Papers by MERVE CAN MARAŞLI

Afet ve Medya, 2024
İfade özgürlüğü, temel insan hakları içerisinde yer almakta ve demokratik toplumların demokratik ... more İfade özgürlüğü, temel insan hakları içerisinde yer almakta ve demokratik toplumların demokratik niteliklerinin adeta göstergesi olma özelliğini taşımaktadır. Son derece önemli ve güçlü bir hak ve özgürlük olmasının yanı sıra, ciddi manada sorumluluklar da içeren bir yapıya sahiptir. Bu da aslında gücüyle beraber kırılganlığını da ortaya koymaktadır. Demokratik toplumlarda dahi, ifade özgürlüğünün sıklıkla tehdit altında olduğu durumlarla karşılaşılabilmektedir. Bu olumsuzlukları bertaraf etmek için uluslararası ve ulusal mevzuatta ifade özgürlüğüne ve bu özgürlüğün hangi araçlarla, nasıl kullanılabileceğine dair hükümler bulunmaktadır.
Kayıtsız şartsız bir özgürlük olmayan ifade özgürlüğünün, başta kamu güvenliği ve başkalarının şöhret ve haklarının korunması olmak üzere, mevzuatta öngörülen belli sınırlamalara tâbi tutulabileceği tüm demokratik ülkelerce kabul görmüş bir yaklaşımdır. İfade özgürlüğünün sınırlandırılmasının meşru zeminde gerçekleşebilmesi için söz konusu öngörülen durumların vuku bulmuş olması ve dayanağı olan hukuk metinlerinin açıklık, kesinlik, öngörülebilirlik ilkelerini içermesi gerekmektedir.
İfade özgürlüğünü sınırlama eğilimi en çok ‘olağanüstü dönemler’de gösterilir. Bu dönemler adından da anlaşıldığı üzere normal, sıradan zamanların dışında kalan ve kamu düzeninin bozulması muhtemel olayların yaşandığı dönemlerdir. Söz konusu olayların ülkenin tamamını veya büyük bir kısmını doğrudan etkilemesi durumunda Anayasa’da da öngörüldüğü üzere ‘olağanüstü hâl’ ilan edilebilmektedir. Zaruri hâllerde ve sınırlı bir süre için ilan edilebilen olağanüstü hâl dönemlerinde, bu kararın ilanına sebebiyet veren durumun niteliğine bağlı olarak, ülkenin ve milletin bölünmez birliğinin korunması, güvenliğin sağlanması, toplumun kaostan uzak tutulması, dezenformasyonun önlenmesi, ölülerin veya sağ kişilerin mahremiyet ve kişilik haklarının korunması vb. gerekçelerle ifade özgürlüğü ve bunun en önemli kullanım araçlarından olan basın özgürlüğüne sınırlandırmalar getirilebilmektedir.
İfade özgürlüğünün kullanımına yönelik olağan zamanlarda karşılaşılan tehdit ve baskılar göz önünde bulundurulduğunda, olağanüstü dönemlerde bilhassa kamu otoritesinin ifade özgürlüğünü kısıtlama eğilimine yönelik kaygılar da artmaktadır.
Bu çalışma, ifade özgürlüğünün önemli ve vazgeçilemez bir hak olduğu, ancak bu özgürlüğü kullanan tüm insanlara çeşitli sorumluluklar da yüklendiği yaklaşımı esas alınarak, olağanüstü dönemlerde ifade özgürlüğünün kullanılması konusunu içermektedir. Buna göre, hem genel olarak olağanüstü dönemlerde hem de olağanüstü hâl ilan edilmesi gerekçelerinden biri olan, kitlesel can kayıplarının ve büyük yıkımların yaşandığı afet durumlarında, bilgi, fikir, haber, değerlendirme vb. paylaşımların hangi hassasiyetlerle yapılması gerektiği üzerinde durulacaktır. Dünya tarihinin en yıkıcı depremlerinden biri olarak kayda geçen 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin ardından uygulanan ifade özgürlüğü kısıtlamalarından örneklere de değinilerek özgürlük ve sorumluluk ekseninde bir tartışma yürütülmesi amaçlanmaktadır.

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 2023
Hukukun üstünlüğünün benimsendiği toplumlarda, ifade ve kitle iletişim özgürlüğünün uygulanmasınd... more Hukukun üstünlüğünün benimsendiği toplumlarda, ifade ve kitle iletişim özgürlüğünün uygulanmasındaki en güçlü ve temel dayanak bu özgürlüklerin yasal güvenceye alınmış olmasıdır. Bugün, tüm aksaklıklara ve eleştirilere rağmen, kitle iletişim özgürlüğü hem uluslararası hem de ulusal mevzuatta kendine yer bulmuştur. Ancak bu özgürlüğün evrensel bir norm haline gelişi, tarihsel süreçte pek de doğrusal bir yol izlememiştir. Bu çalışmada, Türkiye topraklarında 1727’de ilk matbaanın kurulmasından literatürde Erken Cumhuriyet Dönemi (1923-1950) olarak nitelenen dönemi de içine alan süre boyunca kitle iletişim özgürlüğünün ele alınma biçimine ve bunun somut bir göstergesi olarak da ilgili mevzuat metinlerinin nasıl biçimlendirildiğine odaklanılmıştır. Bu bağlamda, yazılı basın, sinema ve radyo alanındaki hukuki düzenlemeler betimleyici araştırma yönteminden faydalanılarak kronolojik şekilde ve karşılaştırmalı bir yaklaşımla irdelenirken; Meclis tutanakları, hatıratlar, devlet arşivleri ve diğer akademik literatürden yararlanılarak kitle iletişim rejiminin oluşturulma ve dönüştürülme süreçleri analiz edilmiştir. Çalışmanın sonucunda, incelenen dönemlerde kitle iletişim araçlarının kullanımına dair ilgili düzenleme ve denetimlerin salt kamu erki vesayetinde gerçekleştirildiği görülmüştür. Bunun yanı sıra, kitle iletişim faaliyetleri için içinde bulunulan siyasi, askeri, ekonomik ve toplumsal olarak çalkantılı dönemlerin de etkisiyle özgür bir ortam oluşturulamadığı; ancak yine de ilgili mevzuatta sıklıkla yapılan değişikliklerden de anlaşılacağı üzere bu alanın daha ideal olana doğru düzenlenmesi gerektiği farkındalığının daima canlı tutulduğu ortaya koyulmuştur.

İnternet Hukukunda Çocuğun Korunması ve Mahremiyeti Sempozyumu, 2023
Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de isteğe bağlı yayın hizmetleri kullanımı hızla yaygınlaş... more Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de isteğe bağlı yayın hizmetleri kullanımı hızla yaygınlaşmış ve bugün 15 milyonu aşkın abone sayısıyla haneler içinde ciddi bir nüfuza ulaşmıştır. Küresel ve yerel merkezli hizmet sağlayıcılar tarafından kümelenen içerikler, özellikle de özgün yapımlar daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır. İstenilen yer ve zamanda istenilen yayın içeriğine (film, dizi, program vb.) erişilmesi ve bunlara hem televizyon ekranından hem de bilgisayar, tablet, telefon gibi mobil cihazlardan ulaşılması bu yayın hizmetlerine olan ilgiyi daha da artırmaktadır. Bu platformların (Netflix, BluTV, Puhutv, Amazon Prime Video, Disney+, Exxen, Gain vb.) izleyici kitlesinin önemli bir kısmının gençlerden oluşmasına karşın, yaşlı ve özellikle çocuk izleyiciler de azımsanmayacak orandadırlar. Bu durum, yayın içeriklerinin çocuklar için uygunluğu tartışmasını ortaya koymuş ve istatistiksel veriler ile akademik çalışmalardan da hareketle çeşitli hukuki düzenlemeler yapılmıştır.
6112 sayılı Kanun’a istinaden çıkarılan Yönetmelik’le birlikte, radyo ve televizyon yayınlarında olduğu gibi isteğe bağlı yayın hizmetlerinin de düzenlenmesi ve denetlenmesi yetkisi RTÜK’e verilmiştir. Söz konusu yönetmelikte bu platformların yayın içeriklerinin “Çocukların korunması” başlıklı 21. maddesinde “… internet yayın platform işletmecileri, çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek türde yayınlara ebeveyn kontrolünü sağlayıcı tedbirleri almakla yükümlüdür” hükmü yer almıştır. Burada ebeveyn kontrolü ile kastedilen, hizmet sağlayıcının koruyucu sembolleri her program için eksiksiz olarak yayına eklemesi ve sadece +18 yaş grubu için uygun olan içeriklere erişimi engellemeleri için ebeveynlerin şifre uygulamasını kullanabilmeleridir.
Bu çalışma, +18 yaş için uygun olan içeriklere çocukların erişiminin teknik olarak engellenmesinin -şifreleme yöntemiyle- ne kadar mümkün olduğu ve çocukların koruması amacına ne kadar hizmet ettiği tartışmasını esas almaktadır. Buna göre, “dijital yerli” ve dolayısıyla dijital yeterliği yüksek olan bugünün çocukları için teknik sınırlamaların ne kadar anlamlı olduğu; teknik engellerin aşılabileceği gerçeğinden hareketle çocukların korunması için nasıl bir yol izlenebileceği; hizmet sağlayıcılar, ebeveynler ve düzenleyici kuruluşlar (RTÜK, BTK vb.) başta olmak üzere okul ve çevre işbirliğinin sağlanması gibi konular, çocukların yayınların zararlı içeriklerinden korunması bağlamında tartışılacaktır.
Dr. Hüseyin Ağca Armağanı, 2023

Yeni Medya, 2022
Televizyonculuk alanında dijital platformların hızla yaygınlaşarak geniş bir izleyici kitlesine u... more Televizyonculuk alanında dijital platformların hızla yaygınlaşarak geniş bir izleyici kitlesine ulaşması, bu konuda yeni hukuki düzenleme ve denetlemelerin yapılmasına neden olmuştur. Bilhassa televizyon yayınlarının olumsuz etkilerine en çok maruz kalan çocuk izleyiciler için koruyucu hüküm ve uygulamalar arttırılmıştır. Bu çalışmada, yeni medya unsurlarından dijital platformlar içerisinde yer alan isteğe bağlı yayın hizmetlerine yönelik yeni düzenlemeler ‘çocukların korunması’ bağlamında ele alınmaktadır. Netflix’te yayınlanan ve RTÜK tarafından ‘katalogdan çıkarma’ cezası uygulanan Minnoşlar (Cuties, Maïmouna Doucouré, 2020) filmi bu alanda yaptırım uygulanan ilk içerik olması sebebiyle çalışmanın örneklemi olarak belirlenmiştir. Filmin analizinde nitel araştırma yöntemlerinden tematik çözümleme kullanılmıştır. Çocuk istismarı sınırlarına giren ögelere odaklanılan çalışma, uluslararası ve ulusal mevzuata dayanarak ‘hukuka uygunluk’ perspektifinden analiz edilmiştir. Filmin analizinden elde edilen bulgular ile RTÜK’ün uygulamış olduğu yaptırım kararı ilişkilendirilerek irdelenmiştir. Çalışmanın sonucunda, isteğe bağlı yayın hizmetlerinin zararlı içeriklerinden çocukları korumak için başta özdenetim ve ortak denetim mekanizmalarının doğru işletilmesi olmak üzere, medya okuryazarlığına verilen önemin artırılması ve çocukların kendileri için uygunsuz olan yayınlara erişiminin teknik olarak sınırlandırılması gerekliliğine ulaşılmıştır.
Kültürel Değişim ve Endüstrileşme Sürecinde Türk Dizileri 2010-2020, 2022

Kitle İletişiminde Denetim, 2021
Denetleme eylemi, kamu düzeninin sağlanması, toplumun ahenk içinde varlığını sürdürmesi, verimlil... more Denetleme eylemi, kamu düzeninin sağlanması, toplumun ahenk içinde varlığını sürdürmesi, verimliliğin artması, işlerin öngörülen/beklenen şekilde yürütülmesi, yanlış veya kusurların açığa çıkarılması için son derece önem taşımaktadır. Ancak denetimin ideal şekilde yapılması gerekir ve bunun için de birçok unsur vardır. Bunların başında yapılan iş ve eyleme en uygun denetim türünün bulunması ve uygulanması gelir.
Siyasî denetim, malî denetim, ombudsman denetimi, idarî denetim, yargı denetimi, özdenetim, uluslararası denetim gibi birçok denetim türünden bahsetmek mümkündür. Bunların her biri tek başına anlam ve önem taşımakla birlikte, birbirleriyle iç içe geçmeleri, paralel veya hiyerarşik olarak uygulanmaları da söz konusu olabilir.
Medyanın gücü, toplumdaki nüfuzu, erişilme kolaylığı ve insanlar üzerindeki etkileri düşünüldüğünde, medya organlarının ve yayınlarının denetlenmesi ihtiyacı da kaçınılmazdır. Yukarıda bahsedilen denetim türlerinin medyaya yönelik olarak da uygulanabilirliği bir yana, doğası gereği medyaya en uygun denetim türlerinden biri şüphesiz ‘ortak denetim’dir (co-regulation; co-control).
Medyanın, bir diğer ifadeyle kitle iletişim araçlarının, en genel anlamıyla ifade özgürlüğü bağlamında önemli bir araç olarak kullanılması, onun düzenlenme ve denetlenmesi üzerinde de çeşitli otoriteler tarafından bir baskı meydana getirebilmektedir. Bu nedenle medyanın denetimi ayrıca önem taşımakla birlikte, bağımsızlığı da güvence altına alınmak durumundadır. Yapılan araştırma ve istişareler göstermektedir ki medyanın denetiminin sadece özdenetim birimlerine veya kamu otoritesinin gücüyle yapılan idarî denetime bırakılmasından ziyade, olabildiğince ortak denetime tâbi tutulması özgürlük ve sorumluluk dengesini sağlayacaktır.
Bu bölümde ortak denetim kavramı tanımlanacak, diğer denetim türlerinden ayrılan ve ön plana çıkan özelliklerine değinilecek, medyanın denetimi için ortak denetimin neden en uygun yöntemlerden biri olduğu tartışılacaktır. Ayrıca, ortak denetim kavramının mevzuattaki yerinden bahsedilecek ve son olarak Türkiye’de görsel-işitsel medyaya yönelik ortak denetim uygulamalarının neler olduğu üzerinde durulacaktır.

Erciyes İletişim Dergisi, 2021
Müzakereci demokrasi modeline göre, konuşma esnasında sadece savlar değerlendirilmekte ve sav tar... more Müzakereci demokrasi modeline göre, konuşma esnasında sadece savlar değerlendirilmekte ve sav tartışılırken kimlik, cinsiyet, görünüş, konuşma üslubu, jest ve mimikler gibi ögeler dikkate alınmamaktadır. Oysa dinleyiciler için göz ardı edilemez olan bu ögeler, konuşmacıya karşı duyulan samimiyet, inanç, ikna duygularını etkiler. Bundan hareketle Young, müzakereci demokrasinin ötesinde, bu ögelerin de dâhil olduğu “iletişimsel demokrasi modeli”ni ortaya koymuştur. Bu model içerisinde yer alan en önemli kavramlardan biri ise retoriktir. Bu çalışmada, doğası gereği savların ön planda olması beklenen bir kamusal alan olan mahkeme mekânları ve burada kullanılan adlî retorik ögeleri incelenmektedir. 1961 yapımı Nuremberg Mahkemesi filminin örneklem olarak ele alındığı çalışmada, Young’ın yeni bir bakış açısı olarak geliştirdiği “iletişimsel demokrasi modeli” ile Cicero’nun “Retoriğin Beş Kanonu” olarak bölümlendirdiği adlî retorik ögeleri bağdaştırılmaktadır. Eleştirel-retoriksel film analizi yöntemiyle incelenen filmde, duruşma sahneleri esas alınarak, iddia ve savunma makamlarının konuşmalarındaki retorik ögeleri analiz edilmektedir. Filmin, savların ön planda olduğu ve en akılcı kanıtların sunulduğu müzakereci demokrasi görünümü kazanan sahnelerinde dahi, açık veya örtük şekilde adlî retorik ögelerinin kullanıldığı ortaya konulmuştur.

International Journal of Social Sciences and Education Research, 2018
Milliyetçilik anlayışının, özünde ortak dil, tarih, duygu, gelenek, görenek ve coğrafya birliğine... more Milliyetçilik anlayışının, özünde ortak dil, tarih, duygu, gelenek, görenek ve coğrafya birliğine dayanarak bir ‘kültür hareketi’ olarak değerlendirilmesiyle birlikte, milliyetçilik devletlerin toplumu birleştirme ve bütünleştirme için kullandığı bir ideoloji haline gelmiştir. Bu anlayışa göre ırk değil, vatandaşlık bağı ve ortak yaşayış esas alınmaktadır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu da böylesi bir düşüncenin bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Türk milletinin, çeşitli milliyetçi ögeler etrafından birlik ve bütünlük halinde hareket etiği örneklerden biri de 15 Temmuz darbe girişimi olmuştur. Bu çalışmada, darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, demokratik sisteme ve ülkenin birlik ve bütünlüğüne vurgu yapmak amacıyla hazırlanan 15 Temmuz filmlerinde, milliyetçi ögelerin nasıl ve ne ölçüde kullanıldığını görmek amaçlanmıştır. Örneklem olarak ‘Cumhurbaşkanlığı 15 Temmuz Belgeseli’ ele alınmış ve bu belgesel film içerik çözümlemesi yöntemiyle incelenmiştir. Filmi oluşturan hem görsel hem de sesli/sözlü unsurların milliyetçilik vurgusuyla nasıl örtüştüğü ve onu nasıl yeninden ürettiği ortaya koyulmuştur. Bu çalışma, milliyetçiliğin, bütünleşmeyi sağlayan bir ideoloji olarak devlet tarafından hazırlatılan filmlerde nasıl kullanıldığını görmek açısından önem taşımaktadır.
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 2017
Hukuken radyo ve televizyon yayıncılığında devlet tekelinin devam ettiği 1990 yılında, Magic Box/... more Hukuken radyo ve televizyon yayıncılığında devlet tekelinin devam ettiği 1990 yılında, Magic Box/Star 1 ‘Türkiye’nin ilk özel televizyonu’ sloganıyla yayın hayatına başlamıştır. Böylece Star 1, defacto olarak yayıncılık tekelini yıkmış ve çok kısa zaman içerisinde geniş bir izleyici kitlesine sahip olmayı başarmıştır. Bu çalışmada, o güne dek TRT tekelinde televizyon yayınları izlenmiş olan Türkiye’de, yeni yeni oluşmaya başlayan ‘özel televizyon’ algısının nasıl şekillendirildiğini görmek amaçlanmıştır. Bu amaçla, Star 1 ile ilgili gazetelerde yer alan haberlerin ve yorumların nasıl bir bakış açısı ve üslupla yapıldığı incelenmiştir. Bu kapsamda devletçi-sosyal demokrat olarak konumlandırılabilecek olan Cumhuriyet gazetesi ile neo-liberal muhafazakâr kanattaki Zaman gazetesi örneklem olarak ele alınmıştır.
Conference Presentations by MERVE CAN MARAŞLI

'Taraf Tutmak' Filmini Tahakküm ve Direniş Ekseninde Okumak, 2018
Bu çalışmada politik sinemanın en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilen Taraf Tutmak (Stván ... more Bu çalışmada politik sinemanın en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilen Taraf Tutmak (Stván Szabó, 2001) filmi tahakküm ve direniş ekseninde ele alınmıştır. Film, II. Dünya Savaşı sonrası Almanya'nın Nazilerden arındırılması sürecini ve bu süreçte Orkestra Şefi Dr. Furtwängler'in sorgulanışını konu edinmektedir. Şef Furtwängler'i sorgulamakla görevli olan Amerikalı Binbaşı Steve Arnold'un "Eğer bir ülke diktatörlükle yönetiliyorsa ve siz o ülkeyi terk etmiyorsanız, diktatöre destek olmuş sayılmaz mısınız?" düşüncesi ekseninde yer alan soruları, birer paradoks oluşturmakla birlikte, izleyiciyi de pasif konumdan aktif konuma geçirerek, tarafını seçmeye sevk etmektedir. Taraf Tutmak, 'politika ve sanat' ile 'Amerikan kültürü ve Alman kültürü' arasındaki farklılıkları öne çıkararak, bu ögelerin birbirleriyle ilişkilerindeki doğrudan veya dolaylı olarak gerçekleştirilen tahakkümün ve bu tahakküme karşı direnişin çok yönlü olarak işlendiği bir filmdir. Szabó'nun Yahudi kökenli bir yönetmen oluşu ve filmlerini bir özdüşünümsellikle işleyişi de göz önünde bulundurularak gerçekleştirilen bu çalışmada, nitel araştırma yöntemi ile film çözümlemesi tekniği kullanılarak analizler yapılmıştır.
Thesis by MERVE CAN MARAŞLI

AVRUPA BİRLİĞİ'NE UYUM BAĞLAMINDA RADYO VE TELEVİZYON YAYINLARINDA DENETİM, UYGULAMADA ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR VE ÖZDENETİM, 2017
Kitle iletişim araçlarının -bilhassa radyo ve televizyonların- işlevleri ve toplum üzerindeki etk... more Kitle iletişim araçlarının -bilhassa radyo ve televizyonların- işlevleri ve toplum üzerindeki etkileri göz önünde bulundurulduğunda, yayınların genelde toplum ve özelde ise korunmaya daha çok muhtaç olan çocuk ve gençler üzerinde çeşitli zararlı etkiler doğurabileceği açıktır. Bu nedenle, radyo ve televizyon yayınları için makul seviyede yapılacak olan bir denetime ihtiyaç duyulmuş ve hem uluslararası hem de ulusal mevzuatta ifade hürriyeti ve kitle iletişim hürriyeti ile program düzenleme serbestliği gözetilerek, radyo ve televizyon yayınlarının denetlenme usulleri belirlenmiştir. 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında üyelik müzakerelerinin başlamasıyla birlikte, Türk mevzuatının AB müktesebatına uyumlaştırılması çalışmalarına hız verilmiş ve bu kapsamda 3 Mart 2011 tarihinde radyo ve televizyon yayıncılığını yeniden düzenleyen 6112 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Bu Kanun’da, birer ‘hizmet’ olarak ifade edilen radyo ve televizyon yayınlarının, hangi ilke ve esaslara göre düzenleneceği ve denetleneceği belirtilmiştir. Radyo ve televizyon yayın hizmetleri, hukukî denetimin yanı sıra, meslek mensuplarının ‘özdenetim’ yapmaları suretiyle de denetlenmektedirler. Bu tez çalışmasında, radyo ve televizyon yayın hizmetlerine yönelik düzenleme ve denetlemelerin Türk ve AB mevzuatında nasıl yer aldığı, yayıncılık alanındaki özdenetim uygulamalarının nasıl yapıldığı, yayın hizmetlerinin ilke ve esasları ile meslek mensuplarının özdenetim ilkelerinin uygulanma şekilleri etraflıca ortaya konulmuş; Türk mevzuatına yeni giren ‘ortak denetim’ kavramı üzerinde de durulmuştur. Ayrıca, denetim uygulanma aşamasında karşılaşılan sorunlara değinilmiş ve eleştiriler yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda, kitle iletişim hürriyetinin sınırsız bir hak ve hürriyet olamayacağı fikrinden hareketle, toplumsal düzenin korunması için denetimin bir ‘ihtiyaç’ olduğu, meslek mensuplarının özdenetiminin kitle iletişim hürriyetinin tam anlamıyla gerçekleşmesinde büyük rol oynadığı; özdenetimin önündeki en büyük engelin çıkar çatışmaları olmasına karşın, hukukî denetimde ortaya çıkan en büyük sorunun mevzuat hükümlerinin yorumlanma şeklinden kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.
Uploads
Papers by MERVE CAN MARAŞLI
Kayıtsız şartsız bir özgürlük olmayan ifade özgürlüğünün, başta kamu güvenliği ve başkalarının şöhret ve haklarının korunması olmak üzere, mevzuatta öngörülen belli sınırlamalara tâbi tutulabileceği tüm demokratik ülkelerce kabul görmüş bir yaklaşımdır. İfade özgürlüğünün sınırlandırılmasının meşru zeminde gerçekleşebilmesi için söz konusu öngörülen durumların vuku bulmuş olması ve dayanağı olan hukuk metinlerinin açıklık, kesinlik, öngörülebilirlik ilkelerini içermesi gerekmektedir.
İfade özgürlüğünü sınırlama eğilimi en çok ‘olağanüstü dönemler’de gösterilir. Bu dönemler adından da anlaşıldığı üzere normal, sıradan zamanların dışında kalan ve kamu düzeninin bozulması muhtemel olayların yaşandığı dönemlerdir. Söz konusu olayların ülkenin tamamını veya büyük bir kısmını doğrudan etkilemesi durumunda Anayasa’da da öngörüldüğü üzere ‘olağanüstü hâl’ ilan edilebilmektedir. Zaruri hâllerde ve sınırlı bir süre için ilan edilebilen olağanüstü hâl dönemlerinde, bu kararın ilanına sebebiyet veren durumun niteliğine bağlı olarak, ülkenin ve milletin bölünmez birliğinin korunması, güvenliğin sağlanması, toplumun kaostan uzak tutulması, dezenformasyonun önlenmesi, ölülerin veya sağ kişilerin mahremiyet ve kişilik haklarının korunması vb. gerekçelerle ifade özgürlüğü ve bunun en önemli kullanım araçlarından olan basın özgürlüğüne sınırlandırmalar getirilebilmektedir.
İfade özgürlüğünün kullanımına yönelik olağan zamanlarda karşılaşılan tehdit ve baskılar göz önünde bulundurulduğunda, olağanüstü dönemlerde bilhassa kamu otoritesinin ifade özgürlüğünü kısıtlama eğilimine yönelik kaygılar da artmaktadır.
Bu çalışma, ifade özgürlüğünün önemli ve vazgeçilemez bir hak olduğu, ancak bu özgürlüğü kullanan tüm insanlara çeşitli sorumluluklar da yüklendiği yaklaşımı esas alınarak, olağanüstü dönemlerde ifade özgürlüğünün kullanılması konusunu içermektedir. Buna göre, hem genel olarak olağanüstü dönemlerde hem de olağanüstü hâl ilan edilmesi gerekçelerinden biri olan, kitlesel can kayıplarının ve büyük yıkımların yaşandığı afet durumlarında, bilgi, fikir, haber, değerlendirme vb. paylaşımların hangi hassasiyetlerle yapılması gerektiği üzerinde durulacaktır. Dünya tarihinin en yıkıcı depremlerinden biri olarak kayda geçen 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin ardından uygulanan ifade özgürlüğü kısıtlamalarından örneklere de değinilerek özgürlük ve sorumluluk ekseninde bir tartışma yürütülmesi amaçlanmaktadır.
6112 sayılı Kanun’a istinaden çıkarılan Yönetmelik’le birlikte, radyo ve televizyon yayınlarında olduğu gibi isteğe bağlı yayın hizmetlerinin de düzenlenmesi ve denetlenmesi yetkisi RTÜK’e verilmiştir. Söz konusu yönetmelikte bu platformların yayın içeriklerinin “Çocukların korunması” başlıklı 21. maddesinde “… internet yayın platform işletmecileri, çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek türde yayınlara ebeveyn kontrolünü sağlayıcı tedbirleri almakla yükümlüdür” hükmü yer almıştır. Burada ebeveyn kontrolü ile kastedilen, hizmet sağlayıcının koruyucu sembolleri her program için eksiksiz olarak yayına eklemesi ve sadece +18 yaş grubu için uygun olan içeriklere erişimi engellemeleri için ebeveynlerin şifre uygulamasını kullanabilmeleridir.
Bu çalışma, +18 yaş için uygun olan içeriklere çocukların erişiminin teknik olarak engellenmesinin -şifreleme yöntemiyle- ne kadar mümkün olduğu ve çocukların koruması amacına ne kadar hizmet ettiği tartışmasını esas almaktadır. Buna göre, “dijital yerli” ve dolayısıyla dijital yeterliği yüksek olan bugünün çocukları için teknik sınırlamaların ne kadar anlamlı olduğu; teknik engellerin aşılabileceği gerçeğinden hareketle çocukların korunması için nasıl bir yol izlenebileceği; hizmet sağlayıcılar, ebeveynler ve düzenleyici kuruluşlar (RTÜK, BTK vb.) başta olmak üzere okul ve çevre işbirliğinin sağlanması gibi konular, çocukların yayınların zararlı içeriklerinden korunması bağlamında tartışılacaktır.
Siyasî denetim, malî denetim, ombudsman denetimi, idarî denetim, yargı denetimi, özdenetim, uluslararası denetim gibi birçok denetim türünden bahsetmek mümkündür. Bunların her biri tek başına anlam ve önem taşımakla birlikte, birbirleriyle iç içe geçmeleri, paralel veya hiyerarşik olarak uygulanmaları da söz konusu olabilir.
Medyanın gücü, toplumdaki nüfuzu, erişilme kolaylığı ve insanlar üzerindeki etkileri düşünüldüğünde, medya organlarının ve yayınlarının denetlenmesi ihtiyacı da kaçınılmazdır. Yukarıda bahsedilen denetim türlerinin medyaya yönelik olarak da uygulanabilirliği bir yana, doğası gereği medyaya en uygun denetim türlerinden biri şüphesiz ‘ortak denetim’dir (co-regulation; co-control).
Medyanın, bir diğer ifadeyle kitle iletişim araçlarının, en genel anlamıyla ifade özgürlüğü bağlamında önemli bir araç olarak kullanılması, onun düzenlenme ve denetlenmesi üzerinde de çeşitli otoriteler tarafından bir baskı meydana getirebilmektedir. Bu nedenle medyanın denetimi ayrıca önem taşımakla birlikte, bağımsızlığı da güvence altına alınmak durumundadır. Yapılan araştırma ve istişareler göstermektedir ki medyanın denetiminin sadece özdenetim birimlerine veya kamu otoritesinin gücüyle yapılan idarî denetime bırakılmasından ziyade, olabildiğince ortak denetime tâbi tutulması özgürlük ve sorumluluk dengesini sağlayacaktır.
Bu bölümde ortak denetim kavramı tanımlanacak, diğer denetim türlerinden ayrılan ve ön plana çıkan özelliklerine değinilecek, medyanın denetimi için ortak denetimin neden en uygun yöntemlerden biri olduğu tartışılacaktır. Ayrıca, ortak denetim kavramının mevzuattaki yerinden bahsedilecek ve son olarak Türkiye’de görsel-işitsel medyaya yönelik ortak denetim uygulamalarının neler olduğu üzerinde durulacaktır.
Conference Presentations by MERVE CAN MARAŞLI
Thesis by MERVE CAN MARAŞLI
Kayıtsız şartsız bir özgürlük olmayan ifade özgürlüğünün, başta kamu güvenliği ve başkalarının şöhret ve haklarının korunması olmak üzere, mevzuatta öngörülen belli sınırlamalara tâbi tutulabileceği tüm demokratik ülkelerce kabul görmüş bir yaklaşımdır. İfade özgürlüğünün sınırlandırılmasının meşru zeminde gerçekleşebilmesi için söz konusu öngörülen durumların vuku bulmuş olması ve dayanağı olan hukuk metinlerinin açıklık, kesinlik, öngörülebilirlik ilkelerini içermesi gerekmektedir.
İfade özgürlüğünü sınırlama eğilimi en çok ‘olağanüstü dönemler’de gösterilir. Bu dönemler adından da anlaşıldığı üzere normal, sıradan zamanların dışında kalan ve kamu düzeninin bozulması muhtemel olayların yaşandığı dönemlerdir. Söz konusu olayların ülkenin tamamını veya büyük bir kısmını doğrudan etkilemesi durumunda Anayasa’da da öngörüldüğü üzere ‘olağanüstü hâl’ ilan edilebilmektedir. Zaruri hâllerde ve sınırlı bir süre için ilan edilebilen olağanüstü hâl dönemlerinde, bu kararın ilanına sebebiyet veren durumun niteliğine bağlı olarak, ülkenin ve milletin bölünmez birliğinin korunması, güvenliğin sağlanması, toplumun kaostan uzak tutulması, dezenformasyonun önlenmesi, ölülerin veya sağ kişilerin mahremiyet ve kişilik haklarının korunması vb. gerekçelerle ifade özgürlüğü ve bunun en önemli kullanım araçlarından olan basın özgürlüğüne sınırlandırmalar getirilebilmektedir.
İfade özgürlüğünün kullanımına yönelik olağan zamanlarda karşılaşılan tehdit ve baskılar göz önünde bulundurulduğunda, olağanüstü dönemlerde bilhassa kamu otoritesinin ifade özgürlüğünü kısıtlama eğilimine yönelik kaygılar da artmaktadır.
Bu çalışma, ifade özgürlüğünün önemli ve vazgeçilemez bir hak olduğu, ancak bu özgürlüğü kullanan tüm insanlara çeşitli sorumluluklar da yüklendiği yaklaşımı esas alınarak, olağanüstü dönemlerde ifade özgürlüğünün kullanılması konusunu içermektedir. Buna göre, hem genel olarak olağanüstü dönemlerde hem de olağanüstü hâl ilan edilmesi gerekçelerinden biri olan, kitlesel can kayıplarının ve büyük yıkımların yaşandığı afet durumlarında, bilgi, fikir, haber, değerlendirme vb. paylaşımların hangi hassasiyetlerle yapılması gerektiği üzerinde durulacaktır. Dünya tarihinin en yıkıcı depremlerinden biri olarak kayda geçen 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin ardından uygulanan ifade özgürlüğü kısıtlamalarından örneklere de değinilerek özgürlük ve sorumluluk ekseninde bir tartışma yürütülmesi amaçlanmaktadır.
6112 sayılı Kanun’a istinaden çıkarılan Yönetmelik’le birlikte, radyo ve televizyon yayınlarında olduğu gibi isteğe bağlı yayın hizmetlerinin de düzenlenmesi ve denetlenmesi yetkisi RTÜK’e verilmiştir. Söz konusu yönetmelikte bu platformların yayın içeriklerinin “Çocukların korunması” başlıklı 21. maddesinde “… internet yayın platform işletmecileri, çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek türde yayınlara ebeveyn kontrolünü sağlayıcı tedbirleri almakla yükümlüdür” hükmü yer almıştır. Burada ebeveyn kontrolü ile kastedilen, hizmet sağlayıcının koruyucu sembolleri her program için eksiksiz olarak yayına eklemesi ve sadece +18 yaş grubu için uygun olan içeriklere erişimi engellemeleri için ebeveynlerin şifre uygulamasını kullanabilmeleridir.
Bu çalışma, +18 yaş için uygun olan içeriklere çocukların erişiminin teknik olarak engellenmesinin -şifreleme yöntemiyle- ne kadar mümkün olduğu ve çocukların koruması amacına ne kadar hizmet ettiği tartışmasını esas almaktadır. Buna göre, “dijital yerli” ve dolayısıyla dijital yeterliği yüksek olan bugünün çocukları için teknik sınırlamaların ne kadar anlamlı olduğu; teknik engellerin aşılabileceği gerçeğinden hareketle çocukların korunması için nasıl bir yol izlenebileceği; hizmet sağlayıcılar, ebeveynler ve düzenleyici kuruluşlar (RTÜK, BTK vb.) başta olmak üzere okul ve çevre işbirliğinin sağlanması gibi konular, çocukların yayınların zararlı içeriklerinden korunması bağlamında tartışılacaktır.
Siyasî denetim, malî denetim, ombudsman denetimi, idarî denetim, yargı denetimi, özdenetim, uluslararası denetim gibi birçok denetim türünden bahsetmek mümkündür. Bunların her biri tek başına anlam ve önem taşımakla birlikte, birbirleriyle iç içe geçmeleri, paralel veya hiyerarşik olarak uygulanmaları da söz konusu olabilir.
Medyanın gücü, toplumdaki nüfuzu, erişilme kolaylığı ve insanlar üzerindeki etkileri düşünüldüğünde, medya organlarının ve yayınlarının denetlenmesi ihtiyacı da kaçınılmazdır. Yukarıda bahsedilen denetim türlerinin medyaya yönelik olarak da uygulanabilirliği bir yana, doğası gereği medyaya en uygun denetim türlerinden biri şüphesiz ‘ortak denetim’dir (co-regulation; co-control).
Medyanın, bir diğer ifadeyle kitle iletişim araçlarının, en genel anlamıyla ifade özgürlüğü bağlamında önemli bir araç olarak kullanılması, onun düzenlenme ve denetlenmesi üzerinde de çeşitli otoriteler tarafından bir baskı meydana getirebilmektedir. Bu nedenle medyanın denetimi ayrıca önem taşımakla birlikte, bağımsızlığı da güvence altına alınmak durumundadır. Yapılan araştırma ve istişareler göstermektedir ki medyanın denetiminin sadece özdenetim birimlerine veya kamu otoritesinin gücüyle yapılan idarî denetime bırakılmasından ziyade, olabildiğince ortak denetime tâbi tutulması özgürlük ve sorumluluk dengesini sağlayacaktır.
Bu bölümde ortak denetim kavramı tanımlanacak, diğer denetim türlerinden ayrılan ve ön plana çıkan özelliklerine değinilecek, medyanın denetimi için ortak denetimin neden en uygun yöntemlerden biri olduğu tartışılacaktır. Ayrıca, ortak denetim kavramının mevzuattaki yerinden bahsedilecek ve son olarak Türkiye’de görsel-işitsel medyaya yönelik ortak denetim uygulamalarının neler olduğu üzerinde durulacaktır.