
Buğra Şengel
https://avesis.hacibayram.edu.tr/bugra.sengel
less
Related Authors
Güneş Sezen
Ozyegin University
Emel Yiğittürk Ekiyor
Ankara Hacı Bayram Veli University
Ayşe Duygu Yavuz Yıldırım
Galatasaray Üniversitesi
Ayşe Şener
Kirklareli University
Orhun Burak Sözen
University of Gaziantep
InterestsView All (12)
Uploads
Papers by Buğra Şengel
değil, aynı zamanda kadının bedeni ve kimliğine yönelik bir idealizasyon arzusunun aracı olarak kurgular. Bu bağlamda roman, aşk söyleminin bireysel özgürlük yerine tahakkümcü bir pratik olarak yeniden tanımlandığı bir anlatı sunarken teknolojik ilerlemenin kadın bedeni üzerindeki güç ilişkilerini yeniden üreten yönlerini de tartışmaya açar. Romanda, modernitenin teknolojik ilerlemelerle şekillenen kadının yeniden inşasına ve bu süreçte aşkın bir tahakküm aracı olarak kullanılmasına odaklanılarak toplumsal cinsiyet rolleri ve beden politikaları üzerine eleştirel bir perspektif yansıtılır. Mucit Edison’un yarattığı android kadın Hadaly, erkek arzularının somutlaşmış bir yansıması olarak öne çıkar. Bu figür, bireyselliği silinen ve ataerkinin öne sürdüğü fiziksel mükemmeliyet idealine göre inşa edilen kadının temsilidir. Çalışmada, posthümanizm bağlamında aşk, L’Isle- Adam’ın romanı özelinde ve kadın-teknoloji-beden üçgeninde eleştirel biçimde analiz edilmiştir. Sonuç olarak aşkın, kadın bedeni üzerinde kontrol mekanizması olarak nasıl kullanıldığı, yapay kadın bedeninin yaratım süreci aracılığıyla açığa çıkarılmaya çalışılmıştır.
power of mass media. These studies have become used in the analysis and interpretation of literary works
because they reflect society and are used extensively in literature. Imagology is a discipline that allows a deep
understanding of the text by examining the meaning, symbolic value and function of the author’s language and
visual images within the literary text. For this reason, imagology studies consider the social, cultural, and
historical contexts of literary works and reveal the author’s perpective. They gain importance especially in
revealing the way nations perceive each other. Orhan Pamuk creates works in fictions where different cultures
coexist, based on the conglicts and interactions between Eastern and Western culture. Thanks to this feature,
Pamuk prepares the appropriate grounds for imagoloy studies by writing narratives in which Turkish and
Muslim cultures in the process of modernization interact with Christian culture in his novels. In this study, the
novel Plague Nights by Nobel Prize-winnig author Pamuk, who often pits East against West in his works, was
analyzed within the framework of Daniel-Henri Pageaux’s imagology method. It has been revealed that Pamuk
uses the image of plague to criticize alienation, the human condition, society’s view of groups perceived as
other, and the political policies of gouvernements. However, within the context of imagology studies, the
narrator’s Muslim and Christian image was analyzed and his perpective on the other was tried to be revealed
based on the semantic units used by different societies to define the other.
Sürekli olarak dönüşen ve değişen dünya düzeni, toplumların hem kendileriyle hem de çevreleriyle etkileşimlerini değiştirmektedir. Doğa-insan uyumu toplulukların yerleşik hayat düzenine geçmesiyle bozulmaya başlamış, yerini insanın doğaya hükmetmeye çalıştığı sömürü düzenine bırakmıştır. Bu da ekolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi, buzulların erimesi, doğal afetlerin artması ve son olarak da Covid-19 vb. salgın hastalıkların yeniden görülmesi gibi yaşanan büyük çevresel krizler insanların bu konular üzerinde çalışmalar yapmasını gerekli kılmıştır. Yapılan bu ekolojik çalışmalar edebiyat, iletişim, sosyoloji, psikoloji, jeoloji, biyoloji gibi disiplinlerle ortaklaşa gerçekleştirilebilme özelliğine de sahip olduğu için disiplinlerarası bir duruma gelmiştir. Bu çalışmalar arasında insanın doğadan ayrı ve üstün düşünülemeyeceğini ve onunla bir uyum içinde yaşaması gerektiğini savunan ekoeleştiri de yer almaktadır. Bu çalışmada Amin Maalouf’un yarı-distopik nitelikte olan Empedokles’in Dostları romanı ekoeleştiri kuramı çerçevesinde incelenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri gibi günümüz süper güçlerinin doğaya düşman bir dünya inşa etmekle eleştirildiği eserde yazar, zararlı her türlü teknolojiye karşı çıkarken çağımızda yaşanan gelişmelerin toplumlar tarafından iyi kullanılamadığına dikkat çekmektedir. Romanın; ekolojik sorunların üstesinden gelebilmek ve dünyanın gelecek nesillere daha fazla bozulmadan aktarılabilmesi için doğayla uyum içinde yaşayan, teknolojik gelişmeleri savaşmak yerine içinde bulunduğu doğanın korunması için kullanan bir insanlık önerdiği sonucuna varılmıştır.
İnsanlık tarihi boyunca farklı özelliklere sahip bireylerin ayrıştırılması amacıyla bir araç olarak kullanılan damga, 20. yüzyılla birlikte toplumsal boyut kazanarak kuramsallaştırılmıştır. İlk olarak suçlu tipolojileri üzerinde yapılan çalışmalarla başlayan damga kuramı, toplumbilimci Erving Goffman tarafından geliştirilmiş ve damganın insan ilişkileri sırasında ortaya çıkarak bireyin toplum tarafından kabul görmesini engelleyen bir durum olarak tanımlanmıştır. Eski çağlarda suçluları görünür kılmak amacıyla başlayan damgalama uygulamaları günümüzde zihinsel ve fiziksel engeli bulunan bireyleri, farklı etnik kökene sahip toplulukları hatta farklı cinsel yönelimi olan kişileri ayrıştırmak amacıyla kullanılır. Damgalanarak ötekileştirilen bireyler toplum içinde yer edinmekte güçlük çeker ve bu damgaların toplum tarafından yeniden üretilmesi, ötekileştirmenin sürekliliğine zemin hazırlar. Bununla birlikte 18. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyıla kadar fiziksel damgaya sahip bireylerin sirklerde ve çeşitli alanlarda kamuya açık bir şekilde teşhir edildiği bilinen bir gerçektir. Ancak ne yazık ki günümüzde hala toplumsal bir sorun olmaya devam eden damgalama uygulamaları akademik çalışmalarda ve yazınsal yapıtlarda yeteri kadar ele alınmamaktadır. Bu noktada damgalamanın birey üzerinde psikolojik, toplum üzerinde ise sosyolojik etkilerinin özümsenmesi, farkındalık oluşturulması ve gerekli önlemlerin alınabilmesi için daha fazla akademik çalışmaya gereksinim vardır. Bu çalışma, Gineli frankofon yazar Libar M. Fofana’nın biri damgalı diğeri normal siyam ikizlerini konu alan L’étrange Rêve d’une Femme Inachevée (Eksik Bir Kadının Garip Düşü) adlı romanı çerçevesinde, damgalı bireylerin yaşam boyu deneyimlemek zorunda kaldıkları güçlükleri, Goffman‘ın damga kuramından yola çıkarak irdelemeyi amaçlamaktadır.
Books by Buğra Şengel
değil, aynı zamanda kadının bedeni ve kimliğine yönelik bir idealizasyon arzusunun aracı olarak kurgular. Bu bağlamda roman, aşk söyleminin bireysel özgürlük yerine tahakkümcü bir pratik olarak yeniden tanımlandığı bir anlatı sunarken teknolojik ilerlemenin kadın bedeni üzerindeki güç ilişkilerini yeniden üreten yönlerini de tartışmaya açar. Romanda, modernitenin teknolojik ilerlemelerle şekillenen kadının yeniden inşasına ve bu süreçte aşkın bir tahakküm aracı olarak kullanılmasına odaklanılarak toplumsal cinsiyet rolleri ve beden politikaları üzerine eleştirel bir perspektif yansıtılır. Mucit Edison’un yarattığı android kadın Hadaly, erkek arzularının somutlaşmış bir yansıması olarak öne çıkar. Bu figür, bireyselliği silinen ve ataerkinin öne sürdüğü fiziksel mükemmeliyet idealine göre inşa edilen kadının temsilidir. Çalışmada, posthümanizm bağlamında aşk, L’Isle- Adam’ın romanı özelinde ve kadın-teknoloji-beden üçgeninde eleştirel biçimde analiz edilmiştir. Sonuç olarak aşkın, kadın bedeni üzerinde kontrol mekanizması olarak nasıl kullanıldığı, yapay kadın bedeninin yaratım süreci aracılığıyla açığa çıkarılmaya çalışılmıştır.
power of mass media. These studies have become used in the analysis and interpretation of literary works
because they reflect society and are used extensively in literature. Imagology is a discipline that allows a deep
understanding of the text by examining the meaning, symbolic value and function of the author’s language and
visual images within the literary text. For this reason, imagology studies consider the social, cultural, and
historical contexts of literary works and reveal the author’s perpective. They gain importance especially in
revealing the way nations perceive each other. Orhan Pamuk creates works in fictions where different cultures
coexist, based on the conglicts and interactions between Eastern and Western culture. Thanks to this feature,
Pamuk prepares the appropriate grounds for imagoloy studies by writing narratives in which Turkish and
Muslim cultures in the process of modernization interact with Christian culture in his novels. In this study, the
novel Plague Nights by Nobel Prize-winnig author Pamuk, who often pits East against West in his works, was
analyzed within the framework of Daniel-Henri Pageaux’s imagology method. It has been revealed that Pamuk
uses the image of plague to criticize alienation, the human condition, society’s view of groups perceived as
other, and the political policies of gouvernements. However, within the context of imagology studies, the
narrator’s Muslim and Christian image was analyzed and his perpective on the other was tried to be revealed
based on the semantic units used by different societies to define the other.
Sürekli olarak dönüşen ve değişen dünya düzeni, toplumların hem kendileriyle hem de çevreleriyle etkileşimlerini değiştirmektedir. Doğa-insan uyumu toplulukların yerleşik hayat düzenine geçmesiyle bozulmaya başlamış, yerini insanın doğaya hükmetmeye çalıştığı sömürü düzenine bırakmıştır. Bu da ekolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi, buzulların erimesi, doğal afetlerin artması ve son olarak da Covid-19 vb. salgın hastalıkların yeniden görülmesi gibi yaşanan büyük çevresel krizler insanların bu konular üzerinde çalışmalar yapmasını gerekli kılmıştır. Yapılan bu ekolojik çalışmalar edebiyat, iletişim, sosyoloji, psikoloji, jeoloji, biyoloji gibi disiplinlerle ortaklaşa gerçekleştirilebilme özelliğine de sahip olduğu için disiplinlerarası bir duruma gelmiştir. Bu çalışmalar arasında insanın doğadan ayrı ve üstün düşünülemeyeceğini ve onunla bir uyum içinde yaşaması gerektiğini savunan ekoeleştiri de yer almaktadır. Bu çalışmada Amin Maalouf’un yarı-distopik nitelikte olan Empedokles’in Dostları romanı ekoeleştiri kuramı çerçevesinde incelenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri gibi günümüz süper güçlerinin doğaya düşman bir dünya inşa etmekle eleştirildiği eserde yazar, zararlı her türlü teknolojiye karşı çıkarken çağımızda yaşanan gelişmelerin toplumlar tarafından iyi kullanılamadığına dikkat çekmektedir. Romanın; ekolojik sorunların üstesinden gelebilmek ve dünyanın gelecek nesillere daha fazla bozulmadan aktarılabilmesi için doğayla uyum içinde yaşayan, teknolojik gelişmeleri savaşmak yerine içinde bulunduğu doğanın korunması için kullanan bir insanlık önerdiği sonucuna varılmıştır.
İnsanlık tarihi boyunca farklı özelliklere sahip bireylerin ayrıştırılması amacıyla bir araç olarak kullanılan damga, 20. yüzyılla birlikte toplumsal boyut kazanarak kuramsallaştırılmıştır. İlk olarak suçlu tipolojileri üzerinde yapılan çalışmalarla başlayan damga kuramı, toplumbilimci Erving Goffman tarafından geliştirilmiş ve damganın insan ilişkileri sırasında ortaya çıkarak bireyin toplum tarafından kabul görmesini engelleyen bir durum olarak tanımlanmıştır. Eski çağlarda suçluları görünür kılmak amacıyla başlayan damgalama uygulamaları günümüzde zihinsel ve fiziksel engeli bulunan bireyleri, farklı etnik kökene sahip toplulukları hatta farklı cinsel yönelimi olan kişileri ayrıştırmak amacıyla kullanılır. Damgalanarak ötekileştirilen bireyler toplum içinde yer edinmekte güçlük çeker ve bu damgaların toplum tarafından yeniden üretilmesi, ötekileştirmenin sürekliliğine zemin hazırlar. Bununla birlikte 18. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyıla kadar fiziksel damgaya sahip bireylerin sirklerde ve çeşitli alanlarda kamuya açık bir şekilde teşhir edildiği bilinen bir gerçektir. Ancak ne yazık ki günümüzde hala toplumsal bir sorun olmaya devam eden damgalama uygulamaları akademik çalışmalarda ve yazınsal yapıtlarda yeteri kadar ele alınmamaktadır. Bu noktada damgalamanın birey üzerinde psikolojik, toplum üzerinde ise sosyolojik etkilerinin özümsenmesi, farkındalık oluşturulması ve gerekli önlemlerin alınabilmesi için daha fazla akademik çalışmaya gereksinim vardır. Bu çalışma, Gineli frankofon yazar Libar M. Fofana’nın biri damgalı diğeri normal siyam ikizlerini konu alan L’étrange Rêve d’une Femme Inachevée (Eksik Bir Kadının Garip Düşü) adlı romanı çerçevesinde, damgalı bireylerin yaşam boyu deneyimlemek zorunda kaldıkları güçlükleri, Goffman‘ın damga kuramından yola çıkarak irdelemeyi amaçlamaktadır.