T urkish S tudies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/24, , 2017
Ülkemiz 1921 Anayasa'sının benimsemiş olduğu hükümet sisteminin dışında, yaklaşık bir asırdır par... more Ülkemiz 1921 Anayasa'sının benimsemiş olduğu hükümet sisteminin dışında, yaklaşık bir asırdır parlamenter sistem deneyimine sahiptir. Bu uzun süre zarfında ülkemiz, sistemin yaratmış olduğu tıkanıkları çözme adına birçok hususu anayasalarında düzenlemiştir. Ancak gelinen noktada parlamenter hükümet sistemi, ülkemizde devletin temel erkleri arasında dönem dönem yaşanan krizlere kalıcı bir çözüm üretememiş, dolayısıyla da alternatif hükümet sistemlerinin uygulanması noktasındaki tartışmaları hep canlı tutmuştur. Bu bağlamda başkanlık-yarı başkanlık sistemi bilhassa son 20-25 yıllık süreçte pek çok siyasetçi ve akademisyen tarafından parlamenter sisteme alternatif olarak ileri sürülmektedir. Ülkemizde son çeyrek yüzyılda artış gösteren hükümet sistemi tartışmaları 2017 yılında yapılan referandum ile parlamenter sistemin yerini cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine bırakmıştır. Yeni sistemin temel referanslarına baktığımızda, başkanlık sistemi üzerinde yükselen muhteviyatıyla birlikte ülkemizin özgün şartlarını da yansıtan yeni bir hükümet modeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Devletin temel erklerinin birbirleriyle olan ilişkilerini tekrar ve yeniden tanımlayan yeni sistemin, bu denli geniş etki alanıyla ülkemizin birçok alanında değişim ve dönüşüm yaratacağı şüphesizdir. Mevcut parlamenter sistemin uygulamada yaratmış olduğu istikrarsızlıklar sonucunda demokratik değerlerin kurumsallaşamadığı ve beklenen ekonomik performansın sergilenemediği ülkemizde, yeni sistemin bu alanlarda nasıl bir etki yaratacağı merakla beklenmektedir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin güçlü yürütme öngörmüş olması, mevcut parlamenter sistemde yaşanan siyasi krizlerinin oluşmasını önleyerek geçmişte bu sebepten dolayı oluşun ve ülkenin ekonomik ve demokratik kazanımlarını heba eden çeşitli vesayet odaklarına da izin vermeyecek olması yerinde bir değişiklik olarak görülmektedir. Bu bağlamda çalışmada yıllardır ülkemizde demokrasinin sürekliliği ve ekonomik performansın istenilen seviyede olmamasının sebebi olarak gösterilen parlamenter sistemin yerine, yeni hükümet
Uploads
Papers by Berat Akinci
16 Nisan referandumuyla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi 2019'da yapılacak olan seçimlerle birlikte fiilen uygulanmaya başlayacaktır. Türkiye'nin yeni bir hükümet sistemine geçiş hikâyesinde şüphesiz yönetimde istikrar olgusunun önemli bir yeri vardır. Yıllardır koalisyon hükümetleriyle istediği hedeflere ulaşamayan Türkiye, yönetimde istikrarı sağlamadan bu hedeflere ulaşamayacağının farkına varmış-tır. Bununla birlikte yeni hükümet sistemiyle yürütmede sağlanacak olan istikrarın, ya-samada da sağlanması sistemin başarısı açısından önem teşkil etmektedir. Tam da bu noktada yeni sistemle koordineli bir şekilde seçim sisteminin de değişmesi gerektiğine yönelik tartışmaların arttığı görülmektedir. Bu bağlamda temsili demokrasilerde parla-mentoda yer alacak partilerin belirlenmesinden iktidarın şekillenmesine kadar son dere-ce geniş bir alanda etkili olan seçim sistemleri, yönetimde istikrar ile temsilde adalet kri-terleri açısından yeni hükümet sisteminde nasıl dizayn edileceği belirsizliğini korumak-tadır. Özellikle Türkiye'de çok partili hayata geçilmesinden günümüze dek çok farklı se-çim sistemleri uygulanmış olmasına rağmen, seçim sistemleri üzerindeki tartışmaların hiç bitmemiş olması yönetimde istikrar mı yoksa temsilde adalet mi sorusuna en iyi ce-vabın verilememiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sorununun en iyi bir cevabı ol-mamakla birlikte, her ülke kendi şartlarını yansıtan seçim sistemlerini uygulama yolunu seçmiştir. 1946 yılında liste usulü çoğunluk sistemiyle başlayan seçim sistemi deneyi-mimiz, çeşitli nispi temsil sistemlerin uygulandığı seçimlerle günümüze dek sürekli bir değişim içerisinde olmuştur. Bu değişimde genelde partiler kendi çıkarlarını ön planda tutarken, ülke menfalarını ortaya koyan yaklaşımlar ise pas geçilmiştir. Tek başına seçim
Demokrasinin bir yönetim şekli olarak ortaya çıkışı çok eski olmakla birlikte yaygınlık kazanmaları ve yerleşikliği insanlık tarihi açısından yenidir. Özellikle 18. yüzyılda yaşanan Amerikan ve Fransız devrimlerinin demokratik rejimlerin yaygınlaşmasını sağladığı bilinmektedir. Bununla birlikte 20. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde demokratikleşme ve demokratik ilkelerin uygulanması noktasında küresel boyutta olumlu bir ivme yakalanmıştır. Ülkemiz ise küresel ölçekteki demokratikleşme dalgalarına 1946 yılında çok partili hayata geçişiyle merhaba demiştir. Bu tarihten itibaren demokratik değerlerini yükseltemeye çalışan Türkiye, başarılı (1960, 1971 ve 1980)-başarısız (1962,1963), post-modern (27 Şubat 1997), e-muhtıra (27 Nisan 2007) ve son olarak da Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)'nün (15 Temmuz 2016) demokratik değerleri sekteye uğratan darbe girişimlerine sahne olmuştur. Nihayetinde ülkemiz tüm bu kesintilere rağmen milletiyle birlikte her zaman demokrasiden yana tavır almış ve demokrasinin kesintiye uğradığı darbe dönemlerinden demokratik kural ve kurumları içselleştiren bir hafızayla çıkmasını başarmıştır. Demokrasi dışı uygulamalara karşı halkta oluşan bu hafıza, demokrasinin pekişmesi ile ilgili yapılan tanımlarda çok önemli bir yere sahip olan tavırsal duruşun da oluşmasına katkı sağlamıştır. Özellikle 15 Temmuz 2016'da FETÖ'ye mensup bir grup askerin başını çektiği hain darbe girişiminde halkın göstermiş olduğu refleks, ülkemiz demokrasisinin güçlü bir kamuoyu nezdinde yerleşik kazandığını göstermesi açısından önem taşımaktadır. Dolayısıyla çalışmada 15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında ve sonrasında kamuoyunun göstermiş olduğu tavırsal yaklaşımın, ülkemizdeki demokratik ilkelerin yerleşmesi için güçlü kamuoyunun varlığı bakımından analizinin yapılması amaçlanmaktadır. Her şeyin ötesinde ucunda ölüm olduğunu bile bile darbeye direnen Türk halkı, demokrasiden yana göstermiş olduğu tavırsal yaklaşımla tüm dünyaya örnek bir miras bırakmıştır. Şüphesiz darbe girişimi esnasında iktidar-muhalefet tüm partilerin dayanışma içerisinde olması ve medyanın demokratik süreçlere vurgusu, halkın darbeye karşı güçlü tavır almasını kolaylaştırmıştır.
ABSTRACT
The emergence of democracy as a form of government has become widespread as it is too old and the establishment is new in terms of human history. It is known that especially the American and French revolutions of the 18th century provided democratic regimes widespread. However, when it came to the last quarter of the 20th century, there was a positive momentum on the global scale as democratization and the application of democratic principles. Our country, on the other hand, called democratization waves in global scale in 1946 with the multiparty passion. From this date on, Turkey has been trying to raise its democratic values and has been successful
Books by Berat Akinci
16 Nisan referandumuyla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi 2019'da yapılacak olan seçimlerle birlikte fiilen uygulanmaya başlayacaktır. Türkiye'nin yeni bir hükümet sistemine geçiş hikâyesinde şüphesiz yönetimde istikrar olgusunun önemli bir yeri vardır. Yıllardır koalisyon hükümetleriyle istediği hedeflere ulaşamayan Türkiye, yönetimde istikrarı sağlamadan bu hedeflere ulaşamayacağının farkına varmış-tır. Bununla birlikte yeni hükümet sistemiyle yürütmede sağlanacak olan istikrarın, ya-samada da sağlanması sistemin başarısı açısından önem teşkil etmektedir. Tam da bu noktada yeni sistemle koordineli bir şekilde seçim sisteminin de değişmesi gerektiğine yönelik tartışmaların arttığı görülmektedir. Bu bağlamda temsili demokrasilerde parla-mentoda yer alacak partilerin belirlenmesinden iktidarın şekillenmesine kadar son dere-ce geniş bir alanda etkili olan seçim sistemleri, yönetimde istikrar ile temsilde adalet kri-terleri açısından yeni hükümet sisteminde nasıl dizayn edileceği belirsizliğini korumak-tadır. Özellikle Türkiye'de çok partili hayata geçilmesinden günümüze dek çok farklı se-çim sistemleri uygulanmış olmasına rağmen, seçim sistemleri üzerindeki tartışmaların hiç bitmemiş olması yönetimde istikrar mı yoksa temsilde adalet mi sorusuna en iyi ce-vabın verilememiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sorununun en iyi bir cevabı ol-mamakla birlikte, her ülke kendi şartlarını yansıtan seçim sistemlerini uygulama yolunu seçmiştir. 1946 yılında liste usulü çoğunluk sistemiyle başlayan seçim sistemi deneyi-mimiz, çeşitli nispi temsil sistemlerin uygulandığı seçimlerle günümüze dek sürekli bir değişim içerisinde olmuştur. Bu değişimde genelde partiler kendi çıkarlarını ön planda tutarken, ülke menfalarını ortaya koyan yaklaşımlar ise pas geçilmiştir. Tek başına seçim
Demokrasinin bir yönetim şekli olarak ortaya çıkışı çok eski olmakla birlikte yaygınlık kazanmaları ve yerleşikliği insanlık tarihi açısından yenidir. Özellikle 18. yüzyılda yaşanan Amerikan ve Fransız devrimlerinin demokratik rejimlerin yaygınlaşmasını sağladığı bilinmektedir. Bununla birlikte 20. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde demokratikleşme ve demokratik ilkelerin uygulanması noktasında küresel boyutta olumlu bir ivme yakalanmıştır. Ülkemiz ise küresel ölçekteki demokratikleşme dalgalarına 1946 yılında çok partili hayata geçişiyle merhaba demiştir. Bu tarihten itibaren demokratik değerlerini yükseltemeye çalışan Türkiye, başarılı (1960, 1971 ve 1980)-başarısız (1962,1963), post-modern (27 Şubat 1997), e-muhtıra (27 Nisan 2007) ve son olarak da Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)'nün (15 Temmuz 2016) demokratik değerleri sekteye uğratan darbe girişimlerine sahne olmuştur. Nihayetinde ülkemiz tüm bu kesintilere rağmen milletiyle birlikte her zaman demokrasiden yana tavır almış ve demokrasinin kesintiye uğradığı darbe dönemlerinden demokratik kural ve kurumları içselleştiren bir hafızayla çıkmasını başarmıştır. Demokrasi dışı uygulamalara karşı halkta oluşan bu hafıza, demokrasinin pekişmesi ile ilgili yapılan tanımlarda çok önemli bir yere sahip olan tavırsal duruşun da oluşmasına katkı sağlamıştır. Özellikle 15 Temmuz 2016'da FETÖ'ye mensup bir grup askerin başını çektiği hain darbe girişiminde halkın göstermiş olduğu refleks, ülkemiz demokrasisinin güçlü bir kamuoyu nezdinde yerleşik kazandığını göstermesi açısından önem taşımaktadır. Dolayısıyla çalışmada 15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında ve sonrasında kamuoyunun göstermiş olduğu tavırsal yaklaşımın, ülkemizdeki demokratik ilkelerin yerleşmesi için güçlü kamuoyunun varlığı bakımından analizinin yapılması amaçlanmaktadır. Her şeyin ötesinde ucunda ölüm olduğunu bile bile darbeye direnen Türk halkı, demokrasiden yana göstermiş olduğu tavırsal yaklaşımla tüm dünyaya örnek bir miras bırakmıştır. Şüphesiz darbe girişimi esnasında iktidar-muhalefet tüm partilerin dayanışma içerisinde olması ve medyanın demokratik süreçlere vurgusu, halkın darbeye karşı güçlü tavır almasını kolaylaştırmıştır.
ABSTRACT
The emergence of democracy as a form of government has become widespread as it is too old and the establishment is new in terms of human history. It is known that especially the American and French revolutions of the 18th century provided democratic regimes widespread. However, when it came to the last quarter of the 20th century, there was a positive momentum on the global scale as democratization and the application of democratic principles. Our country, on the other hand, called democratization waves in global scale in 1946 with the multiparty passion. From this date on, Turkey has been trying to raise its democratic values and has been successful