.00 was used for data analysis. Kruskal Wallis, Mann-Whitney U test and Spearman Correlation analysis and linear regression analysis were used in the study. In the study, it was found that there was a moderate positive correlation (r = 0,406, p <0,01) between organizational knowledge sharing level and knowledge security variable. In addition, when the sub-dimensions of organizational knowledge sharing level and knowledge security level were examined, a significant relationship was found in all dimensions. It was determined that organizational knowledge sharing had a low significant effect on knowledge security. As a result of the research, various recommendations were made for future researches on knowledge security and knowledge sharing.

Aksaray Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2020
Bu çalışma, örgütsel davranış alanının bir konusu olan örgütsel adalet kavramına ilişkin bibliyom... more Bu çalışma, örgütsel davranış alanının bir konusu olan örgütsel adalet kavramına ilişkin bibliyometrik bir analizdir. Ayrıca tarihsel süreç içinde Türk devletlerinin devlet yönetiminde adil olmayı kavramsallaştırmak amacıyla kullanılan "Daire-i Adalet" kavramının örgütsel düzeyde uyarlanması amacını taşımaktadır. Çalışmanın verileri, 2000-2019 yılları arasında "örgütsel adalet" kavramına ilişkin yapılmış lisansüstü tezlerinin tümünün,-Yüksek Öğretim Kurumu Tez Merkezi Elektronik Arşivi'nde tam ve doğru olarak kayıtlı olduğu varsayımından hareketle-Eylül 2019 tarihinde, belirlenmiş anahtar sözcükler yardımıyla taranması ile toplanmıştır. Elde edilen veriler, bilgisayar ortamında analiz edilmiştir. Çalışmanın sonucunda, en fazla çalışılan temaların "örgütsel vatandaşlık, liderlik, örgütsel bağlılık, performans, örgütsel güven ve iş doyumu" olduğu belirlenmiştir. Lisansüstü eğitimin bilim insanı, öğretim üyesi ve araştırmacı yetiştirmek gayesiyle yapıldığı ve hazırlanan tezlerin de beslendiği toplumsal gerçeklerden uzak ol(a)mayacağı düşüncesiyle, ilgili temalarla, "Örgütsel Adalet Dairesi" oluşturulmaya çalışılmıştır. Araştırmada, "örgütsel adaletsizliğin" ise "örgütsel sessizlik, işten ayrılma niyeti, örgütsel sinizm, tükenmişlik" konularıyla birlikte ele alındığı tespit edilmiştir.

Business & Management Studies: An International Journal , 2020
Bu çalışmada; dost metaforu, işletme ölçeğinde sorunsallaştırılarak, ilgili metaforun neden/nasıl... more Bu çalışmada; dost metaforu, işletme ölçeğinde sorunsallaştırılarak, ilgili metaforun neden/nasıl kullanıldığı ve sıklıkla karşılaşılan dost işletme kategorileri eleştirel teori bağlamında değerlendirilmiştir. Çalışmada öncelikle, eleştirel teori ve eleştirel yönetim çalışmaları açıklanmış, ardından işletme ve dost metaforu ilişkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Örgütsel düzeyde metaforların eleştirel analizi, içinde yaşadığımız dünyayı daha net algılayıp olumlu yönde geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Ana akım yönetim ve organizasyon çalışmalarının konfor alanının dışına çıkmaya cesaret eden ve mevcut teorilere şüpheyle yaklaşan eleştirel yönetim çalışmaları, örgütleri sadece basit olarak bir takım mal ve hizmetleri sunan kuruluşlar olarak düşünmemekte, insan olmayı üreten ve yeniden üreten kuruluşlar olarak algılamaktadır. Çalışmada, dost metaforu işletme ölçeğinde, parçalı bir yaklaşımla, bütünsel olmaktan uzak, insanın farklı özelliklerini zayıflık derecesinde algılayan, gücün ve iktidarın sahibi olarak işletmelerin sözde hakikatçi bir tutumu olarak nitelendirilmektedir. Sonuç olarak; dost metaforu işletme ölçeğinde, kendini gerçekleştiren kehanet olma potansiyeli taşımaktadır. Eleştirel yönetim çalışmaları bağlamında, tüm kategoriler bir potada eritilirse, işletmelerin esas amaçlarına ulaşılacağı düşünülmektedir.

Journal of the Human and Social Sciences Researches, 2020
It has become a necessity for organizations to adapt to changing conditions
in order to be able t... more It has become a necessity for organizations to adapt to changing conditions
in order to be able to compete in a changing world. It is known that easy
access to necessary information through information sharing within the
organization increases the competition level of the organizations.
Accordingly, the purpose of this research is to determine the relationship
between the refusal of organizational information sharing and the level of
information security culture among the personnel employed in private
education institutions under the Directorate of Kırşehir National Education.
Information sharing refers to the process of exchange and sharing of
information obtained from different sources (Öztürk, 2005:89-90). Barriers to
organizational information sharing are those that stem from individual,
organizational and technological factors (Riege, 2005:22-23). Information
security culture is a fundamental part of the organizational culture.
Therefore, organizational culture defines how an employee sees the
organization. According to Güçlü and Sotirofski (2006), the purpose of
information sharing in schools emphasizes the fact that the information
obtained is very crucial for the school and will definitely be used one day.
Thus, the information obtained should be stored in the school’s database for future use. In the study conducted by Yılmaz et al. (2016) to determine the current information security awareness of the teachers working in public and private schools, the information security awareness of teachers was found to be quite high. The study carried out by Tamjidyamcholo et al. suggests that there is a strong relationship between the information sharing intention of information security employees and their attitudes, self-efficacy, trust and values. Flores et al. (2014) stated that processes to coordinate the
current information security sharing mechanisms would directly affect the sharing of information security in organizations. In the light of this
information, the hypotheses of the research are formulated as follows:
H1. There is a relationship between the barrier level of organizational
information sharing (OIS) and information security culture (Main
Hypothesis).
H2. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS in terms of the gender of the participants.
H3. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS in terms of the ages of the participants.
H4. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS in terms of the educational background of the participants.
H5. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of the institution the participants work for.
H6. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of participants’ work hours.
H7. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of the participants’ position in the organization.
H8. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of whether or not participants have received training in information
security.
H9. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of the frequency of information security training the participants
have received.
H10. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the gender of participants.
H11. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the ages of participants.
H12. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the educational status of participants.
H13. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the institution the participants work for.
H14. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the participants’ work hours.
H15. In terms of the participants’ position in the organization, there is a
significant difference between the scores of information security culture.
H16. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of whether participants have received training in
information security.
H17. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the frequency of information security training
the participants have received.
In this study, quantitative research method that enables systematic
investigation of events (Perumal, 2014: 88) was used. In the study, it was found that there was a significant difference between the
participants’ scores of the refusal of organizational information sharing in accordance with their gender, position and whether they have received
information security training (p <0.05), and it was also determined that there was no statistically significant difference in terms of their education level and the organization they work for. Thus, while hypotheses 2, 7 and 8 have been accepted, hypotheses 4 and 5 have been rejected.In terms of work hours, total scores of refusal of organizational information sharing showed statistically significant difference (p <0.05); however, it was found that it did not show a significant difference in terms of the employees’ ages and whether they received information security training or not (p> 0.05). Therefore, hypothesis 6 has been accepted, whereas hypotheses 3 and 7 have
been rejected. In terms of the gender of the participants, the scores regarding the information security culture showed a significant difference (p <0.05); yet it was observed that there was no significant difference in terms of their education level, their organization, positions in the workplace and whether they received information security education or not (p> 0.05). As a result, hypothesis 10 was accepted, while hypotheses 12, 13, 15 and 16 were rejected. It was found that the total scores regarding information security vary in terms of age and work hours (p <0.05), but no significant difference was seen
in terms of those who received information security education (p> 0.05).
Thus, hypotheses 11 and 14 were accepted, but hypothesis 17 was rejected. In the correlation analysis conducted in order to test the relationship between the refusal of organizational information sharing and the information security culture, there is a negatively low level of significant relationship (p <0.01 and r = -0.244). Hypothesis 1, which was established as “There is a relationship between the refusal of organizational information sharing (OIS) and information security culture”, has been accepted.

Nitel Sosyal Bilimler, 2019
Nitel araştırma yaklaşımlarından biri olan gömülü teori, zamansal olarak olgun bir yaklaşım olma ... more Nitel araştırma yaklaşımlarından biri olan gömülü teori, zamansal olarak olgun bir yaklaşım olma niteliği taşısa da ülkemizde nitel araştırmaya olan ilginin son yıllarda artması sayesinde yeni dikkat çekmeye başlamıştır. Gömülü teori literatürünün uygulama çeşitliliğine sahip olması, yapılan çalışmaların da değişiklik göstermesine sebep olmaktadır. Bu çalışma, gömülü teori yaklaşımının, yönetim bilim araştırmacıları tarafından doğru anlaşılıp, uygulanmasına katkı sağlama amacıyla yapılmıştır. Çalışmada öncelikle, gömülü teori yaklaşımının ortaya çıkışı, temel felsefesi, geçirdiği süreçler ve uygulanmasına ilişkin literatür taraması verilmiştir. Ardından yönetim araştırmalarında kullanımına ilişkin literatür sunulmuştur. Son olarak Türkiye'de gömülü teori yaklaşımının yönetim araştırmalarında kullanımı verilmiştir. İncelenen çalışmalarda, gömülü teori yaklaşımının daha çok veri analiz etme stratejisi olarak kullanıldığı ve sıklıkla Strauss ve Corbin'e atıf yapıldığı tespit edilmiştir.

Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Elektronik Dergisi, 2019
Birey, grup ve örgütsel düzeyde yaşanan çatışmalar ilişkileri olumsuz etkileyebilmektedir. Yaşana... more Birey, grup ve örgütsel düzeyde yaşanan çatışmalar ilişkileri olumsuz etkileyebilmektedir. Yaşanan çatışma ve istenmeyen olaylardan sonra zedelenen ilişkileri düzenlemede önemli bir rol üstlenen affetmenin sadece duygusal değil aynı zamanda rasyonel tarafıyla da ele alınması süreci yeniden keşfetmemizi sağlayacaktır. Bu çalışmada da bu noktadan hareketle affetmenin eleştirel düşünmeden etkilenip etkilenmediği araştırılmıştır. Bu amaçla 2017-2018 eğitim-öğretim yılında bir devlet üniversitesinde öğrenim gören 400 öğrenciye, affetme eğilimi ve eleştirel düşünme eğilimi ölçekleri uygulanmıştır. Uygulama, yüz yüze ve eğitimli anketörler tarafından gerçekleştirilmiştir. Uygulama sonrası elde edilen veriler, istatistik paket programı kullanılarak parametrik analizler yapılmıştır. Değişkenler arasındaki ilişkiyi ve etkiyi tespit etmek amacıyla korelasyon ve regresyon analizleri yapılmıştır. Analizler sonucunda, cinsiyete göre affetme eğilimleri farklılaşırken, eleştirel düşünme eğilimi sadece sınıfa göre değişmektedir. Araştırmada, affetme eğilimi ile eleştirel düşünme eğilimi arasında pozitif yönde zayıf bir ilişki varken, eleştirel düşünmenin affetme üzerindeki etkisine ilişkin kurulan regresyon modeli anlamlı kabul edilmiştir. Sonuçlara uygun öneriler geliştirilmiştir.
Uploads
Makale by Assoc. Prof. Emine Şener
felsefesi eseri olmasından dolayı yoğun ahlâki duygular içermektedir. Sadece ahlâki duyguların değil temel duyguların da yer aldığı eserin, yönetim sürecinde duygu olgusunu ele alışı ve sunuşunun incelenmesi önem arz etmektedir. Yöneticilere farklı konularda öğüt veren eser, duygulara ilişkin de öneriler sunmaktadır. Bu çalışmada, Kutadgu Bilig’de yönetim sürecinde sergilenen duygular, duygu farkındalığı ve yönetimine odaklanılmıştır. Çalışmada nitel araştırma metodolojisi benimsenmiş olup kurgusal olarak durum çalışması niteliği taşımaktadır. Tematik analizin kullanıldığı çalışmada, 6645 beyitten oluşan eser pragmatik bir şekilde okunarak duygular ve bu duyguların yönetimine ilişkin ifadelerinin geçtiği beyitler belirlenmiş ve in vivo kodlanma yapılmıştır. Buna göre çalışmada; yöneticiye ait duygular, yönetim takımında duygular ve yönetim
sürecinde duygular teması altında “birincil duygular” ve “ikincil duygular” kategorize edilmiştir. Ek olarak, “öfkeden uzak durma /öfkenin zararları”, “kendi duygularının farkında olma ve kendini kontrol”, “diğerlerinin duygularının farkında olma ve kontrol” kategorileri duyguların farkındalığı
ve yönetimi teması altında toplanmıştır. Sonuç olarak, on asır önce yöneticilere öğüt vermek gayesiyle yazılan eserde, yönetim sürecinde liderlerin öfkeden uzak bir şekilde empati ve anlayış göstermesi vurgulanmaktadır. Yönetim takımında alçakgönüllülük, güven, uyum ve saygının hâkim olmasının gerekliliği ifade edilmektedir. Ek olarak, kendi duygularının farkında olmayı, diğerlerinin duygularını anlamayı ve hem kendini hem diğerlerini kontrol etme noktasında beceri kazanılması gerektiği belirtilmektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda, tarihsel olarak yönetim sürecinde duygular ve duyguların yönetiminin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
karşılanmasının yanı sıra insanlara itibar kazandıran, haz elde ettiren bir olguyu ifade
etmektedir. Özellikle son yıllarda tüketimin zaman ve mekân sınırlandırılmasından
çıkarak sanal ortamlara da taşınması aşırı tüketimin her geçen gün daha da çok artmasına
sebep olmaktadır. Kontrolsüz olarak gerçekleşen sürekli artan aşırı tüketim ise ekosistem
üzerinde olumsuz etkilere sebep olmaktadır. Ortaya çıkan bu olumsuz etkiler ise insanları
alternatif yaşam tarzı arayışına itmektedir. Gönüllü sadelik ve minimalist yaşam tarzları
ekosistem üzerindeki olumsuz etkileri minimum bir seviyeye indirgeyen alternatif
yaşam tarzları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu doğrultuda bu çalışma, gönüllü sadelik
ve minimalizmin sürdürülebilir satın alma davranışı üzerindeki etkisinde sürdürülebilir
çevresel bilincin aracılık rolünün belirlemek amacıyla nicel araştırma deseninde
tasarlanmıştır. Çalışmada ilgili değişkenlere ilişkin katılımcı tutumlarını tespit etmek
amacıyla minimalizm ölçeği, gönüllü sadelik ölçeği, sürdürülebilir çevresel bilinç ölçeği,
sürdürülebilir satın alma davranışı ölçeği kullanılmıştır. Çalışmanın evrenini Türkiye’de
tüketim davranışı sergileyen tüketiciler oluşturduğundan online veri toplama tekniği
ile Türkiye’den katılan 997 tüketiciye ulaşılmıştır. Elde edilen veriler AMOS ve SPSS
22.0 for Windows paket programı kullanılarak analiz edilmiş ve minimalizm ile gönüllü
sadeliğin sürdürülebilir satın alma davranışı üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Ayrıca
gönüllü sadeliğin sürdürülebilir satın alma davranışı üzerindeki etkisinde sürdürülebilir
çevresel bilincin bir aracı rolünün bulunduğu tespit edilmiştir
kabaca ifade etme şeklidir. Bununla birlikte ideolojiler, kendi zamanının siyasi ve iktisadi eğilimlerine uygun olması dolayısıyla onları desteklemek ve meşrulaştırmak mecburiyetindedir. Bunu başarabilmesi de mevzuubahis olan eğilimlerle örtüşen telkinleri, ahlaki ilkeleri ve kıymet
hükümlerini inşa etmek; insanları bu ilke ve kıymet hükümlerine uygun davranmaya yönlendirmekle olasıdır. Bu doğrultuda, yönetim düşüncesinin bilimsel nitelik kazanmasında önemli katkısı olan bilimsel yönetim yaklaşımının farklı bir perspektiften ele alınarak, yönetim tarihi çalışmalarına katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bilimsel yönetim, içinde bulunduğu çevre koşullarından ve belli durumsallıklardan etkilenip şekillenmiştir. Literatür iz sürme metodu ile taranarak, bilimsel
yönetiminin içinde doğduğu toplumsal, ekonomik ve düşünsel zemin göz önünde bulundurularak Taylorizm-Darwinizm-Sosyal Darwinizm ilişkisi ve bu ilişkide rol alan yönetim teorisyenlerin etkileşmeleri eleştirel bir perspektiften ele alınarak incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda;
verimliliği geliştirmek ve üretimi artırmak üzerine inşa edilen bilimsel yönetim düşüncesi göz önüne alındığında; Sosyal Darwinizmin determinist ve mutlak kuralcı yaklaşımının bilimsel yönetimin çerçevesini oluşturmak için uygun zemin hazırladığı ve bilimsel yönetimin gelişiminde etkili olduğu görülmüştür
1. How is the general outlook of the “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshops”?
2. How in what way do “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshops” contribute to critical management studies in Turkey?
3. Do “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshops” have the quality to respond to critical management studies?
The research is of a descriptive qualitative nature. Case study method was chosen as the method in the study. In this study, the holistic single-case pattern was adopted from among various case study designs. The aim of this election from the perspective of critical theory discussed how critical management studies in Turkey and reveals continued. The aim of this selection was to manifest how critical management studies are handled and maintained in Turkey from the perspective of critical theory.
As the only unit of analysis in this study as part of critical management studies, “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshop”, conducted regularly in Turkey by Isparta School since 2017, has been determined. The main reason for choosing CPM workshops as the unit of analysis is that the event is held regularly and that it is the only event with the main purpose of evaluating the management from a critical perspective. Document analysis method was used for data collection in the research. The obtained data were analyzed through descriptive analysis. Descriptive analysis is carried out by evaluating the introductory findings in the processing of data that does not require in-depth analysis. In short, the data have been presented to the
audience in an organized and interpreted manner by classifying them in
accordance with the predetermined themes. When evaluated in the context of critical management studies, CPM workshops are not only a scientific activity contributing to the field, but also an effort to create an academic culture within Isparta School. The attitude displayed before, during and after the workshops can be described as a level that all academic units should reach in terms of academic productivity. That the workshop results were published as a book is thought to have a triggering effect on the dissemination of critical management studies in Turkey. In addition, it can be said that workshops with different perspectives have come about since the first workshop and that new studies could be carried out with the same performance during this process. However, with the exception of the fourth one, the fact that other workshops have been limited only to the SDU (Suleyman Demirel University) and that other universities were not included in the process can be considered as a weakness. However, any participation from different fields and universities can
strengthen the workshops. In this respect, it can be said that these workshops have created an atmosphere, giving the impression that they have been stuck into their own shells, doing their jobs quietly. It can be argued that this situation distinguishes it from the followers of critical theory and those who conduct critical management studies, because the basic aim is to create an ambiance with a loud voice but not screaming too much. In line with this descriptive manner, CPM workshops, as the critical paradigm with a different color or version, are said to have found a position in Turkey. Considering its content and application, the motto of critical management studies is embodied in these words: “Provoke, shock and be aggressive” (Akella, 2008). In Turkey, even if certain end-point studies relating to power, politics and control and undesirable situations within the organization have been carried out and published so far, this motto is not valid for CPM workshops. In terms of general approach, it can be said that a more lenient approach has been adopted rather than an aggressive one. Yet, it still continues to remain within the area of interest of critical management studies.
Critical management studies, which are considered as an umbrella term combining many perspectives on the common denominator of challenging mainstream approaches and striving towards radical transformation (Goldman, 2016), continue to transform paradigmatically. CPM workshops are also an initiative in Turkey with the potential of molding and exhibiting their paradigmatic position. Isparta School, an institution that strives for the institutionalization of CPM workshops, can be considered as a milestone in the historical and cultural differentiation in Turkey, ignoring the domination of mainstream management efforts and offering an opportunity to come up with original products as well as allowing new things to be said.
çalışma ahlâkı ve etrafındaki kavramlarla ilgili yapılan lisansüstü tezlerin genel bir haritası çıkarılmıştır. Çalışmanın neticesinde, Türkiye’de ahlâk ve etik ile ilgili çalışmaların farklı akademik alana yayıldığı, yapılan çalışmaların 2016-2019 yıllarında artış gösterdiği tespit edilmiştir. Etik ve ahlâk kavramlarının tam olarak anlaşılmadığı ve birbirine karıştırıldığı ise araştırmanın bir başka sonucudur.
Abstract
This study was conducted to examine the effect of organizational knowledge sharing on knowledge security process in private education institutions. The data collection form consisting of three parts (Personal Information Form, Knowledge Sharing Scale, Knowledge Security Scale) was used in the descriptive study. 374 questionnaires filled in by the participants who agreed to participate in the research in private education course centers and private schools were taken as basis for the evaluation. SPSS 16.00 was used for data analysis. Kruskal Wallis, Mann-Whitney U test and Spearman Correlation analysis and linear regression analysis were used in the study. In the study, it was found that there was a moderate positive correlation (r = 0,406, p <0,01) between organizational knowledge sharing level and knowledge security variable. In addition, when the sub-dimensions of organizational knowledge sharing level and knowledge security level were examined, a significant relationship was found in all dimensions. It was determined that organizational knowledge sharing had a low significant effect on knowledge security. As a result of the research, various recommendations were made for future researches on knowledge security and knowledge sharing.
in order to be able to compete in a changing world. It is known that easy
access to necessary information through information sharing within the
organization increases the competition level of the organizations.
Accordingly, the purpose of this research is to determine the relationship
between the refusal of organizational information sharing and the level of
information security culture among the personnel employed in private
education institutions under the Directorate of Kırşehir National Education.
Information sharing refers to the process of exchange and sharing of
information obtained from different sources (Öztürk, 2005:89-90). Barriers to
organizational information sharing are those that stem from individual,
organizational and technological factors (Riege, 2005:22-23). Information
security culture is a fundamental part of the organizational culture.
Therefore, organizational culture defines how an employee sees the
organization. According to Güçlü and Sotirofski (2006), the purpose of
information sharing in schools emphasizes the fact that the information
obtained is very crucial for the school and will definitely be used one day.
Thus, the information obtained should be stored in the school’s database for future use. In the study conducted by Yılmaz et al. (2016) to determine the current information security awareness of the teachers working in public and private schools, the information security awareness of teachers was found to be quite high. The study carried out by Tamjidyamcholo et al. suggests that there is a strong relationship between the information sharing intention of information security employees and their attitudes, self-efficacy, trust and values. Flores et al. (2014) stated that processes to coordinate the
current information security sharing mechanisms would directly affect the sharing of information security in organizations. In the light of this
information, the hypotheses of the research are formulated as follows:
H1. There is a relationship between the barrier level of organizational
information sharing (OIS) and information security culture (Main
Hypothesis).
H2. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS in terms of the gender of the participants.
H3. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS in terms of the ages of the participants.
H4. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS in terms of the educational background of the participants.
H5. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of the institution the participants work for.
H6. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of participants’ work hours.
H7. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of the participants’ position in the organization.
H8. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of whether or not participants have received training in information
security.
H9. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of the frequency of information security training the participants
have received.
H10. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the gender of participants.
H11. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the ages of participants.
H12. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the educational status of participants.
H13. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the institution the participants work for.
H14. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the participants’ work hours.
H15. In terms of the participants’ position in the organization, there is a
significant difference between the scores of information security culture.
H16. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of whether participants have received training in
information security.
H17. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the frequency of information security training
the participants have received.
In this study, quantitative research method that enables systematic
investigation of events (Perumal, 2014: 88) was used. In the study, it was found that there was a significant difference between the
participants’ scores of the refusal of organizational information sharing in accordance with their gender, position and whether they have received
information security training (p <0.05), and it was also determined that there was no statistically significant difference in terms of their education level and the organization they work for. Thus, while hypotheses 2, 7 and 8 have been accepted, hypotheses 4 and 5 have been rejected.In terms of work hours, total scores of refusal of organizational information sharing showed statistically significant difference (p <0.05); however, it was found that it did not show a significant difference in terms of the employees’ ages and whether they received information security training or not (p> 0.05). Therefore, hypothesis 6 has been accepted, whereas hypotheses 3 and 7 have
been rejected. In terms of the gender of the participants, the scores regarding the information security culture showed a significant difference (p <0.05); yet it was observed that there was no significant difference in terms of their education level, their organization, positions in the workplace and whether they received information security education or not (p> 0.05). As a result, hypothesis 10 was accepted, while hypotheses 12, 13, 15 and 16 were rejected. It was found that the total scores regarding information security vary in terms of age and work hours (p <0.05), but no significant difference was seen
in terms of those who received information security education (p> 0.05).
Thus, hypotheses 11 and 14 were accepted, but hypothesis 17 was rejected. In the correlation analysis conducted in order to test the relationship between the refusal of organizational information sharing and the information security culture, there is a negatively low level of significant relationship (p <0.01 and r = -0.244). Hypothesis 1, which was established as “There is a relationship between the refusal of organizational information sharing (OIS) and information security culture”, has been accepted.
felsefesi eseri olmasından dolayı yoğun ahlâki duygular içermektedir. Sadece ahlâki duyguların değil temel duyguların da yer aldığı eserin, yönetim sürecinde duygu olgusunu ele alışı ve sunuşunun incelenmesi önem arz etmektedir. Yöneticilere farklı konularda öğüt veren eser, duygulara ilişkin de öneriler sunmaktadır. Bu çalışmada, Kutadgu Bilig’de yönetim sürecinde sergilenen duygular, duygu farkındalığı ve yönetimine odaklanılmıştır. Çalışmada nitel araştırma metodolojisi benimsenmiş olup kurgusal olarak durum çalışması niteliği taşımaktadır. Tematik analizin kullanıldığı çalışmada, 6645 beyitten oluşan eser pragmatik bir şekilde okunarak duygular ve bu duyguların yönetimine ilişkin ifadelerinin geçtiği beyitler belirlenmiş ve in vivo kodlanma yapılmıştır. Buna göre çalışmada; yöneticiye ait duygular, yönetim takımında duygular ve yönetim
sürecinde duygular teması altında “birincil duygular” ve “ikincil duygular” kategorize edilmiştir. Ek olarak, “öfkeden uzak durma /öfkenin zararları”, “kendi duygularının farkında olma ve kendini kontrol”, “diğerlerinin duygularının farkında olma ve kontrol” kategorileri duyguların farkındalığı
ve yönetimi teması altında toplanmıştır. Sonuç olarak, on asır önce yöneticilere öğüt vermek gayesiyle yazılan eserde, yönetim sürecinde liderlerin öfkeden uzak bir şekilde empati ve anlayış göstermesi vurgulanmaktadır. Yönetim takımında alçakgönüllülük, güven, uyum ve saygının hâkim olmasının gerekliliği ifade edilmektedir. Ek olarak, kendi duygularının farkında olmayı, diğerlerinin duygularını anlamayı ve hem kendini hem diğerlerini kontrol etme noktasında beceri kazanılması gerektiği belirtilmektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda, tarihsel olarak yönetim sürecinde duygular ve duyguların yönetiminin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
karşılanmasının yanı sıra insanlara itibar kazandıran, haz elde ettiren bir olguyu ifade
etmektedir. Özellikle son yıllarda tüketimin zaman ve mekân sınırlandırılmasından
çıkarak sanal ortamlara da taşınması aşırı tüketimin her geçen gün daha da çok artmasına
sebep olmaktadır. Kontrolsüz olarak gerçekleşen sürekli artan aşırı tüketim ise ekosistem
üzerinde olumsuz etkilere sebep olmaktadır. Ortaya çıkan bu olumsuz etkiler ise insanları
alternatif yaşam tarzı arayışına itmektedir. Gönüllü sadelik ve minimalist yaşam tarzları
ekosistem üzerindeki olumsuz etkileri minimum bir seviyeye indirgeyen alternatif
yaşam tarzları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu doğrultuda bu çalışma, gönüllü sadelik
ve minimalizmin sürdürülebilir satın alma davranışı üzerindeki etkisinde sürdürülebilir
çevresel bilincin aracılık rolünün belirlemek amacıyla nicel araştırma deseninde
tasarlanmıştır. Çalışmada ilgili değişkenlere ilişkin katılımcı tutumlarını tespit etmek
amacıyla minimalizm ölçeği, gönüllü sadelik ölçeği, sürdürülebilir çevresel bilinç ölçeği,
sürdürülebilir satın alma davranışı ölçeği kullanılmıştır. Çalışmanın evrenini Türkiye’de
tüketim davranışı sergileyen tüketiciler oluşturduğundan online veri toplama tekniği
ile Türkiye’den katılan 997 tüketiciye ulaşılmıştır. Elde edilen veriler AMOS ve SPSS
22.0 for Windows paket programı kullanılarak analiz edilmiş ve minimalizm ile gönüllü
sadeliğin sürdürülebilir satın alma davranışı üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Ayrıca
gönüllü sadeliğin sürdürülebilir satın alma davranışı üzerindeki etkisinde sürdürülebilir
çevresel bilincin bir aracı rolünün bulunduğu tespit edilmiştir
kabaca ifade etme şeklidir. Bununla birlikte ideolojiler, kendi zamanının siyasi ve iktisadi eğilimlerine uygun olması dolayısıyla onları desteklemek ve meşrulaştırmak mecburiyetindedir. Bunu başarabilmesi de mevzuubahis olan eğilimlerle örtüşen telkinleri, ahlaki ilkeleri ve kıymet
hükümlerini inşa etmek; insanları bu ilke ve kıymet hükümlerine uygun davranmaya yönlendirmekle olasıdır. Bu doğrultuda, yönetim düşüncesinin bilimsel nitelik kazanmasında önemli katkısı olan bilimsel yönetim yaklaşımının farklı bir perspektiften ele alınarak, yönetim tarihi çalışmalarına katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bilimsel yönetim, içinde bulunduğu çevre koşullarından ve belli durumsallıklardan etkilenip şekillenmiştir. Literatür iz sürme metodu ile taranarak, bilimsel
yönetiminin içinde doğduğu toplumsal, ekonomik ve düşünsel zemin göz önünde bulundurularak Taylorizm-Darwinizm-Sosyal Darwinizm ilişkisi ve bu ilişkide rol alan yönetim teorisyenlerin etkileşmeleri eleştirel bir perspektiften ele alınarak incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda;
verimliliği geliştirmek ve üretimi artırmak üzerine inşa edilen bilimsel yönetim düşüncesi göz önüne alındığında; Sosyal Darwinizmin determinist ve mutlak kuralcı yaklaşımının bilimsel yönetimin çerçevesini oluşturmak için uygun zemin hazırladığı ve bilimsel yönetimin gelişiminde etkili olduğu görülmüştür
1. How is the general outlook of the “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshops”?
2. How in what way do “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshops” contribute to critical management studies in Turkey?
3. Do “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshops” have the quality to respond to critical management studies?
The research is of a descriptive qualitative nature. Case study method was chosen as the method in the study. In this study, the holistic single-case pattern was adopted from among various case study designs. The aim of this election from the perspective of critical theory discussed how critical management studies in Turkey and reveals continued. The aim of this selection was to manifest how critical management studies are handled and maintained in Turkey from the perspective of critical theory.
As the only unit of analysis in this study as part of critical management studies, “Critical Perspectives in Management (CPM) Workshop”, conducted regularly in Turkey by Isparta School since 2017, has been determined. The main reason for choosing CPM workshops as the unit of analysis is that the event is held regularly and that it is the only event with the main purpose of evaluating the management from a critical perspective. Document analysis method was used for data collection in the research. The obtained data were analyzed through descriptive analysis. Descriptive analysis is carried out by evaluating the introductory findings in the processing of data that does not require in-depth analysis. In short, the data have been presented to the
audience in an organized and interpreted manner by classifying them in
accordance with the predetermined themes. When evaluated in the context of critical management studies, CPM workshops are not only a scientific activity contributing to the field, but also an effort to create an academic culture within Isparta School. The attitude displayed before, during and after the workshops can be described as a level that all academic units should reach in terms of academic productivity. That the workshop results were published as a book is thought to have a triggering effect on the dissemination of critical management studies in Turkey. In addition, it can be said that workshops with different perspectives have come about since the first workshop and that new studies could be carried out with the same performance during this process. However, with the exception of the fourth one, the fact that other workshops have been limited only to the SDU (Suleyman Demirel University) and that other universities were not included in the process can be considered as a weakness. However, any participation from different fields and universities can
strengthen the workshops. In this respect, it can be said that these workshops have created an atmosphere, giving the impression that they have been stuck into their own shells, doing their jobs quietly. It can be argued that this situation distinguishes it from the followers of critical theory and those who conduct critical management studies, because the basic aim is to create an ambiance with a loud voice but not screaming too much. In line with this descriptive manner, CPM workshops, as the critical paradigm with a different color or version, are said to have found a position in Turkey. Considering its content and application, the motto of critical management studies is embodied in these words: “Provoke, shock and be aggressive” (Akella, 2008). In Turkey, even if certain end-point studies relating to power, politics and control and undesirable situations within the organization have been carried out and published so far, this motto is not valid for CPM workshops. In terms of general approach, it can be said that a more lenient approach has been adopted rather than an aggressive one. Yet, it still continues to remain within the area of interest of critical management studies.
Critical management studies, which are considered as an umbrella term combining many perspectives on the common denominator of challenging mainstream approaches and striving towards radical transformation (Goldman, 2016), continue to transform paradigmatically. CPM workshops are also an initiative in Turkey with the potential of molding and exhibiting their paradigmatic position. Isparta School, an institution that strives for the institutionalization of CPM workshops, can be considered as a milestone in the historical and cultural differentiation in Turkey, ignoring the domination of mainstream management efforts and offering an opportunity to come up with original products as well as allowing new things to be said.
çalışma ahlâkı ve etrafındaki kavramlarla ilgili yapılan lisansüstü tezlerin genel bir haritası çıkarılmıştır. Çalışmanın neticesinde, Türkiye’de ahlâk ve etik ile ilgili çalışmaların farklı akademik alana yayıldığı, yapılan çalışmaların 2016-2019 yıllarında artış gösterdiği tespit edilmiştir. Etik ve ahlâk kavramlarının tam olarak anlaşılmadığı ve birbirine karıştırıldığı ise araştırmanın bir başka sonucudur.
Abstract
This study was conducted to examine the effect of organizational knowledge sharing on knowledge security process in private education institutions. The data collection form consisting of three parts (Personal Information Form, Knowledge Sharing Scale, Knowledge Security Scale) was used in the descriptive study. 374 questionnaires filled in by the participants who agreed to participate in the research in private education course centers and private schools were taken as basis for the evaluation. SPSS 16.00 was used for data analysis. Kruskal Wallis, Mann-Whitney U test and Spearman Correlation analysis and linear regression analysis were used in the study. In the study, it was found that there was a moderate positive correlation (r = 0,406, p <0,01) between organizational knowledge sharing level and knowledge security variable. In addition, when the sub-dimensions of organizational knowledge sharing level and knowledge security level were examined, a significant relationship was found in all dimensions. It was determined that organizational knowledge sharing had a low significant effect on knowledge security. As a result of the research, various recommendations were made for future researches on knowledge security and knowledge sharing.
in order to be able to compete in a changing world. It is known that easy
access to necessary information through information sharing within the
organization increases the competition level of the organizations.
Accordingly, the purpose of this research is to determine the relationship
between the refusal of organizational information sharing and the level of
information security culture among the personnel employed in private
education institutions under the Directorate of Kırşehir National Education.
Information sharing refers to the process of exchange and sharing of
information obtained from different sources (Öztürk, 2005:89-90). Barriers to
organizational information sharing are those that stem from individual,
organizational and technological factors (Riege, 2005:22-23). Information
security culture is a fundamental part of the organizational culture.
Therefore, organizational culture defines how an employee sees the
organization. According to Güçlü and Sotirofski (2006), the purpose of
information sharing in schools emphasizes the fact that the information
obtained is very crucial for the school and will definitely be used one day.
Thus, the information obtained should be stored in the school’s database for future use. In the study conducted by Yılmaz et al. (2016) to determine the current information security awareness of the teachers working in public and private schools, the information security awareness of teachers was found to be quite high. The study carried out by Tamjidyamcholo et al. suggests that there is a strong relationship between the information sharing intention of information security employees and their attitudes, self-efficacy, trust and values. Flores et al. (2014) stated that processes to coordinate the
current information security sharing mechanisms would directly affect the sharing of information security in organizations. In the light of this
information, the hypotheses of the research are formulated as follows:
H1. There is a relationship between the barrier level of organizational
information sharing (OIS) and information security culture (Main
Hypothesis).
H2. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS in terms of the gender of the participants.
H3. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS in terms of the ages of the participants.
H4. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS in terms of the educational background of the participants.
H5. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of the institution the participants work for.
H6. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of participants’ work hours.
H7. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of the participants’ position in the organization.
H8. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of whether or not participants have received training in information
security.
H9. There is a significant difference between the scores of the refusal of OIS
in terms of the frequency of information security training the participants
have received.
H10. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the gender of participants.
H11. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the ages of participants.
H12. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the educational status of participants.
H13. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the institution the participants work for.
H14. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the participants’ work hours.
H15. In terms of the participants’ position in the organization, there is a
significant difference between the scores of information security culture.
H16. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of whether participants have received training in
information security.
H17. There is a significant difference between the scores of information
security culture in terms of the frequency of information security training
the participants have received.
In this study, quantitative research method that enables systematic
investigation of events (Perumal, 2014: 88) was used. In the study, it was found that there was a significant difference between the
participants’ scores of the refusal of organizational information sharing in accordance with their gender, position and whether they have received
information security training (p <0.05), and it was also determined that there was no statistically significant difference in terms of their education level and the organization they work for. Thus, while hypotheses 2, 7 and 8 have been accepted, hypotheses 4 and 5 have been rejected.In terms of work hours, total scores of refusal of organizational information sharing showed statistically significant difference (p <0.05); however, it was found that it did not show a significant difference in terms of the employees’ ages and whether they received information security training or not (p> 0.05). Therefore, hypothesis 6 has been accepted, whereas hypotheses 3 and 7 have
been rejected. In terms of the gender of the participants, the scores regarding the information security culture showed a significant difference (p <0.05); yet it was observed that there was no significant difference in terms of their education level, their organization, positions in the workplace and whether they received information security education or not (p> 0.05). As a result, hypothesis 10 was accepted, while hypotheses 12, 13, 15 and 16 were rejected. It was found that the total scores regarding information security vary in terms of age and work hours (p <0.05), but no significant difference was seen
in terms of those who received information security education (p> 0.05).
Thus, hypotheses 11 and 14 were accepted, but hypothesis 17 was rejected. In the correlation analysis conducted in order to test the relationship between the refusal of organizational information sharing and the information security culture, there is a negatively low level of significant relationship (p <0.01 and r = -0.244). Hypothesis 1, which was established as “There is a relationship between the refusal of organizational information sharing (OIS) and information security culture”, has been accepted.
bazı hususlar göz önünde bulundurularak değerlendirilmiştir. Çalışmada
incelenen makaleler özellikleri dikkate alınarak, hikâye anlatıcılığının örgütsel amaçlarla nasıl ve nerede kullanılabileceği hikâye anlatıcılığının örgüt içi iletişim ve bilgi yönetimindeki rolü ile hikâye anlatıcılığına ilişkin eleştirel bakış açısına yer verildiği çalışmalar şeklinde 3 grupta kategorize edilmiştir. Çalışmanın sonuç kısmında ise ileride yapılabilecek olan çalışmalara katkı sağlayabileceği düşünülen ve yapılan çalışmaların değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkarılan boşluklar dikkate alınarak öneriler geliştirilmiştir.
boyutlarıyla ele alınıp açıklanmaya çalışılmıştır. Kadınla ilgili diğer tüm
sorunlarda olduğu gibi temelde bir toplumsal cinsiyet sorunu olarak
nitelendirebilecek bu durum da asırlardır kadını/kadınlığı bir paradoks içine
hapsetmiştir. Ve bu paradoks yüzyıllardır kadınların tek başlarına aşmaya
çalıştıkları bir gerçekliktir. Bu gerçekten hareketle bu bölümde, teknoloji
olgusu bilimle ilişkilendirilerek tanımlanıp neden eril bir alan olarak
algılandığını açıklanmıştır. Ardından teknoloji ve toplumsal cinsiyet olguları
arasındaki ilişkiyi açıklayan yaklaşımlar ele alınmıştır. Olmazsa olmaz olarak düşünülen feminist teknoloji araştırmaları özetlenmeye çalışılmıştır. Teknoloji sektöründe kadın varlığı ve mevcut sorunlar detaylandırılarak fırsatların neler olduğu ile devam edilmiştir. Kadınların teknoloji sektöründe varlığını artıracak başlıca ulusal ve uluslararası örgütler tanıtılmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak, “neden teknolojide kadın az?” sorusunu sadece kadın araştırmacıların değil sektör ve politika yapıcı ve uygulayıcılarının da sıklıkla sorup cevap araması gerekliliği bu çalışmanın temel sonuçlarından biri olarak değerlendirilerek geliştirilen öneriler ile kafalarda bir parça soru işareti bırakmış olma umuduyla çalışma sonlandırılmıştır.
İşletme yönetiminde kalite perspektifi açısından günden güne etkisini arttırarak devam ettiren değişim yönetimi, stratejik bakış açısıyla değerlendirildiğinde, rakipler karşısında kullanılabilecek değerli bir yöntem ve toplumsal saygınlığı kazanarak işletme değerlerini yaratmanın da etkili yollarından birisidir. Bu bağlamda örgütlerin kaliteyi yakalama konusunda izleyecekleri yol ve yöntemlerin belirlenmesinde ve bu yol ve yöntemlerin en ideal şekilde uygulanmasında bir rehber niteliği taşıyan kalite yönetim yaklaşımları zaman zaman bir ekol şeklinde kendini göstermekte ve örgütün değişim hücrelerindeki genlerde mutasyon etkisi yaparak yepyeni bir çehrenin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Araştırmalar, piyasanın tüm işleyişinin “tüketicilerle bağlantı kuran ve tüketicilerin duygularını kullanan” bir kültür endüstrisine dayandığını vurgulamaktadır. Kültür endüstrisi, piyasa mekanizmasının işleyişini sürdürebilmesi için modern insanın duygularını sömürerek metalaştırmaktadır. Metalaşma ile duygular piyasa mekanizmasının işleyişi içerisine girmekte ve alınıp satılan bir eşya haline gelmektedir. Kapitalist sistem duyguları şekillendirerek modern insanı ekonomik birer aktör haline getirmektedir. Hochschild bunu duygusal emek olarak ifade etmektedir. Hochschild, duygusal emek kavramının hem sosyal hem de psikolojik boyutlara sahip olduğunu, çünkü sosyal etkileşimin kâr için nasıl inşa edildiğini sorguladığını savunmaktadır.
Örgütsel alanda yapılan çalışmaların çoğunda kârın ve ekonomik etkinliğin artırılmasında duyguların rolünün önemli olduğu ifade edilmektedir. Literatürde duyguların metalaştığını, sömürüldüğünü ele alan çalışmaların ise sınırlı sayıda olduğu görülmektedir. Hatta duygusal emek ile ilgili yapılan çalışmaların bile konunun bu yönüne değinmekten ziyade bunu onaylayan bir şekilde, Hochschild'in duygusal emeği kavramsallaştırdığı “The Managed Heart Commercialization of Human Feeling” adlı çalışmasının çok ötesine varıldığı görülmektedir. Oysa Hochschild duygusal emeği kavramsallaştırırken, “duyguların yalnızca geniş kültürel ve toplumsal normlar tarafından şekillendirilmediğini, aynı zamanda işverenler tarafından giderek daha fazla düzenlendiğini” savunmaktadır. Ancak yine de literatürdeki duygusal emek ile ilgili bu çalışmalar irdelendiğinde, Hochschid’in duygusal emek kavramına yönelik eleştirilerinin örtük bir kabulü içerdiği söylenilebilir. Bu çalışmada da sadece psikolojinin değil felsefe ve sosyolojinin de önemli bir konusu olan duygusal emeğin, eleştirel yönetim çalışmalarına katkı sağlamaya yönelik bir çaba ile derinlemesine tartışılması amaçlanmaktadır.
Çalışma hayatında kadının var olma durumunun özgün bir şekilde ortaya konulması özgün ve özgül çözümlerin geliştirilmesi adına önemlidir. Bu çalışmada özgünlük, benimsenen yöntem ile yakalanmaya çalışılırken; özgüllük de ortaya konulan sorunların boyutlarına ilişkin yapılan detaylandırmalar ile elde edilmeye çalışılmıştır. Ancak yine de her daim olduğu gibi eksik kalma potansiyeli taşımaktadır. Çünkü kadın olma olgusu tarihsel ve bağlamsal bir konu olmaktan çıkmadıkça üzerinde konuşmaya, tartışmaya, yazmaya, film çekmeye vb. devam edilecek gibi görünmektedir.
Çalışmada kadın olmayı ve kadın olarak var olmayı düşünümsel (reflektif) bir yaklaşımla ele alma gayesiyle otoetnografi kullanılmıştır. Antropolojide sıklıkla kullanılan bir yöntem olan ve “gündelik yaşama uzun bir süre katılmayı içeren etnografinin ilk prensibi dinlemek ve seyretmektir” otoetnografik bu çalışmada ise araştırma öznesi olarak yazar da kendini dinlemek ve deneyimlerini yazabilmek için Mevlana’nın “Sen okyanusta bir damla değilsin, damlanın içinde bir okyanussun.” sözü ışığında içsel bir dinleme ve seyretme süreci yaşayarak William Blake’in tabiri ile "bir kum tanesinde bir dünya görmeye" niyet etmiştir. Bu niyette yazarın edindiği yaşamsal ve bilimsel deneyimin ışığında oluşturduğu kavramsal muhakeme çerçevesi önemli rol oynamakta ve çalışmayı özgün kılmaktadır.
davrandıklarını etkileyen faktörleri anlamak gerekir. Bu, insanın temel özelliklerini hesaba katmak anlamına gelir. Sağlık kuruluşlarındaki bireysel ve grup dinamiğini anlama ve yönetme çabası olan örgütsel davranış alanı, psikoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji, antropoloji, ekonomi, siyaset biliminden doğan ve etkilenmeye devam eden uygulamalı bir davranış bilimidir.
Benzer tablo örgütsel davranış alanında önemli yer tutan deneysel çalışmalar için de geçerlidir. Öyle ki, örgütsel davranış literatüründe yer alan çalışmalardan muhtemelen en sık alıntılananlar, “Myers’ın insan faktörleri üzerine çalışması, Hawthorne deneyleri, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi, Herzberg’in motivasyon üzerine çalışması ve McGregor’un X ve Y Teorisi yaklaşımlarıdır” (Burnes, 2007). Ancak, sürekli bu listenin dışında tutulan bir çalışma grubu var ki, bu 1939'dan 1970'lere kadar Harwood Manufacturing Corporation'da yürütülen ve ilk aşamalarında, örgüt geliştirmede kullanılan araçların ve tekniklerin çoğunun temellerini oluşturan bir dizi deneydir. Kurt Lewin tarafından Marion, Virginia'daki Harwood fabrikasında yürütülen bu deneylerde bugün örgütsel davranış literatüründe her biri ayrı önem arz eden farklı dört olgu (grup karar verme, öz yönetim, liderlik, değişime direnç basmakalıp yargılar, değişime direncin üstesinden gelme) üzerinde odaklanılmıştır. Ancak Harwood’da gerçekleştirilen ve literatüre eylem araştırması olarak geçen bu bilimsel süreçlerin en ünlüsü, Coch ve French (1948)'in değişime direniş çalışmasıdır. Harwood araştırmalarının bu kaderinin farkında olan isimlerden biri olan Dent (2002: 272) 'in Harwood'da yapılan çalışmalara ilişkin yorumu şu şekildedir (Burnes, 2015: 214):
“Bu kapsamlı çaba, Hawthorne araştırmalarından çok daha az bilinmesine rağmen, bundan çıkan araştırma sonuçları belki de grup karar verme süreçleri, özyönetim, liderlik gelişimi, toplantı yönetimi, klişeleştirme ve değişime direnç üzerinde diğerleri arasında daha büyük bir etkiye sahip olmuştur.”
Harwood araştırmalarının kaderi bu anlamda gariptir, çünkü Harwood çalışmalarında, örneğin; katılım ve üretkenlik arasında olumlu bir ilişki hakkında bilinçli bir çaba varken ve beklenen şekilde sonuçlanırken, Hawthorne çalışmalarının çalışma ilişkilerinin kalitesi ile üretkenlik arasında pozitif bir bağlantıya ilişkin sonuçları tesadüfen üretilmiştir. Ayrıca Harwood araştırmalarında, Lewin daha çok grup fenomenine odaklanmış ve sadece bu tür fenomenleri tanımlamak yerine, onları belirli hedeflere ulaşmak amacıyla kullanmaya çalışmıştır. İşçiler için Hawthorne araştırmalarının bazılarında görülenden daha büyük bir endişeyi ortaya çıkarıp, yöneticiler ve işçiler arasındaki sorunlarını çözmek için birbirleriyle işbirliği yapmaları sağlanmıştır. Yani bir anlamda olguların anlaşılıp örgütsel düzeyde kullanımı noktasında küçük grupları en etkin kullanan örgütsel davranış çalışmalarından biridir.
ve davranışların ardında birçok neden yer almaktadır. Bu çalışmada bu nedenlerden
sadece biri olan toplumsal cinsiyet rolleri üzerine odaklanılmıştır. Bireylerin
kendilerini sunum biçimi olarak da değerlendirilebilecek izlenim yönetimi,
çalışanların, amaçlarına ulaşabilmek için diğerlerini etkilemek niyetiyle kullandıkları
imaj yönetimi sürecidir. Çalışmanın ilk kısmında, iş hayatında kadınların
kullandıkları izlenim yönetimi taktikleri kuramsal olarak sunulmuştur. Çalışmanın
ikinci kısmında ise Kırşehir il merkezindeki on iki farklı kamu kurumunda
çalışan 166 kadına uygulanan izlenim yönetimi taktikleri ölçeğinden elde
edilen verilerin analizi yer almaktadır. Araştırma sonucuna göre, kadınlar sosyal
rol kuramı ve geri tepme etkisi ile uyumlu olarak yumuşak izlenim yönetimi taktiklerini
kullanmayı tercih etmektedirler. Araştırma sonuçlarına göre, kadınların
çalışma hayatında kendilerince en az zarar görecekleri taktiği tercih etme nedeni
olan toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin kalıp yargıların, kadın lehine dönüştürülebilmesi
amacıyla önerilerde bulunulmuştur.
Fatma Bacı Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezimiz tarafından gerçekleştirilen bu kitap projesi, tarihsel ve kültürel birikimimize katkı sağlayacak bir zihniyet oluşturma noktasında önemli bir adımdır. Kitabın bu yüksek nitelikli gaye ile oluşturulmuş içeriği; Türk-İslam tarihi ve kültüründe kadın ve ailenin vazgeçilmez yerine ilişkin katkıda bulunmasının yanı sıra kadının çalışma hayatındaki yeri ile toplumun güçlendirilmesinde oluşturduğu esası hassas bir şekilde dile getirmesi ile de dikkat çekicidir.”
Prof. Dr. Vatan KARAKAYA
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Rektörü
nasıl olmalı?” “Erdemli topluma ve iyi yönetime ulaştıracak ahlâki değerler nelerdir?” olmuştur. Günümüzde yönetim sürecine ilişkin birçok husus değişse de (kâr, verimlilik, performans, üretkenlik, etkililik, kalite, uygunluk, yenilik vb.) değişmeyen pek çok şey olduğunu görmek için bile araştırmak gerekmektedir.
Bu kitapta; bilgi, bilgi yönetimi kavramı ve önemi, bilgi yönetimi yaklaşımları, bilgi paylaşma, örgütsel öğrenme inovasyon ve bilgi yönetimi ilişkisi, kurumsal bilgi yönetim sistemi uygulamaları, bilgi yönetimi kültürü oluşturma, bilgi yönetimi ve stratejik öngörü ilişkisi, kurumsal bilgi güvenliği yönetimi başlıkları ile dijital çağda kurumsal bilginin etkin yönetilmesini kolaylaştırıcı unsurlar anlatılmıştır. Kitap, sadece öğrenciler için değil, yöneticiler için de yol gösterici olma potansiyeli taşımaktadır.
Örgütsel Teoriden Örgütsel Davranışa Erdem
Örgütsel Erdemliliği Hazırlayıcı Faktörler ve Sonuçları
Örgütsel Erdemliliğin Ölçüm Yolları
Örgütsel Erdemlilik Kültürü Oluşturma
Örgütsel Erdeme Eleştirel Bakış
Erdemsizlik Üzerine: Kapitalizm Mi Günah Keçisi
Yoksa İnsan Evladı Mı Yorgun?
Dost Kavramı İşletmelerde Bir Erdem Arayışı Mı?
Bir Erdem Olarak Empati Ve Eleştirel Düşünme-Mahkûm İkilemi Üzerine
Erdemin Fizyolojisinden Bahsedilebilir Mi?
https://www.savaskitap.com/Orgutsel-Teoriden-Orgutsel-Davranisa-Erdem-Emine-Sener_38644.html
his own capabilities, while Professional outcome expectancy is defined as the beliefs related to the long-term outcomes of achievements attained through certain educational or career decision-making behaviors. It is considered that the students of the Faculty of Economics and Administrative Sciences, which aims to raise students who will become the executive candidates of the future and professional individuals in the fields of economics, management, international relations, politics
and public administration in both public and private sectors, should have positive perceptions so as to make significant effect on the future of the country. Positive psychology, which aims to discover the strengths of an individual, has started to be in the limelight in recent years. In this study too, the relationship between the level of optimism, which is one of the strong points of university students who are on the verge of a critical transition period in their lives and thus faced with several
worries and problems, and their career decision-making competence and professional outcome expectancy has been analyzed. Target population of the study consists of the students currently attending the Faculty of Economics and Administrative Sciences of Ahi Evran University in 2015-16 educational year. No selection process has been carried out during the study for a special sample; instead, all the student population has been included in the study. 967 students have participated in the study. Three different scales have been used in the study in order to identify students’ career decisions, their professional outcome expectancies and level of optimism. The data gathered have been analyzed with the help of a statistical package program. As a result of the statistical tests that were carried out, it was seen that most of the participants were first-grader girls and that a great majority of them had willingly chose their departments at the university. It was observed that their career decision-making competence and professional outcome expectancies were at the medium level, whereas their degree of optimism was high. Furthermore, a positive significant correlation was observed between the level of optimism and levels of career decision-making competence and professional outcome expectancy (p 0.05, r=.309; p 0.05, r=.369). As a result of the regression analysis that was made in order to identify the degree of optimism, which was the fundamental item of the study, on career decision-making and professional outcome expectancy, it was seen that the 9% change in career decisionmaking competence was explained through level of optimism.
Organizational revenge is a phenomenon studied separately from aggressive behavior in organizational behavior literature. When addressed in social, economic, organizational, and individual dimensions respectively, it attracts attention as a serious organizational behavior that needs to be prevented. The cost of revenge that organizational employees plan and perform against their job, coworkers, and organization can reach a significant amount. This study is a field study in which the determiners, causes, forms, and effects of organizational revenge process are examined using qualitative method.
The sample consists of participants working at universities in 2012-2013 who were selected through criterion sampling, a method of purposeful sampling. In the study, in-depth interview, the main data generating technique of qualitative studies, was used. The interviews were carried out based on the semi-structured interview form; new questions were added depending on personal and situational variances. The questionnaire was formed to include the existence of organizational revenge, revengeful personality, causes of revenge, forms of revenge, reactions towards revenge, and effects of revenge.
The data obtained by analyzing voice records were coded according to the titles used in the interview form. Apart from this, new codes that came about during the interviews in the course of the study were also added. The qualitative data analysis program Nvivo 10.0 was used in the study.
In the study, the participants stated that organizational revenge often takes place as a result of the organizational structure and functioning of the universities; hierarchical relations, administrative characteristics, academic title, ideological characteristics, organizational culture, and social network play a deterministic role in revenge phenomenon; administrators and academicians develop different models of revenge; and it negatively affects the organization and individual.
Based on the study results, it is proposed that administrators should carry out work aiming at eliminating factors that trigger revenge; organizational culture should be reviewed in this respect; participants should be supported about emotion management and forgiveness; and different studies regarding the variables that are assumed to affect organizational revenge should be conducted.
This research was planed and carried out as a field research with scanning model in a descriptive study design, aiming to examine the relation between the job satisfaction levels and overall life satisfaction levels of nurses working in Ankara Atatürk Training and Research Hospital forThoracic Diseases and Thoracic Surgery.For this purpose, the data of there search was collected with the participation of 115 nurses in the research group during 25 June-5 July 2002.
Data collection means used in the research are: “Personal Data Form” wich is established by the researcher in order to determine the socio-demographic properties and thoughts about the profession of research group; “Job Satisfaction Scale” which is proved to be valid and reliable and developed by Aksayan (1990) in order to determine the job satisfaction levels: and “Life Satisfaction Scale” which is proved to be valid and reliable in Turkey by Yetim (1991) and developed by Diener, Emmans,Larsen and Griffin(1983) in USA in order to determine the overall life satisfaction levels. The measurement means used to determine the job satisfaction levels of research group is a scale with four alternatives of Likert type composed of 66 items and question revealing the satisfaction and dissatisfaction regarding the 9 different aspects of the job. The nine aspects in the scale are; the job itself,wages, security, development opportunities, promotion opportunities, working environment and conditions, management type, relations with administrators and relations with teammates. The meassurement means used to determine the life satisfaction level of research group is a grading scale with 7 stages composed of 5 statements.
According to results of the research it was seen that overall job satisfaction levels of nurses in research group are low and the first three aspects of the job they are satisfied with are; security, the job itself and relations with teammates. The aspects they are not satisfied with are wages, promotion opportunities and working environtment and conditions. Within this overall job dissatisfaction the job satisfaction levels of nurses who are young, single,without child, working less time, didn’t choose the job themselves, who work always during the daytime and don’t find the job appropriate for themselves are low comparing to others. The job aspect that has greatest effect on the overall job satisfaction of nurses is the management type. The life satisfaction levels of the nurses in research group are classified as high, medium and low and it was found that the research group has a medium level life satisfaction. A meaningful difference between the independent variables of research and life satisfaction levels of nurses wasn’t determined. By the statistical examination carried out to inspect the relation between job satisfaction level and overall life satisfaction of nurses, it was determined that there is no meaningful diference between the job satisfaction levels and overall life satisfaction levels of nurses.
In the light of result obtained from this research,we made some recommendations to administrators in order to increase job satisfaction levels and overall life satisfaction levels of nurses who have an important role in the provision of health services.