Papers by Tahsin Yaprak

Ben Sana Mecburum Şiirinin Fonetik-Semantik İlişkisi Bakımından İncelenmesi, 2023
Öz
Edebî metinlerin incelemesinde, nitel yapıları gereği, tam bir yöntem bütünlüğü olduğu
söylen... more Öz
Edebî metinlerin incelemesinde, nitel yapıları gereği, tam bir yöntem bütünlüğü olduğu
söylenemez. Ancak bu incelemelerin büyük çoğunluğunun metni anlamak ve anlatmak
üzerine yazıldığı söylenebilir. Araştırmacı, metni daha anlaşılır kılmak için metne odaklanır
ve yakaladığı ipuçlarından hareketle metni okura “açıklar.” Bu inceleme yöntemi, düzyazı
türündeki eserler için uygun görülse de özellikle mecazî ifadelerin yoğun olduğu şiirlerde,
aslında, okura bu tür açıklamalar yapmak, şiirin yorum alanını okur için sınırlandırmak
demektir. Bu nedenle özellikle bu tür şiirlerin incelenmesinde, “ne”den çok, “nasıl”a
odaklanmanın, araştırmacılar için daha verimli bir çalışma sahası olacağı düşünülebilir. Şiirin
“nasıl”ı, sözcüklerin seçimi ya da söz dizimi gibi unsurlarla ilgili olduğu kadar, şiirin sesi yani
fonetikle de ilgilidir. Günümüze dek, şiirin fonetiği dendiğinde, çoğunlukla, şiirde kullanılan
seslerin tekrar edilmesiyle elde edilen ahenk anlaşılmıştır. Ancak, Mustafa Volkan Coşkun,
ses laboratuvarlarında yaptığı incelemeler sonucunda, bir sözcükte kullanılan seslerle o
sözcüğün anlamı arasında ilişki olabileceğine dair tespitlerde bulunmuş ve bu çıkarımlardan
hareketle iki şiirin sesiyle anlamı arasındaki ilişkiyi ele almıştır. Bu çalışmada da Attila
İlhan’ın Ben Sana Mecburum adlı şiirinde kullanılan seslerle şiirin anlamı arasındaki ilişki ele
alınmıştır.
Anahtar Sözcükler: Şiir incelemesi, ben sana mecburum, fonetik, semantik.
Abstract
Due to their qualitative nature, it cannot be said that there is a complete method integrity in
the analysis of literary texts. However, it can be said that the majority of these studies were
written on understanding and explaining the text. In order to make the text more
understandable, the researcher focuses on the text and “explains” the text to the reader based
on the clues he/she catches. Although this method of analysis is considered appropriate for
works in the genre of prose, especially in poems where metaphorical expressions are intense,
in fact, making such explanations to the reader means limiting the interpretation area of the
poem for the reader. For this reason, it can be thought that focusing on “how” rather than
“what” will be a more productive field for researchers, especially in the examination of such
poems. The “how” of the poem is as much as it is about the choice of words or syntax; It is
also related to the sound of the poem, namely phonetics. Until today, when the phonetics of
poetry is mentioned, mostly the harmony obtained by repetition of the sounds used in the poem has been understood. However, as a result of his examinations in sound laboratories,
Mustafa Volkan Coşkun determined that there may be a relationship between the sounds
used in a word and the meaning of that word, and based on these inferences, he discussed the
relationship between the sound and meaning of two poems. In this study, the relationship
between the sounds used in Attila İlhan's poem called Ben Sana Mecburum and the meaning
of the poem is discussed.
Key Words: Poem analysis, ben sana mecburum, phonetic, semantics

Masonluk ve Mimar Sinan Dergisinde Bahsi Geçen Türk Edebiyatçılar, 2022
Bilindiği üzere, şair ve yazarların felsefi, siyasî görüşlerinin ya da dinî inanışlarının yansıma... more Bilindiği üzere, şair ve yazarların felsefi, siyasî görüşlerinin ya da dinî inanışlarının yansımalarını eserlerinde bulmak mümkündür. Edebiyat araştırmacıları da eserleri daha iyi anlamak adına bu görüşler ve inanışlar üzerinde de araştırmalar yapmış ve eserlerde bunların izini sürmüşlerdir. Bir anlamda bir felsefi görüş, bir yaşam biçimi olduğu düşünülebilecek Masonluk da bazı şairlerin ve yazarların hayata bakışını etkilemiş ve bu düşünce sisteminin eserlerine de etkisi olmuştur. Bu çalışmada da "Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonları Büyük Locasının tarihi, çağdaş ve gerçekçi açıdan araştırma ve yayın organıdır." alt başlığıyla yayımlanan Mimar Sinan isimli dergide mason olduğu açıklanan sanatçılar ele alınmıştır. Öte yandan, Masonlukla ilgili, kamuoyunda birçok komplo teorisi ve spekülatif düşüncenin kendine yer bulduğu söylenebilir ki bunların doğruluğu ya da yanlışlığı çalışmanın konusu değildir. Çalışmada, mason olmak ya da olmamak, olumlu ya da olumsuz bir özellik olarak ele alınmamış, sadece bir durum tespiti yapılmıştır.

Mai ve Siyah Romanının Rus Biçimciliği Açısından İncelenmesi, 2022
Rus Biçimciliği, 1915-1930 yılları arasında Rusya’da etkili olmuş bir edebiyat kuramıdır. Kökenle... more Rus Biçimciliği, 1915-1930 yılları arasında Rusya’da etkili olmuş bir edebiyat kuramıdır. Kökenleri Aristo’ya kadar uzanan teori, kendisinden sonra gelen Yeni Eleştiri, Yapısalcılık gibi eseri merkeze alan eleştiri kuramlarını da etkilemiştir. Bu kurama göre edebiyat da diğer birçok disiplin gibi nesnel kriterlere göre incelenebilir bir bilimdir. Bu nedenle Biçimciler çalışmalarını yazınbilim olarak ifade etmişlerdir. Ayrıca, edebiyatı; psikoloji, sosyoloji, tarih gibi dalların bir örneklem alanı olmaktan çıkararak kendi özgül değerine kavuşturmayı amaçlamışlar ve bu nedenle edebiyatla ilgili çıkarımlarını edebiyata has terimlerle izah etme konusunda hassas davranmışlardır. Biçimciler, Sovyetler Birliği’nin edebiyatta hâkim kılmak istediği Sosyalist Realizm görüşüne aykırı olarak içeriği değil de biçimi ön plana çıkardıkları için zamanla sistem dışına itilmişler ve görüşlerini özgür biçimde ifade edememişlerdir. Böylece Biçimcilik’in etkileri Sovyet topraklarında değil, Avrupa ve Amerika’da görülmeye başlanmıştır. Bu beklenmedik dağılmanın, kuramın görüşlerini sistematize edememesinde etkili olduğu söylenebilir. Öte yandan, kuramcıların, araştırmacıları “eseri merkeze almak” paydası altında özgür bırakmak istemelerinin de statik bir okuma biçimi önermemelerine sebep olduğu düşünülebilir. Çalışmada, Rus kuramcıların roman teorisi üzerine düşüncelerinin bir araya getirilmesiyle yeni bir “roman tahlil metodu” önerilmiştir. Bu tahlil metodu ışığında Servetifünun edebiyatının en bilinen romanlarından olan Mai ve Siyah nesnel bir şekilde analiz edilmeye ve bu analizin sonucunda da romanın edebî nitelikleri ortaya konmaya çalışılmıştır.
Russian Formalism is a literary theory that was influential in Russia between 1915 and 1930. The theory, whose origins go back to Aristotle, also influenced the later work-centered criticism theories, such as New Criticism and Structuralism. According to this theory, literature, like many other disciplines, is a science that can be studied according to objective criteria. For this reason, formalists expressed their work as “the science of writing.” In addition, they aimed to bring the literature to its own value by not making it a sample area of the disciplines such as psychology, sociology, history; for this reason, they were sensitive about explaining their inferences about literature in terms specific to literature. The Formalists were pushed out of the system over time and could not express their views comfortably because they emphasized the form rather than the content, contrary to the view of Socialist Realism that the Soviet Union wanted to dominate in literature. Thus, the effects of Formalism began to be seen not in the Soviet lands, but in Europe and America. It can be said that this unanticipated spread had a role in the theory’s being unable to systematize its views. On the other hand, it can be considered that the theorists’ desire to liberate the researchers under the common denominator of “work centrism” led them not to propose a static reading style. In the study, a new "novel analysis method" is proposed by bringing together the views of Russian theorists on the theory of the novel. In the light of this analysis method, Mai and Siyah, one of the best-known novels of Servetifunun's literature, were analyzed objectively and as a result of this analysis, the literary qualities of the novel were tried to be revealed.
v Çalışmada, Rus Biçimcilerinin edebiyata dair görüşlerinden ve eser incelemelerinden çıkarılan g... more v Çalışmada, Rus Biçimcilerinin edebiyata dair görüşlerinden ve eser incelemelerinden çıkarılan görüşler, sistematik bir okuma biçimine dönüştürülmüş ve bu okuma biçimi Tanzimat döneminde yazılmış romanlara uygulanmıştır.

Modernizm'in 2. Dünya Savaşı'ndan sonra etkisini giderek kaybetmesi, birçok sanat dalında olduğu ... more Modernizm'in 2. Dünya Savaşı'ndan sonra etkisini giderek kaybetmesi, birçok sanat dalında olduğu gibi edebiyatta da, eski anlayışların değişmesini sağlamıştı. Modern dönemlerden kalma Balzac romanının ders verici, ciddi, olgun ve "mutlak doğrucu" roman anlayışı değişmiş; yerine kurmacanın altını çizen, metinlerarası ilişkileri belirginleştiren, çoğulculuğu ve oyunu, romanın ana unsurları haline getiren yeni bir roman ortaya çıkmıştı. Alain Robbe-Grillet'nin başını çektiği Yeni Roman akımı, bu özellikleriyle çağımız romanında oldukça etkili olmuş; Italo Calvino, Umberto Eco, Jorge Luis Borges gibi birçok Batılı romancıyla birlikte Orhan Pamuk'u da etkilemiştir. Orhan Pamuk ilk iki romanından sonra ona asıl ününü getiren Beyaz Kale ve Kara Kitap romanlarıyla dünya edebiyatında hâlihazırda hâkim durumda olan Postmodern edebiyatı yakalamış ve bu şekilde dünya çapında birçok okura aşina gelen Postmodern oyunlarla, kendisini bu okur kitlesine tanıtmayı başarmıştır. Ancak Orhan Pamuk'un bu "oyunları", Postmodern edebiyatı henüz tanımayan okuyucu kitlesi tarafından garipsenmiş, onun "anlaşılmaz" olduğu düşünülmüştür. Çalışmamız, Orhan Pamuk'un romanlarındaki bu Postmodern "oyunları" deşifre ederek onu daha anlaşılır kılma çabasının bir ürünüdür. Bunun için öncelikle Postmodern düşüncenin alt yapısını oluşturan tarihsel süreç anlatılmış, daha sonra Postmodernizm kavramının kapsamı tanım denemeleriyle ortaya konmaya çalışılmış, son olarak da Postmodern edebiyatın özellikleri maddeler halinde tanıtılmıştır. Bu maddeleri Orhan Pamuk'un romanlarında araştırarak romanlarını Postmodern bir mercek altında detaylı bir şekilde inceledik. Bu araştırmanın sonunda, hem Postmodernizm'i hem de Orhan Pamuk'un romancılığını / romanlarını tanıtabilmeyi hedefledik.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Alain Robbe–Grillet ve arkadaşları,
kendilerinden önceki roman anl... more İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Alain Robbe–Grillet ve arkadaşları,
kendilerinden önceki roman anlayışlarını eleştirerek “Yeni Roman” akımını
başlatmışlardır. Bu akım, zaman içinde postmodern roman denen türün
oluşmasını sağlamıştır. Bu romanın en belirgin özelliklerinden biri, metinlerarası
ilişkileri afişe etmesidir. Metinlerarasılık olarak ifade edilen bu yeni anlayışa göre
metinlerin kendilerinden önceki metinlerden etkilenmesi kaçınılmazdır.
Dolayısıyla bu etkileri gizlemenin anlamı yoktur. Orhan Pamuk, Benim Adım
Kırmızı romanında mesnevilerle romanı arasında metinlerarası bir ilişki
kurmuştur. Çalışmada, Benim Adım Kırmızı romanıyla mesneviler arasındaki
ilişki, metinlerarası teknikler olan parodi ve pastiş düzeyinde ele alınacaktır.

Özet
Bu çalışmada, Fransızca anlamı “sonsuzluğa düşüş” olan ve dilimize “erken
anlatı” olarak çev... more Özet
Bu çalışmada, Fransızca anlamı “sonsuzluğa düşüş” olan ve dilimize “erken
anlatı” olarak çevrilen üstkurmaca tekniği “mise en abyme”in Orhan Pamuk’un
“Kara Kitap” adlı romanındaki kullanımı incelenecektir. Mise en abyme, Balzac
romanına karşı çıkarak postmodern romanın temellerini atan Yeni Romancıların,
Andre Gide’in romanlarından etkilenerek kullandığı bir üstkurmaca tekniğidir.
Andre Gide, bu tekniği oluştururken armalar bilimi “heraldik”ten etkilenmiştir. Bir
armanın içinde aynı armanın yer alması, tekniğin ilham kaynağı olmuştur. Bu şekilde,
iç kısımdaki armanın içinde de, daha içerdeki armanın içinde de yine aynı
arma yer alacak ve bakan kişilerde armanın sonsuza kadar kendi içinde yer aldığı
hissi uyandırılacaktır. Romanda, bir üstkurmaca tekniği olarak “mise en abyme”in
kullanım şekli ise şöyledir: Romanın ana konusu, romanın çeşitli yerlerinde küçük
hikâyeler şeklinde tekrar eder. Okur, okumakta olduğu romanın ana konusunun
oldukça benzerinin küçük bir hikâye halinde yine aynı romanın içinde yer aldığını
gördüğü zaman bir kafa karışıklığı yaşayacak; küçük hikâyede anlatılan olayın ana
konuya ne kadar benzediğini, bu hikâyenin neden anlatıldığını anlamaya çalışacak
ve metne yoğunlaşacaktır. Yazar da, belki, ana hikâyeye oldukça benzeyen küçük
hikâyede okurlara sahte ipuçları vererek onlara sürpriz bir son hazırlayacaktır.
Abstract
In this study, the usage of "mise en abyme", a technique of metafiction,
which means "falling into eternity" in French and translated as early narration, in
Orhan Pamuk's novel named "Black Book" is going to be analysed. Mise en abyme
is a metafictional technique, New Novalists who lay the foundation of post modern
novel by rising against the novel of Balzac, use by being influenced with Andre
Gide. Andre Gide was influenced with the science of arms, heraldic in the process
of creation of this technique. The technique of one arms is placed in another arms is
the inspiration point of the technique. Thus same arms will be both in the same
arms in the interior part and the interior beyond and in impressin of that arms is
placed inside of itself evermore will be aroused on the individuals looking. The
usage of "mise an abyme" as a technique of metafiction is as such: The main plot of
the novel is repeated as short little stories in several parts of the novel. The reader
is going to experience a confusion by the time he sees that quite similar of the main
them of the novel he has been reading is takes part in tha same novel again as in a
form of little story, then he is going to try to understand how the scenes has been
told is very much alike to the main theme and why this story has been told and he
is going to concentrate on the text. And maybe the author will give readers counterfeit
clues in the little stories similar to the main story and prepare them a surprise
ending.

İlk iki romanı “Cevdet Bey ve Oğulları” ile “Sessiz Ev”i temelde gerçekçi bir bakış açısıyla yaza... more İlk iki romanı “Cevdet Bey ve Oğulları” ile “Sessiz Ev”i temelde gerçekçi bir bakış açısıyla yazan Orhan Pamuk, “Beyaz Kale” ve sonraki romanlarında üstkurmaca özelliği gösteren, metinlerarası etkilere kendisini açmış, çoğulcu ve tarihle “oynayan” postmodern romanlar yazmıştır. Romancılığının bu yeni yönelimini temsil eden ilk romanı, kısa bir tarihi roman olan “Beyaz Kale”dir. Yazarın “Beyaz Kale”den sonra yazdığı romanı “Kara Kitap” ise “postmodernizmin poetikası” olarak nitelenecek kadar “postmodern”dir. “Kara Kitap”ın muğlak ve kaotik atmosferini devam ettiren “Yeni Hayat” ise “Kara Kitap” gibi postmodern oyunların yoğun olarak kullandığı bir romandır. Orhan Pamuk romancılığında Postmodern etkinin azaldığına dair ilk işaret sayılabilecek roman, fantastik bir
polisiye olan “Benim Adım Kırmızı”dır. Bu romandan sonra Pamuk romancılığında postmodern etkinin azaldığı, “Kar” ve “Masumiyet Müzesi” romanlarının daha “tematik” romanlar olduğu söylenebilir. Çalışmada yazarın son romanı “Kafamda Bir Tuhaflık”taki postmodern unsurlar ve romanın Orhan Pamuk
romancılığındaki yeri tespit edilmeye çalışılacaktır.
POSTMODERNISM, POSTMODERN NOVELS of ORHAN PAMUK
and KAFAMDA BİR TUHAFLIK
Abstract
Having written his first two novel basically with a realistic point of view, Orhan Pamuk has laid himself open to the intertextual effects exhibiting a characteristic of metafiction in Beyaz Kale and subsequent novels, written post modern novels which are pluralist and toying with history. His first novel exemplifying this new tendency of novelism is “Beyaz Kale”, a short historic
novel. As for Kara Kitap, the novel he wrote subsequent to Beyaz Kitap, it’s so “post modern” as to be demonstrated as “ poetica of postmodenism”. Just as Kara Kitap, Yeni hayat, on the other hand, is a novel in which postmodern games are used intensely. The novel which can be count as a sign of post modern effect’s decrease in Orhan Pamuk novelty is “Benim Adım Kırmızı”, a fantastic detective novel. After this novel, it can be said that post modern effect began to decrease and
the novels “Kar” and “Masumiyet Müzesi” are more tematic novels. In this research, we are going to attempt to identify the post modern effects in author’s recent novel “Kafamda Bir Tuhaflık” and it’s place in Orhan Pamuk novelty.
Anlatı geleneğinden roman türüne gelinceye kadar birçok tür ve farklı anlatım örnekleri belirginl... more Anlatı geleneğinden roman türüne gelinceye kadar birçok tür ve farklı anlatım örnekleri belirginleşmiştir. Roman, tür itibariyle anlatı geleneğinin son dönemdeki halkasıdır. Romanın anlatı geleneğinden başlayıp modern döneme gelişi ve daha sonra postmodern romana geçişi, romanın sürekli değişen bir yapıya sahip olduğunu gösterir. Bu çalışmada romanı, postmodernizmden hareketle üstkurmaca ve gerçeklik bakımından irdelemeye ve bu unsurlara ait kullanımları tespite çalıştık. Çalışmamıza Orhan Pamuk’un “Masumiyat Müzesi” adlı eserini örnek aldık.

Günümüzde Postmodern romanların en belirgin özelliği olarak kabul edilen
üstkurmaca, kurmacayı b... more Günümüzde Postmodern romanların en belirgin özelliği olarak kabul edilen
üstkurmaca, kurmacayı belirginleştirmeyi, romanın yazılma sürecini romanın asıl konusu
haline getirmeyi sağlayan uygulamalar bütünüdür. Kavram ilk defa 1970 yılında
kullanılsa da, üstkurmaca, daha önce Romantik ve Realist/Natüralist romanlarda da –
farklı amaç ve yoğunlukta olsa da– kullanılmıştır ve Postmodern romanlarda kullanılan
üstkurmaca, bu uygulamalardan izler taşımaktadır. Günümüz Türk edebiyatında
Postmodern romanlarıyla tanınan Orhan Pamuk, Beyaz Kale ve sonrasında yazdığı
Postmodern romanlarında pek çok üstkurmaca tekniğini romanlarında kullanmıştır.
Yazımızda Orhan Pamuk‟un artık imzası haline gelen bir üstkurmaca uygulamasını,
“gerçek okurun okuduğu romanın içinde, romanın yazarı olduğunu söyleyen
kahramanları” tespit edeceğiz. Orhan Pamuk‟un yazarlığını “emanet ederek” oluşturduğu
bu bariz paradoks, hem kendisi ve okur için bir eğlence olmuş hem de “romanla” ilgili
düşüncelerini –kendini gizlermiş gibi yaparak– okura aktarmasını sağlamıştır.
NOVEL CHARACTERS WRITING ORHAN PAMUK`S NOVELS
ABSTRACT
Metafiction, which is accepted as the most distinctive characteristics of the postmodern novel at the present time, is a set of techniques which makes highlighting the fiction and presenting writing process of the novel as the actual theme of the novel possible. Having been firstly used in 1970, metafiction had also been used in romantic and realistic/naturalistic novels – despite being for different purpose and density –previously and the metafiction being used in postmodern novels includes some impressions of these techniques. Orhan Pamuk who is known with his postmodern novels in modern Turkish literature, used many metafiction techniques in Beyaz Kale and the postermodern novels he wrote afterwards. In our writing we will identify a metafiction technique,which becomes like Orhan Pamuk`s sign, characters introduce themselves as the author of the novel in the novel that factual reader reads. This conspicuous paradox which Orhan Pamuk creates by confiding his authorship both becomes a fun for reader and himself and enable him to transpose his views about the novel to the readers pretending he hide himself.

Türk dünyasında olduğu kadar dünyada da hatırı sayılır bir okur kitlesinin takip ettiği Cengiz Ay... more Türk dünyasında olduğu kadar dünyada da hatırı sayılır bir okur kitlesinin takip ettiği Cengiz Aytmatov, birçok eserinde, özgürlüğüne ve seçimlerine müdahale edilen, baskı altında tutulan bireyin bu baskıdan kurtulmak için giriştiği mücadeleyi anlatır. Bu mücadele bazen yengiyle bazen –bize ders olsun diye– yenilgiyle sonuçlanır. Peki, Aytmatov’u bu tür temalar seçmeye iten sebep nedir? Kendisinin de psikolojik baskı altında yaşıyor olması: Sovyet sistemi!
Sovyetler ‚Birliği‛, her türlü milli hassasiyeti kendi bütünlüğüne bir tehdit olarak algıladığı için, kendi kültürüne karşı hassasiyet gösteren herkesi, Ortaçağ’daki ‚cadı avı‛na benzer şekilde, ‚vatan haini‛ olarak damgalamış, üstüne üstlük bu ‚laneti‛ gelecek kuşaklara da aktarmak istemiştir.
Aytmatov, babası Kırgız diline sahip çıktığı için kurşuna dizildiğinde 9 yaşındadır. Bu yaşta babasından ayrılmanın verdiği üzüntünün yanında, belki de kendisine yapıştırılan ‚vatan haininin çocuğu‛ yaftasının hiçbir önemi yoktur. Çünkü O biliyordur, babası vatan haini değildir. Sistemin çarkları, ‚vatan haininin çocuklarına‛ zorluklar çıkarır, engellemek ister; ama O ve kardeşleri yılmadan çalışırlar. Sovyet zulmünün en yoğun olduğu Stalin döneminden sonra babalarını itibarının iade edilmesini sağlarlar.
Victor Hugo ‚Büyük acılar, büyük yazarlar doğurur.‛ der. Aytmatov’u, yaşadığı büyük acılar kadar babasının ölümünden sonra gittikleri Şeker’de bulduğu kendi öz kültürü de besler. Bu kültürün yıllar boyunca biriktiği havza ise Manas Destanı’dır. Aytmatov, Şeker’de Manas’ı dinler, Manas’ı yaşar ve bir Manasçı gibi Manas’ı anlatır durur eserlerinde. Büyük bir yazar olur, ‚yıldırım sesli‛ olur.
Çalışmamız, ‚Yıldırım Sesli Manasçı‛ öyküsünü yapı ve tema bakımından tahlil ederken bir yandan da Cengiz Aytmatov’u tanıma ve anlamaya çalışma çabasının bir ürünüdür.

Hikâye türünün Türk Edebîyatı’nda tanınması ve sevilmesinde –Dünya Edebîyatında olduğu gibi– gaze... more Hikâye türünün Türk Edebîyatı’nda tanınması ve sevilmesinde –Dünya Edebîyatında olduğu gibi– gazete ve dergilerin önemli payı olmuştur. Gazete ve dergilerde yayımlanan ilk örneklerde kaçınılmaz olan bazı kusurlar, Halit Ziya ve özellikle Milli Edebîyat Döneminde Ömer Seyfettin’le aşılmış; Batılı tarzda hikâyecilik anlayışına iyice yaklaşılmıştır. Milli Edebîyat Döneminde sade dille yazılan ve Anadolu’ya yönelen bir hikâyecilik anlayışından sonra öykücülüğümüz, 50’li yıllarda Dünya Edebîyatındaki örnekleriyle denk nitelikli ürünler verecek kadar gelişmiştir. Eserleri birçok dile çevrilen, yurt dışından birçok ödül alan, Türk hikâyecilerini Dünya Edebîyatı sahnesinde başarıyla temsil eden Haldun Taner, dönemin en yetkin hikâyecilerindendir. Haldun Taner, toplumsal yaşamda öne çıkan aksaklıkları ve mizahî unsurları okuyucularına sade dille aktaran bir hikâyecidir. Engin kültür birikimi ve her düşünceye saygı duyan anlayışının hikâyelerine de etkileri olmuştur. Çalışmamızda, yazarın, hiçbir kitabına alınmamış, o devirde toplumun kadına bakışını ve toplumun bireye etkisini başarılı bir şekilde anlatan “Töhmet” adlı ilk hikâyesi, yapısal ve tematik bakımdan incelenerek Haldun Taner hikâyeciliğinin bir örneği sunulmuştur.
Book Reviews by Tahsin Yaprak
Books by Tahsin Yaprak
Gün Olur Asra Bedel Nasıl Yapıldı?, 2020
Demdeme, 2022
Naci, eskinin tümden reddedilmeden yeniliklere kapı aralanmasını, bir anlamda, “itidal”i tavsiye ... more Naci, eskinin tümden reddedilmeden yeniliklere kapı aralanmasını, bir anlamda, “itidal”i tavsiye etmektedir. Bu, Yeni Lisancıların, dilde yer etmiş yabancı kökenli sözcüklerin kullanılabileceğini söylemesine benzer bir tavırdır esasında. Ancak Naci, bir tür propagandayla, sanki yenilik adına yapılan ne varsa ona karşı olan, tutucu bir şahıs olarak zihinlerde yer etmiştir. Bu nedenle midir bilinmez, bu büyük tartışmanın taraflarından biri olan “Zemzeme” yayımlanmışken, “Demdeme”, bildiğimiz kadarıyla, yeni harflerle hiç yayımlanmamıştır. Çalışmanın bu eksikliği tamamlamasını umuyoruz.

Sanatın işlevi nedir? Bir ürün hangi özellikleri taşıdığı için “eser” olarak değerlendirilir? Ede... more Sanatın işlevi nedir? Bir ürün hangi özellikleri taşıdığı için “eser” olarak değerlendirilir? Edebî türler neden sürekli evrim geçirir? Neden edebî anlayışlarda, ekollerde sürekli bir yenilenme olmaktadır? Don Kişot için neden “ilk roman” denir? Okuru merak içinde bırakmak, heyecanlandırmak için roman yazarları hangi stratejileri kullanırlar? Düzyazı Kuramı, düzyazı türünün masaldan romana evrilen macerasını Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Charles Dickens, Conan Doyle, Laurence Stern gibi dünyaca tanınmış yazarların eserlerinden örneklerle izah etmekle kalmıyor; birçok ulusun halk edebiyatı ürünlerine dair ilgili çekici bilgiler de veriyor.
"Düzyazı Kuramı", Merve Demirci ve Peyami Safa Yaprak'ın da katkılarıyla Türkçeye aktarıldı ve kitap geçtiğimiz hafta Bilge Kültür Sanat Yayınları'ndan çıktı. Kitaptan bazı cümlelere burada yere vereyim:
"Dolambaçlı bir yol, ayağın altındaki taşları katı bir biçimde hissettiği, kendine çıkan bir yol… Sanatın yolu budur."
"Bir sanat eseri, diğer sanat eserlerinin geçmişine ve onlarla ilişkilendirilmeye karşın algılanır. Bir sanat eserinin biçimi, ondan önceki var olanlarla olan ilişkisi ile belirlenir. Bir sanat eserinin içeriği sürekli olarak manipüle edilir, izole edilir, “sessiz”leştirilir."
"Gerçek hayat, artık, Hint hayatının gerçeklerinin satranç oyununu etkilediği gibi sanat eserini etkilemez."
"Tolstoy’un sorusunu nasıl cevaplayacağız. “Lear neden Kent’i tanıyamadı ve Kent neden Edward’ı tanımadı?” Basitçe, bunun bir dramın yaratılması için gerekli olduğunu söyleyecek olan Shakespeare, bir satranç oyuncusunun tahtada atın sadece yana hareket edebildiği gerçeğinden rahatsızlık duymadığı gibi, edebi eserin gerçekdışılığından da rahatsızlık duymaz."
"Syuzhet açısından bakıldığında, bizim sanat eseri incelememizde bir “içerik” kavramına ihtiyaç yoktur."
"Bir nesneyi sanatsal bir gerçekliğe dönüştürmek için ilk olarak onu hayatın alanından çekmek gerekir. Bunu yapmak için ilk ve en önemli olarak Korkunç İvan’ın uşağının icabına baktığı gibi “nesneyi sarsmak” gerekir. Bir varlığı bağlı olduğu ilişkiler kümesinden çıkarmalıyız. Sanki ateşin üzerindeki bir kütüğü çevirir gibi nesneyi de çevirmek gereklidir."
"Don Kişot tipinin, Heine tarafından meşhur edilmesi ve Turgenyev tarafından çok sevilmesi, yazarın asıl planı değildi, tıpkı yorumlama biçiminin şiirde sık sık yeni kalıplar yaratması gibi bu tür de romanın yapısının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır."
"Romanın ana karakterlerinin yaptıkları her şeyin, karakterlerin aynı mekânda ve aynı zamanda bir arada olmaları gerçeğine dayanmasını sağlayan bu han, karakterler için bir kesişim noktasıdır."
"Olay sürekli kesilir, yazar sürekli başa döner ya da ileri atlar. Hemen anlaşılamayan ana tema, insanın burnunun ya da isminin onun karakterine etkisi üzerine garip düşünceler veyahut da tahkimat bahisleri ile dolu düzinelerce sayfa ile sürekli sekteye uğrar."
"En yalın haliyle sanat duygusuzdur. Düşünün, hatırlarsanız, peri masallarında insanlar yalnızca denize yuvarlanmak için çivi dolu fıçılara tıkılırlardı. Bizim Tom Thumb versiyonumuzda bir yamyam kızlarının kafasını keser ve bu efsanenin her ayrıntısını heyecanla dinleyen çocuklar, hikâye anlatılırken ya da ikinci defa anlatılırken asla bu ayrıntıları atlamanıza izin vermezler. Bu zalimlik değil. Bu masal."
"Sanatta kan, kan gibi değildir. Sadece “tan” ile kafiyelidir. Hem işitsel bir yapı hem de görsel bir yapı için bir araçtır. Bu yüzden, acıma duygusunun sanatsal yapı için aracı oluşturduğu durumlar haricinde, sanat acımasızdır ya da daha çok, acıdan yoksundur."
"Her “sıkıcı hikaye”, bilinçli bir duraklatıcı olarak kullanılması temeline dayanır ve bu yüzden bir dinleyici tarafından durdurulmalıdır. İşte bu durumda, onun rolü romanın asıl olay örgüsünü sekteye uğratmaktır."
“Eugene Onegin”in syuzheti, Eugene ile Tatiana arasındaki aşk değildir; o, fabulanın, metni sekteye uğratan konudan sapmalar halinde düzenlenmesidir.
"Sanatın formları, gerçek hayatla mukayeseler yaparak değil, onu yönlendiren sanat ilkeleriyle açıklanır. İşleyişi geciktirmek için sanatçı, büyücülere, sihirli iksirlere değil, bölümlerinin basit yer değiştirmelerine başvurur. Böylece bize bu kompozisyonel tekniklerin her ikisinin de asıl nedeni olan estetik ilkeleri gösterir.
Edebi biçimi oluşturan belli elementlerin bir arada uyum içinde çalışmaktansa birbirleriyle mücadeleye girmesi daha kuvvetle muhtemeldir. Bir tekniğin gerilemesi ya da bozulması, başka bir tekniğin büyüyüp gelişmesine yol açar.
Bir ideoloji, sanat eseri olmanın şartlarını yerine getirmediğinde, sanatsal uzmanlığın desteği olmaksızın yazarın alanını işgal eder ve sonuç olarak da ortaya bir sanat eseri çıkmaz."
"Sanat bir şeyin gölgesi değil o şeyin kendisidir. Bir sanat eseri, bir arada olan şeylerin uyumsuzluğu sonucu meydana gelir."
"Bir sanatçı da duygusal mesafesini korumalı. O kendisinin baskı altına alınmasına izin vermemeli, malzemesine karsı ironik bir tavır takınmalı ve ona ulaşılmasına izin vermemeli. Tıpkı boksta ve eskrimde olduğu gibi."
"Psikoanaliz bir insanın psikolojik travmasını incelerken gerçekte yazar asla tek başına yazmaz. Bir yazarlar ekolü de onun aracılığıyla yazar. Tüm çağ.
Sosyal baskılar ve ideolojiler, sanatçıyı biçimi değiştirme konusunda ve bir sonraki eserinde sanatsal ifadeler kullanmasında teşvik edici olabilirler."
"Geleneksel romanda kahramanın fabuladaki nesnelerle bağlantısı ilgi odağı olur. Eğer kahraman herhangi bir şey ile beraberse ki genelde bir nesne ile beraberdir; böyle zamanlarda nesne, bağlantı zincirlerinden biri işlevini görerek syuzhette yer alır."
"Bir takım olarak çalışan köylü ve ayıyla ilgili bir öykü vardır. Ürünlerini yarı yarıya bölüşüyorlarken şu konuda hemfikirdiler: Biri köklerini alırken, diğeri yeşil yapraklarını alacaktır. Yani, kurnaz tilki, zekâsıyla ayıyı alt eder. Çavdarı ektiğinde, ayıya köklerini teklif eder. Turp ektiğinde ise kuşkulu ayıya yeşil yapraklarını teklif eder. Edebiyatın da yaprak severleri olduğu gibi kök severleri de vardır ve edebi unsurların odak noktası sürekli olarak bir taraftan diğerine yer değiştirir."
"Bir edebi eser salt biçimdir. O ne bir maddedir ne de bir materyaldir; fakat materyallerin ilişkisidir. Ve her ilişki gibi bunun da uzunlukla, genişlikle ya da herhangi bir boyutla pek ilgisi yoktur. Önemli olan pay ve payda arasındaki aritmetik değerdir.(yani onların ilişkisi)"
"Her çağın, yasak kitaplar listesi, modası geçmişlikleri yüzünden yasaklanan kendi temalar listesi vardır."
“Çocuklar her şeyi yetişkinlerin asla erişemeyeceği güçlü bir tür realizmle algılamalarından dolayı bizden farklıdırlar. Bizim için ‘sandalye’ bir tür ‘mobilya’dır; fakat bir çocuk ‘mobilya’ ve ‘sandalye’ kategorileri ile ilgili bir şey bilmediğinden; ‘sandalye’, bizim algılayamacağımız bir biçimde, devasa ve yaşayan bir nesnedir onun için. Bundan dolayı çocuklar dünyada kesinlikle bizden daha fazla zevk alırlar.” Aynısı, “sandalye”yi “mobilya”dan çekip alarak kategoriyi ihlal eden yazar için de söylenebilir.
Mehmet Akif Ersoy: Çetin ve Sessiz Bir Volkan, 2021

Bengü Yayınları, 2020
Ön Söz-Yasin Yavuz
Takdim-V. Doğan Günay
Ezgi Karslı-Cengiz Aytmatov Biyografisi
BİRİNCİ B... more Ön Söz-Yasin Yavuz
Takdim-V. Doğan Günay
Ezgi Karslı-Cengiz Aytmatov Biyografisi
BİRİNCİ BÖLÜM
AYTMATOV’DA HALK BİLİMİ, DİL VE EDEBİYAT
Gülsine Uzun- Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Yaratılış ve Türeyiş Sembolizmi
Nurullah Çetin-Bozkırdan Yükselen Türk Bilgesi: Cengiz Aytmatov
Fazıl Gökçek-Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Din Teması ve Dişi Kurdun Rüyaları
Mehmet Güneş-Beyaz Gemi Romanında Suyun Sembolik Anlam ve Açılımları
Salim Çonoğlu-Ebedi Olanın Sözcüsü Olan Yazar: Cengiz Aytmatov
Naciye Ata Yıldız - Cengiz Aytmatov ve Manas Destanı
Ülkü Eliuz-Aytmatov Anlatılarında Kadın Olgusu
Orhan Söylemez - Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Kader ve Kadercilik
Seval Demiral-Cengiz Aytmatov’un Sultanmurat İsimli Eserinde Biyografik Unsurlar ve İkinci Dünya Savaşı’nın İzleri
Bilgin Güngör - Savaşın Trajedisi, Trajedinin Kurgusu: Oğulla Buluşma
Ülkü Eliuz-Cengiz Han’a Küsen Bulut Romanında Simgesel Söylem
Metin Savaş-Kassandra Damgası: Basirete Giden Yol İnkârdan Geçer
Cem Sevinç-Türk Kültüründe Renk ve Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel Adlı Romanı Özelinde Rengin Sembolizmi
Halis Emrah Bingöl-Cengiz Aytmatov’un Cemile Hikâyesi Örneğinde Kırgız Türkçesindeki Fiillerin Kılınış Hususiyetleri Üzerine Bir İnceleme
İKİNCİ BÖLÜM
AYTMATOV ANLATILARINA KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
Tülin Arseven-Kassandra Damgası’nda Kronotop Kavramı
Tahsin Yaprak- Gün Olur Asra Bedel Nasıl Yapıldı?
İsmail Turan Kallimci-Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi Adlı Romanına Göstergebilimsel Bir Yaklaşım
Samet Azap-Cengiz Aytmatov’un Anlatılarında Çocuk Arketipi
Veli Kürşad Öztürk-Cengiz Aytmatov’un Dişi Kurdun Rüyaları Romanında İsa Arketipi
Yasin Yavuz-Oluşumsal Yapısalcı Anlayış Bağlamında Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi Adlı Romanı
Orhan Fatih Kuşdemir-Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Metinlerarasılık Bağlamında Kültürel Bellek ve Millî Kimlik Bilinci
Necla Dağ-Cengiz Aytmatov’un Cemile Adlı Öyküsünü Feminist Edebiyat Eleştirisi Açısından İnceleme

Roman ve Biçim, 2020
Günümüzde birçok edebiyat araştırmacısı roman tahlil ettiğinde "tema" ve "yapı"yı birbirinden tam... more Günümüzde birçok edebiyat araştırmacısı roman tahlil ettiğinde "tema" ve "yapı"yı birbirinden tamamen farklı iki unsur olarak değerlendirmekte; romanın temasını ifade ettikten sonra, "romanda yapı" başlığında "kişiler", "zaman", "mekân" gibi alt başlıklar açmakta ve bu alt başlıklarda bahse konu unsurlarla ilgili bilgiler vermektedir. Esasında bunu yapmak, romanın kendi içinde anlamlı bir bütünlük arz eden bir sistem olduğunu gözden kaçırmaya sebep olduğu gibi, romanın "nasıllığı"na dair anlamlı sonuçlar da vermez. Bu nedenle araştırmacılar bu tür çıkarımlarını, çoğunlukla, inceledikleri romanlardan somut örnekler vermeden yaparlar. Hâlbuki araştırmacıların, "Bir romanın sürükleyici bulunup çok okunmasının ya da sıkıcı bulunup okunmamasının sebepleri nelerdir?" sorusunu, inceledikleri romanlardan somut örnekler vererek cevaplamaları, incelemeyi okuyan roman okurları ve yazarları açısından daha faydalı olacaktır. Çalışmada önerilen biçimci okuma metodu, bu konularda yeni bir bakış açısı kazandırmayı hedeflemektedir.
KİTABIN TAM METİN HALİNE HİPERKİTAP VERİTABANINDAN DA ERİŞEBİLİRSİNİZ.
Uploads
Papers by Tahsin Yaprak
Edebî metinlerin incelemesinde, nitel yapıları gereği, tam bir yöntem bütünlüğü olduğu
söylenemez. Ancak bu incelemelerin büyük çoğunluğunun metni anlamak ve anlatmak
üzerine yazıldığı söylenebilir. Araştırmacı, metni daha anlaşılır kılmak için metne odaklanır
ve yakaladığı ipuçlarından hareketle metni okura “açıklar.” Bu inceleme yöntemi, düzyazı
türündeki eserler için uygun görülse de özellikle mecazî ifadelerin yoğun olduğu şiirlerde,
aslında, okura bu tür açıklamalar yapmak, şiirin yorum alanını okur için sınırlandırmak
demektir. Bu nedenle özellikle bu tür şiirlerin incelenmesinde, “ne”den çok, “nasıl”a
odaklanmanın, araştırmacılar için daha verimli bir çalışma sahası olacağı düşünülebilir. Şiirin
“nasıl”ı, sözcüklerin seçimi ya da söz dizimi gibi unsurlarla ilgili olduğu kadar, şiirin sesi yani
fonetikle de ilgilidir. Günümüze dek, şiirin fonetiği dendiğinde, çoğunlukla, şiirde kullanılan
seslerin tekrar edilmesiyle elde edilen ahenk anlaşılmıştır. Ancak, Mustafa Volkan Coşkun,
ses laboratuvarlarında yaptığı incelemeler sonucunda, bir sözcükte kullanılan seslerle o
sözcüğün anlamı arasında ilişki olabileceğine dair tespitlerde bulunmuş ve bu çıkarımlardan
hareketle iki şiirin sesiyle anlamı arasındaki ilişkiyi ele almıştır. Bu çalışmada da Attila
İlhan’ın Ben Sana Mecburum adlı şiirinde kullanılan seslerle şiirin anlamı arasındaki ilişki ele
alınmıştır.
Anahtar Sözcükler: Şiir incelemesi, ben sana mecburum, fonetik, semantik.
Abstract
Due to their qualitative nature, it cannot be said that there is a complete method integrity in
the analysis of literary texts. However, it can be said that the majority of these studies were
written on understanding and explaining the text. In order to make the text more
understandable, the researcher focuses on the text and “explains” the text to the reader based
on the clues he/she catches. Although this method of analysis is considered appropriate for
works in the genre of prose, especially in poems where metaphorical expressions are intense,
in fact, making such explanations to the reader means limiting the interpretation area of the
poem for the reader. For this reason, it can be thought that focusing on “how” rather than
“what” will be a more productive field for researchers, especially in the examination of such
poems. The “how” of the poem is as much as it is about the choice of words or syntax; It is
also related to the sound of the poem, namely phonetics. Until today, when the phonetics of
poetry is mentioned, mostly the harmony obtained by repetition of the sounds used in the poem has been understood. However, as a result of his examinations in sound laboratories,
Mustafa Volkan Coşkun determined that there may be a relationship between the sounds
used in a word and the meaning of that word, and based on these inferences, he discussed the
relationship between the sound and meaning of two poems. In this study, the relationship
between the sounds used in Attila İlhan's poem called Ben Sana Mecburum and the meaning
of the poem is discussed.
Key Words: Poem analysis, ben sana mecburum, phonetic, semantics
Russian Formalism is a literary theory that was influential in Russia between 1915 and 1930. The theory, whose origins go back to Aristotle, also influenced the later work-centered criticism theories, such as New Criticism and Structuralism. According to this theory, literature, like many other disciplines, is a science that can be studied according to objective criteria. For this reason, formalists expressed their work as “the science of writing.” In addition, they aimed to bring the literature to its own value by not making it a sample area of the disciplines such as psychology, sociology, history; for this reason, they were sensitive about explaining their inferences about literature in terms specific to literature. The Formalists were pushed out of the system over time and could not express their views comfortably because they emphasized the form rather than the content, contrary to the view of Socialist Realism that the Soviet Union wanted to dominate in literature. Thus, the effects of Formalism began to be seen not in the Soviet lands, but in Europe and America. It can be said that this unanticipated spread had a role in the theory’s being unable to systematize its views. On the other hand, it can be considered that the theorists’ desire to liberate the researchers under the common denominator of “work centrism” led them not to propose a static reading style. In the study, a new "novel analysis method" is proposed by bringing together the views of Russian theorists on the theory of the novel. In the light of this analysis method, Mai and Siyah, one of the best-known novels of Servetifunun's literature, were analyzed objectively and as a result of this analysis, the literary qualities of the novel were tried to be revealed.
kendilerinden önceki roman anlayışlarını eleştirerek “Yeni Roman” akımını
başlatmışlardır. Bu akım, zaman içinde postmodern roman denen türün
oluşmasını sağlamıştır. Bu romanın en belirgin özelliklerinden biri, metinlerarası
ilişkileri afişe etmesidir. Metinlerarasılık olarak ifade edilen bu yeni anlayışa göre
metinlerin kendilerinden önceki metinlerden etkilenmesi kaçınılmazdır.
Dolayısıyla bu etkileri gizlemenin anlamı yoktur. Orhan Pamuk, Benim Adım
Kırmızı romanında mesnevilerle romanı arasında metinlerarası bir ilişki
kurmuştur. Çalışmada, Benim Adım Kırmızı romanıyla mesneviler arasındaki
ilişki, metinlerarası teknikler olan parodi ve pastiş düzeyinde ele alınacaktır.
Bu çalışmada, Fransızca anlamı “sonsuzluğa düşüş” olan ve dilimize “erken
anlatı” olarak çevrilen üstkurmaca tekniği “mise en abyme”in Orhan Pamuk’un
“Kara Kitap” adlı romanındaki kullanımı incelenecektir. Mise en abyme, Balzac
romanına karşı çıkarak postmodern romanın temellerini atan Yeni Romancıların,
Andre Gide’in romanlarından etkilenerek kullandığı bir üstkurmaca tekniğidir.
Andre Gide, bu tekniği oluştururken armalar bilimi “heraldik”ten etkilenmiştir. Bir
armanın içinde aynı armanın yer alması, tekniğin ilham kaynağı olmuştur. Bu şekilde,
iç kısımdaki armanın içinde de, daha içerdeki armanın içinde de yine aynı
arma yer alacak ve bakan kişilerde armanın sonsuza kadar kendi içinde yer aldığı
hissi uyandırılacaktır. Romanda, bir üstkurmaca tekniği olarak “mise en abyme”in
kullanım şekli ise şöyledir: Romanın ana konusu, romanın çeşitli yerlerinde küçük
hikâyeler şeklinde tekrar eder. Okur, okumakta olduğu romanın ana konusunun
oldukça benzerinin küçük bir hikâye halinde yine aynı romanın içinde yer aldığını
gördüğü zaman bir kafa karışıklığı yaşayacak; küçük hikâyede anlatılan olayın ana
konuya ne kadar benzediğini, bu hikâyenin neden anlatıldığını anlamaya çalışacak
ve metne yoğunlaşacaktır. Yazar da, belki, ana hikâyeye oldukça benzeyen küçük
hikâyede okurlara sahte ipuçları vererek onlara sürpriz bir son hazırlayacaktır.
Abstract
In this study, the usage of "mise en abyme", a technique of metafiction,
which means "falling into eternity" in French and translated as early narration, in
Orhan Pamuk's novel named "Black Book" is going to be analysed. Mise en abyme
is a metafictional technique, New Novalists who lay the foundation of post modern
novel by rising against the novel of Balzac, use by being influenced with Andre
Gide. Andre Gide was influenced with the science of arms, heraldic in the process
of creation of this technique. The technique of one arms is placed in another arms is
the inspiration point of the technique. Thus same arms will be both in the same
arms in the interior part and the interior beyond and in impressin of that arms is
placed inside of itself evermore will be aroused on the individuals looking. The
usage of "mise an abyme" as a technique of metafiction is as such: The main plot of
the novel is repeated as short little stories in several parts of the novel. The reader
is going to experience a confusion by the time he sees that quite similar of the main
them of the novel he has been reading is takes part in tha same novel again as in a
form of little story, then he is going to try to understand how the scenes has been
told is very much alike to the main theme and why this story has been told and he
is going to concentrate on the text. And maybe the author will give readers counterfeit
clues in the little stories similar to the main story and prepare them a surprise
ending.
polisiye olan “Benim Adım Kırmızı”dır. Bu romandan sonra Pamuk romancılığında postmodern etkinin azaldığı, “Kar” ve “Masumiyet Müzesi” romanlarının daha “tematik” romanlar olduğu söylenebilir. Çalışmada yazarın son romanı “Kafamda Bir Tuhaflık”taki postmodern unsurlar ve romanın Orhan Pamuk
romancılığındaki yeri tespit edilmeye çalışılacaktır.
POSTMODERNISM, POSTMODERN NOVELS of ORHAN PAMUK
and KAFAMDA BİR TUHAFLIK
Abstract
Having written his first two novel basically with a realistic point of view, Orhan Pamuk has laid himself open to the intertextual effects exhibiting a characteristic of metafiction in Beyaz Kale and subsequent novels, written post modern novels which are pluralist and toying with history. His first novel exemplifying this new tendency of novelism is “Beyaz Kale”, a short historic
novel. As for Kara Kitap, the novel he wrote subsequent to Beyaz Kitap, it’s so “post modern” as to be demonstrated as “ poetica of postmodenism”. Just as Kara Kitap, Yeni hayat, on the other hand, is a novel in which postmodern games are used intensely. The novel which can be count as a sign of post modern effect’s decrease in Orhan Pamuk novelty is “Benim Adım Kırmızı”, a fantastic detective novel. After this novel, it can be said that post modern effect began to decrease and
the novels “Kar” and “Masumiyet Müzesi” are more tematic novels. In this research, we are going to attempt to identify the post modern effects in author’s recent novel “Kafamda Bir Tuhaflık” and it’s place in Orhan Pamuk novelty.
üstkurmaca, kurmacayı belirginleştirmeyi, romanın yazılma sürecini romanın asıl konusu
haline getirmeyi sağlayan uygulamalar bütünüdür. Kavram ilk defa 1970 yılında
kullanılsa da, üstkurmaca, daha önce Romantik ve Realist/Natüralist romanlarda da –
farklı amaç ve yoğunlukta olsa da– kullanılmıştır ve Postmodern romanlarda kullanılan
üstkurmaca, bu uygulamalardan izler taşımaktadır. Günümüz Türk edebiyatında
Postmodern romanlarıyla tanınan Orhan Pamuk, Beyaz Kale ve sonrasında yazdığı
Postmodern romanlarında pek çok üstkurmaca tekniğini romanlarında kullanmıştır.
Yazımızda Orhan Pamuk‟un artık imzası haline gelen bir üstkurmaca uygulamasını,
“gerçek okurun okuduğu romanın içinde, romanın yazarı olduğunu söyleyen
kahramanları” tespit edeceğiz. Orhan Pamuk‟un yazarlığını “emanet ederek” oluşturduğu
bu bariz paradoks, hem kendisi ve okur için bir eğlence olmuş hem de “romanla” ilgili
düşüncelerini –kendini gizlermiş gibi yaparak– okura aktarmasını sağlamıştır.
NOVEL CHARACTERS WRITING ORHAN PAMUK`S NOVELS
ABSTRACT
Metafiction, which is accepted as the most distinctive characteristics of the postmodern novel at the present time, is a set of techniques which makes highlighting the fiction and presenting writing process of the novel as the actual theme of the novel possible. Having been firstly used in 1970, metafiction had also been used in romantic and realistic/naturalistic novels – despite being for different purpose and density –previously and the metafiction being used in postmodern novels includes some impressions of these techniques. Orhan Pamuk who is known with his postmodern novels in modern Turkish literature, used many metafiction techniques in Beyaz Kale and the postermodern novels he wrote afterwards. In our writing we will identify a metafiction technique,which becomes like Orhan Pamuk`s sign, characters introduce themselves as the author of the novel in the novel that factual reader reads. This conspicuous paradox which Orhan Pamuk creates by confiding his authorship both becomes a fun for reader and himself and enable him to transpose his views about the novel to the readers pretending he hide himself.
Sovyetler ‚Birliği‛, her türlü milli hassasiyeti kendi bütünlüğüne bir tehdit olarak algıladığı için, kendi kültürüne karşı hassasiyet gösteren herkesi, Ortaçağ’daki ‚cadı avı‛na benzer şekilde, ‚vatan haini‛ olarak damgalamış, üstüne üstlük bu ‚laneti‛ gelecek kuşaklara da aktarmak istemiştir.
Aytmatov, babası Kırgız diline sahip çıktığı için kurşuna dizildiğinde 9 yaşındadır. Bu yaşta babasından ayrılmanın verdiği üzüntünün yanında, belki de kendisine yapıştırılan ‚vatan haininin çocuğu‛ yaftasının hiçbir önemi yoktur. Çünkü O biliyordur, babası vatan haini değildir. Sistemin çarkları, ‚vatan haininin çocuklarına‛ zorluklar çıkarır, engellemek ister; ama O ve kardeşleri yılmadan çalışırlar. Sovyet zulmünün en yoğun olduğu Stalin döneminden sonra babalarını itibarının iade edilmesini sağlarlar.
Victor Hugo ‚Büyük acılar, büyük yazarlar doğurur.‛ der. Aytmatov’u, yaşadığı büyük acılar kadar babasının ölümünden sonra gittikleri Şeker’de bulduğu kendi öz kültürü de besler. Bu kültürün yıllar boyunca biriktiği havza ise Manas Destanı’dır. Aytmatov, Şeker’de Manas’ı dinler, Manas’ı yaşar ve bir Manasçı gibi Manas’ı anlatır durur eserlerinde. Büyük bir yazar olur, ‚yıldırım sesli‛ olur.
Çalışmamız, ‚Yıldırım Sesli Manasçı‛ öyküsünü yapı ve tema bakımından tahlil ederken bir yandan da Cengiz Aytmatov’u tanıma ve anlamaya çalışma çabasının bir ürünüdür.
Book Reviews by Tahsin Yaprak
Books by Tahsin Yaprak
"Düzyazı Kuramı", Merve Demirci ve Peyami Safa Yaprak'ın da katkılarıyla Türkçeye aktarıldı ve kitap geçtiğimiz hafta Bilge Kültür Sanat Yayınları'ndan çıktı. Kitaptan bazı cümlelere burada yere vereyim:
"Dolambaçlı bir yol, ayağın altındaki taşları katı bir biçimde hissettiği, kendine çıkan bir yol… Sanatın yolu budur."
"Bir sanat eseri, diğer sanat eserlerinin geçmişine ve onlarla ilişkilendirilmeye karşın algılanır. Bir sanat eserinin biçimi, ondan önceki var olanlarla olan ilişkisi ile belirlenir. Bir sanat eserinin içeriği sürekli olarak manipüle edilir, izole edilir, “sessiz”leştirilir."
"Gerçek hayat, artık, Hint hayatının gerçeklerinin satranç oyununu etkilediği gibi sanat eserini etkilemez."
"Tolstoy’un sorusunu nasıl cevaplayacağız. “Lear neden Kent’i tanıyamadı ve Kent neden Edward’ı tanımadı?” Basitçe, bunun bir dramın yaratılması için gerekli olduğunu söyleyecek olan Shakespeare, bir satranç oyuncusunun tahtada atın sadece yana hareket edebildiği gerçeğinden rahatsızlık duymadığı gibi, edebi eserin gerçekdışılığından da rahatsızlık duymaz."
"Syuzhet açısından bakıldığında, bizim sanat eseri incelememizde bir “içerik” kavramına ihtiyaç yoktur."
"Bir nesneyi sanatsal bir gerçekliğe dönüştürmek için ilk olarak onu hayatın alanından çekmek gerekir. Bunu yapmak için ilk ve en önemli olarak Korkunç İvan’ın uşağının icabına baktığı gibi “nesneyi sarsmak” gerekir. Bir varlığı bağlı olduğu ilişkiler kümesinden çıkarmalıyız. Sanki ateşin üzerindeki bir kütüğü çevirir gibi nesneyi de çevirmek gereklidir."
"Don Kişot tipinin, Heine tarafından meşhur edilmesi ve Turgenyev tarafından çok sevilmesi, yazarın asıl planı değildi, tıpkı yorumlama biçiminin şiirde sık sık yeni kalıplar yaratması gibi bu tür de romanın yapısının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır."
"Romanın ana karakterlerinin yaptıkları her şeyin, karakterlerin aynı mekânda ve aynı zamanda bir arada olmaları gerçeğine dayanmasını sağlayan bu han, karakterler için bir kesişim noktasıdır."
"Olay sürekli kesilir, yazar sürekli başa döner ya da ileri atlar. Hemen anlaşılamayan ana tema, insanın burnunun ya da isminin onun karakterine etkisi üzerine garip düşünceler veyahut da tahkimat bahisleri ile dolu düzinelerce sayfa ile sürekli sekteye uğrar."
"En yalın haliyle sanat duygusuzdur. Düşünün, hatırlarsanız, peri masallarında insanlar yalnızca denize yuvarlanmak için çivi dolu fıçılara tıkılırlardı. Bizim Tom Thumb versiyonumuzda bir yamyam kızlarının kafasını keser ve bu efsanenin her ayrıntısını heyecanla dinleyen çocuklar, hikâye anlatılırken ya da ikinci defa anlatılırken asla bu ayrıntıları atlamanıza izin vermezler. Bu zalimlik değil. Bu masal."
"Sanatta kan, kan gibi değildir. Sadece “tan” ile kafiyelidir. Hem işitsel bir yapı hem de görsel bir yapı için bir araçtır. Bu yüzden, acıma duygusunun sanatsal yapı için aracı oluşturduğu durumlar haricinde, sanat acımasızdır ya da daha çok, acıdan yoksundur."
"Her “sıkıcı hikaye”, bilinçli bir duraklatıcı olarak kullanılması temeline dayanır ve bu yüzden bir dinleyici tarafından durdurulmalıdır. İşte bu durumda, onun rolü romanın asıl olay örgüsünü sekteye uğratmaktır."
“Eugene Onegin”in syuzheti, Eugene ile Tatiana arasındaki aşk değildir; o, fabulanın, metni sekteye uğratan konudan sapmalar halinde düzenlenmesidir.
"Sanatın formları, gerçek hayatla mukayeseler yaparak değil, onu yönlendiren sanat ilkeleriyle açıklanır. İşleyişi geciktirmek için sanatçı, büyücülere, sihirli iksirlere değil, bölümlerinin basit yer değiştirmelerine başvurur. Böylece bize bu kompozisyonel tekniklerin her ikisinin de asıl nedeni olan estetik ilkeleri gösterir.
Edebi biçimi oluşturan belli elementlerin bir arada uyum içinde çalışmaktansa birbirleriyle mücadeleye girmesi daha kuvvetle muhtemeldir. Bir tekniğin gerilemesi ya da bozulması, başka bir tekniğin büyüyüp gelişmesine yol açar.
Bir ideoloji, sanat eseri olmanın şartlarını yerine getirmediğinde, sanatsal uzmanlığın desteği olmaksızın yazarın alanını işgal eder ve sonuç olarak da ortaya bir sanat eseri çıkmaz."
"Sanat bir şeyin gölgesi değil o şeyin kendisidir. Bir sanat eseri, bir arada olan şeylerin uyumsuzluğu sonucu meydana gelir."
"Bir sanatçı da duygusal mesafesini korumalı. O kendisinin baskı altına alınmasına izin vermemeli, malzemesine karsı ironik bir tavır takınmalı ve ona ulaşılmasına izin vermemeli. Tıpkı boksta ve eskrimde olduğu gibi."
"Psikoanaliz bir insanın psikolojik travmasını incelerken gerçekte yazar asla tek başına yazmaz. Bir yazarlar ekolü de onun aracılığıyla yazar. Tüm çağ.
Sosyal baskılar ve ideolojiler, sanatçıyı biçimi değiştirme konusunda ve bir sonraki eserinde sanatsal ifadeler kullanmasında teşvik edici olabilirler."
"Geleneksel romanda kahramanın fabuladaki nesnelerle bağlantısı ilgi odağı olur. Eğer kahraman herhangi bir şey ile beraberse ki genelde bir nesne ile beraberdir; böyle zamanlarda nesne, bağlantı zincirlerinden biri işlevini görerek syuzhette yer alır."
"Bir takım olarak çalışan köylü ve ayıyla ilgili bir öykü vardır. Ürünlerini yarı yarıya bölüşüyorlarken şu konuda hemfikirdiler: Biri köklerini alırken, diğeri yeşil yapraklarını alacaktır. Yani, kurnaz tilki, zekâsıyla ayıyı alt eder. Çavdarı ektiğinde, ayıya köklerini teklif eder. Turp ektiğinde ise kuşkulu ayıya yeşil yapraklarını teklif eder. Edebiyatın da yaprak severleri olduğu gibi kök severleri de vardır ve edebi unsurların odak noktası sürekli olarak bir taraftan diğerine yer değiştirir."
"Bir edebi eser salt biçimdir. O ne bir maddedir ne de bir materyaldir; fakat materyallerin ilişkisidir. Ve her ilişki gibi bunun da uzunlukla, genişlikle ya da herhangi bir boyutla pek ilgisi yoktur. Önemli olan pay ve payda arasındaki aritmetik değerdir.(yani onların ilişkisi)"
"Her çağın, yasak kitaplar listesi, modası geçmişlikleri yüzünden yasaklanan kendi temalar listesi vardır."
“Çocuklar her şeyi yetişkinlerin asla erişemeyeceği güçlü bir tür realizmle algılamalarından dolayı bizden farklıdırlar. Bizim için ‘sandalye’ bir tür ‘mobilya’dır; fakat bir çocuk ‘mobilya’ ve ‘sandalye’ kategorileri ile ilgili bir şey bilmediğinden; ‘sandalye’, bizim algılayamacağımız bir biçimde, devasa ve yaşayan bir nesnedir onun için. Bundan dolayı çocuklar dünyada kesinlikle bizden daha fazla zevk alırlar.” Aynısı, “sandalye”yi “mobilya”dan çekip alarak kategoriyi ihlal eden yazar için de söylenebilir.
Takdim-V. Doğan Günay
Ezgi Karslı-Cengiz Aytmatov Biyografisi
BİRİNCİ BÖLÜM
AYTMATOV’DA HALK BİLİMİ, DİL VE EDEBİYAT
Gülsine Uzun- Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Yaratılış ve Türeyiş Sembolizmi
Nurullah Çetin-Bozkırdan Yükselen Türk Bilgesi: Cengiz Aytmatov
Fazıl Gökçek-Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Din Teması ve Dişi Kurdun Rüyaları
Mehmet Güneş-Beyaz Gemi Romanında Suyun Sembolik Anlam ve Açılımları
Salim Çonoğlu-Ebedi Olanın Sözcüsü Olan Yazar: Cengiz Aytmatov
Naciye Ata Yıldız - Cengiz Aytmatov ve Manas Destanı
Ülkü Eliuz-Aytmatov Anlatılarında Kadın Olgusu
Orhan Söylemez - Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Kader ve Kadercilik
Seval Demiral-Cengiz Aytmatov’un Sultanmurat İsimli Eserinde Biyografik Unsurlar ve İkinci Dünya Savaşı’nın İzleri
Bilgin Güngör - Savaşın Trajedisi, Trajedinin Kurgusu: Oğulla Buluşma
Ülkü Eliuz-Cengiz Han’a Küsen Bulut Romanında Simgesel Söylem
Metin Savaş-Kassandra Damgası: Basirete Giden Yol İnkârdan Geçer
Cem Sevinç-Türk Kültüründe Renk ve Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel Adlı Romanı Özelinde Rengin Sembolizmi
Halis Emrah Bingöl-Cengiz Aytmatov’un Cemile Hikâyesi Örneğinde Kırgız Türkçesindeki Fiillerin Kılınış Hususiyetleri Üzerine Bir İnceleme
İKİNCİ BÖLÜM
AYTMATOV ANLATILARINA KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
Tülin Arseven-Kassandra Damgası’nda Kronotop Kavramı
Tahsin Yaprak- Gün Olur Asra Bedel Nasıl Yapıldı?
İsmail Turan Kallimci-Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi Adlı Romanına Göstergebilimsel Bir Yaklaşım
Samet Azap-Cengiz Aytmatov’un Anlatılarında Çocuk Arketipi
Veli Kürşad Öztürk-Cengiz Aytmatov’un Dişi Kurdun Rüyaları Romanında İsa Arketipi
Yasin Yavuz-Oluşumsal Yapısalcı Anlayış Bağlamında Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi Adlı Romanı
Orhan Fatih Kuşdemir-Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Metinlerarasılık Bağlamında Kültürel Bellek ve Millî Kimlik Bilinci
Necla Dağ-Cengiz Aytmatov’un Cemile Adlı Öyküsünü Feminist Edebiyat Eleştirisi Açısından İnceleme
KİTABIN TAM METİN HALİNE HİPERKİTAP VERİTABANINDAN DA ERİŞEBİLİRSİNİZ.
Edebî metinlerin incelemesinde, nitel yapıları gereği, tam bir yöntem bütünlüğü olduğu
söylenemez. Ancak bu incelemelerin büyük çoğunluğunun metni anlamak ve anlatmak
üzerine yazıldığı söylenebilir. Araştırmacı, metni daha anlaşılır kılmak için metne odaklanır
ve yakaladığı ipuçlarından hareketle metni okura “açıklar.” Bu inceleme yöntemi, düzyazı
türündeki eserler için uygun görülse de özellikle mecazî ifadelerin yoğun olduğu şiirlerde,
aslında, okura bu tür açıklamalar yapmak, şiirin yorum alanını okur için sınırlandırmak
demektir. Bu nedenle özellikle bu tür şiirlerin incelenmesinde, “ne”den çok, “nasıl”a
odaklanmanın, araştırmacılar için daha verimli bir çalışma sahası olacağı düşünülebilir. Şiirin
“nasıl”ı, sözcüklerin seçimi ya da söz dizimi gibi unsurlarla ilgili olduğu kadar, şiirin sesi yani
fonetikle de ilgilidir. Günümüze dek, şiirin fonetiği dendiğinde, çoğunlukla, şiirde kullanılan
seslerin tekrar edilmesiyle elde edilen ahenk anlaşılmıştır. Ancak, Mustafa Volkan Coşkun,
ses laboratuvarlarında yaptığı incelemeler sonucunda, bir sözcükte kullanılan seslerle o
sözcüğün anlamı arasında ilişki olabileceğine dair tespitlerde bulunmuş ve bu çıkarımlardan
hareketle iki şiirin sesiyle anlamı arasındaki ilişkiyi ele almıştır. Bu çalışmada da Attila
İlhan’ın Ben Sana Mecburum adlı şiirinde kullanılan seslerle şiirin anlamı arasındaki ilişki ele
alınmıştır.
Anahtar Sözcükler: Şiir incelemesi, ben sana mecburum, fonetik, semantik.
Abstract
Due to their qualitative nature, it cannot be said that there is a complete method integrity in
the analysis of literary texts. However, it can be said that the majority of these studies were
written on understanding and explaining the text. In order to make the text more
understandable, the researcher focuses on the text and “explains” the text to the reader based
on the clues he/she catches. Although this method of analysis is considered appropriate for
works in the genre of prose, especially in poems where metaphorical expressions are intense,
in fact, making such explanations to the reader means limiting the interpretation area of the
poem for the reader. For this reason, it can be thought that focusing on “how” rather than
“what” will be a more productive field for researchers, especially in the examination of such
poems. The “how” of the poem is as much as it is about the choice of words or syntax; It is
also related to the sound of the poem, namely phonetics. Until today, when the phonetics of
poetry is mentioned, mostly the harmony obtained by repetition of the sounds used in the poem has been understood. However, as a result of his examinations in sound laboratories,
Mustafa Volkan Coşkun determined that there may be a relationship between the sounds
used in a word and the meaning of that word, and based on these inferences, he discussed the
relationship between the sound and meaning of two poems. In this study, the relationship
between the sounds used in Attila İlhan's poem called Ben Sana Mecburum and the meaning
of the poem is discussed.
Key Words: Poem analysis, ben sana mecburum, phonetic, semantics
Russian Formalism is a literary theory that was influential in Russia between 1915 and 1930. The theory, whose origins go back to Aristotle, also influenced the later work-centered criticism theories, such as New Criticism and Structuralism. According to this theory, literature, like many other disciplines, is a science that can be studied according to objective criteria. For this reason, formalists expressed their work as “the science of writing.” In addition, they aimed to bring the literature to its own value by not making it a sample area of the disciplines such as psychology, sociology, history; for this reason, they were sensitive about explaining their inferences about literature in terms specific to literature. The Formalists were pushed out of the system over time and could not express their views comfortably because they emphasized the form rather than the content, contrary to the view of Socialist Realism that the Soviet Union wanted to dominate in literature. Thus, the effects of Formalism began to be seen not in the Soviet lands, but in Europe and America. It can be said that this unanticipated spread had a role in the theory’s being unable to systematize its views. On the other hand, it can be considered that the theorists’ desire to liberate the researchers under the common denominator of “work centrism” led them not to propose a static reading style. In the study, a new "novel analysis method" is proposed by bringing together the views of Russian theorists on the theory of the novel. In the light of this analysis method, Mai and Siyah, one of the best-known novels of Servetifunun's literature, were analyzed objectively and as a result of this analysis, the literary qualities of the novel were tried to be revealed.
kendilerinden önceki roman anlayışlarını eleştirerek “Yeni Roman” akımını
başlatmışlardır. Bu akım, zaman içinde postmodern roman denen türün
oluşmasını sağlamıştır. Bu romanın en belirgin özelliklerinden biri, metinlerarası
ilişkileri afişe etmesidir. Metinlerarasılık olarak ifade edilen bu yeni anlayışa göre
metinlerin kendilerinden önceki metinlerden etkilenmesi kaçınılmazdır.
Dolayısıyla bu etkileri gizlemenin anlamı yoktur. Orhan Pamuk, Benim Adım
Kırmızı romanında mesnevilerle romanı arasında metinlerarası bir ilişki
kurmuştur. Çalışmada, Benim Adım Kırmızı romanıyla mesneviler arasındaki
ilişki, metinlerarası teknikler olan parodi ve pastiş düzeyinde ele alınacaktır.
Bu çalışmada, Fransızca anlamı “sonsuzluğa düşüş” olan ve dilimize “erken
anlatı” olarak çevrilen üstkurmaca tekniği “mise en abyme”in Orhan Pamuk’un
“Kara Kitap” adlı romanındaki kullanımı incelenecektir. Mise en abyme, Balzac
romanına karşı çıkarak postmodern romanın temellerini atan Yeni Romancıların,
Andre Gide’in romanlarından etkilenerek kullandığı bir üstkurmaca tekniğidir.
Andre Gide, bu tekniği oluştururken armalar bilimi “heraldik”ten etkilenmiştir. Bir
armanın içinde aynı armanın yer alması, tekniğin ilham kaynağı olmuştur. Bu şekilde,
iç kısımdaki armanın içinde de, daha içerdeki armanın içinde de yine aynı
arma yer alacak ve bakan kişilerde armanın sonsuza kadar kendi içinde yer aldığı
hissi uyandırılacaktır. Romanda, bir üstkurmaca tekniği olarak “mise en abyme”in
kullanım şekli ise şöyledir: Romanın ana konusu, romanın çeşitli yerlerinde küçük
hikâyeler şeklinde tekrar eder. Okur, okumakta olduğu romanın ana konusunun
oldukça benzerinin küçük bir hikâye halinde yine aynı romanın içinde yer aldığını
gördüğü zaman bir kafa karışıklığı yaşayacak; küçük hikâyede anlatılan olayın ana
konuya ne kadar benzediğini, bu hikâyenin neden anlatıldığını anlamaya çalışacak
ve metne yoğunlaşacaktır. Yazar da, belki, ana hikâyeye oldukça benzeyen küçük
hikâyede okurlara sahte ipuçları vererek onlara sürpriz bir son hazırlayacaktır.
Abstract
In this study, the usage of "mise en abyme", a technique of metafiction,
which means "falling into eternity" in French and translated as early narration, in
Orhan Pamuk's novel named "Black Book" is going to be analysed. Mise en abyme
is a metafictional technique, New Novalists who lay the foundation of post modern
novel by rising against the novel of Balzac, use by being influenced with Andre
Gide. Andre Gide was influenced with the science of arms, heraldic in the process
of creation of this technique. The technique of one arms is placed in another arms is
the inspiration point of the technique. Thus same arms will be both in the same
arms in the interior part and the interior beyond and in impressin of that arms is
placed inside of itself evermore will be aroused on the individuals looking. The
usage of "mise an abyme" as a technique of metafiction is as such: The main plot of
the novel is repeated as short little stories in several parts of the novel. The reader
is going to experience a confusion by the time he sees that quite similar of the main
them of the novel he has been reading is takes part in tha same novel again as in a
form of little story, then he is going to try to understand how the scenes has been
told is very much alike to the main theme and why this story has been told and he
is going to concentrate on the text. And maybe the author will give readers counterfeit
clues in the little stories similar to the main story and prepare them a surprise
ending.
polisiye olan “Benim Adım Kırmızı”dır. Bu romandan sonra Pamuk romancılığında postmodern etkinin azaldığı, “Kar” ve “Masumiyet Müzesi” romanlarının daha “tematik” romanlar olduğu söylenebilir. Çalışmada yazarın son romanı “Kafamda Bir Tuhaflık”taki postmodern unsurlar ve romanın Orhan Pamuk
romancılığındaki yeri tespit edilmeye çalışılacaktır.
POSTMODERNISM, POSTMODERN NOVELS of ORHAN PAMUK
and KAFAMDA BİR TUHAFLIK
Abstract
Having written his first two novel basically with a realistic point of view, Orhan Pamuk has laid himself open to the intertextual effects exhibiting a characteristic of metafiction in Beyaz Kale and subsequent novels, written post modern novels which are pluralist and toying with history. His first novel exemplifying this new tendency of novelism is “Beyaz Kale”, a short historic
novel. As for Kara Kitap, the novel he wrote subsequent to Beyaz Kitap, it’s so “post modern” as to be demonstrated as “ poetica of postmodenism”. Just as Kara Kitap, Yeni hayat, on the other hand, is a novel in which postmodern games are used intensely. The novel which can be count as a sign of post modern effect’s decrease in Orhan Pamuk novelty is “Benim Adım Kırmızı”, a fantastic detective novel. After this novel, it can be said that post modern effect began to decrease and
the novels “Kar” and “Masumiyet Müzesi” are more tematic novels. In this research, we are going to attempt to identify the post modern effects in author’s recent novel “Kafamda Bir Tuhaflık” and it’s place in Orhan Pamuk novelty.
üstkurmaca, kurmacayı belirginleştirmeyi, romanın yazılma sürecini romanın asıl konusu
haline getirmeyi sağlayan uygulamalar bütünüdür. Kavram ilk defa 1970 yılında
kullanılsa da, üstkurmaca, daha önce Romantik ve Realist/Natüralist romanlarda da –
farklı amaç ve yoğunlukta olsa da– kullanılmıştır ve Postmodern romanlarda kullanılan
üstkurmaca, bu uygulamalardan izler taşımaktadır. Günümüz Türk edebiyatında
Postmodern romanlarıyla tanınan Orhan Pamuk, Beyaz Kale ve sonrasında yazdığı
Postmodern romanlarında pek çok üstkurmaca tekniğini romanlarında kullanmıştır.
Yazımızda Orhan Pamuk‟un artık imzası haline gelen bir üstkurmaca uygulamasını,
“gerçek okurun okuduğu romanın içinde, romanın yazarı olduğunu söyleyen
kahramanları” tespit edeceğiz. Orhan Pamuk‟un yazarlığını “emanet ederek” oluşturduğu
bu bariz paradoks, hem kendisi ve okur için bir eğlence olmuş hem de “romanla” ilgili
düşüncelerini –kendini gizlermiş gibi yaparak– okura aktarmasını sağlamıştır.
NOVEL CHARACTERS WRITING ORHAN PAMUK`S NOVELS
ABSTRACT
Metafiction, which is accepted as the most distinctive characteristics of the postmodern novel at the present time, is a set of techniques which makes highlighting the fiction and presenting writing process of the novel as the actual theme of the novel possible. Having been firstly used in 1970, metafiction had also been used in romantic and realistic/naturalistic novels – despite being for different purpose and density –previously and the metafiction being used in postmodern novels includes some impressions of these techniques. Orhan Pamuk who is known with his postmodern novels in modern Turkish literature, used many metafiction techniques in Beyaz Kale and the postermodern novels he wrote afterwards. In our writing we will identify a metafiction technique,which becomes like Orhan Pamuk`s sign, characters introduce themselves as the author of the novel in the novel that factual reader reads. This conspicuous paradox which Orhan Pamuk creates by confiding his authorship both becomes a fun for reader and himself and enable him to transpose his views about the novel to the readers pretending he hide himself.
Sovyetler ‚Birliği‛, her türlü milli hassasiyeti kendi bütünlüğüne bir tehdit olarak algıladığı için, kendi kültürüne karşı hassasiyet gösteren herkesi, Ortaçağ’daki ‚cadı avı‛na benzer şekilde, ‚vatan haini‛ olarak damgalamış, üstüne üstlük bu ‚laneti‛ gelecek kuşaklara da aktarmak istemiştir.
Aytmatov, babası Kırgız diline sahip çıktığı için kurşuna dizildiğinde 9 yaşındadır. Bu yaşta babasından ayrılmanın verdiği üzüntünün yanında, belki de kendisine yapıştırılan ‚vatan haininin çocuğu‛ yaftasının hiçbir önemi yoktur. Çünkü O biliyordur, babası vatan haini değildir. Sistemin çarkları, ‚vatan haininin çocuklarına‛ zorluklar çıkarır, engellemek ister; ama O ve kardeşleri yılmadan çalışırlar. Sovyet zulmünün en yoğun olduğu Stalin döneminden sonra babalarını itibarının iade edilmesini sağlarlar.
Victor Hugo ‚Büyük acılar, büyük yazarlar doğurur.‛ der. Aytmatov’u, yaşadığı büyük acılar kadar babasının ölümünden sonra gittikleri Şeker’de bulduğu kendi öz kültürü de besler. Bu kültürün yıllar boyunca biriktiği havza ise Manas Destanı’dır. Aytmatov, Şeker’de Manas’ı dinler, Manas’ı yaşar ve bir Manasçı gibi Manas’ı anlatır durur eserlerinde. Büyük bir yazar olur, ‚yıldırım sesli‛ olur.
Çalışmamız, ‚Yıldırım Sesli Manasçı‛ öyküsünü yapı ve tema bakımından tahlil ederken bir yandan da Cengiz Aytmatov’u tanıma ve anlamaya çalışma çabasının bir ürünüdür.
"Düzyazı Kuramı", Merve Demirci ve Peyami Safa Yaprak'ın da katkılarıyla Türkçeye aktarıldı ve kitap geçtiğimiz hafta Bilge Kültür Sanat Yayınları'ndan çıktı. Kitaptan bazı cümlelere burada yere vereyim:
"Dolambaçlı bir yol, ayağın altındaki taşları katı bir biçimde hissettiği, kendine çıkan bir yol… Sanatın yolu budur."
"Bir sanat eseri, diğer sanat eserlerinin geçmişine ve onlarla ilişkilendirilmeye karşın algılanır. Bir sanat eserinin biçimi, ondan önceki var olanlarla olan ilişkisi ile belirlenir. Bir sanat eserinin içeriği sürekli olarak manipüle edilir, izole edilir, “sessiz”leştirilir."
"Gerçek hayat, artık, Hint hayatının gerçeklerinin satranç oyununu etkilediği gibi sanat eserini etkilemez."
"Tolstoy’un sorusunu nasıl cevaplayacağız. “Lear neden Kent’i tanıyamadı ve Kent neden Edward’ı tanımadı?” Basitçe, bunun bir dramın yaratılması için gerekli olduğunu söyleyecek olan Shakespeare, bir satranç oyuncusunun tahtada atın sadece yana hareket edebildiği gerçeğinden rahatsızlık duymadığı gibi, edebi eserin gerçekdışılığından da rahatsızlık duymaz."
"Syuzhet açısından bakıldığında, bizim sanat eseri incelememizde bir “içerik” kavramına ihtiyaç yoktur."
"Bir nesneyi sanatsal bir gerçekliğe dönüştürmek için ilk olarak onu hayatın alanından çekmek gerekir. Bunu yapmak için ilk ve en önemli olarak Korkunç İvan’ın uşağının icabına baktığı gibi “nesneyi sarsmak” gerekir. Bir varlığı bağlı olduğu ilişkiler kümesinden çıkarmalıyız. Sanki ateşin üzerindeki bir kütüğü çevirir gibi nesneyi de çevirmek gereklidir."
"Don Kişot tipinin, Heine tarafından meşhur edilmesi ve Turgenyev tarafından çok sevilmesi, yazarın asıl planı değildi, tıpkı yorumlama biçiminin şiirde sık sık yeni kalıplar yaratması gibi bu tür de romanın yapısının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır."
"Romanın ana karakterlerinin yaptıkları her şeyin, karakterlerin aynı mekânda ve aynı zamanda bir arada olmaları gerçeğine dayanmasını sağlayan bu han, karakterler için bir kesişim noktasıdır."
"Olay sürekli kesilir, yazar sürekli başa döner ya da ileri atlar. Hemen anlaşılamayan ana tema, insanın burnunun ya da isminin onun karakterine etkisi üzerine garip düşünceler veyahut da tahkimat bahisleri ile dolu düzinelerce sayfa ile sürekli sekteye uğrar."
"En yalın haliyle sanat duygusuzdur. Düşünün, hatırlarsanız, peri masallarında insanlar yalnızca denize yuvarlanmak için çivi dolu fıçılara tıkılırlardı. Bizim Tom Thumb versiyonumuzda bir yamyam kızlarının kafasını keser ve bu efsanenin her ayrıntısını heyecanla dinleyen çocuklar, hikâye anlatılırken ya da ikinci defa anlatılırken asla bu ayrıntıları atlamanıza izin vermezler. Bu zalimlik değil. Bu masal."
"Sanatta kan, kan gibi değildir. Sadece “tan” ile kafiyelidir. Hem işitsel bir yapı hem de görsel bir yapı için bir araçtır. Bu yüzden, acıma duygusunun sanatsal yapı için aracı oluşturduğu durumlar haricinde, sanat acımasızdır ya da daha çok, acıdan yoksundur."
"Her “sıkıcı hikaye”, bilinçli bir duraklatıcı olarak kullanılması temeline dayanır ve bu yüzden bir dinleyici tarafından durdurulmalıdır. İşte bu durumda, onun rolü romanın asıl olay örgüsünü sekteye uğratmaktır."
“Eugene Onegin”in syuzheti, Eugene ile Tatiana arasındaki aşk değildir; o, fabulanın, metni sekteye uğratan konudan sapmalar halinde düzenlenmesidir.
"Sanatın formları, gerçek hayatla mukayeseler yaparak değil, onu yönlendiren sanat ilkeleriyle açıklanır. İşleyişi geciktirmek için sanatçı, büyücülere, sihirli iksirlere değil, bölümlerinin basit yer değiştirmelerine başvurur. Böylece bize bu kompozisyonel tekniklerin her ikisinin de asıl nedeni olan estetik ilkeleri gösterir.
Edebi biçimi oluşturan belli elementlerin bir arada uyum içinde çalışmaktansa birbirleriyle mücadeleye girmesi daha kuvvetle muhtemeldir. Bir tekniğin gerilemesi ya da bozulması, başka bir tekniğin büyüyüp gelişmesine yol açar.
Bir ideoloji, sanat eseri olmanın şartlarını yerine getirmediğinde, sanatsal uzmanlığın desteği olmaksızın yazarın alanını işgal eder ve sonuç olarak da ortaya bir sanat eseri çıkmaz."
"Sanat bir şeyin gölgesi değil o şeyin kendisidir. Bir sanat eseri, bir arada olan şeylerin uyumsuzluğu sonucu meydana gelir."
"Bir sanatçı da duygusal mesafesini korumalı. O kendisinin baskı altına alınmasına izin vermemeli, malzemesine karsı ironik bir tavır takınmalı ve ona ulaşılmasına izin vermemeli. Tıpkı boksta ve eskrimde olduğu gibi."
"Psikoanaliz bir insanın psikolojik travmasını incelerken gerçekte yazar asla tek başına yazmaz. Bir yazarlar ekolü de onun aracılığıyla yazar. Tüm çağ.
Sosyal baskılar ve ideolojiler, sanatçıyı biçimi değiştirme konusunda ve bir sonraki eserinde sanatsal ifadeler kullanmasında teşvik edici olabilirler."
"Geleneksel romanda kahramanın fabuladaki nesnelerle bağlantısı ilgi odağı olur. Eğer kahraman herhangi bir şey ile beraberse ki genelde bir nesne ile beraberdir; böyle zamanlarda nesne, bağlantı zincirlerinden biri işlevini görerek syuzhette yer alır."
"Bir takım olarak çalışan köylü ve ayıyla ilgili bir öykü vardır. Ürünlerini yarı yarıya bölüşüyorlarken şu konuda hemfikirdiler: Biri köklerini alırken, diğeri yeşil yapraklarını alacaktır. Yani, kurnaz tilki, zekâsıyla ayıyı alt eder. Çavdarı ektiğinde, ayıya köklerini teklif eder. Turp ektiğinde ise kuşkulu ayıya yeşil yapraklarını teklif eder. Edebiyatın da yaprak severleri olduğu gibi kök severleri de vardır ve edebi unsurların odak noktası sürekli olarak bir taraftan diğerine yer değiştirir."
"Bir edebi eser salt biçimdir. O ne bir maddedir ne de bir materyaldir; fakat materyallerin ilişkisidir. Ve her ilişki gibi bunun da uzunlukla, genişlikle ya da herhangi bir boyutla pek ilgisi yoktur. Önemli olan pay ve payda arasındaki aritmetik değerdir.(yani onların ilişkisi)"
"Her çağın, yasak kitaplar listesi, modası geçmişlikleri yüzünden yasaklanan kendi temalar listesi vardır."
“Çocuklar her şeyi yetişkinlerin asla erişemeyeceği güçlü bir tür realizmle algılamalarından dolayı bizden farklıdırlar. Bizim için ‘sandalye’ bir tür ‘mobilya’dır; fakat bir çocuk ‘mobilya’ ve ‘sandalye’ kategorileri ile ilgili bir şey bilmediğinden; ‘sandalye’, bizim algılayamacağımız bir biçimde, devasa ve yaşayan bir nesnedir onun için. Bundan dolayı çocuklar dünyada kesinlikle bizden daha fazla zevk alırlar.” Aynısı, “sandalye”yi “mobilya”dan çekip alarak kategoriyi ihlal eden yazar için de söylenebilir.
Takdim-V. Doğan Günay
Ezgi Karslı-Cengiz Aytmatov Biyografisi
BİRİNCİ BÖLÜM
AYTMATOV’DA HALK BİLİMİ, DİL VE EDEBİYAT
Gülsine Uzun- Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Yaratılış ve Türeyiş Sembolizmi
Nurullah Çetin-Bozkırdan Yükselen Türk Bilgesi: Cengiz Aytmatov
Fazıl Gökçek-Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Din Teması ve Dişi Kurdun Rüyaları
Mehmet Güneş-Beyaz Gemi Romanında Suyun Sembolik Anlam ve Açılımları
Salim Çonoğlu-Ebedi Olanın Sözcüsü Olan Yazar: Cengiz Aytmatov
Naciye Ata Yıldız - Cengiz Aytmatov ve Manas Destanı
Ülkü Eliuz-Aytmatov Anlatılarında Kadın Olgusu
Orhan Söylemez - Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Kader ve Kadercilik
Seval Demiral-Cengiz Aytmatov’un Sultanmurat İsimli Eserinde Biyografik Unsurlar ve İkinci Dünya Savaşı’nın İzleri
Bilgin Güngör - Savaşın Trajedisi, Trajedinin Kurgusu: Oğulla Buluşma
Ülkü Eliuz-Cengiz Han’a Küsen Bulut Romanında Simgesel Söylem
Metin Savaş-Kassandra Damgası: Basirete Giden Yol İnkârdan Geçer
Cem Sevinç-Türk Kültüründe Renk ve Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel Adlı Romanı Özelinde Rengin Sembolizmi
Halis Emrah Bingöl-Cengiz Aytmatov’un Cemile Hikâyesi Örneğinde Kırgız Türkçesindeki Fiillerin Kılınış Hususiyetleri Üzerine Bir İnceleme
İKİNCİ BÖLÜM
AYTMATOV ANLATILARINA KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
Tülin Arseven-Kassandra Damgası’nda Kronotop Kavramı
Tahsin Yaprak- Gün Olur Asra Bedel Nasıl Yapıldı?
İsmail Turan Kallimci-Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi Adlı Romanına Göstergebilimsel Bir Yaklaşım
Samet Azap-Cengiz Aytmatov’un Anlatılarında Çocuk Arketipi
Veli Kürşad Öztürk-Cengiz Aytmatov’un Dişi Kurdun Rüyaları Romanında İsa Arketipi
Yasin Yavuz-Oluşumsal Yapısalcı Anlayış Bağlamında Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi Adlı Romanı
Orhan Fatih Kuşdemir-Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Metinlerarasılık Bağlamında Kültürel Bellek ve Millî Kimlik Bilinci
Necla Dağ-Cengiz Aytmatov’un Cemile Adlı Öyküsünü Feminist Edebiyat Eleştirisi Açısından İnceleme
KİTABIN TAM METİN HALİNE HİPERKİTAP VERİTABANINDAN DA ERİŞEBİLİRSİNİZ.
İki aşamadan oluşan bu çalışmanın ilki şu an elinizde bulunan ve içeriğinde Tanzimat Edebiyatı – Servet-i Fünûn Edebiyatı ve Fecr-i Ati dönemini kapsayan YENİ TÜRK EDEBİYATI - I olarak planlanmıştır. Çalışmada edebi şahsiyetle-rin hayatına, eserlerine ve eserlerinden roman ve şiir olmak üzere çözümlemelere yer verilmiştir. Çalışmanın ikinci aşaması ise YENİ TÜRK EDEBİYATI – II olarak 2016 yılında yayınlanacak olup Milli Edebiyat ve Cumhuriyet dönemini kapsayacaktır. Bu çalışma daha önce ayrı ayrı yayınlanmış olan Tanzimat Ede-biyatı ve Servet-i Fünûn Edebiyatı adlı çalışmaların revize edilmiş ve Fecr-i Ati dönemi eklenerek oluşturulmuştur. Uzun soluklu ve kapsamlı bir çalışma olması nedeniyle yazar kadrosu muhtelif yerlerde genişleyerek devam edecektir.
Hazırlamış olduğumuz bu kitapta mevcut bilgilerin derlenmesi, incelenmesi ve değerlendirilmesi esas alınarak öğrencilerin ve akademisyenlerin pratik bir şekilde ihtiyaçlarını karşılamaları amaçlanmıştır. Bu eserden önce bu doğrultuda hazırlanmış olan çalışmaları yapan değerli akademisyenleri saygıyla anarken, bu kitabın hazırlanmasında emeği geçen yazarlara, kitaba ilgi gösteren akademik ca-miaya ve öğrencilere teşekkür eder, çalışmanın bilim dünyasına hayırlı olmasını dilerim.
Editör
Dr. Özcan BAYRAK